Hollanda'da Darbe Günlüğü


  • Kayıt: 07.12.2016 14:49:00 Güncelleme: 07.12.2016 14:49:00

Ülkemizde 15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi, sadece Türkiye’de yaşayanları değil, aynı zaman da, Avrupa Türkler'inin de yüreğini ağzına getirmiştir. FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) ve iş birlikçileri tarafından organize edilen hain darbe girişimini öğrenen Avrupalı Türkler de aynı gün ve saatlerde T. C. Başkonloslukları ve Büyükelçilikleri önünde toplanmışlardır. İlerleyen günlerde Avrupa’nın bazı kentlerinde de demokrasiye saygı mitingleri organize ederek Türkiye’ye destek vermişlerdir. Diğer taraftan, yıllık tatillerini Türkiye’de geçiren Avrupalı Türkler de, bulundukları şehirlerin meydanlarında demokrasi mitinglerine katılarak, ülke çapında milli iradenin tecellisine katkıda bulunmuşlardır. Avrupa’nın farklı ülkelerinde etkin olan Türk Sivil Toplum Kuruluşları zaman zaman iki dilde yayınladıkları bildiri ve açıklamalarla darbeyi, milletine silah çevirenleri, parlamentoyu bombalayanları, sivil halka kurşun sıkanları sert dille kınamışlar ve demokrasiden vazgeçilmeyeceğini belirtmişlerdir.

 

 

Avrupa’da akıl tutulması ve hayal kırıklığı
Bütün bunlar yaşanırken ve Türkiye büyük bir felaketten kıl payı kurtulurken, demokrasiye anlam veren yegane unsur, yani halk sokaklara dökülmüşken, Avrupalı dostlarımız neredeyse dört hafta gibi bir süreyle susmayı tercih etmişlerdir. Açıklama yapanların da ezici çoğunluğu Türkiye’deki darbeyi kınama yerine, Erdoğan’nın dikdatör olduğu yönünde açıklama yapmıştır. İnsanlık suçu darbe yerine, Erdoğan’ın daha da güçlendiğini tartışmışlardır. Türkiye’de idamın yeniden uygulanamayacağına dikkat çekmişlerdir. Bu tutum, ancak Avrupa’da bir akıl tutulmasıyla izah edilebilir. Avrupa nasıl geçtiğimiz aylarda mülteci sorununda sınıfta kaldıysa, Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında da sınıfta kalmıştır. Gerçi, sözkonusu davranışın elbette bir 15 Temmuz öncesi vardır. Hakim yaklaşım; aylardır anti Türkiye ve anti Erdoğan propagandasının oluşturduğu bir yaklaşımdır. En önemlisi de, Avrupalı halkların Erdoğan’ın siyasetten çekilmesi, bertaraf edilmesi yönündeki algı ve arzularının, 16 Temmuz sabahı alt üst olmasıdır. Avrupalılar bu konuda tam bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Bu hayal kırıklığı, Avrupa karar vericilerinin neredeyse dört hafta kendilerine gelememelerine sebep olmuştur. Avrupalılar önce Türkiye’de bir kanlı darbe girişiminin olduğunu anlamalılar, bilmeliler ve öğrenmeliler. Bu anlaşılmadan sağlıklı konuşulamaz, ibrenin geri dönmesi hızlandırılamaz.  

