Frankenstein’ın ilk kopyası rekor fiyata satıldı: 10 milyon TL

İngiliz müellif Mary Shelley’in Frankenstein romanı 36 yıl sonra birinci defa açık artırmaya çıktı. Roman, 10 milyon TL’ye alıcı bularak, bir bayan sanatkarın yazılı yapıtına ödenen en yüksek fiyata ulaştı...


  • Kayıt: 22.09.2021 19:10:47 Güncelleme: 22.09.2021 19:11:51

İngiliz müellif Mary Shelley’in Frankenstein romanı 36 yıl sonra birinci defa açık artırmaya çıktı. Roman, 10 milyon TL’ye alıcı bularak, bir bayan sanatkarın yazılı yapıtına ödenen en yüksek fiyata ulaştı. İngiliz muharrir Mary Shelley’in 1818 yılında yayımladığı Frankenstein romanı, açık artırmada yeni bir rekorun sahibi oldu.

Christie’s Müzayede Meskeni, 1985 yılından sonra birinci defa Shelley’nin romanını açık artırmaya çıkardı. Birinci kopya olan eser o periyot sırf anonim olarak 500 adet basılmıştı. Müzayede konutu kitap için 200-300 bin dolar bandında bir fiyata ulaşılmasını beklerken, ismi açıklanmayan bir koleksiyoner kitabı 1.17 milyon dolara (10 milyon TL) satın aldı.

18 YAŞINDA KALEME ALDI

Kelam konusu satış, bir bayan sanatkarın yazılı yapıtına ödenen en yüksek fiyat oldu. Evvelki rekor, Jane Austen’in 1816’da yazdığı Emma için 2008’de ödenen 150 bin sterlinlik (1.7 milyon TL) fiyat olmuştu. Shelley, Frankenstein romanını 1816 yılında 18 yaşındayken kaleme almıştı. İsviçre’de tatilde olan Shelley, eşi, şair Lord Byron ve Byron’ın tabibi John Polidori’yle ortalarında bir yarış düzenledi. En uygun kaygı kıssasını yazma yarışını Shelley kazandı.

Frankenstein kitabı ve filmleri özeti

Robert Walton, Kuzey Kutbuna doğru bir keşif ziyareti yapmak üzere kiraladığı gemiyle seyahat ettiği esnada en büyük eksikliği bir dostun yokluğudur. Bu eksikliğini de sık sık kardeşi Margaret Saville’ye yazdığı mektuplarda vurgular. Kötü hava şartlarıyla boğuştuğu bir gün kızağıyla buzların arasında ilerleyen devasa bir varlık görür. Hemen ardından da bir deri bir kemik, vücudu neredeyse donmuş bir adamı gemiye alır. Büyük bir ıstırap çektiği her halinden belli olan adam zamanla Walton’la dost olur ve ona hikayesini anlatmaya başlar:

Victor Frankenstein 13 yaşındayken 15. yüzyıla damgasını vuran simyacıların yazdıklarından etkilenerek yaşam iksirini bulmayı hedeflemiştir. Bununla ilgili araştırmalar yaparken bir ağaca düşen yıldırım onu galvanizme yakınlaştırır. Üniversite eğitimini kimya üzerine yoğunlaştırdığı sırada ölü bedenlerden beslenen solucanlardan yola çıkarak ölümden yaşam üretmeye karar verir. Bu amaç için edindiği ölü uzuvlarla laboratuvarına kapanır.

Uzun bir süreden sonra gayretleri sonuç verir. Ancak yeniden can verdiği “şey” Victor’u dehşete düşürür. Sarı cildi, buruş buruş yüzü, kapkara dudaklarıyla devasa bir yaratıkla karşılaşan Victor yarattığı varlığın görüntüsüne tahammül edemez ve oradan kaçarak uzaklaşır. Düşünceleriyle boğuşurken yolda, eğitim almak için şehre, Ingolstadt’a gelen arkadaşı Clerval’a rastlar. Arkadaşını eve götürdüğünde “yaratığın” orada olmadığını görür. Uzun süreden beri yaşadığı yorgunluk, asabiyet ve şok birleşerek Victor’u uzun süre yatağa bağlar. İyileşmesinden kısa bir süre sonra kardeşi William’ın öldürüldüğünü öğrenir. Aldığı haber üzerine Cenevre’ye döner ve kardeşinin öldürüldüğü yeri gezer. O esnada yaratığı görür. Artık emindir, kardeşinin katili odur, dolaylı olarak da kendisidir. Bu düşüncelerle boğuştuğu esnada en büyük yardımcıları Justine Moritz katil zanlısı olarak tespit edilir ve yapılan mahkeme sonucunda idam cezasına çarptırılır.

