Hollanda Türklerinden Ortak Görüş: Ayasofya’nın İbadete Açılmasının Avrupa Türklerine Olumsuz Katkısı Olmaz


  • Kayıt: 06.08.2020 23:10:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:09:22

Hollanda Türklerinden Ortak Görüş: Ayasofya’nın İbadete Açılmasının Avrupa Türklerine Olumsuz Katkısı Olmaz

 

Türkiye’de, büyük tartışmalara neden olan Ayasofya’nın ibadete tekrar açılması, Türkiye dışındada tartışılmaya devam ediyor. Bizde Hollanda Türklerinden değişik kesimden Ayasofya’nın ibadete açılmasını ve Avrupa Türklerine etkisini görüştük. 

 

 

Mehmet Salih Kaya (İş insanı yazar) Ayasofya kutsal mabet

 

 

Yıllar önce, çocukluk yıllarımda Ayasofya Cami hakkında fazla bilgim olmasa da, katıldığım çoğu programlarda ve konferanslarda beni en fazla heyecanlandıran slogan “KİLİTLER KIRILSIN, AYASOFYA AÇILSIN”, sloganıydı. 13 yaşından beri bu heyecanla büyüyen bir insan olarak, 13 yaşında oğlumun 3 yıl önce Ayasofya ziyaretinde bana: “Baba Ayasofya neden cami olarak kullanılmıyor, sorusu beni tekrar heyecanlandırmıştı. Oğluma bu mabedin Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedildiğini ve bir fermanın olduğunu, zamanı geldiğinde (en kısa zamanda) açılacağını anlatmıştım. Anlatmıştım ama bu kadar çabuk olacağını ben de doğrusu düşünememiştim. Sadece arzulamıştım. Nihayetinde Danıştay’ın 10. Dairesinin vermiş olduğu karar ve Cumhurbaşkanlığımızında kararıyla artık Ayasofya Cami ismi ile müsemma olacaktır. 24 Temmuz tarihinde tekrar ilk Cuma namazı kılınacaktır.


Ayasofya çoğu şairi, düşünürü ve mütefekkiri heyecanlaştırmıştır ve şiirlere konu olmuştur. Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Sezai Karakoç, Osman Yüksel Serdengeçti ve Nazım Hikmet en tanınmış olanlardır. Fethi, Ayasofya’yı, İstanbul’u överek ve çokları gibi Ayasofya’nın bir mabede dönüştürülmesini istemişlerdir.

 

Türkiye'de muhalefet ne kadar da alınan Ayasofya kararının siyasi bir manevra olduğunu savundular. Kötü giden ekonomiyi unutturmak için alınan bir karar olduğunu anlattılar. Kültürel olarak eleştirilerden bazıları, Ayasofya’nın UNESCO listesinde hoş görünün sembolü olduğu, alınan karardan sonra ekonomik anlamda İstanbul'un turistik gelirlerden mahrum kalacağı, Atatürk’ün Ayasofya’yı müzeye çevirmesine saygısızlık olacağını ve uluslararası arenada Türkiye'nin baskı altına alınacağını savundular.

 

Bu eleştirilerin kendi perspektifinde haklıda gözükse de, tam terside savunulabilir. Ayasofya harabe halden ve yıkımdan kurtarılıp bu zamana kadar getirilmiştir, Fatih Sultan Mehmet imparator olarak, Ayasofya’nın sahibi olmuştur ve etrafındaki, harabe yıkık evleri satın alarak külliyeyi genişletmiştir. Asırlar içerisinde Türklerin hem Ayasofya’nın müdafaasında ve mimari gelişmesine katkı sağlamışlardır. UNESCO ne derse desin, Ayasofya Türk topraklarında ve Türklerin tasarrufundadır. İsterlerse, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı zamanı Türkiye’sinde olduğu gibi müze olmasını uygun görmüştür. Bugünün Türkiye’sinde ise tekrar aslına, yani cami statüsüne kavuşturulmuştur. O zaman belki en doğru karar oydu, şimdi ise budur. Uluslararası baskı ve turizme gelince, Ayasofya kapılarını kapatmıyor, ibadethane oluyor. Diğer mabetlere nasıl turist gelip ziyaret edebiliyorsa, bu mabedi de gelip görebilirler. Ayasofya’nın kaderi Türk halkının kendi meselesidir.

