Kültür - Sanat Köşesinden


  • Kayıt: 31.08.2015 00:12:00 Güncelleme: 31.08.2015 00:12:00

İzin mi çile mi?

Bir yaz mevsimi daha geldi, geçti. Acısı ile tatlısı ile bir yıl geride kaldı. Kimileri yılları yeni yıl, bir önceki yıl gibi sayarken, kimileri de yılları izin mevsimine göre sayar. Aradan bir yıl geçti, yine bir izin mevsimi geldi çattı derler.

 

Özelliklle Avrupa’da yaşayan insanımız için yaz ayları izin aylarıdır.  Başkaları bu aylara tatil zamanı dese de bizim insanımızın büyük bir bölümü için tatil zamanı değil, izine gitme zamanı ya da çile ve yorgunluk mevsimi.

 

Öyle ya, izine gitmek kolay mı?

İzine gitmek için önce maddeten hazır olacaksın. Yani paran olacak. Ama ya işin yoksa... Ya sosyaldan ödenek alıyorsan... Hele nüfus da kalabalık ise... Nereden bulunacak bu kadar para? İzin masrafları nasıl karşılanacak? Avrupa Birliği ülkelerinde euroya geçtikten sonra her şey iki misli pahalandı ya. Eskiden iki guldene alınabilen şeyler, şimde de iki euro. Ama sosyal ödenekler, maaşlar iki katı artmadı ki?

İşin var diyelim. O da asgari ücret gibi. Ya uitzendbureau’dan çalışıyorsan. Oradan alacağın ücret de sosyal ödenekten çok fazla değil.

Hele tek kişi çalışıyorsan... Nasıl olacak bu iş? Üç kişilik, dört kişilik, beş kişilik ailenin izin parası nasıl biriktirelecek? İster arabayla git ister uçakla... Sonuçta masraf.

Hadi diyelim, bütün zorluklara rağmen para biriktirdin ve Türkiye’ye vardın... Orada da masraf. Taş yiyecek halin yok ya.

Hadi diyelim yatacak yeri hallettik. Kiminin kendi evi, kiminin babasını evi var. Kimisi de bir akrabasında kalabilir. Ama üç çocukla, dört-beş çocukla, yenilecek içilecek, alış veriş yapılacak, bazı ihtiyaçlar karşılanacak... Nasıl olacak?

Zor ama pek çoğumuz ülkemize ziyaret etmeyi canu gönülden arzu ediyoruz.

 

 

 

İzine gidenler azaldı (mı)

Nereden bakarsanız bakın izine gitmek eskisi kadar kolay değil.  

Yıllar önce izin yolları gurbetçi arabalarıyla dolu olurdu. Gümrüklerde yığılma olurdu. Gümrüklerde saatlerce hatta günlerce beklenirdi. Hele Kapkule’deki beklemeler. Çok uzun sürerdi.

Denilebilir  Türkiye’ye doğru yollar nisbeten düzeldi. Gümrüklerdeki işlemler hızlandı, bürokrasi en asgariye indi. Hepsi doğru olabilir. Ama gördüğüm kadarıyla karayolu ile izine gidenlerin sayısı önceki yıllara göre azaldı.

Bunun bir kaç sebebi olabilir.

 

 

Birincisi: Ekonomik nedenler. Eskisi gibi rahat para biriktirelemiyor, zira paranın alım gücü düştü.

Eskisi gibi yüksek ücretli iş bulunamıyor.

Eskisi gibi mesai fazla omuyor.

Bir aileden iki kişinin çalışması bile zor. Bu açıdan yüklü bir masraf gerektiren izine gitme işi bir dahaki seneye erteleniyor.

 

İkincisi: Artık pek çok kişi ve aile hava yolunu tercih ediyor. Önceden alınırsa kalabalık olmayan aileler için uçak biletleri daha ucuz oluyor. Havayolu ile gitmek hem daha az zahmetsiz, hem zaman açısından daha kısa.