Darbenin Avrupalı Türkler ve karar vericilere yansımaları
Avrupalı Türkler; Avrupalılardan Türkiye’de girişilen darbeyi kınama açıklamaları beklerken, bu süreçte Avrupalılar ve özelde ırkçılar Avrupalı Türklerin başta aidiyet, sadakat, entegrasyon, kimlik gibi bir çok meselesini yeniden sorgulamışlardır. Avrupa meydanlarında ellerinde Türk bayraklarıyla demokrasi yürüyüşleri yapan toplulukları anlamak yerine, bazı siyasetçiler, ‘Madem Erdoğan’ı o kadar çok seviyorlar o zaman bavullarını doldurup Türkiye’ye gitmeleri gerektiğini' söylemişlerdir. Hatta Belçika’da çok daha ileri gidilerek; Flaman Sosyalist Partisi, Ahmet Koç isimli Türk’ü facebook sayfasında, ‘Allah’ım bizi vatan hainlerine karşı koru’ ifadesini yazması ve Erdoğan’cı suçlamasıyla parti üyeleğinden çıkartmıştır. Aynı doğrulltuda Hollanda’da Yeşil Sol partisi Erdoğan destekcisi sebebiyle belediye meclis üyesi İlhan Tekir partiden ihraç edilmiştir. Diğer taraftan özellikle medyada, Türkler arasında büyük kavga ve gürültülerin olacağı günlerce yazılmıştır. Hatta bu yönde özel güvenlik önlemleri alındığı haberleri öne çıkartılarak Türkler'in sorunlarını ancak kavgayla halledecekleri imajı verilmiştir. Bu çerçevede cereyan eden bir iki münferit olay, özellikle Avrupa’daki FETÖ’cü kurum ve kişilerin yaptıkları taraflı haberler, olay sonrası gönderdikleri twitler ile daha da abartılmıştır. Örneğin, geçtiğimiz günlerde Amsterdam’da bir işyerinde iki ortak arasında ticari kaygılardan dolayı yaşanan kavga, hemen farklı yönlere çekilmiş, ‘Rotterdam Başkonsolosu hedef gösterdi, Erdoğan’cılar saldırdı’ tweeti atılarak olay provake edilmeye çalışılmıştır. Ancak, milletimizin derin sağ duyusu her zaman olduğu gibi yine kendisini göstermiş ve öngörülen kavga ve gürültüler yaşanmamıştır. 

Başbakan Rutte Erdoğan’la görüşüyor…
Diğer taraftan Fas kökenli Rotterdam Belediye Başkanı Ebutalip, Rotterdam Başkonsolosumuz’nun Türkiye’deki yaşananları anlatmak amacıyla bazı belediye başkanlarına yazdığı mektubu bahane ederek, Rotterdam’da huzur ve düzenin korunması adına, Hollandalılar'dan daha Holllandalı bir tutum içine girmiştir. Aynı günlerde, Hollanda Başbakanı Mark Rutte de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayıp, fikir alışverişinde bulunmuştur. Hollanda basınına göre, Başbakan Rutte Türkiye’nin Hollanda'nın içişlerine  karışmaması yönünde bir görüş bildirmiştir. 
15 Temmuz darbe girişiminin Hollanda’ya yansıyan bir başka yönü de, Hollanda’da etkin olan Türk sivil toplum kuruluşları Diyanet, Milli Görüş, Süleymancılar ve FETÖ’cülerin yeniden araştırılmaya tabi tutulmasıdır. Bu araştırma Başbakan Yardımcısı Lodewijk Asscher tarafından, bundan bir kaç yıl önce gündeme gelmiş, ancak buzdolabına konulmuştu. Şimdi uygulamaya geçiriliyor. 

İhbar Hatları…
Hain darbenin bir başka yansıması da Avrupalı Türkler'in birbirlerini Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine FETÖ’cü diye şikayet ettikleri haberleriydi. Kim ve kimler tarafından hazırlandığı meçhul mektuplar, çağrılar ortalıkta dolaşıtırılyor. Sosyal medyada dolanan bu asılsız mektuplarla güya Türkler'e  'ihbar edin' çağrıları yapılıyor. Mektup,  her haliyle düzmece olduğu anlaşılan ve her vatandaşın kolaylıkla bulabileceği bir kaç telefon numarası, mail adresi verilerek toplum huzursuz edilmeye çalışılmasına yarıyordu. Tabii ki ortamın bu bulanıklığından faydalanmaya çalışan bazı karanlık kişi ve kurumlar da, kendilerine vazife çıkartıp ortalığı velveleye verdiler. Kurum ve kişiler hakkında yalan haberler yaparak, iftiralar attılar. Bu asılsız haberler devam ederken, Anadolu Ajansının Batı Avrupa ülkeleri ve Hollanda’da FETÖ yapılanması başlığıyla yayınladığı ve bir takım kurum ve kuruluşlarında yer aldığı haber Hollanda gündemine oturuverdi. Belki de buna karşılık olsun diye FETÖ taraftarları da ‘Hollanda’da Erdoğancı Türkçe Medya Nefret Yayıyor’ başlığıyla Hollandaca bir haber yayınlayarak, hemen hemen tüm Türkçe yayınları suçladılar. Böylece Hollanda Türkleri ve Hollanda kamuoyu birbirlerini suçlayan Türklerin listeleriyle meşgul olmaya başladı.  