 

Ayasofya tılsımlı bir yerdir, fetih suresinin okunması açılmasını hızlandırmıştır ve kendisini bu vasıfla koruyabileceğini göstermiştir. Bir defa daha Türk halkı, batılı ülkelerin baskısına karşı, 15 Temmuz gibi, canı pahasına bu mabedi koruyacağını tüm dünyaya beyan etmiştir ve bunun sonucunda açılacaktır. Bu karar iktidar tarafında seçim malzemesi olarak kullanılmış olsaydı, 2023 te yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yakın bir zamanda yapılırdı. Bu kararın şimdi alınması muhafazakar, milli, milliyetçi, dindar ve ulusalcı kesimleri, hem yurt içinde, hem yurt dışında sevindirmiştir. Bu vesile ile Hollandalı Türkleri de ziyadesiyle memnun etmiştir. Mutlaka bir kesim tarafından da lüzumsuz görülmüş olabilir. Bu kesimin görüşüne de saygı duyulmalıdır.

 

Türkiye'nin ve hükumetinin almış olduğu karara içerisinde yaşamış olduğumuz ülke yöneticileri, şaşkınlıkları geçtiğinde, karara saygılı olacaklardır. Uluslararası ilişkilerde gereken karşılıklı hamleler yapılır ve cevaplar verilir. Umarım fazla negatif ve derin mevzulara sebep açmaz. Türkiye nihayetinde bir NATO müttefikidir ve Avrupa Birliğine aday ülkedir. Bundan dolayı, Hollanda'da veya diğer Avrupa ülkelerinden bir misilleme geleceğini düşünmüyorum. Nasıl ki Hollanda'da bir tarihi monümental binanın durumunu Hollanda makamları ve yasaları belirliyorsa, Türkiye topraklarında bulunan bir binanın durumunu da Türk makamlarını ilgilendirir. Buradaki camilerimizle kesinlikle ilişkilendirilmemelidir. Birbirleriyle alakalı değildir.

 

Son olarak Ayasofya’nın aslına dönüştürülmesi, Hollanda'da yaşayan diğer Müslüman halklar tarafından da büyük sevgi ve övgüyle karşılanmıştır. Türkiye'nin İslam ülkeleri arasında yüksek bir sevgi bağının oluşturduğu ve bu ülkeleri heyecanlaştırdığı aşikardır.

 

Selamün Yavuz (İnterajans yazar) Ayasofya’nın ibadete açılması Hollanda Müslümanlarını etkileyecek bir durum söz konusu olmaz.

 

 

Ayasofya Müzesi’nin yeniden ibadete açılması bir anda Türkiye’nin ve hatta dünyanın gündemine oturdu. Bir kısım insan bunu Hıristiyan dünyasına karşı kazanılmış bir zafer olarak nitelendirirken bir kısım insan da Türkiye’nin egemenliği ile ilişkilendiriyor.

 

En doğrusu bu kararı değişik perspektiflerden irdelemek gerekir.

 

Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılmasını dini açıdan irdelersek öncelikle şu soruyu sormamız gerekir? İstanbul’da böyle bir tarihi binanın tekrar cami olarak kullanılmasına gerek var mıydı? Bir taraftan camilerin giderek boşaldığı gibi bir sosyolojik gerçek varken diğer taraftan yeni camileri kullanıma açmak ne derece mantıklı? Ayrıca Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın daha birkaç yıl önce söylediği ‘Önce Ayasofya’nın hemen yanı başındaki Sultan Ahmet Camisini dolduralım’ mealinde sözleri var.

 

Kaldı ki Ayasofya’da halihazırda beş vakit ezan okunmaktadır ve Hünkâr Kasrı ibadete açıktır, Önder Soy adında imam da Ayasofya’da dini görevlidir.

