Yaşanan Olaylar 400 yıllık Hollanda – Türkiye dostluğuna yakışmadı


  • Kayıt: 25.04.2017 13:26:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:02:24
Avrupa’nın bir çok ülkesinde olduğu gibi,Hollanda’da en çok tartışılan konuların başında göçmenler ve Müslümanlar. Hollanda Türkleri olarak maalesef ülke gündeminden çok uzaktayız.Oysa Hollanda bizim ikinci vatanımız ve bir çoğumuz burada kalıcıyız.Birileri bizler hakkında konuşmakta kararlar almakta.Ama bizlerin bundan haberi yok.Çünkü gündemden çok uzaktayız.

Bu ayki 4 soruda Hollanda gündemi sayfamızın konuğu Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik ve Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü Veyis Güngör.

Ebubekir TURGUT 

 

 

Türk Dışişleri Bakanının uçağına iniş izni verilmemesi ve T.C. Aile ve Sosyal İşler Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda ziyaretiyle birlikte Türkiye-Hollanda  ilişkilerinde deprem yaşanmakta. Bu ilişki doğal olarak Hollanda’da yaşayan Türklere de yansımakta. Bu konuda düşüncenizi alabilirmiyim?

Foto: Murat Gedik


Murat Gedik: 11 ve 12 Mart 2017 tarihlerinde yaşananlar burada yaşayan Türk insanını uzun bir zaman olumsuz yönde etkileyeceği kesindir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun önce uçağının inmesine izin verilmesi ve sonrası bunun iptal edilmesi yaşanan üzücü hadiselerin başlangıcıdır. Sayın bakan buraya gelip kendi vatandaşlarına 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu hakkında bilgi verme amacındaydı. İnişine izin verilmemesi elbette üzücü ve düşündürücüdür, nihayetinde gelecek dost ve müttefik bir ülkenin dışişleri bakanı. Unutmayalım ki 1999 yılında da terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan’a Rotterdam’a inişine izin verilmemişti. Yani bu açıdan bakarsanız iş daha da üzücü ve vahim bir hal almaktadır. 400 yıllık bir Hollanda – Türkiye dostluğundan bahsederken bu tür hadiseler yaşanmamalıydı, daha doğrusu fırsat verilmemeliydi. Ve tabi 15 Mart Hollanda’nın Genel Seçimlerini de göz önünde bulundurmak lazım. Bu seçime doğru giderken birileri bu olaylardan kazançlı çıkma hesabı mutlaka yapmıştır. T.C. Aile ve Sosyal İşler Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam’da adeta esir alınması, ve tabi vatandaşlarla buluşamaması bir başka kriz nedeni. Burada da yine başta diplomatik kriz olmak üzere, sosyal bir kriz de hayata geçirilmiştir. İyi niyetli insanımızın Rotterdam Başkonsolosluğu önünde toplanmalarının akabinde yaşanan polisin şiddetli girişimi kabul edilebilecek gibi değil. Ve elbette iyi niyetlilerin arasına provokasyon niyetli olup ta girenler de vardır, bence Rotterdam polisi bu konuyu çok ciddiye almalı ve bu tipleri en kısa zamanda toplayıp sorguya çekmelidir. Sayın bakanın orada adeta esir alınması, diplomatların göz altına alınmalarının görüntüleri Türk Devlet tarihinin de kara sayfalarına geçmiştir. Yaşanan hadiseler iki ülkenin diplomatları tarafından masaya yatırılmalı ve üzerinde çalışılmalıdır. Bir de Rotterdam Büyükşehir Belediye Başkanı Aboutaleb’in Türk Devletine ve Rotterdam Başkonsolosuna yönelik suçlamaları mevcut. Bu suçlamalar da aydınlığa kavuşturulmalıdır. 



