Osmanlı Padişahları


  • Kayıt: 11.11.2018 14:27:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:06:41

Osmanlı Padişahları

 

Osman Gazi (1299 – 1326)


Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi, 1258’de, Söğüt’te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, Annesi Halime Hatun’dur. Osman Gazi, uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaslıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı, aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi.


Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adalet sahibiydi. Fakirlere yedirip, onları giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti, evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.


Osman Gazi, 1281 yılında Sögüt’te, Kayı Boyu’nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Aşiretin ileri gelenlerinden, Ömer Bey’in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ileride Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu.


Sögüt’te temelleri atılan, altı yüzyıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, 1326’da Bursa’da Nikris (goutte) hastalığından öldü.


Erkek çocukları: Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey


Kız çocukları: Fatma Hatun


 

Orhan Gazi (1326 – 1359)


Orhan Gazi, 1281 yılında doğdu. Babası Osman Gazi, annesi Kayı aşiretinin ileri gelenlerinden Ömer Bey’in kızı Mal Hatun’du. Orhan Gazi, sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlüydü. Yumuşak huylu, merhametli, fakir halkı seven, ûlemaya hürmetli, dindar, adalet sahibi, hesabını bilen ve hiçbir zaman telaşa kapılmayan, halka kendisini sevdirmiş bir beydi. Sık sık halkın arasına karışır, onları ziyaret etmekten çok hoşlanırdı.


Orhan Gazi, Babası Osman Gazi’nin 1326’da vefatı üzerine beyliğin başına geçti. Orhan Gazi, 1346’da Bizans İmparatoru VI. Yoannis Kantakuzenos’un kızı Teodora ile evlendi. Ayrıca, Yarhisar Tekfur’unun kızı Holofira, Bilecik tekfuruyla evlendirilirken, düğün basılıp Holofira esir alındı ve Orhan Gazi ile evlendirildi. Müslüman olduktan sonra adı Nilüfer Hatun olarak değiştirildi; bu evlilikten, ileride Osmanlı Devleti’nin üçüncü hükümdarı olacak Murad Hüdavendigâr doğdu.


Erkek çocukları: Süleyman Pasa, Murad Hüdavendigâr, Ibrahim, Halil, Kasım

 

Kız çocukları: Fatma Hatun


 

I. Murad (1359 – 1389)


Sultan Birinci Murad, 1326’da, Bursa’da doğdu. Babası Orhan Gazi, annesi Bizans tekfurlarından Yar Hisar Tekfuru’nun kızı olan Nilüfer Hatun’dur (Holofira). Sultan Birinci Murad, uzun boylu, değirmi yüzlü ve iri burunluydu. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti.


Başına mevlevî sikkesi üzerine destar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kırmızı zeminli beyaz elbiseden hoşlanırdı. İlk eğitimini, annesi Nilüfer Hatun’dan aldı. Daha sonra tahsilini tamamlamak için Bursa’ya gitti. Buradaki Medreselerde ilim ve sanat adamları ile beraber çalıştı.


Sultan Birinci Murad, gayet nazik, sevimli ve çok halim selim bir insandı. Âlim ve sanatkârlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere şefkatli davranırdı. Dahî bir asker ve devlet adamıydı. “Derviş Gazilerin, Şeyhlerinin, Kralı Murad Gazi” diye anılan Sultan Birinci Murad, bütün hayatı boyunca plânlı ve programlı hareket etti.


Sultan Birinci Murad, Bizans Kilisesi’ne göre bir kâfir ve İsa düşmanı olarak görülse de, fethettiği yerlerde yaşayan Hristiyan halka iyi davrandığı için onların sevgisini kazanmıştı. 1382 yılından itibaren “Murad Hüdavendigâr” diye anılan Sultan Birinci Murad, Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra savaş alanını gezerken, Sırp Asilzâdesi Milos Obraviç (Sırp Kralı Lazar’ın damadı) tarafından hançerlenerek şehit oldu (1389).


Erkek çocukları: Yakub Çelebi, Yıldırım Bayezid, Savcı Bey ve İbrahim


Kız çocukları: Nefise ve Sultan Hatun


 

I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402)


Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne’de doğdu. Babası Murad Hüdavendigâr, annesi Gülçiçek Hatun’dur. Yıldırım Bayezid yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, elâ gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu. Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten ve hızlı hareket etmesinden dolayı ona ‘Yıldırım’ lakabı takılmıştı.