 

Konuya milli egemenlik açısından bakacak olursak Ayasofya’nın 1934’te müze yapılması da şimdi yeniden ibadete açılması da Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini ne eksiltmiştir ne de artırmıştır. Türkiye toprakları içerisinde bulunan Ayasofya’nın cami yapılması da müze yapılması da Türk milletinin ve onun temsilcilerinin iradesindedir. Dışarıdan herhangi bir müdahale yapılamaz.


Evrensel açıdan bakılırsa Ayasofya şüphesiz bir dünya kültür mirasıdır. Hem mimari açıdan hem kullanılan teknik ve estetik açısından dünyada eşi benzeri yoktur. İster cami olsun ister müze ister kilise, Ayasofya’nın evrensel değerinin altı her defasında çizilmelidir. Prof. Dr. Özgür Demirtaş ‘Evrensel olmadan milli olunmaz’ der. Gerçekten de öyledir. Atatürk’ün 1934 yılında Ayasofya’yı müze haline getirmesinde de bu evrensel değer, insanlığın ortak kültür mirasına katkıda bulunma isteği yatar. İki büyük medeniyetin asırlar süren etkisi altında kalan Ayasofya’yı ve güzelliklerini orijinalitesine dokunmadan bir bütün halinde müze olarak insanlığa sunmak düşüncesi burada daha ağır basıyor.

 

Tabii bir de bu kararın siyasi ayağı var. Türkiye’de büyük bir ekonomik buhran yaşanırken Ayasofya ile gündemi değiştirmek ekonomik yaralara çare olmuyor maalesef. Muhalefetin karşı çıkmasıyla din düşmanı ilan edilerek siyasal prim toplama planları vardı, ama beklenildiği gibi muhalefetten muhalif sesler yükselmedi. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, Atatürk’ün 1934 yılında aldığı kararı ‘İhanet’ olarak nitelendirmesi büyük talihsizlik. Ayasofya üzerinden bu tartışma Cumhuriyet devrimleriyle hesaplaşma ve Ayasofya’yı yeniden kilise olmaktan kurtaran Atatürk’e düşmanlık niyetine evrilirse Türk milleti bunu asla affetmez.

 

Bu arada, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın birkaç yıl önce Ayasofya’nın ibadete açılması kendisine sorulduğunda ‘Biz bu oyuna gelmeyiz’ dediği halâ hafızalarda bir soru işareti olarak duruyor.

 

Ayasofya Müzesi’nin yeniden ibadete açılması kararında TBMM’nin devre dışı bırakılması demokrasi açısından endişe verici. TBMM’nin büyük oy çoğunluğuyla alacağı bir karar dışarıya karşı güçlü bir milli egemenlik mesajı olurdu, bu fırsat değerlendirilmedi.

 

Bu kararın Hollanda’daki Müslümanlara ne gibi etkisi olabilir? Hukuksal açıdan din ve ibadet özgürlüğü Hollanda’da anayasal güvence altında. Bunun bir hukuk devletinde iptal edilmesi bir yöneticinin iki dudağı arasında değil, dolayısıyla Müslümanları etkileyecek bir durum söz konusu değil. Sosyal açıdan bakınca da büyük sorunlarla karşılaşılacak gibi görünmüyor. Ayasofya, Ortodoks Hıristiyan kilisesi olarak inşa edildi ve özellikle Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensup insanların çoğunlukla yaşadığı ülkelerde konuya biraz daha hassas yaklaşılıyor. Hollanda’nın Protestan ve Katolik Hıristiyanlarından birkaç küstah ses çıksa da sosyal açıdan büyük sorunlar yaşanmaz. Kaldı ki, 100 milyondan fazla Ortodoks nüfusa sahip Rusya’nın ‘Bu Türkiye’nin kendi iç işleri’ şeklindeki açıklaması da konunun Ortodoks aleminde beklenenden daha az tepki alacağı şeklinde yorumlanabilir.

 

Hüseyin Sayılan( İş insanı)  Sözde demokrasinin beşiği Avrupa'nın tek camisi olmayan başkenti Atina'dır..!!

 

 

Ayasofya'nın ibadete açılması Müslüman alemine özellikle Türkiye Müslümanlarına iadeyi itibar gibi bir durum oldu.