Veyis Güngör: 16 Nisan’da Türkiye’de yapılacak Halk oylamasıyla ilgili Hollanda’daki Türk vatandaşlarını bilgilendirmek amacıyla gelmek isteyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına son anda iniş izni verilmedi. Aynı gün Aile ve Sosyal İşler Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya Almanya üzerinden kara yoluyla Rotterdam’a geldi. Ne yazık ki, onunda Türk Konsolosluğuna çok yakın mesafede önü kesildi. Saatlerce ayakta tutuldu. Konsolosluk binasında bile olsa Türk vatandaşlarına konuşması engellendi. Her iki olayın öncelikle bir diplomatik kriz olduğu ortada. Diğer taraftan 1961 Viyana Diplomasi Antlaşmasına göre hukuki bir kriz ve skandal. Üçüncüsü de sorunuzda belirttiğiniz gibi Hollanda’daki Türkleri de çok yakından ilgilendiren sosyal bir kriz. Siz de takip ettiniz. Rotterdam olaylarında ve ertesi gün Amsterdam’da meydana gelen gösteride 25, 30 vatandaşımız göz altına alındı. Rotterdam’da bir vatandaşımız dünyanın gözü önünde polis köpeği tarafından feci şekilde ısırtıldı. Tabiiki olayların Hollanda Türk toplumuna yansıması bunlarla kalmadı. O hafta Türk kuruluşları hükümet merkezine davet edildi ve konu etraflıca konuşuldu. Daha sonra olaylar medya da tartışılmaya devam etti. İşin garip tarafı ise, olayların yatışmasında yatıştırıcı bir rol oynaması beklenilen Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Aboutaleb olaylardan üç gün sonra bir televizyon programıda adeta kasılarak ‘polise vur emir verdim’ de ifadelerini kullandı. Doğrusu tüm Hollanda bu açıklamalardan şoke oldu. Müslüman ve Fas kökenli birisinden böyle talihsiz ve


Liberaller Erdoğan’a teşekkür etmeli


 

Foto : Veyis Güngör

 

Hollanda’da seçimlerde Liberaller oy kayıp etsede birinci parti olarak çıktı. Wilders ve Denk Partisi büyük başarı sağladı.Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Veyis Güngör : Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Liberaller yani VVD 15 Mart milletvekili seçim sonuçlarından dolayı T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmesi gerekir. Zira, Hollanda-Türkiye arasıda yaşanan kriz en çok VVD’ye yani Başbakan Rutte’ye yaradı. Krizden önce yapılan kamuoyu yoklamalarıda liberallerin, ırkçı partiyle aralarında çok az fark olmasına rağmen, seçimlerde araz kayıpla 33 milletvekili çıkaran liberallerin başarılarına Hollanda-Türkiye krizinin etkisinin olduğu apaçık ortadadır. Bunun yanısıra, özellikle seçimlere bir kaç gün kala televizyonlarda yapılan liderler tartışmalarında Başbakan Rutte iyi bir performans sergiledi. Özellikle ırkçı parti lideri Wilders’i kamuoyu önünde zaman zaman yerin dibine soktu. Mesela, ‘sen oturduğun yerden binlerce twitter atarken biz devleti yönettik sen ne yaptın’ gibi cümleler kullandı Başbakan. Böylece geçen seçimlere göre az kayıpla yine sandıktan birinci parti Başbakanın partisi VVD çıktı.
Irkçı parti, seçim öncesi beklenilenin aksine, oylarını arttırdı ama ikinci parti oldu. Hatırlarsanız, bazen kamuoyu yoklamalarında 35 milletvekiliyle birinci parti olarak çıkmış ve tüm Hollandayı korkutmuştu ırkçı parti. Ama yine de Hollanda gibi, demokrasi ve özgürlüklerin merkezi haline gelen bir ülkede sadece müslümanlara savaş açarak seçimlere katılan bir partinin 20 milletvekili çıkarması çok düşündürücü. Hollanda ve Avrupa için endişe verici bir gelişmedir.
Diğer taraftan DENK Partisinin, kurulmasından kısa bir süre geçmesine karşın, seçimlerde 3 milletvekili çıkarıp Meclise girmesi büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir. 

 

Murat Gedik : Öncelikle Hollanda’da yapılan 15 Mart seçimleri hayırlı olsun. Bence sonuçlardan çıkarılması gereken iki önemli konu mevcuttur. 

İlk soruda belirtmiş olduğum gibi Türkiye ile yaşanan diplomatik krizler mevcut başbakan Rutte’ye yaramış, Geert Wilders’in zararına olmuştur. Başbakan Rutte bu krizlerde pasif davransaydı Wilders’in sıçraması kaçınılmazdı. Krizler esnasında Rutte adeta Wilders’e “Bağırmayla, çağırmayla değil icraatla olur bu işler.” diye ders vermiştir; 

PvdA’nın çökmesi ve DENK Partisinin 3 sandalye ile adeta seçimin istenilmeyen galibi olması, Türklerin ve Faslıların oylarının artık çantada keklik olmadığını göstermiştir. Sylvana Simons’u DENK’ten koparan güç bundan sonra nasıl girişimlerde bulunacak zamanla görülecektir. 