Çocukluğunu Bursa Sarayı’nda kardeşleriyle birlikte geçirdi. İyi bir eğitim gördü. Devrin en büyük âlimlerinden dersler aldı. Gençliğinde Kütahya sancağında valilik yaptı. Sultan Murad Hüdavendigâr’ın vasiyeti gereği 1389 yılında padişahlığa getirildi. Tahta çıktığında 29 yaşındaydı.


Sırbistan’ın başında, Kosova Savaşında ölen Kral Lazar’ın oğlu Stefan Lazareviç vardı. Barış antlaşması için geldiği Edirne’de kız kardeşi Maria’yı Bayezid’e verdi. Bu evlenme sayesinde Osmanlı-Sırp dostluğu kuruldu. Yıldırım Bayezid, Timur’la yaptığı Ankara Savaşı’nda yenildi ve esir düştü. 13 yıl süren saltanatı sonunda esaretinin başlamasından 7 ay 12 gün sonra vefat etti.


Yıldırım Bayezid şiirlerinde “Yıldırım” mahlasını kullanırdı:


“Ehl-i-hicran-fitne-i-agyar
Ortada bir bahanedir sandım.”


Erkek çocukları: Musa Çelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Mehmed Çelebi, Ertuğrul Çelebi, Kasım Çelebi


Kız çocukları: Fatma Sultan


 

Fetret-Devri(1402-1413)

 

Ankara Savaşı sonunda Anadolu’da Türk birliği bozulmuş ve Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi ile karşılaşmıştı. Yıldırım Bayezid’in oğulları, babalarının ölümünden sonra taht mücadelesine başladılar. Osmanlı tarihindeki en büyük kargaşa dönemi böylece başlamış oldu. Fetret Devri adı verilen bu dönemdeki taht mücadeleleri, Timur’un Anadolu’da kuvvetli bir devlet bırakmak istememesi ve Bizans’ın entrikalarıyla daha da arttı.


Süleyman Çelebi Edirne’de, İsa Çelebi Bursa’da, Mehmed Çelebi Amasya’da, Musa Çelebi Balıkesir’de padişahlıklarını ilan ettiler.


Mehmed Çelebi ile Musa Çelebi aralarında anlaştılar ve Bursa’da vali bulunan İsa Çelebi’yi ortadan kaldırdılar. Mehmed Çelebi, Süleyman Çelebi’nin de ortadan kalkması gerektiğini biliyordu. Bu amaçla Musa Çelebi’yi Edirne’ye Süleyman Çelebi’nin üzerine gönderdi. Musa Çelebi, kardeşi Süleyman Çelebi’yi yenerek, Edirne’yi ele geçirdi. Ancak Mehmed Çelebi’ye verdiği sözü tutmayarak Edirne’de kendini padişah ilan etti. 1413 yılında, son olarak Musa Çelebi’yi de saf dışı bırakan Mehmed Çelebi Fetret Devrine son verdi.

 



I.Mehmed(1413–1421)

 
Sultan Çelebi Mehmed , 1389 yılında Edirne’de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat yirmi dört savaşa katılan Çelebi Mehmed, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası   dik olan bir kaftan giyinirdi.Sultan Çelebi Mehmed Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hristiyan topluluklara karşı da gösterdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı’nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancak beyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi.


Fetret Devri’nden sonra Anadolu’daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Çelebi Mehmed’e Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu gözüyle de bakılabilir.


Sultan Çelebi Mehmed 26 Mayıs 1421 de Edirne’de vefat etti. Ölüm haberi gizlendi. Osmanlı padişahları arasında

ölümü.gizlenen.ilk.padişah.o.oldu.Cenazesi.Bursa’ya
getirilerek Yeşil Türbe’ye defnedildi.


Erkek çocukları: Mustafa Çelebi, İkinci Murad, Ahmed, Yusuf, Mahmud.


Kız çocukları: Fatma ve Selçuk Hatun.