 

Yıllarca Türklerin kendi topraklarındaki kendi onur ve gurur abidesi olan ve İstanbul'un fethinin sembolü gibi görünen abideyi özünden uzaklaştırmak tabii ki akıl işi değildi.

 

Şahsen Ayasofya'nın özüne yani yeniden camiye döndürülmesine çok sevindim.

 

Tabii ki bu duruma siyasi veyahut değişik açılardan bakanlarda olacaktır, hatta biraz daha ileri giderek Yunanistan'ın borazanlığına soyunan sözde Türk gazeteleri bile var. Lakin bilmezler ki 300.000 civarında Müslümanın olduğu tahmin edilen Atina'da tek bir cami yok.!!

 

1832 yılında Osmanlı İmparatorluğundan bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana, hiçbir Yunan hükümeti Atina'da bir cami inşa edilmesine izin vermedi.

 

Sözde demokrasinin beşiği Avrupa'nın tek camisi olmayan başkenti Atina'dır..!!

 

Buna rağmen İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi dünyadaki yaklaşık 300 milyon Ortodoks Hristiyan'ın temsilcisi ve dini lideri olarak görülür, bizler bu kadar hoşgörülü bir milletiz..

 

Ayrıca hiç kimse kusura bakmasın ama tek bir camiye bile izin vermeyenlerin yani ne Atina'nın ne de Atina'nın borazanlarının tek bir kelime edecek ne yüzleri var ne de hakları var.!!

 

Buna rağmen İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi dünyadaki yaklaşık 300 milyon Ortodoks Hristiyan'ın temsilcisi ve dini lideri olarak görülür, bizler bu kadar hoşgörülü bir milletiz..

 

Ayrıca hiç kimse kusura bakmasın ama tek bir camiye bile izin vermeyenlerin yani ne Atina'nın ne de Atina'nın borazanlarının tek bir kelime edecek ne yüzleri var ne de hakları var.!!

 

Ali Okşak (Gazeteci) Saldırıların daha da artacağından endişeliyiz

 


 

Ayasofya'nın ibadete açılması kararını yurt dışında yaşayan vatandaşlar olarak değerlendirecek olursak, öncelikle bulunduğumuz ülkelerde ki camilerde ibadetimizi yapan bizleri negatif yönde etkileyeceğini düşünüyoruz.

 

Bilindiği gibi zaman zaman Avrupa ülkelerinde ki camilerimize saldırılar yapılmakta hatta binalar yakılmaktadır.

 

Alınan bu karardan sonra bu tür saldırıların daha da artacağından endişeliyiz.


Zira Türkiye'de yaşayan dindar kesim açısından Ayasofya'nın ibadete açılması belki heyecan verici olmuştur.. Ayrıca, Türkiye'nin çözüm bekleyen birçok sorunu varken, Ayasofya'nın gündeme getirilmesi, siyasi açıdan iktidara puan kazandırmış olabilir. Diğer yandan,


alınan bu karar dost ülkelerin Türkiye'ye bakışlarını da olumsuz yönde etkileyerek, uluslararası tepkilere neden olmuştur.

 

Ayasofya'nın ibadete açılacağı haberi Hollanda basınında yer aldığında, Hollandalı komşumdan şöyle bir tepki almıştım:


"Türkiye de tatilimizi geçirdiğimiz yıllarda iki kez Ayasofya'yi da ziyaret etmiştik.Muhteşem bir yapıt. Türklerin Ayasofya'yı müze olarak korumasından bir hristiyan olarak gurur duymuştuk. Dünya mirası olan Ayasofya’nın statüsünü değiştirerek camiye çevrilmesi kararı hoş olmamıştır; kınıyoruz."

 

Ahmet Daşkapan (Eski Politikacı) Hristiyan ülkelere şirin görünmek için Ayasofya konusunda ibadete açılmasın diye tavır koyanlar büyük bir gaflet içindedir.

 

 

Ayasofyanın cami olarak ibadete açılmasına ilişkin Türkiye dışından ve özellikle hristiyan ülkelerden gelen tepkiler dünya emperyalizminin merkezini oluşturan hristiyan güçlerin halen kendilerine Türkiye üzerinde belirleyici bir emrivaki rol biçtiklerini göstermektedir.

