Göçün Kahramanlarına Anıt


  • Kayıt: 21.03.2015 23:19:00 Güncelleme: 03.06.2016 16:55:00

Bu makalemizde, 50 yıl önce Anadolu'nun köylerinden ve kasabalarından genellikle hiç bir eğitim almadan, karnını doyuramayan topraklardan ayrılarak Batı Avrupa'nın göbeğine taşınan birinci kuşak gurbetçi isçilerimizin onuruna yazmak istedim. Diline, dinine, örf ve adetlerine uzak bir coğrafyaya garip, sevdiklerinden uzaklarda, yaşamlarını sürdürdüler. Gurbetteki dertleri bir an evvel para kazanıp, sevdiklerine kavuşmak, memleketlerine dönmek, ya da sermaye edinip bir traktör alıp tarlalarını ekip biçmek idi. 50 yıla sığan bu gurbetçilerin hikayelerini kayda almak gerekir. Onların hayatları sıradan hayatlar olmamalıdır.

 

Gümüşhane'nin Köse ilçesinden önce Fransa'ya, daha sonra Hollanda'ya gurbetçi olarak gelen babamın hayat hikayesi ve diğer göçmen çocukların babalarının hayat hikayeleri anlamlandırılmalıdır. Karadeniz'den, Güney Doğu Anadolu'dan, Ege’den, kuzeyden, güneyden Ardahan'dan, Van'dan, Kastamonu'dan, Kayseri'den, Konya’dan, Ankara'dan, Edirne'den, Sinop'tan veya Hatay'dan memleket evlatları kaderlerine nasıl terkedildikleri, nasıl gözden çıkarıldıkları herkes tarafından bilinmesi gerekmektedir. Onlar saf, temiz niyetleri ile çalışıp para kazanmaya, çocuklarına daha iyi bir gelecek sunabilmek için, her türlü ayrımcılığa göğüs gerdiler. Her türlü dışlanmalara ve hor görülmelere maruz kaldılar. Hollandalı isçilerin yapmak istemedikleri en pis ve en ağır işlerde çalıştılar. Yıllardır, gururlarını ayaklar altına alarak, çevrelerine faydalı olmak için geleceklerine umutla baktılar.

 

Yapmak istedikleri işlerde zaman zaman kendi insanları tarafından dolandırıldılar, sermayelerini kaybettiler, yatırımlarını başkalarına kaptırdılar. Yatırımlarını kısmen kurtarabildiler. Paralarını başkalarıyla paylaşma ile yetindiler.

 

Ne Türkiye'de ne Hollanda'da şikâyetçi olmadılar. Kendilerini herkes için feda ettiler. Bir yandan rahatsızlıklar yaşarken, diğer taraftan madden kazandılar. Uğradıkları ayrımcılık ve haksızlıkları sinelerine çektiler. Belki kendilerini iyi ifade edemediler, gerek görmediler, önemsemediler ve unutulmaya bırakılmış yalnız gurbetçiler olarak gördüler kendilerini. Kaderlerine itiraz etmediler, ama ikinci, üçüncü ve dördüncü kuşak gurbetçi çocukları, babalarının ve dedelerinin adlarını altın yazılar ile tarihe kazımak istemektedirler. Sadece Hollanda'da olan torunları değil, Türkiye'deki yeğenleri ve kardeşlerinin torunlarıda onları tanımalıdırlar. Türkiye'nin her ilinde “Gurbetevi” açılmalıdır. Göçün ikinci ve üçüncü 50 yılında geleceğin kuşakları aynı “Holocaust’u” anar gibi göçü ve gurbetçiliği anmalıdırlar. Ankara'nın göbeğine “Gurbet Anıtı” dikilmelidir.

 

Türkiye Cumhuriyeti devletimiz bunu yapabilecek kapasiteye ve güce sahiptir.

 

Gurbetçilerin onuruna,

 

Hollanda'da herhangi bir federasyon, dernek, vakıf, cemiyet veya cami kuruşlarında görev yapmış büyüklerimiz, anılmalıdırlar. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bir çalışma yaparak bu insanlarımızı yüceltilmelidir. Onların hayatları küçümsenmemelidir. Devletimiz onların isimlerini ebedileştirmelidir. Okullara, sokaklara, meydanlara, yeni yerleşim merkezlerine isimleri verilmelidir. Onlara devlet nişanı çok görülmemelidir. Göçün birinci 50 yılın “Pioneer’leri” olarak tarihe geçmelidirler.

 

Bir göç ödülü veya nişanı her yıl jüriler tarafından tespit edilip, yurtdışında başarılı gurbetçilerimizi ödüllendirmeliler. Yurtdışında yaşayan insanlarımızın Türkçelerini takip edip, yeni sözler, deyimler ve sözlükler neşredilmelidir. Bu yeni sözler veya deyimler gerekirse Türk dili gelişimine ve sözlüğüne eklenmelidir. İnsanlık onurunu yüksek tutmak için, insanlar değerlerinde tutulmalıdırlar. Başka ülkelerin göçle ilgili sergilemiş oldukları faaliyetlerini ve uyguladıkları güzel davranışlarını sadece alkışlamak değil, gerçekleştirmek zorunluluğumuz vardır. Mümkünse daha ileri düşünceyle daha güzel projelere imza atılmalıdır.

 

Ancak o zaman bireysel toplumların kalitesine ulaşmış oluruz.

 

 

Mehmet Salih Kaya