İmamlar Ajan mı?
Bütün bunlar yaşanırken, ve ortalık toz dumanken, Hollanda’da FETÖ’nün önemli elamanlarıından biri, Hollanda’daki günlük yayınlanan AD (Algemene Dagblad) gazetesine gerçekleri yansıtmayan bir açıklama yapıyor. Açıklaması, muhtemelen uzman bir imaj yenileme ofisi tarafından, ustaca gazetenin en okunan sayfasında yayınlatılıyor. Diyanet imamlarının, Türk devletinin ajanı oldukları ve geri gönderilmeleri ifadelerinin yer aldığı bu haber, Hollanda Türk toplumu arasında geniş tartışmalara yol açarken, haksızlık karşısında susmayan bir çok cami yöneticisini harekete geçirmiştir. Oysa şu gerçek; yani bir çok araştırma sonucunun da ortaya koyduğu; ‘Hollanda’da Türkler'in uyum sürecinde Diyanet imamların beklenilenden daha fazla katkıda bulundukları’ gerçeği yok sayılmak istenmiştir. Diğer göçmen grupların entegrasyon sürecine bakılırsa, Diyanet imamlarının kıymeti daha da iyi anlaşılır…

FETÖ’cü Okullar ve Türk Çocukları
15 Temmuz darbesinin etkisi bu sefer altı haftalık yaz tatilinin sona ermesiyle eğitim ve öğretim yılına başlayan okullara sıçradı. FETÖ yönetiminde bulunan örneğin Cosmicus okullarının görevlileri ders döneminin başlamasına yakın büyük bir telaş içine girdiler. Yüzlerce velinin çocuklarını bu okullardan alacakları haberleriyle kamuoyu yönlendiren yöneticiler, okulların açılacağı ilk gün olağanüstü güvenlik alınmasını sağladılar. Amsterdam, Rotterdam, Zaandam gibi kentlerde okulların açıldığı ilk gün beklenildiğinden daha sakin geçerken, çocukların okullardan alınma süreci başladı ve baya sancılı geçti. Mesela velilerin ikna edilmesi denendi. Başarı sağlanamadı. Örneğin Zaandam’da okul hakkında olumsuz konuşan, diğer velileri ikna etmeye çalışan 4 velinin bu davranışından derhal vazgeçmeleri için okul yönetimi tarafından mahkemeye verildi. Oysa Hollanda’da veliler çocuklarını istedikleri okula gönderebilme hakkına sahipler. Hollanda genelinde 300’ü aşan çocuk FETÖ okullarından alınarak başka okullara kayıtlarını yaptırdılar. Bu alanda sorun uzun vadede devam edeceğe benziyor.

Türkiye ve Hollanda Dışişleri Bakanları Buluştu…
15 Temmuz kanlıdarbe girişiminden altı hafta sonra Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders Ankara’yı ziyaret etti. Hollanda’daki gelişmeler başta olmak üzere farklı konular üzerinde fikir alışverişi yapıldı. Hollandalı bakan Bombalanan parlamento binasını da gezdi. Yaşanalar hakkında birinci elden bilgi aldı. Umarız millete karşı yapıllan kanlı darbe girişimi hakkında ikna olmuştur sayın Koenders. Ziyareti sonunda da Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile  ortak bir basın toplantısı yaptılar. Toplantının ana konularından bir tanesi elbette Hollanda’daki Türkler ve Hollanda’nın içişlerine karışıldığı iddiasıydı. Her iki bakan düşüncelerini açık açık ifade ettiler. Koenders “Hollanda’da yaşayan Türkler, Türkiye’de olanlarla ilgili hassasiyete sahip. Bunlar çok hassas konular. Bunların farkına varmak çok önemli. Bu tür hissiyatların da Hollanda toplumuna tamamen taşınmaması gerekiyor. Herhangi bir şekilde karışma yok, olmamalı da, barışçıl şekilde bu hissiyatları kabul etmeliyiz” dedi. Çavuşoğlu da ‘Hollanda veya başka bir ülke Türkiye’ye demokrasi dersi vermeye çalışırken bu Türkiye’nin iç siyasetine karışmak olmuyor mu? Ancak Avrupa’daki Türklerle ilgili bir görüş bildirdiğinde iç siyasete karışmak oluyor. Böyle saçma anlayış olamaz, bu çifte standarttır’ dedi.  Heyecanlı dakikaların yaşandığı basın açıklaması Hollanda ve Türk medyasında farklı yorumlamalara neden oldu. 