 

Ayasofya'nın islami bir ibadethane olarak kullanılmamasını hristiyan aleminin bir kazanımı ve ibadet yeri olarak yeniden açılmasını ise hristiyan aleminin bir kaybı olarak gören ülkeler büyük bir yaygara peşindeler.

 

Buradaki mesele Ayasofya'nın ibadet yeri olarak kullanılması veya kullanılmaması değildir. Esas mesele batılı hristiyan ülkelerin Türkiye topraklarında bulunan bir binayla ilgili ahkam kesme hakkını kendilerinde görmeleridir.

 

Bu bir emperyalizm cüretidir. Bu emperyalist ülkeler bu şekilde Türkiye'nin iç işlerine karışma cesaretini nereden buluyorlar? Evet, en önemli soru budur? Emperyalizmin askeri merkezi olan NATO da yaverlik konumumuzu halen koruyoruz. Emperyalist Hıristiyan ülkelerin hamisi ABD halen bizim big brother konumundaki abimiz. Hıristiyan aleminin ekonomik birliği olan Avrupa Birliği ile ekonomik birlik anlaşmalarımız ve üyelik surecimiz devam etmektedir. El pençe halen AB kapılarında bizi süründürmelerine müsaade ediyoruz.

 

Eee bu hristiyan aleminin emperyalizmiyle biz bu kadar yüz göz oluyorsak onlar da elbette Ayasofya konusunda söz söyleme hakkını kendilerinde görecekler. Biz NATO ya olan üyeliğimizle zaten bağımsızlığı elden bırakmışız.

 

Ayasofya'yı cami olarak ibadete açarım ve açtım seklindeki NATO'nun haylaz çocuğu rolleriyle isteklerini ve günlük taleplerini kabul ettirmeye çalışmak çok ta düzeyli bir dış politika sayılmaz. İçerde muhafazakar kesimi tatmin edebilirsiniz. Ancak Türkiye ye yakışan NATO'nun iplerini en kısa süre içinde koparmaktır ve yola batı emperyalizminden bağımsız bir şekilde devam etmektir.

 

Mevcut hristiyan ülkelerde Osmanlı'dan kalma hangi cami binasına tarihsel değeri olan bir bina olarak sahip çıktılar ve hangisini harabe olmaya bırakmadılar. El insaf.


Hıristiyan aleminde haçlı seferi zihniyeti halen devam etmektedir, ancak burjuva demokrasisi ile kamufle edilmektedir.

 

Bugün Türkiye içinde sırf muhalefet olsun diye veya dış hristiyan ülkelere şirin görünmek için Ayasofya konusunda ibadete açılmasın diye tavır koyanlar büyük bir gaflet içindedir. Hıristiyan aleminin haçlı seferleri zihniyetinin hamiliğine soyunmaya hacet yoktur.

 

Anti-emperyalist duruş dış ülkelerin bu husustaki hükümet kararına müdahale etme çabalarına karşı bir tavır göstermeyi gerektirir.


Iç meseleler ile dış meseleler ve dışarıdaki ülke konumu hususlarında doğru bir ayrım yapmak lazım. İçerde demokrasi ve dışarıda birlik sloganı esas olmalıdır.

 

Cezmi Doğaner (Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı) Ayasofya’nın ibadete açılması Türkiye’nin saygınlığına bir kara lekedir.

 

 

Türkiye’de uygulanmakta olan politikalarla açlığa, sefalete, işsizliğe mahkum hale getiriliyor. Ekonomi dibe vurmuş. Yokluk, yoksulluk, işsizlik başını almış gidiyor. Türkiye, kişiliksiz dış politika ile giderek dış dünyada saygınlığını yitiriyor. Laik cumhuriyet ilkeleri ve anlayışının anlamsız bir şekilde ortadan kaldırıldığı bir ortamda, Meclis’in gündeminde, “çoklu baro” yasası ile savunmayı ortadan kaldıran ve  ‘Ayasofya’nın ibadete açılması’, anlaşılmayan nedenlerle Türkiye ve dünya gündemine getirildi. Bu tür davranışlar Türkiye’nin  saygınlığına bir kara lekedir.

