Hollanda Basın ve Kamuoyunda Türk ve Müslüman/İslâm Algısı


  • Kayıt: 25.03.2014 09:26:00 Güncelleme: 25.03.2014 09:26:00

Hollanda'ya iş gücü olarak gelen Türk toplumu 50 yılı geride bırakırken yeni bir olgu, oluşum ve algılamalarla karşı karşıya geldi.
Eylül 2001 tarihinde ikiz kulelerin vuruluşundan sonra Batı Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi Hollandada'da gerek yabancılara bakış açısında gerekse İslama fobi gibi siyasi güdümlü korkular yaratılarak, toplumlar arası polarizasyon yaratıldı. Bu negatif gelişmelerin temelinde gerek Hollanda siyasetindeki radikal sağ oluşumlar,
gerekse Hollanda basının olayları ve konuları bilinçli bir şekilde çarpıtarak kamuoyuna pompalamaları etkili olmuştur.
Türkiyenin bölgesinde kat ettiği yol ve ekonomisinin büyüme hızının yanında, Avrupa’daki 5 milyon Türk vatandaşına yönelik attığı adımlar ve yaptığı politikalar Hollanda'nın yabancıar ve bilhassa Türklere bakış açısı konusunda doğrudan bağlantılıdır.
Türkiye 2010 yılında başbakanlığa bağlı bir kurum kurdu. "Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı" adını taşıyan bu kurumumuz kurulduğunda ilk ziyaret Hollanda Büyükelçisi tarafından yapılmıştır. Bu ziyaret, Hollanda'nın bu kurumu ve sebep ve sonuçları açısından ne kadar alakalı olduğunu gösteriyor.
Hollanda basını, gerek Türk hükümetinin icraatlarını gerekse Hollanda'daki kurmuş olduğumuz kurumlarımızın entegrasyonu engellediği anlayışını kamuoyuna lanse etmekte ve bu yolla Türklerin kurumsal gücünü ve aidiyet meselesini kafa karıştırıcı şekilde sorgulamalara sebebiyet vermektedir.
Birkaç örnek verecek olursak; cemaatlere, yurtlara ve eğitim kurumlarına yönelik araştırma önergeleri, Rotterdam Belediyelerindeki Türk kökenli politikacilara yönelik politikalar, Arnhem'de bir gurup Türk gencine "Hitler","Antisemitizm","siyonizm" gibi soruların medyaya yansıtılması ve yayınlanması , Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Hollanda ziyareti, Türkiye’deki yaşananların Hollanda basınındaki yer alış biçimi ve sürekli yer bulması Hollanda basınının niyet ve politikalarını ortaya koymaktadır.
Hollanda'da gençliğimize sahip çıkılmazsa iki toplum arasında erimeye ve asimile olmaya maruz kalacakları bariz bir şekilde gözülmektedir. 4. nesil gençlerimiz her ne kadar eğitimde yüksek okul ve üniversitelerde tırmanışa geçmiş olsa da, Hollandalı akranlarına baktığımızda çok daha gerilerde olduğumuzu görmekteyiz. Hollanda Diyanet Teşkilatlarının bu konudaki gayretleri takdire şayan olsa bile, daha radikal çözümlerin düşünülmesi ve gençliğe yönelik politikalar üretilerek bu alanda geleceğimiz olan gençlerimize yeni perspektifler sunmalıyız.

 

* Hollanda’daki imajımızı yükseltmek için kurumlarımızda özel yetiştirilmiş uzman kişilerin istihdamı şarttır. Medya ile ilişkilerde ve kamuoyunda Türkler ve Müslümanlarla alakalı negatif haberlere yönelik soğukkanlı hareket etmek, savunmacı ve tepkisel davranışlardan uzak durarak herşeye cevap yetiştirmeye çalışmamak, tutarlı ve şeffaf olmak durumundayız.
* Şiddet ve terörün İslâm’ın temel kaynakları ile alakalı olmadığı, bir dine mensup kişilerin davranışları, yorumlarının o dinin bizzat kendisi olamayacağı konusu derinlemesine anlatılmalıdır. İslâm adına yapılan bir şiddet hareketinin İslâm’a maledilmesinin büyük hata olacağının vurgulanması elzemdir.
* İslâm’ın sevgi, merhamet ve adalet anlayışının iyi anlatılması gerekir.
* Kur’an ve Sünnet’te sevgi ve merhamete dair kavramlar uzmanlarımız tarafından Hollanda’da toplumunda iyi anlatılmalıdır. Hollanda Diyanet Vakfı’mızın yöneticiler seminerinde Doç.Dr. Özcan Hıdır hocamız bu konuları geniş bir perspektifle katılımcılara anlatmış oldu.

 

Kasım Akdemir