Hollanda’da gelecek korkusuna sorular (Bölüm 3, son)

2000’li yılların başında kendini gösterip, engellenemez bir hızla hala daha devam eden ekonomik düşüş, sosyal devlet anlayışıyla yapılanmış demokratik refay Avrupa toplumlarını temelden sarsıyor.


  • Kayıt: 24.01.2014 12:14:00 Güncelleme: 24.01.2014 12:14:00

2000’li yılların başında kendini gösterip, engellenemez bir hızla hala daha devam eden ekonomik düşüş, sosyal devlet anlayışıyla yapılanmış demokratik refay Avrupa toplumlarını temelden sarsıyor. Hiç durmadan yenilenen kurumlar, akılalmaz tasarruf önlemleri, durmadan çıkarılan baskıcı ve antidemokratik kanunlar, devamlı yükseltilen vergiler, hastalık sigortası, işsizlik sigortası ve diğer sosyal haklarda yapılan kısıtlamalar ve yeni getirilen zorunlu sabit ödemeler ve sayamadığım veya benim henüz bimediğim daha nice nice yaptırımlar.

Bu süreçte Hollandalılar ve biz yarı Hollandalı göçmenlerin endişeleri bazı yerlerde çakıştığı gibi bazı yerlerde ise paralel seyrediyor. Çakışan nokta, ortak yaşam alanında gittikçe yükselen hayat pahalılığı ve ağırlaşan hayat şartları. Diğer taraftan, bu ağır şartlara ayak uydurmaya çalışan Hollandalılar ile biz göçmenler arasında resmi olmazsa da fiilen yaşanan ve bizim aleyhimize seyreden ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği.  

Olumsuz tablonun iyileşeceği ve Avrupa ekonomisi ve tabi buna bağlı olarak Hollanda ekonomisinin geleceği pek de parlak görülmüyor. İşte bu noktada cevaplanması güç sorular başlıyor;

- Bu gidişle Hollanda’da ırkçılık daha da artacak mı? Akabinde daha ırkçı ve radikal partiler türeyecek mi?

- Devlet sistemli olarak zorunlu göçe kadar gidebilecek baskı kanunları çıkaracak mı?

- Devlet göçmenlerin de razı olduğu sistemli bir gettolaşmaya çanak tutacak mı?

- Önceden elde edilmiş göçmen haklarının tersine kanunlar çıkarılacak mı, bu şekilde elde edilmiş haklar insanların elinden alınacak mı?

- Yavaş yavaş oluşmaya başlayan paralel toplumların önüne geçilmeyip, geliştirilen politikalarla bu ayrışma körüklenecek mi?

- İş alanları iyice daraltılıp, genelde düşük vasıflı işçi statüsünde olan göçmen halkların istihdam alanları iyice daraltılacak mı?

- Bu şekilde topluma küstürülüp, dışlanan göçmenler agresif, tepkilerle toplumsal barışı tehdit edecekler mi?

- Bu durumu fırsat bilen devlet, bundan yararlanarak topluma zarar verdiğini düşündüğü bu tür kişileri sınır dışı edecek mi?

- Bir elli yıl sonra egemen kültür ve alt kültür arasındaki fark büyüyecek mi, yoksa bu kültürler iyice birbirlerine uzaklaşacaklar mı?

- yakın gelecekte Türkler Türkçe’yi, Faslılar Arapça’yı serbestçe konuşup, öğrenebilecekler mi? Bu konuda mevcut kıstlamalar daha da ağırlaştırılacak mı?

- Özellkle müslüman göçmen topluma karşı paronoya şeklinde duylan korku, negatif önyargı oluşturma aşamasını geçip, saldırılar halini alacak mı? Bu saldırılar devlet tarafından nasıl karşılanacak, göz mü yumulacak, yoksa ağır bir şekilde cezalandırılacak mı?

- Uzun sürede asimilasyon olacak mı? Olmayacaksa bunu ne engelleyecek?

Bu sorular uzar gider....

Bu sorulara herkesin bir cevabı olabilir. Benim de bir cevabım var tabi ki. Kısaca Ben umutluyum...

 

Sevgiyle ve dostlukla kalınız,

 

Okan Akın

Amsterdam, 20 Aralık 2013