 

II. Murad (1421 – 1451)


Sultan İkinci Murad 1402 yılında doğdu. Babası Çelebi Mehmed, annesi Dulkadiroğulları’ndan Süli Bey’in kızı Emine Hatun’dur. Uzun boylu, beyaz tenli, doğan burunlu ve güzel yüzlü bir Padişahtı. Çok güzel konuşurdu. Kendisinin en büyük mutluluğu, Fatih Sultan Mehmed gibi eşine az rastlanacak bir insanın Babası olmaktı.
Sultan İkinci Murad, sakin ve huzurlu bir hayat yaşamayı arzu eden, fakat gerektiği takdirde çok hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir kişiliğe sahipti. Avrupalılar, Onun, istediği takdirde bütün Avrupa’yı fethedebilecek bir kimse olduğunu kabul etmişlerdir. Otuz yıllık saltanatı süresince, ülkesini çok büyük bir şan ve şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkesin sevgisini kazandı. Dindar, âdil ve lütufkâr bir padişahtı. Çocukluğu Amasya’da geçen Sultan İkinci Murad, tahta çıktığında on dokuz yaşındaydı.


Erkek çocukları: Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alâeddin, Orhan, Hasan, Ahmed


Kız çocukları: Şehzade ve Fatma Hatun.


 

Fatih Sultan Mehmed (1451 – 1481)


Fatih Sultan Mehmed, 29 Mart 1432’de, Edirne’de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Humâ Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir yapıya sahipti. Devrinin en büyük âlimlerinden çok iyi eğitim görmüştü; yedi yabancı dil bildiği söylenir. Âlim, şâir ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed’in en çok değer verdigi âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.


Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı.


Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.


20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak ‘Fatih’ unvanını aldı. Hz. Muhammed’in Hadis-i Şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. O’nun Roma’yı fethedeceği düşüncesiyle zehirlendiği de kaynaklarda yer almaktadır.


 

II. Bayezid (1481 – 1512)


Sultan İkinci Bayezid, 3 Aralık 1448’de, Dimetoka’da doğdu. Babası Fatih Sultan Mehmed, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâydı. Cesur ve atılgandı.


Aynı zamanda çok hâlim-selim, dindar, hoşgörülü bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid’e iyi bir eğitim verdi. Ona devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturdu, bütün İslâm ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.


Sultan İkinci Bayezid, yedi yaşında iken, Hadim Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün imkânlar vardı.


Sultan İkinci Bayezid, dindar bir kimse olduğu için kendisine Bayezid-i Velî denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.


Arapça ve Farsça’yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslâm ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan 1512’de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs 1512’de vefat etti.


Erkek çocukları: Mahmud, Ahmed, Sehinsah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Âlimsah


Kız çocukları: Aynisah, Gevher, Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.


 

Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)

 

Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470’de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Gülbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü.


Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağına vali olarak tayin etti.


Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade Selim bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.


Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.

 


Çok güzel ata biner, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliği olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.


Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:


“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin“.


Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi.


Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. 22 Eylül 1520’de, “Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz elli yaşında iken vefat etti.


Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanûnî Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim’i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.

 

Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman


Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Sah Sultan


 

Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566)


Kanûnî Sultan Süleyman, 27 Nisan 1495 Pazartesi günü, Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Türk ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman, yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.


Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi; Şehzade Süleyman, burada Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. On beş yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarkî Karahisar’a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancak beyliğine tayin edildi (1509).


Yavuz Sultan Selim’in, 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekâlet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de, yirmi beş yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Sigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında yetmiş bir yaşında vefat etti.


Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.


Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.


Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:


Erkek çocukları: İkinci Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, Mustafa


Kız çocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan


 

II. Selim (1566 – 1574)


Sultan İkinci Selim, 28 Mayıs 1524’de, İstanbul’da doğdu. Babası Kanûnî Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır.


Hürrem Sultan, Slav kökenlidir. Sultan İkinci Selim, orta boylu, açık alınlı, mavi gözlü, ince kaslı ve sarışındı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Devlet idaresini iyice öğrenmek için de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Bu sırada tahsiline devam ederek, ilim ve tecrübesini arttırdı.


Sarı Selim olarak da anılan İkinci Selim, Kütahya sancakbeyi iken babası Cihan Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 günü kırk iki yaşında tahta geçti. Sarı Selim, daha önceki Osmanlı sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdar olarak tanınır.

 


Babasının saltanatı sırasında diğer kardeşleri Şehzade Bayezid ve Şehzade Mustafa’nın bertaraf edilmesiyle kolayca tahta geçen Sultan İkinci Selim, adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve Babası Kanûnî’ye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir. Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükûmeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim’in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatlı olmayan Ali Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. Sekiz yıl padişahlık yaptıktan sonra 15 Aralık 1574 günü vefat etti. Ayasofya’ya defnedildi. Sultan İkinci Selim İstanbul’da ölen ilk Osmanlı padişahıdır.