Erdoğan Bu Günleri 2004’de (ön)görmüştü…
Yıllar önce, bu günleri (ön)gören bir isim vardı. O zaman Başbakandı. Şimdi Cumhurbaşkanı. Bir gün bizlerin ya da Yeni Türkiye’nin Avrupa’da zorlanacağını biliyordu. Haklıyken haksız konumuna gelip, anti demokratik darbe girişimini bile anlatmakta zorlanacağımızı tahmin etmişti. Bunun bertaraf edilmesi ya da daha hafif atlatılması için, Avrupa Türk Demokratlar Birliği UETD’nin kurulmasını sağlamıştı. 2004 yılında Brüksel Conrad Hotel’de yaptığı konuşmada, bizlere (UETD hareketi mensuplarına) bir vizyon çizmişti. O vizyon, başta siyasi katılım olmak üzere, içinde yaşadığımız ülkelerin STK’ları, medya ve karar vericileri üzerindeki etki kabiliyetimizi genişletmek ve arttırmayı ihtiva etmekteydi. Ancak, çok çeşitli sebeplerden dolayı UETD yönetimleri bu vizyonu yerine getiremediler. Maalesef sözkonusu vizyon doğrultusunda bir başarı sağlanamadı. İşte UETD en çok ihtiyaç duyulan bir zaman için, yani bugünler için kurulmuştu…. 

Üçüncü Tehlike…
Avrupalı Türkler'i yıllardır meşgul eden sorunlara bir yenisi daha ekleniyordu. On yıllardır devam eden sözde Ermeni soykırımı ve PKK terör örgütü sorunu karşısında zorlanan Avrupalı Türkler'in gündemine bir sorun daha geldi. Bundan böyle artık FETÖ hareketinin ne olduğu da anlatılacak. Kaldı ki, ilk iki konuda zorlu sınavlar veren Avrupalı Türkler, üçüncü konuda da sert bir sınavla karşı karşıyalar. İlk yapılacak iş, bu her üç problemin bir antropolijisi yapılmalı. Ne oldukları, nasıl çalıştıkları, neleri hedefledikleri iyi billinmeli, araştırılmalı. Aksi halde işimiz oldukca zor.

Avrupalı Türkler Neler yapabilir?
Öncelikle mevcut Avrupa şartları göz önünde bulundurularak, hedefe odaklı yeni bir strateji oluşturulmalıdır.  Avrupa kamuoyunu Türkiye’de olanlar hakkında bilgilendirme ve aydınlatma şu günlerde yapılacak en acil faaliyettir. Bu stratejide mümkün olduğunca Batılı dostlarla (önyargısız ve art niyetsiz Batılı aydınlar) işbirliği yapılmalı ve hamasetten uzak olunmalıdır. Bunları yapabilmenin şartları elbette konuşulmalıdır. Bugüne kadar yaşadığımız tecrübeler, Batı’da sokaklara dökülüp protestolar organize etmenin etkili olmadığını, hatta ters tepki verdiğini gösterdi. Bu da gösteriyor ki, yeni strateji Batıda yaygın olarak kullanılan metotlarla olmalıdır. Dünyanın en başarılı lobisi olan Yahudi lobisinin sokaklarda yapmış olduğu bir protesto görülmemektedir. Mevcut yapılar ve kuruluşlar maalesef bu metotları kullanma konusunda gereken donanıma sahip değildirler. Haliyle bir taraftan mevcut kurum ve kuruluşları daha profesyonel çalışmaya teşvik etmeli, diğer taraftan da fazla göz önünde olmayan ancak hedefe odaklı ve etkin organlar oluşturulmalıdır. Aksi takdirde bugüne kadar olduğu gibi enerjimizi boşa harcamış oluruz. 