Araba ile izine gidenler iyi bilirler. Yola dayanıklı bir araba bulmak, onu yola hazırlanmak, yo için hazırlık yapmak... ve günlerce süren yolculuk... Ardı arkası kesilmeyen yollar... Git git bitmek bilmeyen otobanlar...

Yoldaki rizikolar, gümrüklerde beklemeler, kalabalık, sıcak havalar...

Hele bir de arabanız arıza yaparsa... Çile üstüne çile, yorgunluk üstüne yorgunluk...

Bir de sigortanız yoksa... Ya da işi yokuşa sürerse... Masa başında dediklerini iş gerçeğe dönüşünce unutursa... Zorluklar daha da artar... Artık çekeceğiniz var demektir...

Eh bu kadar zorluğu da herkes göze alamaıyor. Anamdan emdiğim burnumdan gelecekse, izine gitmem, ya da havayolu ile giderim daha iyi diyorlar.

 

Üçüncüsü: Yabancılaşma. Şunu kasdediyorum:

Avrupa ülkelerinde artık üçüncü, hatta dördüncü kuşak söz konusu. Onlar burada doğdular, burada büyüdüler, buraya alıştılar, buranın diliyle iletişim koruyorlar. Çevreleri de burada, arkadaşları da, hatta akrabaları bile burada. Bir çokları için burası artık vatan oldu.

Türkiye’ye ya hiç gitmediler, ya da az gittiler. Bir çoğu için babasının veya dedesinin köyü, kasabası, geldiği yer ona  yabancı. Orada onu fazla tanıyan olmadığı için gittiği zaman yabancılık hissediyor. Bundan dolayı da oraya gitmeye çekiniyor.

Üstelik gittiği yerde insanlar kucaklarını açıp gönülden “ay hoş sefa geldin, iyi ki geldin” demiyorlar. Gurbetçi dedikleriAvrupada yaşayanlar orada çok da sıcak  karşılanmıyor.

Belki de yerlilerden bazıları “acaba bu adam/genç niye geldi? Dedesinin mirasından pay almak için mi? Yoksa bir şeylerin peşinde mi?” diye düşünüyor.

Kendini evinde hissetmeyen, arkadaşı veya çevresi orada olmayan, yabancılık çeken burada yetişen genç artık oralara kolay kolay gitmez. Eğer buradaki çevresinden Türkiye’ye yerleşenler varsa, belki. Onların yanına gidebilirler. Zira onlarla hala iletişimleri vardır.

“Allah korusun, inşallah öyle olmaz” desek de, beşinci, altıncı ve daha sonraki kuşaklar izin için Türkiye’ye sanırım daha az gidecekler. O zaman yeni nesillerde tatil veya izin anlayışı değişecek. Bizlerde olan Türkiye özlemi, ya da oraya gitme arzusu ve ihtiyacı giderek azalacak.

Çünkü Türkiye onlar için artık yabancı bir ülke gibi veya tatil ülkesi olacak. Otuz, kırk, elli sene sonra herkesin akrabası, çevresi, yakınları burada yaşayacak. Şimdi hayatta olanların büyük bir bölümü ahirete göçmüş olacak.

Bundan dolayı Türkiye’ye akarabalar azaldığı için, sıl-i rahim (akraba ziyaretleri) de ister istemez azalacak.

 

 

Her şeye rağmen

Bazılarına göre bütün zorluğuna ve yorgunluğuna rağmen anavatana gitmek, oraları görüp gezmek, akrabaları ziyaret, ülkenin havasını teneffüs etmek, güzelliklerini temaşa etmek insanı dinlendirir. İnsana heyecan verir, şevkini kamçılar, motivasyonunu çoğaltır. Türkiye’ye izine gitmek tatlı bir çile, hoş bir yorgunluk, iksir gibi bir dinlemedir.

Konuştuğumuz izinciler böyle diyor. Çileli ama gitmeye değdi, yorucu ama iyi ki gittim diyorlar.