Sultan İkinci Selim’in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasî çekişmeler yaşandı. Sokullu Mehmed Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve on beş yıl sadrazamlık yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.


Sultan İkinci Selim, babası Kanûnî Sultan Süleyman’dan 14. 892.000 km2 olarak devraldığı devlet topraklarını, oğlu Sultan Üçüncü Murad’a 15.162.000 km2 olarak bırakmıştır.


Erkek çocukları: Üçüncü Murad, Abdullah, Osman, Mustafa, Süleyman, Mehmed, Cihangir.


Kız çocukları: Fatma Sultan, Sah Sultan, Gevherhan Sultan, Esma Sultan.


 

III. Murad (1574 – 1595)


Sultan Üçüncü Murad, 4 Temmuz 1546 günü, Manisa’nın Bozdağ Yaylası’nda dünyaya geldi. Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan’dır. Annesi Venedikli’dir. Sultan Üçüncü Murad orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, elâ gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti ve insanlara yardım etmeyi çok severdi.


Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsça’yı çok iyi derecede öğrenmişti. Babasının 1558 yılında, Manisa sancak beyliğinden Karaman valiliğine tayin edilmesi üzerine, dedesi Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancak beyliğine tayin edildi. Babası Sultan İkinci Selim, padişah olduktan sonra da tekrar Manisa sancak beyliğine atandı.


Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa’da devrin en değerli ulemâsından dersler aldı. Osmanlı Padişahları içinde en âlim padişahlardan birisidir. Babası Sultan İkinci Selim’in vefatı üzerine Manisa’dan İstanbul’a gelerek, 22 Aralık 1574 tarihinde tahta geçti. Ancak o da babası Sultan İkinci Selim gibi devlet işlerine fazla müdahil olmadı. Bürokrasi ve hükûmet daha ziyade Sokullu Mehmed Paşa tarafından idare edildi. Bunda Sokullu’nun tecrübe ve dirayeti ile Sultan İkinci Murad’ın idare tarzı büyük rol oynamıştır.


Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 29 yaşında çıktığı tahtta yirmi yıl kalan Sultan Üçüncü Murad 16 Ocak 1595 tarihinde felç geçirdi ve vefat etti. Ayasofya Camii’nin avlusuna defnedildi.


Sokullu Mehmed Paşa’nın ağırlığını hissettirdiği III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaştı. Babası İkinci Selim’den devraldığı 15. 162.151 km2 ülke toprağını, 19.902.000 km2’ye çıkardı. İngilizlerle de dostâne ilişkiler geliştirildi.


İlk İngiliz daimî elçisi onun zamanında gönderildi. Papa’nın Katolik Avrupa’da kurabileceği haçlı ittifakına karşı Protestan İngiltere ile ilişkiler geliştirildi. Daha sonra bu ittifaka, Hollanda da dahil edildi. Devlet işlerini Sokullu’ya devreden Sultan Üçüncü Murad zamanında sarayda kadınlar devlet işlerine çokça karışmaya başladılar bu durum, Sokullu’nun ölümünden sonra daha da artarak devam etti.


Erkek çocukları: Üçüncü Mehmed, Selim Bayezid, Mustafa, Osman, Cihangir, Abdullah, Abdurrahman, Abdullah, Hasan, Ahmed, Yakub, Alemsah, Yusuf, Hüseyin , Korkud, Ali, Ishak, Ömer, Alaeddin, Davud.


Kız çocukları: Ayse Sultan, Fatma Sultan, Mihrimah Sultan, Fahriye Sultan.


 

III. Mehmed (1595 – 1603)


Sultan Üçüncü Mehmed, 26 Mayıs 1566’da, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Murad, annesi Safiye Sultan’dır. İsmini, Fatih Sultan Mehmed’e benzemesi için, büyük dedesi Kanûnî Sultan Süleyman koydu. Orta boylu, kumral saçlı ve güzel yüzlüydü. İyi bir ilim tahsili yaptı ve Tâcü’t-Tevârih yazarı Hoca Sadeddin Efendi’den dersler aldı. Sultan Üçüncü Mehmed, 1583’te Manisa sancak beyliğine tayin edildi. 1595 yılının Ocak ayına kadar görev yaptığı Manisa’dan, Babasının ölüm haberi üzerine hareket ederek, 27 Ocak 1595 tarihinde geldiği İstanbul’da, Osmanlı tahtına geçti.


