Gayserili Anasını Boyayıp Babasına Nasıl Ve Neden Satmış?


  • Kayıt: 03.01.2020 21:08:00 Güncelleme: 03.01.2020 21:08:00

Gayserili Anasını Boyayıp Babasına Nasıl Ve Neden Satmış?

(Gerçek hikayesi)


Hacı Seyit Mehmet Efendi Kayseri'de küçük bir işyerinde, köşkerlik (AYAKKABI, kundura imâlâtı) yapmaktadır. Tarih 1950vli yılların sonları... Hacı Seyit Mehmet Efendi, zaman zaman İstanbula' köşkerlikte kullanılan malzemelerden almak için gitmektedir. Çok dürüst, çalışkan, borcuna sadık bir imâlâtçı olduğu için İstanbul'daki alış veriş yaptığı esnaf tarafından da çok sevilen biridir. İstanbul'a bir gittiğinde oradaki toptan malzeme aldığı esnaftan biri Kayseri'de bu malzemelerden kendisinin satmasını teklif eder. Tabii bu teklife çok sevinen Hacı Seyit Mehmet Efendi kendi kullanacağı kadar değil, satabileceği malzemelerden alır ve Kayseri'ye döner. Gel zaman git zaman artık imâlâtcılıktan vazgeçip büyük tüccar olmuştur.


Yılda bir sefer gittiği İstanbul'a artık sık sık gitmeye başlar. Çevresi de genişlemiştir. İstanbul'daki tüccarlar yemeğe ve toplantılara da davet etmektedirler, zamanla büyük tüccarlar sınıfına girer. İstanbul'da malzeme imâlâtı yapan fabrikalardan hisse alır, hissedar olur. Artık ortakları da vardır İstanbul'da. Ortaklık yaptığı insanların aileleri tarafındanda bilinmektedir Hacı Seyit Mehmet Efendi...


Yine İstanbul'a gittiği bir sefer ona, bir sonraki gelişinde eşini de getirmesini, iş ortaklarının eşlerinin de tanışmasının faydalı olacağını söylerler.
Hacı Seyit Mehmet Efendi'nin eşi Nazende Hanım kapalı, abdest alıp namaz kılan, hayatında hiç naylon tül çorap dahi giymemiş, mutaassıp, kocasının işlerine hiç karışmayan, hatta kocasının yanında konuşmayan tam bir Anadolu kadınıdır. Çok düşünür bir türlü kafasına yatmaz bu iş Hacı Seyit Mehmet Efendi'nin... Çünkü ortaklarının eşlerini görmüştür. Hepsi de takma saçlı (peruk), naylon tül çorap giyen, dudaklarına ruj süren, yüksek topuklu ayakkabılarla gezen bayanlar... Bunları düşündükçe Nazende Hanım'ın bunlara ayak uyduramayacağını, hatta onların yanında küçük düşeceğini düşünür. Bir türlü kafasına yatmaz... Fakat İstanbulva her gittiğinde ortakları hanımını getirmediği için sitem ederler, hatta getirmezse onlar Kayseri'ye geleceklerini söyleyerek sıkıştırmaya başlarlar. Hanımını çok sevdiği için bu bayanlara ayak uyduramayıp Nazende Hanım'ın küçük düşeceğini düşünen Hacı Seyit Mehmet Efendi, kendince çareler düşünmeye başlar.
Evet, Hacı Seyit Mehmet Efendi kendince çareler düşünmeye başlar. Hanımından ayrılmayı hiç düşünmez. Çünkü iki oğlunun anasıdır, yıllarca iyi kötü günleri geçmiştir.

 

 Yokluk dönemine her şeye katlanmış Nazende Hanım... Nasıl olurdu? İkinci evlilik mi yapsa idi? Çocukları üniversite okuyan koca koca delikanlı olmuşlardı onlara nasıl izah edecekti?