Victor yaşadığı vicdan azabıyla baş edebilmek için tek başına Alp vadilerinde bir yolculuğa çıkar. Yarattığı ile üçüncü karşılaşması burada gerçekleşir. Hayata gelmesinden bu yana yaşadıklarını anlatan yaratığın yaratıcısından tek bir isteği vardır: Ona tıpkı kendisi gibi, biçimsiz, korkunç, aynı kusurlara sahip bir eş, bir kadın yaratması. Victor bu isteği ilk başta kabul etse de aradan zaman geçince bu durumun insan ırkı için büyük bir tehlike arz edeceğini anlar ve sözünden cayar. Bu vazgeçişe canavarın tepkisi büyük olur. Kardeşini öldürdüğü gibi evleneceği kadın olan Elizabeth Lavenza’yı da evliliğinin ilk gecesinde öldüreceğini öfkeyle haykırır. Victor bunu engellemek için her yolu denese de başarılı olamaz ve daha birkaç saatlik eşini ölümün kollarında bulur. Bundan sonrası yaratıcı ile yaratılanın bir kovalamasıdır. Rhone Nehrinde başlayan kovalamaca Kuzey Kutbu civarında Kaptan Walton’a rastladığı yerde sekteye uğrar. Kısa bir süre sonra da Victor’un ölümüyle sona erer. Yaratıcısının ölümüyle yaratık Walton’a büyük bir acıyla, cesedinin bulunmaması için kimsenin olmadığı yerde kendini yakarak yok edeceğini söyleyerek ortadan kaybolur.

Romanın başkarakteri Viktor Frankenstein; insan yaratmayı böylece de ölümsüzlük hedefine ulaşmayı amaç edinmektedir. Bu yanıyla aslında insanın her zaman içten içe duyduğu ölümsüzlük hissine somut bir örnek teşkil etmektedir. Bu amaçla ve bu uğurda yaptığı sayısız deneyler sonucunda Frankenstein, başarıya ulaşmış ve o güne kadar toplamış olduğu bütün ceset parçalarından 2.50 metre boyunda ve devasa bir insan yaratmıştır. Yarattığı şey, Frankenstein’in yaptığı denemelerin sonunda ortaya çıkan, simya ve elektrik kullanarak yarattığı isimsiz bir ucubedir. Frankenstein, yarattığı şeyi görünce ondan uzaklaşır ancak bu süre içerisinde yaratık da yaratıcısını tanımıştır. Ancak, yaratığın, insanların ondan neden kaçtığı konusunda en ufak bir fikri yoktur. Bu durumdan hareketle, yaratıcısının bu soruya bir cevap vermesini istediği için onu aramaya başlar fakat karakterini bilmeyen ve onu tanımayan insanlar tarafından sürekli dışlanır. Daha sonra yaratıcısının ailesini bulur, onları gözlemler ve gözlemlediği sevgiyi içten içe kıskanmaya başlar. Bunun sonucunda ise kendisi için de bir “eş” arzular; ancak, bu konuya ilişkin yaratıcısını bir türlü ikna edemez. Yaşadığı bu mutsuzluğun sonucunda ise intikam duygusu güçlenmiştir. Yaratık, Frankenstein’in en küçük kardeşini öldürür ama yanlışlıkla suçlu bulunan diğer kardeş idam edilir. Olayın şokunu atlatamayan Frankenstein, Elizabeth ile evlenir fakat gelini de yaratığın intikamından kaçamaz ve ilk gece o da öldürülür. Bunun üzerine, Frankenstein, yaratığı yok etmeye karar verir ve onun peşinden Kuzey Kutbu’na ulaşır. Bir kâşif olan Kaptan Walton tarafından kurtarılıp gemiye çıkartılır ama hikâyesini anlattıktan sonra ölür. Sonrasında Walton, yaratığın, yaratıcısının ölümü yüzünden ağladığını görür. Yaratık, ona vicdan azabı çektiğini ve yaşamını sona erdireceğini söyleyip kaçar. Yayımlandığı tarihten itibaren özellikle varoluşa, yaratılış efsanesine ve onun içerdiklerine bir gönderme içermesi bakımından ününü hiçbir zaman yitirmeyen eserin temel özelliği, insanın Tanrı olma arzusunu ve bunun yıkıcı özelliklerini sergilemektedir.