Veyis GÜNGÖR 

Hollanda Türkevi Topluluğu Başkanı

 

 

----------------------------------------------

 

 

15 Temmuz Darbe girişimi ve etkisi

15 Temmuz günü Türk milleti büyük bir felaketle karşı karşıya kalmış ve çok şükür bu felaketi bertaraf etmiştir. Darbeyi bertaraf etme mücadelesinde yüzlerce insanımız şehit oldu, mekânları Cennettir inşallah.

Yıllarca Devlet kurumlarına sızmaya teşebbüs eden FETÖ mensupları maalesef Türk Ordusuna kadar girdiler. 12 Eylül 1980 darbesiyle bu yapıya açılan kapılar son 15 yılda aralıksız olarak açılmış ve maalesef hükümetle yapmış olduğu gizli ortaklıkla had safhaya ulaşmıştı. Hükümet geçte olsa bunları keşfetmiş ve araya mesafe koymaya başlamıştı, maalesef atı alan Üsküdar’ı geçmişti bile. O kadar cesaretlenmişlerdiler ki adamlar darbe adı altında terör saldırısına geçtiler. Çok şükür darbe engellenmiş olup büyük bir beladan asil milletimiz kurtulmuş oldu. Gazi´nin Meclisi işgal güçleri tarafından bombalanamamışken bu terör yapısı bombalamıştır.

Türk Devletine var olan güvencemiz tamdır. Olağan Üstü Hal (OHAL) ilan edilmiştir ve gereken temizlik mutlaka yapılacaktır. Siyasi iradeyi elinde bulunduranlar sadece FETÖ´yü değil, var olan bütün terör yapılarını (PKK, DHKP-C, IŞİD vs) bitirmelidir. Fırsat bu fırsattır diyerek toplu imha lazımdır.

 

 

Darbe konusunda dikkat edilmesi gerekli olan konulardan biri Türk Ordusunu rencide etmekten kaçmaktır. Peygamber Ocağı diye adlandırdığımız ve Motun´un (Mete Han) emaneti olan bu kutlu yapıya sahip çıkmamız gerekmektedir. Türk Ordusu Türk Varlığının Hz. Allah´tan sonra yegâne koruyucusudur. Sızmalara gelince sayın Dr. Devlet Bahçeli´nin buyurmuş olduğu gibi: ”Şerefsizden asker olmaz, olana da asker denmez.”

Avrupa´da yaşayan insanımızın Türkiye ile var olan bağlantısı çok doğaldır. Hollanda´da yaşayan Türk insanının neredeyse tamamı 15 Temmuz terör eylemine karşı durmuş ve sesini bu yönde duyurmuştur. Avrupa Türklüğü hiçbir darbeyi benimsemeyeceğini adeta haykırmıştır. Hollanda´da yaşayan insanımız maalesef yine Hollanda basını ve siyasileri tarafından rencide edilmek ve ötekileştirilmek istenmiştir. En ufak konular bile abartılmış ve kamuoyunda Türk imajı bilerek zedelendirilmek istenmiştir. Rotterdam Başkonsolosluğu önünde hafiften yuhalanan basın mensupları olayı o kadar abartmışlar ki zannedersiniz fiziki saldırıya uğramışlar. Hoş olmayan bu yuhalama olayını yapanlar ise duygularına hâkim olamayan birkaç genç, organize olmuş bir grup bile değil. 

 

Üzülerek belirtiyorum ki şu ana kadar Hollanda basını ve siyasileri hiçbir zaman terör konularında Türkiye´nin ya da Türk insanının yanında yer almamıştır, PKK olayları en iyi örnektir. Onun için 15 Temmuz terör/darbe konusunda da tarafsızlığını göstermesini beklemek hayalden başka bir şey değildir. Yine de bu konuda iyimser davranıp doğru olanları Hollanda kamuoyuna anlatmak her Türkün görevidir. Fakat elbette hakkımızdır IŞİD gibi terör örgütlerine Hollanda basını ve siyasileri nasıl yaklaşıyorlarsa söz konusu Türkiye olduğunda o yaklaşımı beklemek.