 Türk’ün (ve elbette Faslıların) sesini duymamazlıktan gelen PvdA’nın durumu ortada, diğer siyasi partiler de gelecekte muhtemelen milletimize yönelmek için başka yollar deneyeceklerdir. Elbette birinci parti çıktığı için VVD başbakanlığa talip, koalisyon kurulacak ve dörtlü bir koalisyon beklenmekte. VVD daha önceki seçimlerde olduğu gibi Wilders’in PVV’sini muhatap almamakta. Bu da belki gelecekteki seçimlerde de artık PVV’nin bu ülkenin yönetiminde yer alamayacağının bir sinyali olacaktır. Fakat göz ardı etmememiz gereken bir konu var ki, o da PVV sayesinde diğer partiler de popülist yaklaşımlardan artık kaçmamaktadırlar. 

 

Hollanda Türk toplumunun DENK Partisi ile ilgili çok büyük beklentilere girmemesi gerekir

 

Foto . Murat Gedik

Hollanda Türklerinin ağırlıklı olarak Denk Partisi’ne yönelmeleri ve diğer partilerdende Türk ya da Türkiyeli adayların meclise girmesi, Hollanda Türkleri açısından geleceğe yönelik olumlu bir gelişme diye bilirmiyiz?

 

Murat Gedik: Bir kere her zaman tekrar ettiğim bir konu vardır; biz Türkler burada kalıcıyız. Kalıcı olduğumuz için yaşamış olduğumuz ülkenin kaderine ortak olduğumuz düşüncesini her zaman canlı tutmalıyız. Bunun için de uyum çok önemlidir. Uyumu yakalayabilmek için en önemli sebeplerden biri de siyasette aktif olmaktan geçer, ister aktif olup siyasetçi olarak, ister pasif olup oy kullanarak. Bu seçimlerde işte bu oy kullanma konusunda Türk insanı güzel bir katılım sağlamıştır. Bunun sebebi de elbette Denk Partisinin bu seçimlere katılmasıdır. Türk insanı yerleşik siyasi partilere güvencini azalttığı için Denk’i bir fırsat olarak gördü. Bu sebepten dolayı da Denk’ten büyük bir beklenti içinde, artık bu beklentilere cevap vermek seçilen 3 milletvekilinin görevidir. Tabi fazla da aşırı beklenti içine girmemek lazım. Denk yeni bir parti, sadece 3 sandalyesi var ve engeller ve suçlamalar çok ve daha da çoğalacaktır. Denk bu seçimde özellikle Türklere ve Faslılara yöneldi, bundan sonra bir Hollanda partisi olduklarını inanıyorum ki hayata geçirme çalışmalarını daha da hızlandıracaklar ve bütün seçmenleri kucaklayıp temsil etmeye çalışacaklar. Fakat dediğim gibi Türk insanı bu seçimlerde sandığı buldu, elbette katılım daha da yüksek olabilir. Sandığı bulan inşallah bundan sonraki seçimlerde bu sandığın yolunu her zaman bulacaktır. Ve nihai hedef parti tüzük ve çalışmalarını takip ederek oy kullanmaktır. Türk insanı kendi değerlerine düşman olmayan, herkesi önyargısız kucaklayan siyasetçileri arzulamaktadır, bu sebepten stratejik olarak oyların büyük bir kısmı Denk’e gitmiştir. Gelecek daha da olumlu gözüküyor.  

 

Veyis Güngör: Evet, 15 Mart seçimlerinde çok farklı sebeplerden dolayı Hollanda Türkleri genelde DENK Partisine yönelmişlerdir. Çoğunluk olarak Türk vatandaşları bu seçimlerde stratejik oy kullanmışlar ve oylarını DENK Partisine vermişlerdir. Türkler böyle bir seçim davranışını bir de 2006 milletvekili seçimlerinde ortaya koymuşlardı. Hatırlayalım. 2006 seçimlerinde CDA ve PvdA milletvekili listelerinde yer alan 3 Türkü sözde Ermeni soykırımını Kabul etmedikleri için seçimlere kısa bir süre kala listeden çıkartmışlardı. O zaman Türkler toplandılar, stratejik oy kullanarak D66 Partisinden Fatma Kaya Koşer’i meclise taşımışlardı. 
Aynı stratejik oy kullanmayı bu sefer Türkler 15 Mart seçimlerinde DENK Partisi için kullandılar. DENK Partisi yöneticileri bunun kıymetini bilmeliler. Seçimelerde bir zoru başardılar. Doğru. Ama esas iş bundan sonra başladı. Çok çalışmaları gerekiyor. Başarılı olmaları gerekiyor. Tabiiki, diğer taraftan Hollanda Türk toplumunun DENK Partisi ile ilgili çok büyük beklentilere girmemesi gerekir. Nihayetinde yeni bir parti. 150 koltuklu mecliste sadece 3 koltuğu var. Kendilerinden yapmaları zor olan şeyleri beklemek haksızlık olur. 
Diğer taraftan, geleneksel partilerden seçimlere giren Türk asıllı milletvekillerinin almış oldukları tercihli oylarda önemlidir tabiiki. 