 

Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde, İstanbul’da eğer insanlarımızın ibadeti için bir cami eksikliği varsa, onu gidermek için yeterince yetki ve erk ellerinde bulunmaktadır.

 

Tarihsel, arkeolojik ve kültürel özellikleri ile tüm  dünyaya ve insanlığa mal olmuş, simgeye dönüşmüş olan Ayasofya’nın bizim ülkemizde olmasından onur ve gurur duymaktayız. Geçmiş büyüklerimizin bize mal ettikleri bu yapıtı bu haliyle, bir evrensel müze olarak saklamak niye bizi gücendiriyor; niye bundan gocunuyoruz. Türkiye’nin çıkış yolu bu değildir,  Türkiye’de eğer ortak inancımızı güçlendirmek istiyorsak, insanlarımızın moralini yükseltecek, ‘demokratik-ekonomik- sosyal haklarının bütünü temelinde’ yaşam hakkını güçlendirecek bir Türkiye yaratılmasıdır.

 

AKP yöneticilerinin Atatürk Cumhuriyetine, yani gerçek demokrasimize yıkıcı saldırılarının tutarlı hiçbir gerekçesi olmadığı gibi, bu Cumhuriyetin Türk ulusunu bin yıldır süren yıkıcı sürekli savaş ortamından kurtarıp uluslararası barış, özgürlük ve gönence yönelten ruhunu yansıtan "Ayasofya'yı müze yapma" eylemini iptal kararının da hiçbir geçerli dayanağı yoktur.


Fatih Bizans'ı yıkarak İstanbul'u ele geçirmiş ve “Osmanlı” yapmıştı. Aslında Fatih’in  İstanbul’u fethinden sonra Osmanlı Beyliği bir TÜRK DEVLETİ olmaktan çıkmaya ve kozmopolit bir imparatorluğa dönüşmeye, Türk ögelerin devlet yönetimindeki nitelik ve nicelikli yeri daralmaya başlamıştı.

 

Atatürk ise İstanbul'u, hem de Osmanlı halife-sultanının kayıtsız- şartsız teslim ettiği yedi düveli yenerek, o düşmanlardan kurtardı, hem de "Türk" yaptı. Osmanlı yıkılırken İstanbul’daki olduğu kadarıyla neredeyse tüm ticaret ve sanayi kuruluşları Türk olmayan ve Osmanlıyla da gönül bağları kalmamış olan gayrimüslim ögelerin elindeydi.

 

Fatih'in İstanbul'u ele geçirip Bizans kilisesini camiye dönüştürme ve kendi vakfı yapma yetkisi vardıysa, Atatürk'ün de ulusal egemenlik bayrağı altında yürüttüğü Bağımsızlık Savaşıyla yedi düvelden kurtarıp gerçek anlamda "Türk" yaptığı İstanbul'da Ayasofya'yı camiden müzeye dönüştürmek ve Türk ulusunun artık halife-sultanların istedikleri gibi savaşlarda tükettiği kulları olmaktan çıkıp, uygar dünyayla barış içinde, özgürlük, hukuk üstünlüğü, bilim ve sanat üretimi ortamında yaşamak hakkını elde ettiğini dünyaya ilân etmek yetkisi elbette vardır.

 

AKP yönetimi "gerçeğin balçıkla sıvanamayacağını", Türk ulusunun, düşmanlarını sevindiren baskıcı-gericiliği değil, ATATÜRK AYDINLIĞINI vazgeçmemek üzere benimsediğini kesinlikle görecektir. ”

 

Sonuç olarak: Avrupa’da altı milyonun üzerinde Türk vatandaşı yaşamaktadır. Elli yıllık mücadelemizde elde ettiğimiz tüm kazanımlarımız  AKP ve yöneticileri tarafından heba edildi.  Bugün istenmeyen insanlar topluluğu olduk… Avrupa’da Türk ve Türkiye düşmanlarına çok büyük fırsatlar verdiler. Saldırlar tüm cepheler de yıllarca devam edecektir…