 

Bazı duyumlar ve haberlerden öğrenmekteyiz ki bu darbe teşebbüsünden sonra Hollanda´da şahıslar tehdit edilmişler, kurumlar saldırılara uğramışlar. Bu tür yaklaşımlar çok yanlış ve Türk toplumuna büyük zararlar vermektedir. Bu tür yaklaşımlar kabul göremez. Demokrasinin ve hukukun vermiş olduğu haklar değerlendirilip her türlü kanundışı yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Bu tehditlerin ve saldırıların da şahsi girişimler yani organizeli girişimler olmadığı bilinmektedir ve bir daha olmaması temennisi dileklerimiz sonsuzdur. Bu tür girişimler toplumumuza zarar vermekten başka bir şey değildir. Hollanda toplumunu huzursuz etmek kimsenin hakkı değildir. 15 Temmuz girişimini lanetlemek her Türk için doğal bir yaklaşımdır, fakat şiddet asla olmamalıdır.

 

Bu arada 15 Temmuz darbe girişimi esnasında birileri durun hele önümüzü bir görelim derken tavrını açıkça beyan eden, bu kahpece girişimin karşısında dikilen Ülkücü Hareket´in Lideri sayın Dr. Devlet Bahçeli´ye bir teşekkürü borç bilirim. Çünkü o darbe girişiminin kırılma noktası olmuş, devletin ve milletin yanında durup “Milli İradeye” destek vermeseydi bugün hangi durumda olacağımızı düşünmek bile istemiyorum. Gerçi o zamanında başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere herkesi darbe girişimcileri hakkında uyarmıştı, tabi önyargılı tepkiler belliydi.

Bir daha Türk Devletinde gayrı millilerin sızmaları olmaması dileğiyle tekrar geçmiş olsun Türk milleti.

 

Son söz: ”Darbe ile ihtilal farkını halen bilemeyenler lütfen Kürşad İhtilalini bir. Hem ecdadı tanıralr hem de ihtilal neymiş öğrenirler.” 

 

Murat Gedik

Hollanda Türk Federasyon Başkanı

 

----------------------

 

 15 TEMMUZ'UN YURTDIŞINDA ALGILANIŞI 

 

* Dış medya ve siyasetçiler olaya nasıl baktı?
* Türkler arasında neler yaşandı?
* Olayın yurtiçi ve yurtdışındaki Türkler arasındaki algı ve eylem farkı neydi?

 

 

15 Temmuz 2016 cuma akşamı ve gecesi, Türkiye'de yaşanan olaylar, sadece Türkler'de değil, tüm dünya ülkelerindeki halkların zihinlerinde bir bilimkurgu (Science fiction) filmi gibi iz bırakacak.

O akşam Hollanda'daki evimde TV izleyiciliği yaparken kaçırmış olduğum haberi, alt katta Hollanda programlarını izleyen eşim, 'İlhan, Türkiye'de askeri darbe oluyor' diye bağırarak bana ulaştırmış oldu. O an ne izlediğimi hatırlamıyorum ama, televizyon kumandasına basarak Türk kanallarını açtım.

Gördüğüm manzara hepinizin malumu....

Sizler gibi ben de o geceyi TV ekranına bakarak uykusuz geçirdim. Tabii ki sadece Türk kanallarını değil, diğer yabancı kanalları da izleyerek.

O gece, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın televizyondan yapmış olduğu çağrı üzerine sokaklara dökülen Türkler, darbe girişimcilerine karşı koymuş ve tankların altına yatmışlardı. Türkiye'nin dört bir yanındaki sokağa dökülme olayları yurtdışında da aynen yaşandı. Tüm Avrupa kentlerinde olduğu gibi, Hollanda'nın Rotterdam ve Deventer kentlerindeki Başkonsolosluklarımızın önünde de yığınlar topandı.

Hollanda televizyonları gece boyunca ve ertesi günün tamamında Türkiye'den canlı yayınlar yaptı. Ertesi günkü gazeteler de Türkiye haberleri ile doluydu.
Haberlerin objektiflikten uzak olduğu gözlemleniyordu. Medya organlarının hemen hemen tamamı, cereyan eden olayların ciddiyetinden çok, Recep Tayyip Erdoğan'ın  -kendilerince- olumsuz yönlerini öne çıkarıyorlardı.

Avrupa medyasındaki olumsuz haberlerin yanında, Avrupalı siyasetçiler de objektiflikten uzaktılar. De Telegraaf Gazetesi, yayınladığı haber ve yorumlarda sadece Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef seçmişti.

Türkiye'deki gergin atmosfer, yurtdışında çok daha gergin bir halde devam etti. Türkiye'de karşıt gruplar bir çatışma içine girmemiş olmasına rağmen, yurtdışında münferit de olsa, karşıt gruplar arasında bazı çatışmalar yaşandı.