Sultan Üçüncü Mehmed, annesini çok sever, sayar ve dinlerdi. Bundan yararlanan annesi Safiye Sultan, Osmanlı sarayında hâkimiyet kurdu. Bazı konularda Padişahı zorlayıp istediğini yaptırıyor, bu da devlet işlerinde karışıklıklara sebep oluyordu. Dindar olup, tasavvufa da son derece meraklıydı. Hz. Muhammed’in ismi anılınca, saygısından derhal ayağa kalkardı. Üçüncü Mehmed devri, duraklama dönemine rastlar. Sultan Üçüncü Mehmed, kolayca üzüntüye kapılır, yemekten, içmekten kesilirdi. Celâlî isyanları ve İran savaşlarının çok uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün gizli meyhaneleri kapattırdı.


Erkek çocukları: Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Selim, Mahmud


 

I. Ahmed (1603 – 1617)


Sultan Birinci Ahmed, 18 Nisan 1590 günü, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. İyi bir tahsil gördü. Arapça ve Farsça’yı mükemmel derecede öğrenmişti. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta olan Sultan Birinci Ahmed, ava ve cirit oyununa çok düşkündü. Çok sade giyinirdi. Babası Sultan Üçüncü Mehmed’in vefati üzerine 21 Aralık 1603’te, Eyüb Sultan’da kılıç kuşanarak tahta geçti.


Sultan Birinci Ahmed, Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Çocuk denecek yaşlarda bile mükemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi büyük kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı.


Sultan Birinci Ahmed’in hayatında on dört sayısının önemli bir yeri vardır. Çünkü, on dört yaşında Padişah olmuş, on dört yıl saltanat sürmüş ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. Dindar bir padişah olan Sultan Birinci Ahmed’in Hz.Muhammed’e olan bağlılığı o kadar ilerledi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır.


Sultan Birinci Ahmed, yakalandığı tifüs hastalığından kurtulamayarak 21 Kasım’ı 22 Kasım’a bağlayan gece 1617 yılında yirmi sekiz yaşında vefat etti.


Erkek çocukları: İkinci Osman, Dördüncü Murad, Sultan Ibrahim, Bayezid, Süleyman, Kasım, Mehmed, Hasan, Selim, Hanzâde, Ubeyde,


Kız çocukları: Gevherhan Sultan, Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Atike Sultan



I. Mustafa (1617 – 1618 / 1622 – 1623)


Sultan Birinci Mustafa, 1592 yılında, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Sultan Birinci Mustafa güzel yüzlü, seyrek sakallı, sarı benizli ve iri gözlü bir padişahtı. İki defa padişahlık yaptı. Sinirli bir yapıya sahipti.


Sultan Birinci Mustafa, ağabeyi Sultan Birinci Ahmed’in padişahlığı süresince, on dört yıl sarayın bir odasında hapis hayatı yaşadı. O devirde bu gerekli görülüyordu. Aksi halde şehzadeler devlet yönetimine karışıyor, hatta padişahı devirmek için harekete bile geçebiliyor ve devlet birliği tehlikeye düşüyordu. Buna meydan vermemek için şehzadeler “izale” olunur veya bir odaya kapatılırdı. Sultan Birinci Ahmed, tahta geçtiğinde kardeşini öldürtmemiş, ancak sarayda mahpus tutmuştur. Kafes hayatı denilen bu süre sonunda Sultan Birinci Mustafa, Osmanlı hanedanının en büyük erkek evlâdı olması dolayısıyla tahta çıkarılmış fakat kısa sürede dengesiz hareketleri görüldüğünden ulemâ, asker ve devlet erkânının ittifakı ile hal (tahttan indirme) edilmiştir. Sultan Genç Osman’ın tahttan indirilip katlinden sonra bir kez daha cülûs etmişse de bir buçuk yıl sonra aklî dengesizliği nedeniyle tekrar tahttan indirilmesi icab etmiştir.