Önce hanımı ile konuşmaya karar verir, ikinci defa evlenmek istediğini söyler, buna da rıza göstermesini ister. Nazende Hanım böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini, gerekiyorsa boşanacagını, büyük bir mahcubiyetle söyler. Nazende Hanım'dan beklemediği tepki gören, istediği cevabı alamayan Hacı Seyit Mehmet Efendi konuyu oğullarına açar. Oğulları Orhan ve ilhan istanbul'da okumakta dır. Orhan inşaat mühendisliği, İlhan ise hukuk okumaktadırlar. Aynı tepkiyi oğullarından da alır. Oğulları ne söyledilerse babalarını ikna edemezler, kararlıdır ikinci evlilik yapmaya Hacı Seyit Mehmet Efendi... Fakat nasıl olacak bu iş? Hayatı boyunca hep çalışmış, eşinden başka kadın tanımamış, çapkınlık nedir bilmez birisidir.
Bu konuda oğullarından yardım ister. Büyük oğlu Orhan karşı çıksa da hukuk okuyan küçük İlhan yardımcı olacağını söyler. Çok kurnaz, adeta cin gibi olan İlhan, babasına, bütün masraflarını karşılarsa, istediği özellikleri taşıyan bir hanım bulabileceğini söyler. Hacı Seyit Mehmet Efendi'nin maksadı çapkınlık da değildir, ikinci evlilik merakında da değildir aslında... İstanbul'daki ortaklarının, hanımını da istanbula getirmesini istemeleri bu işleri başına çıkarmıştır.


Oğlunun dediğine çok sevinen Hacı Seyit Mehmet Efendi, masrafın hiç önemli olmadığı, her kaç para lazım olursa verceğinin sözünü de verir küçük oğluna..


Küçük kardeşinin babasının ikinci evliliğinde yardımcı olmasına içerleyen, ona kızan ağabeyi Orhan, annesini bırakmayacağını İstanbul'a yanına götüreceğini söyler. Nazende Hanım da oğlunun bu çıkışından cesaret alır ve "Babanız madem beni istemiyor, ben de onu istemiyorum" diyerek büyük oğlu ile İstanbul'a gitmeye karar verir.
Hacı Seyit Mehmet Efendi büyük oğlunun annesini sahiplemesine, küçük oğlununnda kendine ikici eş bulmada yardımcı olmasına çok memnun olmuştur. Zaten İstanbul'da çocukların kaldığı dayalı döşeli evleri vardır ve her ay düzenli olarak harçlıkları geliyordur. Annelerinin dönem boyunca kendilerine yardımcı olacağına sevinen çocuklar, yarıyıl tatili için geldikleri Kayseri'den annelerini de yanlarına alarak İstanbul'a geri dönerler.


Çocukları Orhan ile İlhan aslında bu planı birlikte hazırlarlar fakat anlaşılmaması için ayrı ayrı hareket ederler. Aldıkları kararı ve planı annelerine anlatırlar. Nazende Hanım şiddetle karşı çıkar fakat ana yüreği evlatlarının ısrarına fazla direnemez ve kabul eder.
Nazende Hanım'ın okumuşluğu yoktur ilk o işten başlarlar. Bir tane bayan öğretmen ayarlarla. Bayan öğretmen hergün eve gelerek Nazende Hanımvı çalıştırır. Her ne kadar okumuşluğu yok ise de iki çocuğunu üniversiteye kadar getiren anne, harfleri ve rakamları tanımaktadır. Biraz da hırs yaparak kırk yaşından sonra okuyup yazmaya başlar.
Bayan öğretmen Nazende Hanım'ın sadece okuyup yazması ile değil, her şeyi ile ilgilenmektedir. Topuklu ayakkabı giymesine, çarşıda alış veriş yapmasına, yeme içmesine, giyim kuşamına kadar her şeyiyle igilenen bayan öğretmen, Nazende Hanımın da gayreti ile kısa sürede çok şeyi değiştirir. Hatta Nazende hanımın ismini dahi "Neriman" olarak değiştirir.


İlk zamanlar yapması istenilen şeyleri reddeden Neriman Hanım, daha sonra alışır ve severek yapmaya başlar. Annelerindeki bu gayreti ve isteği fark eden Orhan ve İlhan bu işi başarabileceklerine artık inanırlar.


Aradan dört ay geçmiştir Kayseri'ye dönme zamanı yaklaşmıştır. Küçük oğul ilhan, Hacı Seyit Mehmet Efendi'ye telgraf çeker. "Baba istediğin vasıfları taşıyan bir bayan buldum, seninle evlenmeye de razı ettim, ancak şunları şunları istiyor. Eğer tamam dersen bana şu miktar para gönder, getireyim" der. İstediği miktar, harcadıkları paranın iki katıdır. Harcadıklarına gelince, öğretmen hanıma verilen maaş, Neriman Hanım'a alınan giysiler, ayakkabılar, çantalar.makyaj, makyaj malzemeleri ve yüklüce miktarda altındır.


Dört ay yalnızlıktan sıkılan hanım yokluğu canına tak eden Hacı Seyit Mehmet Efendi, hiç itiraz etmez kabul eder ve parayı gönderir.
Zaman gelmiştir hazırlıklar başlar. Neriman hanım Kayseri'den çar ile çıkmıştır. İstanbul'dan dönerken tayyör giyer, topuklu ayakkabı giyer, saçına peruk, gözüne güneş gözlüğü, koluna deri çanta takar. Tırnaklara oje hafiften bir makyaj, trenle Kayseri'ye hareket ederler...