Tabi gittiğine pişman olanlar da var. Hem yolda çektiği çilelrden dolayı, hem Türkiye’de karşılaştığı olumsuzluklardan dolayı. Eh onları da anlayışla karşılamk gerekir. Zira gerek yollarda, gerek ülkemizde insanı olumsuz düşündürecek, kızdıracak, halinden bezdirecek, “Allah kahretsin” dedirtecek o kadar çok olay oluyor ki... O kadar çok can sıkacak yanlışlarla, olumsuzluklarla, yobazlıklarla karşılaşılıyor ki.

 

 

Hangi birini sayabilirsiniz?

İzine gidenlerin acı tatlı hatıraları vardır. Bu hatıralarınızı Platform okuyucularıyla paylaşmak isteyenler bize göndersinler. Bu köşede yer verelim.

 

 

İyi okumalar dileğiyle.

Yazışma adresi:

kerimece@hotmail.com

 

 

 

GARDİYAN

Kardeşlerimle güzel bir gün geçirdik
Oyun parkına götürdüm onları
Pamuk şeker aldım, bir de dondurma
Küçük olan 2 top istedi, diğeri ise 3 top

Ha birde abim vardı yanımda
Küçükler beraber oynarken bizde oturduk ordan burdan laflıyorduk
Kardeşlerimle beraber vakit geçireli olmuştu bayağı

Eve doğru yol almıştık
Gökyüzü ağarmadan gelin oğlum demişti annem
Akşama ailecek bağda mangal yapacağız
Dedenler, dayın, teyzelerin, kuzenlerin
Sana süpriz yapıyorlar oğlum
Geç kalma, gözüm arkada kalmasın

Ve birden silkelendim
Gördüklerimin hepsi bir rüyadan ibaret olduğunu anladım
Arkadaşın biri sayım için herkesi kaldırıyordu
O gördüğüm güneşli havadan bir eser yoktu
Daha doğrusu, bilmiyordum

Yüzümü gökyüzüne kaldırdığımda gördüğüm manzara
Manzara da ne kelime
Yüksek duvarlar, yüksek parmaklı duvarlar
Eğdim başımı öne, salona doğru ilerledim

Gözün arkada kalmasın anne
Duvarlar koruyor beni
Aylardır bi haberim dışarıda ki olup bitenlerden
Arkadaşımın çantasından yazlık elbiseler çıktı
Sanırım güneş açmış, yaz gelmiş

Günlerden perşembe
Gözümü kapıdan ayıramıyorum
Olurda, olurda belki bir gün benim de ziyaretçim gelir
İnsan bekliyor işte
Sevdiklerim nerede gardiyan abi

İçim daralıyor, canım sıkılıyor
Bu hasrete daha fazla dayanamıyorum
Ben onları çok özledim gardiyan abi
Ben onları çok özledim..

 

07.04.2015

Hilâl Arısoy

 

SİZ ONUN SONUNA BAKIN 

 

Hele bakın şu ükelanın halına,

Ne bülbül nede karga konar gülüne,

Aldanmayın onun tozpembe falına,

Hele durun da siz onun Sonuna bakın...

***

Söz verirde  sözünde durmaz  soytarı,

Rüyası hep hububat darı ambarı,

Yağmur yağar elbet eritir bu karı,

Hele durun da siz onun Sanına bakın...

***

İnsan olan insan yerermi insanı,

Sever canlıyı sever o yaradanını,

Körüklemiş gider kibir tamahını,

Hele durun da siz onun Falına bakın...

***

Sırtlanlar vardır kargalarla yarışır,

Kablumbağa tazılarla denk yarışır,

Ne sorar ne de bir bilene danışır,

Hele durun da siz onun Şanına bakın...

***

Zalımın kurşunu hep mazlumu bulur,

Bilmem ki; ne desem zalıma ne olur,

Nizam-i alemde bir divan kurulur, 

Mevlevim der siz onun Halına bakın.

*** 

Aşık Mevlevi  (Nuri Uzun)

1978 Karaman