Sultan Birinci Mustafa ile birlikte kardeş katli nadiren görülmüş, artık şehzadeler sarayda kafes ardında tahta geçecekleri günü beklemeye başlamışlardır. Tabii vâlide sultanlar, şehzade anaları arasında rekabetler başlamış, her biri bir vezire ve diğer gruplara dayanarak entrikalarla padişah değiştirmeye çalışmışlardır.

 


Sultan Birinci Mustafa, dindar bir insandı. Sadaka vermeyi çok severdi. Hattâ sarayın havuzuna hizmetçilerin toplaması için para atardı. Saraydaki hayatını ibadet ederek, dinî eserler okuyarak geçiriyordu. Tahta geçmesi için ikinci kez davet edildiği zaman, odasında Kuran-ı Kerim okuduğunu ve padişahlık istemediğini bildirmişti.


Sultan Birinci Mustafa, ikinci padişahlığının başlamasından bir buçuk yıl sonra 10 Eylül 1623 tarihinde şeyhülislâm fetvası ile tekrar tahttan indirildi. Fetvanın gerekçesi olarak da “Aklî dengesi tam olmayan birisinin halife olamayacağı” gösterildi. Sultan Birinci Mustafa tahttan indirildikten on altı yıl sonra, 20 Ocak 1639 günü sinir hastalığından Topkapı Sarayı’nda vefat etti.


 

Genç Osman (1618 – 1622)


Sultan Genç Osman, 3 Kasım 1604 tarihinde, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfirûz Haseki Sultandır. Mahfirûz Haseki Sultan aslen Rum’dur. Sultan Genç Osman, on dört yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. Sultan Genç Osman, iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Çok güzel bir yüzü olan Genç Osman zekî, enerjik, atılgan, cesur ve gözü pek bir padişahtı.


Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu.


Kendisine plânlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı. Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahttan indirilerek, Yedikule zindanlarında boğularak şehit edilen Sultan Genç Osman, babası Sultan Birinci Ahmed’in Sultanahmed Camii’nin yanındaki türbesine defnedildi.


Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislâmdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı.


Erkek çocukları: Ömer, Mustafa


Kız çocuğu : Zeynep Sultan


 

IV. Murad (1623 – 1640)


Sultan Dördüncü Murad, 26 Temmuz 1612 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Dördüncü Murad, uzun boylu, iri cüsseli, yuvarlak yüzlü ve heybetli bir padişahtı. Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri olarak tarihe geçti. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı.


Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. Din büyüklerine hürmet eder Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye “Baba” diye hitap ederdi. İçki ve tütünü yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de Hezarfen Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı.


Sultan Dördüncü Murad, çevresinde olup bitenleri dikkatle takip eder inisiyatifini kullanmakta asla tereddüt etmezdi. Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra kadınların saltanatına son verdi; hain ve hilekâr sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. On yedi yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, henüz 28 yaşında vefat etti.


Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını iki devreye ayırmak mümkündür. Henüz on bir yaşında iken tahta geçtiğinden devlet işleri büyük ölçüde annesi Kösem Sultan’ın elinde yürümekteydi. Onunla birlikte olan vezirler, gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askere parçalatmışlar, genç padişahı da korkuyla dehşete düşürmüşlerdir. Osmanlı memleketlerinde asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişlerdi. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki Sultan Dördüncü Murad biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları sindirmiş, tekrar devlet hakimiyetini kurmuştur. Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz, güçsüz, zorba takımını kontrol altında tutmuş, şiddetli ceza ve hattâ idamlarla tekrar idarî ve adlî nizamı kurabilmiştir.


 

İbrahim (1640 – 1648)


Sultan Birinci İbrahim, 5 Kasım 1615 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Birinci İbrahim, uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakallıydı. Annesi onun yetiştirilmesi için çok gayret göstermişti. Ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın âni vefatı, zaten ölüm düşünceleriyle harap olmuş Şehzade İbrahim’i çok sarstı ve padişah olduğuna inanmak bile istemedi. Annesinin ve devlet erkânın ısrarlarından ve ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın cenazesini gördükten sonra ağabeyinin vefatına kesin olarak inandı. Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Taht Odası’na geçen Sultan Birinci İbrahim’in başına Hırka-i Saadet Dairesi’nden getirilen, Hz. Ömer’in Sarığı’nı yerleştirdi. Sultan Birinci İbrahim tahta oturdu ve ellerini açarak dua etti:“Elhamdülillah. Ya Rabbi! Benim gibi zaif bir kulunu bu makama lâyık gördün. Saltanat günlerimde milletimi hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle”.


Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçiriyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı. Sultan Birinci İbrahim, tahta çıktığında soyunun tek şehzadesi o kalmıştı. Bu yüzden ilk oğlu Şehzade Mehmed (Sultan Dördüncü Mehmed) doğduğunda ülkede şenlikler düzenlendi (2 Ocak 1642). Sultan Birinci İbrahim, çok cömert ve lütufkâr bir padişahtı. Fakirlere ve kimsesizlere yardım etmeyi çok severdi. Çıkardığı fermanlarla açlık ve kıtlığın önlenmesine çalıştı. Saltanatı sırasında, annesi Kösem Sultan’ın etkisinde çok kaldı. Sekiz yıl dokuz ay padişahlık yaptıktan sonra, 18 Ağustos 1648 tarihinde, boğularak öldürüldü.


Sultan Birinci İbrahim hakkında, kendi devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında, aklî dengesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Bu kaynaklar, Sultan Birinci İbrahim’in özelliklerinden ve yaptığı işlerden övgüyle bahsetmektedir. Sadece son zamanlarda bazı yazarlar, onun için “Deli” demektedirler. Sultan Birinci İbrahim’e “Deli” ve “Gaddar” diyen ve adının öyle yayılması için çalışanlardan bazılarının, Sultan Birinci İbrahim tarafından idam ettirilen İranlı Şii Emirgûneoğlu’nun adamları olduğu söylenmektedir.


Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiğinde yirmi beş yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuştu. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürüttü. Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Safeviler’le Kasr-ı Şirin Antlaşmasını imzalayıp, İstanbul’a geldikten sonra, giriştiği malî işlerde de başarılı oldu. Ocaklı sayısını indirip maaşlarının düzenli olarak verilmesini sağladı. Bu olumlu faaliyetler sonunda devlet bütçesi denkleşmiş oldu. Donanma işleriyle de ilgilenen Kemankeş Mustafa Paşa, her yıl belirli miktarlarda Kadırgalar yapılıp donatılmalarını sağladı.


Erkek çocukları: Dördüncü Mehmed, İkinci Süleyman, İkinci Ahmed, Orhan, Bayezid, Cihangir, Selim, Murad.

 

Kız çocukları: Ümmü Gülsüm Sultan, Peykan Sultan, Atike Sultan, Ayşe Sultan, Gevherhan Sultan.


 

IV. Mehmed (1648 – 1687)


Sultan Dördüncü Mehmed, 2 Ocak 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır. Sultan Dördüncü Mehmed, orta boylu, beyaz tenli ve yanık çehreliydi. Ata çok bindiği için vücudu öne eğikti. Annesi onu çok iyi yetiştirdi. İyi bir tahsil gördü. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos 1648 günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte “Avcı Mehmed” olarak anılır.


İçkiyi yasaklayıp, içki imalâthanelerini kapattırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok isabetli bir karar aldı.


Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve devlet erkânının oy birliği ile, 8 Kasım 1687 günü tahttan indirildi. Bundan sonraki ömrü, saraydaki bir odada yanına konulan iki cariye ile tam bir hapis hayatı şeklinde sürdü. 6 Aralık 1693’de Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a gönderildi ve Yeni Cami’deki türbesine, annesi Turhan Sultan’ın yanına defnedildi.


Erkek çocukları : İkinci Mustafa, Üçüncü Ahmed, Bayezid.


Kız çocukları : Hatice Sultan, Safiye Sultan, Ümmü Gülsüm Sultan, Fatma Sultan.



II. Süleyman (1687 – 1691)


Sultan İkinci Süleyman, 15 Nisan 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır. Orta boylu, kır sakallı, şişman ve halim selim bir padişahtı. Dindar, dürüst ve akıllı bir insan olan annesi Saliha Dilaşub Sultan tarafından titizlikle yetiştirildi. Oğluna, gerekli bilgileri bir yandan kendi veriyor, bir yandan da hocalar tutuyordu.


Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askerî zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı.


Sultan İkinci Süleyman, dört yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak geçirdi. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran 1691 günü, Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Süleymaniye Camii yanında Kanûnî Sultan Süleyman Türbesine gömüldü.

 

 

ATALAY KIZILAY

Kaynak:  Türk Tarih Kurumu Yayınları