Hacı Seyit Mehmet Efendi de istasyona körüklü fayton ile karşılamaya gelir. Neriman hanım, oğulları Orhan ve İlhan ile trenden inerler. Neriman Hanım, güneş gözlüğünü hiç çıkartmaz. Faytona biner, evlerinin yolunu tutarlar.


Hacı Seyit Mehmet Efendi'nin mahcup bir kişiliği vardır. Neriman Hanım'ın yüzüne hiç bakamaz, sadece "hoş geldiniz" der. Neriman Hanım da çok heyecanlıyım, kekeleyerek kısık bir sesle "hoş bulduk" der. Çocuklar gülmemek için kendilerini zor tutarlar. Evlerine gelip yerleştirilerek. Çocuklar "biz odamıza çıkalım sizin konuşacaklarınız vardır belki" derler ve onları başbaşa bırakırlar. Orhan "bir arzunuz, bize söyleyeceğiniz birşey yoksa bize müsaade" der.


Hacı Seyit Mehmet Efendi, çocuklarına öyle dualar eder ki çocuklar hayatta hiç duymadıkları duaları alırlar babalarından... Kaçarcasına odadan çıkarlar. Uzun bir sessizlikten sonra Hacı Seyit Mehmet Efendi cesaretini toplar ve uyku zamanının geldiğini söyler. Neriman Hanım önce peruğunu, sonra da gözlüğünü çıkartır... Hacı Seyit Mehmet Efendi şoka girmiştir. Bir an "Nazende!" der.


Nazende Hanım "Hayır, hayır! Neriman" der. Hacı Seyit Mehmet Efendi başını iki elinin arasına alır ağlamaklı bir ifade ile der ki "EVİN KÖTÜYSE BOYAT, AVRADIN KÖTÜYSE DONAT".


Çok mahçup olmuştur eşine sarılır, özür diler, "Seni üzdüm, beni affet, hakkını helal et!" der. Neriman Hanım da tevazu içerisinde "Benden değil, çocuklardan özür dile, onlardan helallık al!" der.
Bu olanları çarşıda samimi olduğu bir kaç arkadaşına anlatır Hacı Seyit Mehmet efendi. Arkadaşları çok gülerler ve
derler ki "GAYSERİLİNİN Uşağı, ANASINI BOYAYIP BABASINA SATAR ağa".


Bu lafın aslı ve temeli budur.
1948 de israil devleti kurulmuştur. İstanbul'daki Yahûdîlerin çoğunluğu mallarını mülklerini satıp İsrail'e giderler. Satan o kadar çoktur ki alıcı bulmakta zorlanmaktadırlar. Neriman Hanım İstanbul'da iken duymuştur. Çünkü çocukları bir Yahûdî'nin evinde kiraya oturmaktadırlar. Çoçuklarına altınlarını verir, "bunlar sizin hakkınız, gidin o evi alın" der. Orhan ve İlhan altınlarka babalarından tırtıklaladıkları (iki katını istemişlerdi ya) para ile evi değil, binayı satın alırlar.
Bir yıl sonrada İstanbul'a taşınırlar. Neriman Hanım, İstanbul'daki kendi öğretmeni kızı çok sevmiştir. Bir zaman sonra onu oğlu Orhan'a alır. Yani öğretmeni gelini olur.


Orhan inşaat mühendisidir ama o işi yapmaz. İlhan avukattır. O da avukatlık yapmaz. Aldıkları binayı işhanı yaparlar. Babalarının işini büyüterek ticarete atılımlar. Ticarette de oldukça başırılı olur, kendi alanlarının dışında işlerle uğraşıp birçok şirketin sahibi olurlar.


Değerli hemşerilerim bu hikaye yaşanmış bir olaydan derlenmiştir. Bu cümle sık sık karşımıza çıkar. Aklı kıt bazı ahmaklar alay konusu yaparlar. Bu yaşanan olay, alay edilecek değil ibret alınacak ders, cıkartılacak konudur. Bir yuvanın yıkılmasına ve ailenin dağılmasına mani olunmuştur Yazdıklarım kelimesi kelimesine böyledir diye iddia edemem bu bir derlemedir. Ancak abartı yoktur 1970 yılında 65 yaşında amcamın okul ödevi olarak yazdırdığı ödevimdir.


MUSTAFA BÜYÜKCINGI
KAYSERİ