Barışı çıkartanlar

İnsanoğlu doğumunda kendisini kimin kucağında, kimin ocağında, mahallesinde ve bucağında olacağını bilmiyor, seçemiyor, istek ve arzusunu belirtemiyor. Tamamen ilahi karar neticesinde cinsiyeti, dili, ırkı ve sosyal aile yapısı belirlenerek dünyaya gözlerini açıyor.


  • Kayıt: 11.10.2014 12:01:00 Güncelleme: 11.10.2014 19:04:00

İnsanoğlu doğumunda kendisini kimin kucağında, kimin ocağında, mahallesinde ve bucağında olacağını bilmiyor, seçemiyor, istek ve arzusunu belirtemiyor. Tamamen ilahi karar neticesinde cinsiyeti, dili, ırkı ve sosyal aile yapısı belirlenerek dünyaya gözlerini açıyor.

 

Avrupa'da doğan bir insan ile Asya kıtasında doğan bir insanın dünyaya ve hayata bakışları tabii olarak farklılık arzedecektir. Bununla bağlantılı olarak kendi ülkelerindeki insanlara karşı olan görüşleriyle diğer ülke vatantaşlarına karşı görüşleri aynı çizgide olmayabilecektir. Kendini diğer farklılarla kıyas edeceği zaman, kendi duruşu ve düşüncesi anlam kazanmaktadır. Dünyaya ayak basan insanlar; tarihi, siyasi ve coğrafi sebeplerden dolayı sınırlarını belirlemiş ve yaşam biçimini şekillendirmişler. Kendilerini kendilerinden olmayanlar ile kıyaslayarak tanımlamışlar.

 

Tarih boyunca çeşitli halklar zaman zaman barış içerisinde, zaman zaman kavgalı, zaman zaman yaşamlarını savaşarak sürdürmüşler. Bazı savaşlar din ve mezhep üzerinden sürdürülmüş, bazıları ırk üzerinden, bazıları ise toprak, su ve yer altı zenginlikleri üzerinden devam edegelmiştir.

 

Topluluklar, tarihte ilerlemeler kaydedip medeniyetler de kurmayı başarmışlardır. Mısır medeniyeti, Roma medeniyeti, Osmanlı medeniyeti bunların en iyi örnekleridir. Eski çağlarda birbirine öteki gözüyle bakan medeniyetler mesafe ve fikir uzaklığından dolayı birbirlerine düşman olabilmişler.

 

Acaba şu iletişim ve teknoloji çağımızda medeniyetler birbirine daha yakın olamazlar mı? Birbirlerine empati kuramazlar mı? Modern bir çağda, modern dünyada daha anlayışlı ve yaşanabilir bir dünya için çaba sarfedemezler mi?

 

Çağımızda devletler ve medeniyetler modern bir olgunluk sergilemeleri gerekirken, halen eskiden kalan reflekslerle hareket ederek asırlar önce başlatılan husumetleri sürdürebilmektedirler. Bu husumetlere sebep bulmak çokta zor değildir. Machiavelli’nin “Il Duce”  kitabını okuyan bir yetkili, devlet adamı veya asker düşmanlarını çabuk bulur. Tarihte bunun örnekleri olduğu gibi yakın geçmişimizde de maalesef misalleri vardır.

 

11 Eylül 2001 tarihinde, gerçekleştirilen malum terör saldırısı kendi rejimini ayakta tutabilmek için bir düşman yaratma operasyonudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde New York’ta İkiz Kulelerine giren uçaklar, insanlık tarihinin zihninden artık hiç çıkmayacaktır. Bu terör saldırısının arkasında kimler var sorusu kıyamete kadar kafaları karıştıracak ve konu hakkında binlerce kitap yazılacaktır. Bu hain saldırılar Machiavellist bir iradenin ürünü olabilir mi sorusu zihinleri hep karıştıracaktır.

 

Zamanın Hollanda Dış İşler Bakanı van Mierlo: “Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır” demesinden anlaşılan ve Margaret Thatcher’in Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Batı’nın yeni bir düşman aramasına gerek kalmadığını, bunun yeşil renk olduğunu, yani İslam’ın olduğunu açıkladıktan sonra şimdiki Avrupa ülkelerinin ve diğer hegemon ülkelerin aldıkları mevcut kararları daha iyi anlayabiliyoruz. Dünyanın diğer ucunda gerçekleştirmiş oldukları savaşları, yerel müttefikleriyle yapmaktadırlar. 

Avrupa kıtasında yapamadıkları savaşları uzaklarda yapmaktadırlar. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur düşüncesi ile yola çıkıldığından yıllarca destekledikleri bazı unsurlar, içerisinden doğan ama daha sonra masumiyetini kaybeden gruplar, karşımıza terör örgütleri olarak çıkmaktadırlar. Yıllarca desteklenen El Kaide terör örgütü miadını doldurduktan sonra lağvedilerek yerini başka bir isim almıştır. El Kaide’nin yerine şimdi Işid ve diğer terör örgütleri geçmiştir.

 

Birbirine karşı olan devletlerin halkları veya mensupları birbirlerini göç sonrası yeni ülkede karşılaştıkları vakit yaşamlarını nasıl barış içerisinde sürdürebilirler?

 

Bir yandan göç edip yaşadıkları ve geçimlerini sağladıkları ve tabiiyetini kazandıkları ikinci ülkelerinde nasıl davranmalılar?

