Şahsiyetli siyasetin analizi


  • Kayıt: 09.05.2015 10:40:00 Güncelleme: 03.06.2016 16:55:00

İnsanoğlunun tarihinde her toplum kendi şekli ile ya içeriden veya dışarıdan desteklenerek kendisini idare etmiştir. Bir medeniyette toplum teokratik sistem ile yönetilmiş, diğer toplumda ise, tek tanrılı veya cok tanrılı sistemin egemen sayıldığı sekilde idare edilmişler. Başka bir toplumda ise tabiatı esas almışlar ve toplumsal gelişmeleri tabiatın kanunlarına göre idare etmeye çalışmışlar. Bu anlamda Mısır medeniyeti ile Çin medeniyeti arasında fark aramak anlamsız olur.

 

Yönetim şekilleri çeşitli evrelerden geçerek mevcut çağdaş yönetim şekline dönüşmüştür. Zamanımızda insanlar artık uzlaşarak, farklılıkları savaş nedeni saymadan veya toplumun çoğunluğunun kararlaştırdığı ve azınlıkların haklarını korunduğu sisteme erişmiş bulunmaktadırlar. Bu sistemin adına demokratik sistem de diyebiliriz.

 

Ulaşılan demokratik sistem tüm uygarlıkların ortak değeri sayılmalıdır.

 

Nihayetinde her sistemde olduğu gibi, demokratik sistemdede gücü paylaşmak kolay olmaması gerek. Gücü elinde bulunduranlar, gücü elinde tutmak için, idareyi ele geçirmek isteyenler ise, bu güce ulaşmak ve ellerine geçirmek için uğraş gösterirler. Demokratik sistemde kurulmuş olan partilerde aday adayı olmak isteyenler birbirleriyle kıyasıya mücadele ederek listeye girmek isterler. Bazıları ilkeli davranır, fikirlerinden ödün vermez ve listeye alınmasa bile, bunu bir yenilgi değil, bir değer olarak kabul ederler. Bazıları ise idareyi ele geçirme, veya idarede olma pahasına güç sahibi olmak için, gücün etrafında dönerek listelere girmeye çaba gösterirler. Pek az şahsiyetler bu “güç manyaklığını” kabul etmez, reddederler. “İlla güç”, diyenler ise, kendi çıkarlarını toplum çıkarların üstünde tutmaktan pek “utanmazlar”. Bu partide olmadı, diğer partide denemeyi bir marifet sayarlar. Belediye meclis üyeliği olmadı, Eyalet vekilliğini denerler, olmadı, genel seçimlerde vekil olmaya çalışırlar, o da olmadı Avrupa Birliği seçimleri var. Bunların hiçbirimi olmadı sorun değil, bir vakıf veya dernek kurulup kendilerini başkan görmekten hoşnut olurlar. Hollanda onlara dar geldiğinde Türkiye’de şanslarını denerler. Her türlü seçimlerde boy göstermeyi bir sanat zannederler.

 

İşte bu durumun derin bir analizi yapılması gerekir. Seçilmek için yola çıkıpta seçilemeyenlerin iyi bir analizi yapılması gerekir. “Suçun” halkta olmadığının farkına varmalılar ve bir özeleştiri de bulunmalılar. Neden kitleleri arkamızda taşıyamıyoruz diye kendilerini sorgulamalılar. Sosyal bilimcilerimiz ise adaylarımızdan neden az sayıda vekili seçebildik sorusunu irdemeli ve çözümünü aramalılar.

 

Siyaseti bir idare biçimi ve topluma yön verme sanatı olarak kabul edersek siyasetçiler dürüst, ilkeli ve prensipli adımlarla ilerlemek mecburiyetindirler. Ancak bu şekilde şahsiyetli ve kişilikli siyasetçilerin sayısı artacaktır. Hem siyasetçiler olarak, hemde toplum olarak iğneyi kendimize batırmak durumundayız. Toplumun tüm katmanlarının derin analizini yapmalıyız

 

Siyasetin uzun bir nefes olduğunu unutmamalı ve her seçimden ders çıkartarak toplumumuzun uzun mesafede iyi yerlere geleceği umudu ile, hoşça kalın.

 

 

Mehmet Salih Kaya