 

Keşke Oy hakkı verilmeseydi diyenler var

 

Foto. Veyis Güngör

 

Türkiye’de yapılan seçimler için Avrupalı Türklerin de oy kullanması büyük ayrışmalara neden olduğu yönünde şikayetler var. Son dönemde Avrupa ülkelerininde zorluk gösterdikleri dikkate alınırsa keşke Avrupa’daki Türklere oy hakkı verilmeseydi diye bilirmiyiz?


Veyis Güngör : Evet. Ne yazıkki böyle bir ayrışmadan bahsediliyor. Türkiye’deki bölünmeleri buraya taşımayın uyarıları da var. Oysa Türkiye’deki seçimlere aktif veya pasif katılma hakkını onyıllarca bekledik. Sonunda aldık. AK Parti böyle bir imkanı Avrupalı Türklere sundu. Bu imkanın pratikte uygulanmasında buradan kaynaklanan bazı sorunlar ortaya çıktı. 50 yıldır Hollanda’da yaşamamıza rağmen, buradaki seçim çalışmalarını az çok bilmememize rağmen, belkide oy kullanmanın sınırlı noktalarda olmasından da kaynaklanan, pratik ve teknik sorunlar yaşandı. Bu ülkede onlarca kez seçim yaşadık. Seçim öncesi kampanyalar yapılır. Sokaklarda el ilanları, gül, çicek dağıtılır. Oy verme günü gelince hiç bir kargaşalık yaşanmadan isteyen kendisine en yakın sandıkta oyunu kullanır. Burada seçim geleneği böyledir. Bizim dışımızdaki göçmen topluluklarda kendi ülkelerindeki seçimler için Hollanda’da oy kullanmaktalar. Ama hiç bir sorun veya tartışmaya şahit olmuyoruz. Biz de bir de, seçimleri kendilerini göstermek için kaçınılmaz bir fırsat, bir araç olarak görenler var. Ayrıca bir kısım provokatörlerde devreye giriyor böyle anlarda. Birilerini karalıyorlar, iftira atıyorlar. Hedef tahtasına oturtuyorlar. 


Murat Gedik : Maalesef bizlere oy hakkı verildiği günden itibaren toplumumuz arasında bir gerginlik ve bir kutuplaşma söz konusu, bunu inkar etmenin hiç gereği yoktur. Yıllarca burada yaşamamıza rağmen, hatta burada doğup büyümelere rağmen yaşamış olduğumuz ülkenin seçim medeniyetini yakalayamadık. Kral’dan fazla kralcılık, toplumun ortak mekanlarını siyasete alet etme, Türkiye’deki siyasilerin yaklaşımlarını doğrudan benimsemek hep zarar vermektedir. Düşünün falan Cami’de artık Cuma’ya bile gitmeyeceğim diyebilenler çıkabiliyorsa, çok vahim. Ne yapıp edip toplumumuzu  yumuşatmaya ihtiyaç var. Ama bu ancak gerçekçi yaklaşımla mümkündür. Bunları göz önüne getirince insan keşke oy kullanma hakkı olmasaydı diyebiliyor. 


Aynı zamanda birilerinin Hollanda’daki Türk toplumu arasına nifak sokmak için çalıştığını artık herkes bilmektedir. Fakat, bazıları var ki Türk toplumu arasına nifak sokmayı sinsice yapma gayretindeler. Sözde toplumumuzun yanında, özde ise birilerine şirin görünme mücadelesi içinde olan tipler. İşte bu tipler o şirin görünme için, ve elbette kazanç sağlama için, her şeyi mubah görmektedirler. Burada kalıcı olan Türk insanı her zaman birbirine muhtaçtır. Özellikle şu son yaşanan hadiseler daha da dikkatli olmamız gerektiğine vurgu yapmaktadır. Her yazı, her söz, her eylem aleyhimize kullanılmak için bir fırsattır. Onun için herkes sorumluluğunu taşımalı ve eylemlerine, sözlerine ve yazılarına daha da dikkatli olmalıdır düşüncesini taşımaktayım. Özellikle burada var olan basın kuruluşlarımıza bu konuda büyük görevler düşmekte. Çok dikkatli olmalıyız, kimin neyin peşinde olduğunu fark etmek gün geçtikçe zorlaşmakta. 


Röportaj: Ebubekir TURGUT