 

Bütün olup bitenlerden sonra tarihi, coğrafi, ekonomik ve diğer sebeplerden dolayı beraber yaşayan “ötekiler”, yani Hristiyan Avrupa’sında yaşayan Müslümanlar zor durumda kalmaktadırlar. Bunun nedeni ise, ismi geçen terör örgütün önünde İslami olmasıdır. Barış dininin İslamın masum insanları kendilerini ifade etmekte zorlanmaktadırlar.

 

Avrupa medyası maalesef İslami terör örgütlerini eleştirdiğinde Müslümanların ekseriyetini bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek aynı kefeye koyabilmektedir. Bu sebepten bu terör örgütlerine katılanlar olmaktadır. Gençler Avrupa'daki rahat hayatlarını bırakıp “davası” için Orta Doğu’ya gidip hayatlarını tehlikeye atabilmektedirler. Bu durum Avrupa Müslümanlarını rahatsız etmektedir.

 

Araştırma üzerine araştırma yapılmakta ve bu araştırma grupları kendi istekleri doğrultusunda sonuçları yansıtmaktadırlar. Mesela Geert Wilders’e göre Müslümanların  %73’nün Suriye'ye cihada giden kişileri kahraman olarak gördülklerini savunmaktadır. Bu sonuca nasıl varıyor anlaşılması zor. Acaba bu araştırmadaki soruları hangi Müslümanlara ve nasıl sordular? İnsan merak ediyor.

 

Avrupa’da yaşayan Müslümanların % 99’nun bu grupları kınıyorlar ve zaten desteklemiyorlar. Işid ve onun yapısında olan örgütlerin İslami olamayacağını savunuyorlar. Işid uzun bir zamandır İslam coğrafyasında kafa kesme sahneleriyle nefret duygularını körükleyerek insan öldürmekteydi. Bu durumda hiçbir ülke askeri harekat başlatmadı. Öldürülen iki Amerikalı’dan sonra harekete geçildi. İnsanlar eşit değil mi sorusu kafalarda yankı buldu. Amerikalılar can da, diğerleri patlıcan mı?

 

Dünya yeni bir kaosa sürüklenirken, batı ülkelerinde beraber yaşayan insanlar birbirlerin zor durumlara sokuluyorlar. Bir yanda her gün kan ağlayan ve ateş çemberinde bulunan İslam coğrafyası, bir yanda ise tasvip etmediği halde adeta sorumlu tutulduğu bir terör örgütüyle karşı karşıya kalan Müslüman toplulukları.

 

Avrupa’nın yeni yurttaşları olan Müslümanlar batının savaşlarının doğuda da sona ermesi gerektiğini savunmaktadırlar. Batıda olan sulh ve refah düzeyini doğunun insanına fazla görülmemeli. Toplum olarak köprüler kurularak bu köprüleri ayakta tutmak mecburiyetindeler. Başka çözüm yolu yoktur.

 

İnsanlar yan yana durmalı sırt sırta değil. Ocaklara düşürülen ateşler bir an evvel söndürülmeli. Her zamandan daha fazla ortak programlar düzenlenmeli. Müslümanlar aktif şekilde rol almalı ve “yerli” Hollandalıları bilgilendirmeliler. Müslümanlar, Müslümanın toplumdaki imajını yeniden parlatmalılar.  Islam’ın barış, kardeşlik ve aydınlık dini olduğunu anlatmalılar, ama kendilerini asla ve asla teröre alet olan kişilerden sorumlu olmadıklarınıda belirtmeliler.  

 

Orta Doğu, içinden çıkılamayacak sorunlar doğuracak olursa, bunun Avrupa’ya yansıması kaçınılmazdır, zira Avrupa Müslümanlarının orijini Orta Doğu’dur, Asya kıtasıdır, Avrasya’dır. Din üzerinden sürdürülecek savaşlar Avrupa’ya huzur getirmez. Sürdürülen savaşlar çıkar amaçlı (petrol için) yapılırsa Avrupa’ya huzur getirmez. Devam ettirilen savaşlar yer altı zenginlikleri için yapılırsa Avrupa’ya huzur getirmez. Dünyayı şekillendiren güçlerin plansız, derinliksiz ve bilinçsiz politikaları sonucunda insanlığı içinden çıkamayacağı yeni bir bataklığa sürüklememeli. Bombalarla, daha önce müttefik olan grupları imha ederek barış getirilemez. Örnek istiyorsanız Vietnam’a, hatırlamak istiyorsanız Afganistan’a bakınız, görmek istiyorsanız Irak’a göz atınız. Mezhep üzerinden, ırk üzerinden, din üzerinden sürdürülen savaşlar petrol üzerinden barış getirmez. 

 

Ancak bu çıkarlardan arınarak insan haklarını ve hukukunu üstün tutarak Avrupa’ya ve dünyaya barış ve huzur getiririz. O zaman dünya halkları barış ve huzur içerisinde yaşarlar. Çözüm daha fazla demokraside gizlidir.

 

Kısacası, dünyanın çeşitli ülkelerinde sürdürülen kirli savaşların faturası Avrupa’da yaşayan, Hollanda’da yaşayan Müslümanlara kesilemez. Burada yaşayan Müslümanlar herkes gibi terörü lanetliyor, ama terörün sebeplerinin İslam dininden kaynaklanmadığınında altını çiziyorlar.  Kendileriyle iyi münasebet dünya barışının oluşumuna katkı sağlayacaktır. Hollanda Müslümanları kendilerini barış elçileri olarak görmektedirler. Tutmak isteyen herkese ellerini uzatıyorlar.

 

Bu elleri barış isteyenler tutsun.

 

 

UETD Hollanda Başkanı

Mehmet S. Kaya