Elli yıldır halâ göçmen!


  • Kayıt: 03.11.2014 14:54:00 Güncelleme: 03.11.2014 14:54:00

Aradan çok bir zaman geçmedi. İki yıl önce, 2012 yıında, Türkiye ile Hollanda arasında dört asır önce başlayan (ticari) ilişkilerin 400. yıldönümü değişik etkinliklerle kutlandı. Bu etkinlikler hem Türkiye’de hem de Hollanda’ da büyük ilgi gördü.

 

Hollanda eski Dışişleri Bakanı Ben Bot’un, o dönemde iki ülke ilişkilerine yönelik açıklamaları halâ hafızamda canlılığını koruyor. Bakanın açıklamaları şu minvaldeydi ‘Türkiye ilişkilerimizin hiç kopmadığı, nadir ülkelerden biri. Hatta savaş zamanlarında bile veya daha kötü olayların olduğu zamanlarda bile bu böyleydi. Bu çok müstesna bir durum’.

 

Gelelim 2014 yılına. Türk göçmenlerin çalışmak için Hollanda’ya gelişlerinin üzerinden tam 50 yıl geçmiş. Yarım asır, dile kolay. Ben etrafımda bu göçün 50. yılının çok sönük geçtiğini gözlemliyorum. Bir kaç faliyet var, o kadar. Neden sönük geçiyor? Neden 50. yılda Türk göçmenlerin Hollanda’ya katkıları ile alakalı bir çalışma yapılmadı? Neden Ben Bot gibi yürekli bir siyasetçi çıkıp bir şeyler söylemiyor? Sorular ve sorular… Bu sorulara mutlaka bir cevap verilebilir ama önemli olan ‘bu vurgunun’ yapılması.

 

Bence 50. yıl ile ilgili bir vakıf kurulmalı ve düzenli programlar yapılmalıydı. 400 yıl etkinliklerini koordine etmesi için, 2012 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda özel bir temsilci atanmıştı. 50 yıl ile ilgili böyle bir çalışmanın yapılmamış olması büyük bir kayıp.

 

Şimdi Hollanda’da varsa yoksa ‘ayrımcılık’ var. Wilders’in ayrımcılık söylemleri. Onun partisinden milletvekili Agema’nın ‘ benim partim İslam dini ile mücadele etmek için kuruldu’ gibi açıklamaları. İkide bir yabancıların Hollanda pasportlarının ellerinden alınacağı gibi sözler. Yabancılarla ilgili özellikle ‘kötü örneklerin’ sürekli gündemde tutulması ve ‘göndeme getirilmesi’.

 

Mesela Irak ve Şam İslâm Devleti (İŞİD)’in bir anda IS (İslam Devleti) olarak anılmaya başlanması. Ne alakası var? Kafasına esen İslam Devleti kurabilir mi? Buna neden İslam Devleti demek durumundayız? Burası bir gerçek ki İslam ve müslümanlarla ilgili bilerek veya bilmeden, yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Müslümanların büyük çoğunluğu bu örgütü kınıyor ve onların yaptığı vahşeti tenkit ediyor. Bu adamların hem ABD Başkanı Barack Obama dediği gibi, hem de İngiltere Başbakanı David Cameron açıkladığı gibi İslamla alakası yoktur. Durum bu kadar açık olunca, söylemlere dikkat edip, bütün müslümanları rencide edici, ötekileştirici açıklamalardan özenle kaçınmak lazım.

 

Bir taraftan aylar sonra Başbakan Rutte meclisteki görüşmelerde Wilders’ in söylemleriyle arasına mesafe koyduğunu söylüyor ve onun toplumun sorunlarının çözümüne hiç katkısının olmadığını vurguluyor. Diğer taraftan Başbakan Yardımcısı Asscher Türk cemaatlerle ilgili yapılan pozitif bir araştırmayı tam yeterli bulmadığını söyleyerek, daha fazla araştırma yapılması gerektiğini dile getiriyor. Bence kafalar oldukça karışık. Başbakan ayrımcılık yapana karşı denge kurmaya çalışırken, Başbakan Yardımcısı sanki bu dengeyi yeniden bozuyor gibi bir resim ortaya çıkıyor.

 

Çocukların eğitimine katkı sağlamak, ev ödevlerine yardım etmek, sosyal kültürel faliyetlerde bulunmak, çocuklarının dini bir eğitim almasını isteyen velilere yardım etmek neden kötü olsun? Bu insanlar bunu bir de ‘gönüllü’ yapıyor. Devlet esasen bunu teşvik etmeli ve bu ‘gönüllü iş’ yapmaya meyilli insanların diğer alanlarda da ‘gönüllü iş’ yapmasının önünü açmalı. Bu büyük bir sosyal kapital.

 

Başka türlü ‘olumsuz yaklaşımların’ 50 yıldır bu ülkede yaşayan Hollandalı Türk toplumuna çok bir faydası olmaz. Onların bu ülkede kendilerini daha az evlerinde hissetmelerine neden olur. Bu da hem onlara, hem de topluma bir katkı sağlamaz.

 

Bırakın 50 yıldır bu ülkenin ekmeğini yediğimizi, suyunu içip havasını teneffüs ettiğimizi, bizim kültürümüzde ‘bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır’.

 

Burada yaşayan Türkler bu ülkeyi seviyor ve bu ülkeye katkı sağlamaya çalışıyor. Yeter ki bazı politikacılar ‘gölge etmesin’.

 

 

 

Mesut Dişli