Avrupa'nın geleceği


  • Kayıt: 07.10.2015 10:52:00 Güncelleme: 07.10.2015 11:19:00

Avrupa’nın geleceği aslında bir yerde dünyanın geleceğidir denebilir.

 

Çünkü Avrupa, dünyaya aydınlık yüzüyle barış, demokrasi, Aydınlanma ve özgürlükler hediye etmiştir. Ama aynı Avrupa diğer yüzüyle yine dünyaya savaş, faşizm, nasyonal sosyalizmi sunmuştur.

 

İki dünya savaşı bu kıtada oldu. Mussoluni ve Hitler gibi faşist ve insanlık düşmanı liderler Avrupa’dan çıktı.

 

Ama aynı Avrupa, Avrupa Birliği projesi ile kendine yeni bir misyon ve vizyon çizmiştir. Bu misyon ve vizyon barış, demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü, sosyal devlet ve refahtır. Bu nimetlerden 5 milyona yakın göçmen vatandaşımız da yararlanıyor.

 

Ancak son yıllarda Avrupa’da ırkçılığın tekrar hortladığını görüyoruz.

 

Bu yazıyı kaleme almamın nedeni Trouw gazetesinde çıkan “Holokost Kıtası Avrupa’ya Hoş Geldiniz” (1) başlıklı makale oldu. Önce o makaleyi özetle buraya almak istiyorum.

 

Holokost Kıtası Avrupa’ya Hoş Geldiniz”

 

Hollanda Tilburg Üniversitesinde öğretim üyesi ve Arabist Jan Jaap de Ruiter’in Trouw gazetesine Suriye’den kaçan göçmenler için bu başlıkla bir makale yazdı.

 

Yazara göre, Avrupa; yeniden hortlayan yabancı düşmanlığına karşı kör.

Yazar, özetle şöyle diyor: “Göçmenler, Avrupa kıtasının sadece özgürlük, demokrasi ve refah kıtası olmadığını, fakat bunların yanında dinci fanatizmin, faşizmin, totaliterizmin de vatanı olduğunun bilincindeler mi? İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi yeniden ırkçılığın, yabancı düşmanlığının hortlamıyacağını kim garanti edebilir ki? .. Hitler’in İkinci Dünya Savaşında Yahudilere uyguladığı holokostu unutmayalım.

 

Benim gönlüm bütün göçmenlere Avrupa’ya hoş geldiniz derken, aklım ise bana göçmenlerin Avrupa’ya gelişinin büyük ve kitlesel bir felaketin de habercisi olduğunu söylüyor. Çünkü Avrupa’nın gizli hoşgörüsüzlüğü, ırkçılığı şimdilerde İslam’a ve Müslümanlara karşı bir tehlike olarak boy göstermektedir.”

 

Yazar uyarıyor. Ama sadece böyle felaket senaryoları yazmak ve insanlara korku salmak sorunu çözmüyor ki. Çarelerini de yazmak gerekir.

 

Çare Demokrasiye Sahip Çıkmaktır

 

Demirel’in de dediği gibi ‘Demokraside çareler tükenmez.’

Çare demokrasiyi ve özgürlüklere sahip çıkıp yerli ve yabancı azınlıkları korumaktır. Çünkü demokrasinin gereği yerli ve yabancı azınlıkları yani göçmenleri de yasal statülerle devlet koruması altına almaktır.

 

Bu konuda elimizdeki en büyük yasal güvence Avrupa Konseyi tarafından 1993 tarihinde kabul edilen “Ulusal Azınlıkları Korumaya Dair Sözleşme”dir.

 

AB ülkelerindeki yerli azınlıklar örneğin Hollanda’da Frisliler bu kapsama alındı. Şimdilerde yabancı azınlıklar da demokrasi ve geleceğimiz için bu Sözleşme kapsamına alınmalıdır.

 

Çünkü Sözleşme şöyle diyor: “Kendi topraklarında, ulusal azınlıkların mevcudiyetinin korunması, Avrupa kıtasında istikrarın, güvenliğin, demokrasinin ve barışın korunmasıdır.”

 

Nokta. Buna eklenecek söz var mı?

 

Son on yıldır Siot Başkanı, Güney Hollanda Eyalet Milletvekili ve Demokratlar Birliği Partisi Genel Başkanı olarak bu konuya çok önem ve öncelik verdik. Bizim kaldığımız yerden STK’larımız ve siyasetçilerimiz bu mücadeleyi sürdüreceklerine inanıyor ve güveniyoruz

 

Avrupa’nın geleceği aydınlık ve parlaktır. Böyle olmak zorundadır. Bizlere düşen görev özgürlükçü demokrasiye sahip çıkmaktır. Irkıçılığa ve ötekileştirmeye karşı mücadele etmektir.



