İKİ GÜÇLÜ ÇENE

İKİ GÜÇLÜ ÇENE


  • Kayıt: 05.11.2013 08:05:00 Güncelleme: 05.11.2013 08:05:00

Aile eğitim seminerine eğitimci olarak katılmıştık. Görüntülü biçimde hem göze hem de kulağa hitap eden seminerimizi verdikten sonra sorular bölümüne geçtik. Aile ile ilgili sorunların çokluğu sebebiyle sorular bölümü uzadıkça uzadı. Akşam saat dokuzda başlayan program gece saat on ikiye kadar sürdü. Son iki soruyu cevaplarken salona 30-35 yaşlarında yüzü asık, kaşları çatık bir beyefendi girdi. Zaten küçük olan salonda oturacak yer olmadığı için ayakta durarak bizi dinlemeye başladı. Büyük bir dikkat ve ilgi ile dinlediği her halinden belliydi. Tam konuşmayı kapattığımız sırada daha yerimizden kalkmamıştık ki bu beyefendi yanımıza gelip kulağımıza doğru eğilerek sıkıntısını dile getirdi:

* “Hocam, çok ciddi bir aile problemim var. İpler koptu kopacak. Az önce hanımla tartıştım, ayrılmaya karar verdikten sonra canımın sıkıntısından kendimi dışarı attım. Nereye gideyim diye düşünürken arkadaşım telefonla beni buraya yönlendirdi. Ne olursunuz bana yardım ediniz. Yoksa yuvam yıkılacak.” 

Hem genç adamın durumunun ciddi olmasından hem de ikamet ettiği şehrin bize çok uzak olmasından dolayı zaman bulmada zorlanırız diye gecenin geç saatinde evlerine gitmeye karar verdik. 

İçeri girdiğimizde odanın sol köşesinde beşikte bir bebeğin uyuduğunu görünce üzüntüden ürperdik, tüylerimiz diken diken oldu. Anne-baba ayrılmaya karar vermişler ama masum yavrunun hiçbir şeyden haberi yok. Ya babasız ya da annesiz büyümeğe mecbur kalacak. Yerimize oturur oturmaz bir hıçkırık sesi duyduk. Belli ki ağlayan evin genç hanımefendisiydi. Bu durum bizi biraz daha üzdü. Tabi ki üzülmek yaşanan aile problemi için ne çözüm idi ne de ilaç idi. Bu yüzden hemen meseleyi ele almamız gerektiğini düşünerek hanımefendiyi oturma odasına çağırdık. Bir iki dakika geçmeden hanımefendi elinde tuttuğu mendille gözyaşlarını silerek odaya geldi ve geçip koltuğa oturuverdi. Sıkıntılı ve üzüntülü idi. Yuvasının yıkılacak olması onu derinden etkilediği,  hatta sarstığı belliydi. Kısa bir girişten sonra hanımefendinin konuşmasını istedik. Ağlayarak söze başladı:

* “Hocam, ben açık biri idim. Komşumuzun hoca olan kızı var. Onun sayesinde kapandım, namazıma başladım. Bir de Kur’an öğreneyim diye ondan ders almaya başladım. Ancak beyim onlara gitmemi istemiyor. Sebebi ise beni kıskanıyormuş. Bugün yine ben Kur’an dersi almaya gitmiştim. Eve geldiğimde kıyamet koptu. Bana ağzına ne geldiyse saydı. Ben de dayanamayıp karşılık verdim. Derken ayrılmaya karar verdik. Tek üzüldüğüm beşikteki şu çocuğum…”

Böyle dedi ve hıçkırıklara boğuldu. Bir müddet biz de dilimizi yutmuş gibi sustuk ve ev aniden sessizliğe büründü. Tek ses vardı o da genç hanımın hıçkırıklarıydı. Kadın

haklıydı. Dinini, kitabını öğrenmek istemiş hepsi bu. Ama kıskançlık, cehalet, bencillik buna engel olmuş. Dönüp genç adama neden hanımının bu güzel ve hayırlı davranışına engel olmak istediğini sorduk. Sorumuza verdiği cevap oldukça ilginç idi.

* “Aslında komşumuz dindar ve iyi bir insan, kızı da çok iyi biri ama ben onlara gitmesini istemiyorum.”

Mesnetsiz, gerekçesiz ve anlamsız bu cevap üzerine karı koca tartışmaya başladılar. Çenelerinin güçlü olduğunu ispat etmeye çalışırcasına birbirlerine laf yetiştirme gayreti içerisine girdiler. Bir müddet onların keskin kılıç gibi hareket eden çenelerini dinledikten sonra olumlu ve yumuşak sözlerle araya girip her ikisini de yatıştırmaya çalıştık. Bu sefer tartışmayı bırakıp dikkatli bir şekilde bizi dinleme pozisyonuna geçtiler. Maddeler halinde yaşanmış öykülerle yoğurarak sıraladığımız nasihatlerimizi pür dikkat dinlediler. Sinirlerinin yatıştığını, tartışmanın tamamen durduğunu, ortamın iyice yumuşadığını ve nasihatlerden etkilenerek duygulandıklarını görünce çözüm olarak aralarında bir sözleşme yapmayı teklif ettik. Teklifimiz her iki tarafça memnuniyetle kabul edildi. Bunun üzerine kalem ve kağıdı elimize alıp sözleşmeyi yazmaya başladık. Sonra sözleşmede yer alan hususları madde madde okuyarak onaylarını aldık. Arkasından sözleşmeyi imzaya açtık. Önce hanım efendi sonra da beyefendi sözleşmeyi sevinç ve heyecanla imzaladılar. Gecenin ilerleyen saatine rağmen uykumuz yoktu. Çünkü onları barıştırmış olmanın huzuru ve hizmetimizde başarılı olmuş olmanın sevinci vardı. Bu huzur ve sevinçle onları Allah’a emanet ederek yüz kilometre uzaktaki evimize doğru yola çıktık.

Aradan birkaç yıl geçmişti. Bir gün bir programa katılmak üzere salona doğru yürürken bu çiftle karşılaştık. Çocuklardan biri beyefendinin kucağında idi. Diğerinin elinden annesi tutmuş vaziyette yürüyorlardı. Huzur ve mutlulukları yüzlerinden, yan yana yürüyüşlerinden ve çocuklarını tutuşlarından okunuyordu. Bizi görünce her ikisi de tebessümle selam ve verip hal hatır sual ettiler. Ayaküstü yaptığımız kısa sohbetin ardından dua ederek yollarına devam ettiler. Onları böyle görmek bizi bir kez daha mutlu etti.

Ders Alalım

1- Eşinizle tartışmayın. Şayet tartışma mecburiyeti ortaya çıkacak olursa sesinizi yükseltmeden, öfkelenmeden yumuşak sözlerle tartışın ve üstün gelme düşüncesine asla kapılmayın. Çünkü tartışanların üstün geleni olmaz.

2- Yanlış yere kıskançlık duygularına kapılarak şüpheci bir durum içerisine girip eşinizi hayırlı işlerden engellemeye kalkmayın. Çünkü yanlışlar sizi başka yanlışlara götürür.

3- Eşinizle tartıştığınızda hatta kavga ettiğinizde bile ayrılmayı aklınıza, gönlünüze, dilinize getirmeyin. Çünkü aklınızdan geçirdiğiniz gönlünüze, gönlünüzden geçirdiğiniz dilinize, dilinizden geçirdiğiniz hayatınıza yansır. Hayatınıza yansıyan ise sizi bir ömür boyu pişman yapabilir.