Temel Problemlerimiz: Ajandasızlık


  • Kayıt: 09.09.2015 20:07:00 Güncelleme: 09.09.2015 20:07:00

Doç. Dr. Arslan Karagül

 

 

 

İlkokul fişlerinden:

ALAMANYA : Üretim ve hayat disiplinle başlar.

İNGİLTERE  Geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez.

JAPONYa :Yaşamak için üreteceksin.

TÜRKİYE : Alibabanın bir çiftliği var..

 

 

Bir kaç yıl önce, şimdi vefat etmiş bulunan bir Hollandalı Profesör’e bir kaç meslektaş merakla sorumuşlardı, bu müslümanlarla randevu (afspraak) yapmak neden çok zor diye. O da cevaben elindeki cep telefonunu gösterdi ve müslümanlarla afspraak işte bu, başka türlü olmaz demişti. Yani onlarla randevulaşarak buluşamazsınız, sözleştiyseniz bile telefon edip  gelip gelmeyeceğini kontrol edeceksin demek istemişti. Bu tatilde ona tekrar hak verdim. Türkiye’de bir kimseyle ne bir randevu yapabiliyorsun ne de bir ajanda kullananı bulabilyorsun. Randevularda, saat, dakika diye bir mefhum (anlayış) yok. Sabah, öğle sonu veya akşama buluşalım deniyor ama şu saat şu dakika bir sözleşme mümkün değil. Bazen bir saat de veriliyor ama araki bulasın.

 

 

Köyde elektrik direğine ampul takacak olan bir elektrikci aradım. Bizim enişte ‘birisi var ben çağırırım’ dedi. Telefonla aradı. Fındık toplama zamanı olduğu için kimse kimseye bakamıyor. Minnet rica, o da geldi. Direğe çıkıp ampulü taktı. Türkiye’de artık Belediyeler merkezileşti ya ! Elektirik ampulünü bile değiştirmek için once vilayete baş vuracaksın. Bekleki geleler. Bir hafta mı sürer, bir ay mı belli değil. Bu yüzden biz daha yakın olan bizim köylüyü tercih ettik. Parada verdik. Aynı şahsı komşu köyde oturan bizim abla’da istedi. Olur, ben yarın alır gelirim dedim ve hazır gelmişken onunla randevu yaptım.  Yarın seni gelip alsam ablama götürsem olur mu diye. Olur dedi. Nerede buluşalım? Iste şu köyün camisinin yanında. Tamam, seni yarın saat 18.30 gelir alırım,  söz  mü? Söz dedi. Telefonunu falan da almadım. Söz verdik ya. Ertesi gün saat 18.30 orada olacak şekilde yarım saat önceden yola çıktım. 30 km.kadar bir yol.  Yolda içime bir şüphe düştü. Hollandalı prof’un tesbitini hatırladım. Bizim enişteyi aradım tekrar. Falan kişiyle dün sözleşmiştik ya. Ben şehirden çıktım onu almaya geliyorum, acaba beni bekli yor mu bir sorarmısın diye. İki dakika sonra enişte beni geri aradı. Sakin gelme. O arkadaş şehire gitmiş. Çocuğu hastalanmış dedi. Doğrumu Allah bilir. Yoldan geri döndüm. Ama ertesi gün bir daha aradım. Dün gelemedi bugün gelebilir mi diye enisteye yine sordum. O da onu tekrar arayıp beni geri aradı: ‘Mümkün değil, uzak bir fındık bahcesinde çalışıyormuş’ dedi. Daha da aramadım.

 

 

Bir başka randavuyu bir müteahhitle yaptım. Geçen yıl bir tapu bırakmıştım. Buraya ne yapılabilir ne yapılamaz diye araştırıp bana üç ay içinde haber verecekti. 12 ay sonra gittim. Ben izine geldim. Geçen sene ki işi bir konuşalım ne zaman geleyim diye aradım. Önce  ‘senin dosya yanımda değil, bir arayıp bakayım, hafta ya cumadan sonra gel’dedi. Cumadan sonra gitmeden önce aradım, adam başka bir şehre gitmiş. ’Dosyayı bulamadım sen büroma tapuyu bir daha bırak ben ilgilenirim’ dedi. Birkaç saat sonra aldım tapuyu götürdüm, baktım bürosuna gelmiş. Sen benden üç ay istedin, ben sana 12 ay verdim ama anlaşılan bir araştırma yapmamışsın dedim. Cevap: İşler çok. Kusura bakma, gözden ırak olan, gönülden uzak oluyor. Dosyayı bulamadım dedi. Meğer hiç bakmamış.

 

 

Bir Üniversitenin rektöründen randevü alabilmek için on gün içinde üç sefer aradım. Önce kendisine ilettik, yer ve zamanı kendisi belirleyecek sizi arayacağız dediler, sonra kendisi vilayet dışında henüz dönmedi vs. Dördüncü sefer aramaktan vazgeçtim.

 

 

Bir Üniversitede bir meslektaşla telefonla randevüleştik. Öğleden sonra odamda olacağım saat akşam 20.00 ye kadar gelebilirsin dedi. Yok, 4 ila 5 arası orada olurum dedim. Gideceğim  yol 90 km. Tamam dedik. Saat 16.45 te oradayım, arkadaşın kapısı açık. Dışarı çıkıp bir başka meslektaşla sohbete daldık.  Sonra saat 17 de odasına gittim, yok. Kapıya not bırakmış. Ben izine ayrıldım diye.Telefon ettim. Galiba yanlış anlaşılma oldu, ben 17.00 ye kadar seni bekledim sen gelmeyince çıktım, çocuğu eve bırakıp dönüyorum dedi ve yarım saat sonra geldi. Niyeti iyi ancak iletisim zayıf.