Bu çatışmalar medya tarafından tabii ki büyütüldü. Hollanda medyası, mağduriyet iddiasındaki gruplardan birine 'Gülenistler' yakıştırmasını uygun gördü. Yaşanan münferit olaylar siyasetçiler tarafından dikkate alındı ve 'Türkler arasında çıkacak olan büyük bir çatışma' olasılığına karşı önlemler alınması istenmişti.

İlerleyen günlerde, ülkede bulunan İslam Okulları'da yaşanacak olan olumsuzluklara değinilmeye başlandı. İslam okulları arasında Fetullah Gülen'in çizgisinde olduğu belirtilen okullar da vardı. Pek çok Türk ailesi, çocuklarını bu okullara göndermek istemediklerini belirterek, çocuklarını gönderebilecekleri okul gösterilmesini istedi. Şimdilerde belediyeler bu konuyla meşgul oluyorlar.
Aslında, Hollanda'daki İslam Okulları ISBO ve SIMON çatısı altında faaliyet gösteriyorlar. Fetullah Gülen çizgisinde olan okullar da Cosmicus ve De Roos gibi isimler altında faliyet gösteriyor. Bu okullara devam eden öğrencilerin aileleri tedirginlik içindeler.

 Hollanda medyası daha sonraki günlerde, karşıt grupların birbirlerini suçlayıcı açıklamalarına yer vermeye başladı. Bu ara bazı gruplar da kişi ve kurumları hedef alan iddiaları ortaya atmaya başladılar. Kişi ve kuruluşlara olumsuz damga vurmaya başladılar.

Fark ne?

Türkiye'de cereyan eden bu çok acı gelişmelerne mutlu ki Anadolu insanını bölünmeye ve karşılıklı eylemlere sevketmedi. Nedendir bilinmez ama, yurtdışındaki Türkler arasında yukarıda anlatıldığı şekilde tatsızlıklar meydana geldi.
Bakmayın siz benim 'Nedeni bilinmez' dediğime. Aslında neden bellidir. Yurtdışındaki Türkler, uzakta oldukları anavatana karşı daha hassas duygular içindedir. Son gelişmeler, siyasi çekişmelerden ziyade, Türkiye'nin varlığı ile ilgili gelişmelerdir. Batılılar da olaya siyasi yönden bakmıyorlar. Türkiye'nin yok oluşu ile ilgili suçlamaları tercih ediyorlar.
Dilerim ki, yurtdışındaki yurttaşlarımız, her türlü siyasi ve dini tartışmaların dışındaki bu 'varolma, yokolma' konusunda aynı çizgide birleşirler ve vatanımız ile devletimizin varoluş mücadelesini desteklerler.

Bugünlerde Türkiyemizde yaşananlar beni 1980'lere götürdü.
Buradaki yurttaşlarımız yine kamplara bölünmüşler.

'Bölünmüşler' diyorum, zira Hollanda medyası ve siyasetçilerine göre, Türkler bölünmüşler ve durum tehlikeli bir vaziyet almış. Bu nedenle de şimdi Başbakan Rutte ile Cumhurbaşkanı Erdoğan bir telefon görüşmesi yapmışlar.

Ben, 1980'lerde, daha doğrusu 1970'lerdeki gibi yine yatıştırıcı ve kucaklayıcı bir rol almak durumundayım. Hoş, şimdiki karşıt gruplardan birinin, siyasi bir yarış içinde değil, devletimizi parçalama eğiliminde olduğu suçlaması var. Yani birinin veya benim bu grup ile yatıştırıcı ve kucaklayıcı bir temasım olması halinde, 'Vatan hainliği' ile suçlanabilirim. Bu nedenle de çok dikkatli ve tedbirli olmak durumundayım.

Siyasi görüşlerde tarafsız kalmak 'renksizlikle' damgalanabilir ama, devleti parçalama iddiası içinde olanlara karşı da tarafsız kalmak, 'Vatan hainliği' ile eşdeğer olabilir.

Bu nednle bu konuda, tarafsız, yumuşatıcı ve kucaklayıcı etiketini taşımak tehlikeli olabilir.

İlhan KARAÇAY

Gazeteci