ONU SUÇÜSTÜ YAKALADIM


  • Kayıt: 08.03.2014 19:53:00 Güncelleme: 08.03.2014 19:53:00

Bir gün telefonumuz çaldı. Telefonu kaldırdığımızda karşımızda sesi titreyen bir hanımefendi vardı. Bizden, acil bir durumunun olduğunu belirterek randevu istiyordu. Peki, deyip kendisine münasip, bizim de ajandamıza uyan bir randevu verip telefonu kapattık.

 

Randevu için belirlediğimiz vakitte hanımefendi yanına bir yakınını alarak çıkıp geldi. Selamlaştıktan sonra kendisine gösterdiğimiz yere oturdular. Geçmiş olsun dedikten sonra buyurun sizi dinliyoruz, neyiniz var dedik. Hanımefendi derin bir nefes aldıktan sonra ağlayarak söze başladı:

 

"Hocam, nerden başlayayım, nesini anlatayım, ne anlatayım bilmiyorum. Başım öyle bir dertte ki sormayın. Aza koyuyorum almıyor, çoğa koyuyorum sığmıyor gibi bir durum benimki. Eşimden ayrılmak istiyorum ama çocuklarım buna engel oluyor. Evliliği devam ettireyim diyorum buna da içim el vermiyor. Ne yapacağımı şaşırıp kaldım. Komşumun tavsiyesi üzere sizi arayıp bulmuş oldum. Lütfen bana bir çıkış kapısı gösterin."

 

Hanım efendinin konuşurken akıttığı gözyaşları, yanında getirmiş olduğu akrabasını ağlattığı gibi bizi de hayli duygulandırdı. Ne olduğunu merak etmekle, birlikte işin vahametini kadıncağızın jest ve mimiklerinden, akıttığı göz yaşlarından, bir de çökmüş ruh halinden anlamaya çalışıyorduk. Dağınık, perişan ve aşırı derecede yıpranmış bir hali vardı. Ağlayıp rahatlasın, sakinleşsin diye biraz kendi haline bıraktık. Az sonra sakinleşip toparlandı ve yeniden anlatmaya başladı:

 

"Hocam, biz severek, isteyerek evlendik. Ancak, eşim bana ihanet etti, beni aldattı. Hem de çalıştığı iş yerindeki tanıdığım biriyle. Bir türlü bunu kabullenemiyorum, hazmedemiyorum ve de çekemiyorum."

 

Peki ama nerden biliyorsunuz aldattığını? Belki zanla hareket ediyorsunuzdur, belki dedikodudur, belki de yanılıyorsunuzdur, deyip sıkıntının kaynağını, yanını, sağını, solunu öğrenmek ve tam emin olmak istedik. Kadın öfkeli bir hal ile yine sözü aldı:

 

"Lütfen Hocam, öyle demeyin. Bizzat şu gözlerimle gördüm ve ellerimle yakaladım. Hem de tam iki defa. İlkinde, küçük oğlum onun telefonuyla oynarken kırar korkusuyla elinden aldım. Eşim o esnada uyuyordu. Elime almışken bir bakayım dedim. İşte tam o sırada video görüntüsüyle karşılaştım. Bir de ne göreyim. Eşim o kadınla içki alemi yapıyordu, kahkaha atıp gülüp eyleniyordu. Şok oldum, gözlerime bile inanamadım. Çılgına döndüm. Gidip yatağından kaldırıp öldüresim geldi. Ancak, sabredeyim bir bakayım

 

sonrasında neler olacak dedim ve bir şey yokmuş gibi davrandım. Ertesi gün eşim "işe gidiyorum" deyip evden gitti. Birkaç saat sonra onu takip etmek için, çocukları okula bırakıp onun çalıştığı şehre gittim. Bizim oturduğumuz yere yakın idi çalıştığı şehir. Önceden onun kağıtlarını kurcalarken bir adres elime geçmişti. Burada olabilirler deyip önce bu adrese gittim. Kapıyı çaldım, kapıyı o benim tanıdığım ve videoda izlediğim kadın açtı. Üzerinde sabahlığı vardı. Ben kadınla konuşurken o sırada beyimin ayakkabılarını gördüm. İyice çılgına döndüm. Benim bağırtıma beyim de geldi. Onun da üzerinde sabahlık vardı. Gerisini söylememe gerek var mı Hocam! İşte böyle onu suçüstü yakaladım. Şimdi bana lütfen bir yol gösterin. Ne yapmalıyım ve nasıl yapmalıyım?"

 

Kadının anlattıkları delilli ve belgeli idi. Ancak, yine de karşı tarafı dinlemeden bir şey söylemek, bir karar vermek ya da bir çözüm üretmek doğru olmazdı. O yüzden beyi ile de görüşmem gerektiğini söyledim. Kadın da bunu memnuniyetle kabul etti. Eşiyle birlikte gelmesi için yeni bir randevu verdik ve hanımefendiyi akrabasıyla birlikte uğurladık.

 

Üç gün sonra birlikte çıkıp geldiler. Her ikisinin yüzünden düşen bin parça olur gibiydiler. Önce üçümüz birlikte nasıl bir çalışma yapacağımız hususunda kısa bir konuşma yaptık. Sonra hanımefendiyi dışarı çıkarıp beyefendiyle baş başa kaldık. İddiaların doğru olup olmamasını anlamak için ortaya çıkan durum hakkında bilgi istedim. Adam, hiç çekinmeden, sıkılmadan, utanmadan aynen hanımının anlattığı gibi her şeyi anlatarak itirafta bulundu. Yani, hata ve suçunu kabullenmiş oldu.

 

Bunun üzerine kendisine, ufkunu açmak, benzer hataları bir daha yapmaması için bir şeyler yazarak, çizerek akli ve nakli kanıtlarla anlatmaya ve nasihat etmeye çalıştık. Sonra hanımefendiyi de çağırdık. Üçlü bir zirve daha yaptık. Fakat adam uyuşturucu kullanmanın ve alkolik olmanın etkisiyle hatalı davranışlarında ısrarcı ve kararlı bir tutum sergileyince beklediğimiz sonucu alamadık. Siz bilirsiniz, "kendi düşen ağlamaz" deyip iki gözü yaşlı çifti evlerine gönderdik. Bir mağduriyetten, diğer de bağımlılıktan gözü yaşlı idi.

 

Ders Alalım

 

1- Sizi doğruluktan, sadakatten, iyilik ve güzelliklerden kopartan, maddi ve manevi değerlerinizi çürüten zararlı şeylerden şiddetle ve büyük bir özveriyle sakının. Çünkü zararlı şeylerden size fayda gelmez.

 

2- Eşinizin size sadık olmasını beklediğiniz, umduğunuz, arzuladığınız gibi siz de ona karşı sadık olun. Çünkü sadakat bütün şahsınıza ait değerleri koruyan ve saklayan hazineler dolusu manevi sandıktır.

 

3- Hayatınızda başta eşiniz olmak üzere hiç kimsenin ayıp, hata ve kusurlarını araştıran olmayın. Çünkü neticede elde edeceğiniz bilgiler, hem sizi kötüler, hem de karşı tarafı. Sizi kötüler, çünkü bu işi yapmak kötüdür. Karşı tarafı kötüler, çünkü onun yaptıkları da kötüdür.

 

 

 

 

 

 

Sebahattin Uçar