Bekir Cebeci

 

(Güney Hollanda Eyalet eski Milletvekili)

(Demokratlar Birliği Partisi eski Genel Başkanı)

Gümüşhane, 6 Ekim 2015

E-mail: info@bekircebeci .com

Kaynak: Trouw gazetesi, 21 Eylül 2015

 

Not: İlgi duyanlar için Trouw gazetesinde yayınlanan yazının Hollandaca tümü aşağıdadır.



 

dossier

Vluchtelingen

TROUW

Welkom op het continent van de Holocaust

Jan Jaap de Ruiter −21/09/15, 09:25


 

© reuters. Een agent staat op wacht bij een asielzoekerscentrum, dat is beklad door neonazi's, in het Deense Trustrup.

 

opinieVluchtelingen zien Europa als continent van vrijheid en welvaart. Jan Jaap de Ruiter vreest echter voor het lot van deze migranten, Europa's inktzwarte geschiedenis indachtig.

  • Wie beweert dat het virus van vreemdelingenhaat niet meer welig tiert in Europa, is stekeblind

 

Dat landen als Oostenrijk, Duitsland en Nederland op de eerste plaats hun hart laten spreken en honderdduizenden vluchtelingen uit het Midden-Oosten opvangen, is niet meer dan menselijk. De Oost-Europese landen laten zich echter van hun slechtste kanten zien. Ze sluiten hun grenzen af zoals Hongarije, ze laten weten niets te zien in de opvang van moslim-vluchtelingen, zoals Slowakije, en het grote en dankzij de EU zo welvarende Polen heeft verklaard vooral christelijke vluchtelingen, en die in heel kleine aantallen, op te willen nemen.

De vluchtelingen worden aangetrokken door het Europa van vrijheid, gelijkheid, rechtvaardigheid en welvaart. Maar ze bekijken Europa door een roze bril.

 

Onderdrukking en terreur

 

Inderdaad, Europa is het continent waar de Verlichtingsidealen realiteit werden. Waar in veel staten kerk en staat gescheiden werden, democratie en vrijheid van meningsuiting opbloeiden. Tegelijkertijd is het het continent waar terreur met het uitbreken van de Franse Revolutie werkelijkheid werd, waar in de slipstream daarvan het marxisme ontstond, leidend tot het communisme dat in de twintigste eeuw zou leiden tot de onderdrukking en dood van miljoenen.

Later zou Europa getuige zijn van de geboorte van fascisme en nationaal-socialisme, wat zou leiden tot een allesverwoestende wereldoorlog. Het is ook het continent waar in de Middeleeuwen de kerk oppermachtig was en middels de inquisitie korte metten maakte met ketters.

Vluchtelingen realiseren zich niet dat ze niet alleen naar het continent van vrijheid en democratie zijn gevlucht, maar ook naar een continent met een bloedig track record in religieus fanatisme en totalitarisme. En wie beweert dat het virus van vreemdelingenhaat niet meer welig tiert in Europa, is stekeblind.


  • Nadat de Joden, gestimuleerd door Europese Verlichtingsidealen zich in de negentiende eeuw emancipeerden, leverde dat een verheviging van het antisemitisme op

 

Wat is het feitelijke track record van Europa in de omgang met vluchtelingen en migranten? Hét voorbeeld is natuurlijk dat van de Joden. Al vanaf hun eerste aanwezigheid in Europa stonden ze bloot aan vervolging, verdrijving en moord. Ze werden weggejaagd uit Engeland in 1290, uit Frankrijk in 1394, uit verschillende Duitse streken in de veertiende eeuw en uit Spanje in 1492.

Nadat de Joden, gestimuleerd door Europese Verlichtingsidealen zich in de negentiende eeuw emancipeerden, leverde dat een verheviging van het Europese antisemitisme op: de Dreyfus-affaire in Frankrijk, de terugkerende pogroms in tsaristisch Rusland en als dieptepunt de Holocaust.

Voorbode van een ramp


Mijn hart zegt mij dat al die vluchtelingen hier welkom zijn. Maar mijn verstand zegt mij dat zij een voorbode zijn van een potentiële ramp: de in de mindset van Europa verborgen onverdraagzaamheid. Er zijn wat mij betreft te veel mene tekels tegen moslims en islam in het Europa van nu. Natuurlijk bij de brallende populisten, maar ook bij gewone mensen en zelfs bij leidende politici.

Het is vanuit historisch perspectief heel goed te begrijpen dat bondskanselier Merkel zich van haar beste kant laat zien. Maar ze negeert daarmee de bloedige geschiedenis van Europa en staart zich wellicht blind op de draagkracht van de Duitse en Europese samenleving.

Ik begrijp de roep van vrijheid en welvaart die veel vluchtelingen doet besluiten naar het Avondland te gaan, maar zij hebben geen besef van de inktzwarte Europese geschiedenis die als een wolk van doem boven het continent en daarmee boven hen hangt.

 

Jan Jaap de Ruiter: arabist Tilburg University