 

 

Başka bir meslektaş tatilde hiç yoktan toplantılar düzenleyip bizi illada Ankara’ya çağırdı. Tatil anlayışı yok. Çok önemli, bu fırsatı  değerlendirmeliyiz vs. Bir de misafirim var, Ünye’deyiz. Kıramıyoruz (suç bizde). İki ayağımızı bir papuca sokmaya çalışıyoruz. Arabayla mı gitsek, otobüsle mi, uçaklamı derken, kiralık arabanın anahtarını ev ile park arasında kaybettim. Araba yolu kapandı. Otobüste bir kişilik yer çıktı, arkadaşı otobüsle gönderdim. Önce memleketine, Kırşehir’e  gidecek, bir gün sonra uçak bileti ayarlanırsa Ankara’ya gelecek. Ben Samsun’a arabanın yedek anahtarını almaya gittim ve ertesi sabah uçakla Ankara’ya uçtum. Birkaç randevunun önceden hazırlanmış olması lazımdı, ‘tamam’ dendi ama boşa gitmişiz. Randevu falan ayarlanamamış, Çat kapı bir iki ziyaret ve bir iki toplantı yapıp döndüm. Kayıp anahtar parası 500, uçak bileti 437 tl. Cepten.

 

 

Ankara’da Turizimci bir iş adamını ziyaret ettik. Hoş beşten sonra arkadaş kendisini  akşama yapılacak toplantımıza davet etti. Cevap:  Gelmeye çalışırım ama akşama iş adamlarıyla bir toplantımız var. Bu toplantı çok uzaya bilir, belki gelemem deyince ben güldüm. Türkiye’de toplantıların bir başlangıç ve bitiş saati yok mu diye de sordum. Var da işte son anda bir deli kuyuya bir taş atıyor, onu çıkarmak için uğraşıyoruz. Toplantılar bu yüzden hiç zamanında bitmiyor dedi. Tamam da kabahat taşı atanda mı, attıranda mı diye tekrar sordum. Galiba biraz düşündü. O kadar.

 

 

Hollandaya dönüş yolum İstanbul’dan geçiyordu. Bir gece orada bekleyecektim. Bizim arkadaş istanbulda yine beni bekliyor. Yine bir toplantı düzenlemiş iş adamlarıyla. 20 kadar yatırımcı, müteahhid veya Turizmci toplamış onlara Hollanda’da vakıf, dernek ve fon’ların çalışma sistemini anlatmamı istedi. Bidiğim kadarıyla anlattım.  Zannediyorlarki Avrupadaki FON’lar vakıf ve şirketlere para yağdırıyor. Böyle olmadığını öğrenince çoğu toplantı daha bitmeden çıkıp gitti. Uçak bileti çok geç ayarlanabilen, yukarıda bahsettiğim arkadaşım Uçağın kalkış saatine yetişemeyeceği için yoldan geri döndü. Bilet yandı. “Çaylar şirketten’.

 

 

 

Bizde tatil, toplantı ve randevular işte böyle düzenleniyor. Niye geri kalmayalım ki !

Gelelim Hollanda’ya.

Uçakta yanıma  Suriyeli bir genç bayan oturdu. Uçağın kalkışı -söylenene göre- valizlerini verdikleri halde gelmeyen sekiz yolcunun valizlerinin bulunup uçaktan indirilmesi sebebiyle, bir saat gecikince yanımdaki genç bayanla Arapça sohbete başladık. Başka dil bilmiyor. İnternet üzerinden evlilik yapmış Amsterdam’a geliyor. Eşini ilk defa görecek. Heyecanlı ve üzgün. Üzgün zira anne-babasını yoldan geri çevirmişler. Kendisi önce Lübnan’a geçmiş, oradan deniz yoluyla Mersin’e, oradan taksiyle Adana’ya orada istanbul ve Amsterdam’a uçuyor. Uçakta en az 20-25 kişi daha Suriyeli var. Bunlardan 5 çocuklu bir  aileye yol göstermeyi istanbulda istek üzerine üstlendim. Amsterdam hava alanında bekleyen eşlerine teslim edecektim ama inerken uçakta çantamı unuttuğum için uçağa geri dönmek zorunda kaldım. Pasaportum yanımda ama telefon ve banka kartlarım çantamdaydı. Bilmem onlar ne yaptılar.  Ben çantama bir saat içinde ulaştım. Avrupa’da her şey tıkır tıkır işliyor. Bizde ne tatil’den anlayan var, ne sözünde duran, ne de bir düzen !

 

 

Neden acaba?

Birde Allah’ın emrine bakalım ( ... وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ..’sözünüzde durun..’(Kur’an, 17:34)

Neredee !

Durum yukarıdaki ilkokul fişlerinde daha açık görünüyor. ’Alibabanın bir çiftliği var’ amma ajandası yok !

Kalın sağlıcakla.

 

 

 

Doç.dr. Arslan Karagül

Amster VU-Üniversitesi

CIT: İslam İlahiyat Merkezi, Öğretim Görevlisi

 a.karagul@vu.nl

http://www.godgeleerdheid.vu.nl/a-karagul