İnsanın en büyük tehlikesi yalnız kalmaktır


  • Kayıt: 01.04.2018 22:26:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:05:15

İnsanın en büyük tehlikesi yalnız kalmaktır

 

Dr. Bülent POLAT, İstanbul Group Florence Nightingale Hospital ‘da çeyrek asırdır başta ülkemiz, Orta Doğu ve Türki Cumhuriyetlerden olmak üzere  dünyanın çeşitli yerlerinden gelen hastalarına özellikle çocuk kalp cerrahisi alanında uyguladığı başarılı ve çözümü zor görünen ameliyatlarıyla bilinen başarılı bir Türk Kalp Cerrahı… Yetişkin ve Çocuk Kalp cerrahisi gibi iki farklı dalda uzmanlığı olan Dr.Bülent Polat ile  Çocuk kalp hastalıklarının detaylarını, yetişkinlerde Aort yırtılması ve kalp hastalıkları ile sık sık karıştırılan Panik Atak Kriz anlarını, çözüm önerilerini ve son yıllarda moda olan sağlıklı sandığımız beslenme biçiminin Kalp ve Damar hastalıkları üzerinde ki olumsuz etkisini konuştuk…


Yetişkinlerde 13 binin üzerinde Açık Kalp Ameliyatı ,çocuklarda ise 5 binin üzerinde Açık Kalp Ameliyatı gerçekleştirmiş tecrübeli bir cerrahsınız ve Group Florence Nightingale çatısı altında 25 yıldır hastalarınızı tedavi ediyorsunuz…Bülent Hocam, ben şunu merak ediyorum,önce bu soruyu sormak istiyorum.Her Yetişkin kalp ameliyatı yapabilen Cerrah, çocukları  ameliyat edebiliyor mu?


Güzel bir soruyla başladık Canan Hanım .Bu merak edilen bir konu.İkisi nasıl oluyor? Aynı cerrah nasıl yapabiliyor? Soruları bizim zaman zaman karşılaştığımız bir şeydir. Şimdi normalde  biz Kalp Cerrahisi İhtisası yaparken erişkin kalp ameliyatları ki bunlar nedir? By-Pass Ameliyatları,Kalp Kapak Ameliyatları, Aort Anevrizma Ameliyatları  vd… konuları iyice  öğrenek mezun oluyoruz.


Tabi ki 2.olarak Çocuk Kalp Ameliyatları Konjenital Kalp Cerrahisi de diyoruz buna 2. bir ihtisas gibi bir şeydir. Bütün bu kalp cerrahisi ihtisasını yapanların bazıları küçük bir oran aslında  ilave olarak  Çocuk Cerrahisine de eğilim gösterir, onun da İhtisasını öğrenimi görür, ben de onlardan biriyim.Bir de Çocuk Kalp Cerrahisi ayrı ve büyük bir problemdir .


Genel Prensipler her ikisinde de aynı dolayısıyla Çocuk Kalp Cerrahisi yapan bir Cerrahın  yetişkin kalp cerrahisini çok daha rahat yapabilmesi söz konudur. Erişkin kalp cerrahisi yapan cerrah,çocuk kalp cerrahisi yapamaz ama çocuk yapabilen erişkin kalp cerrahisini çok daha rahat yapar.


Neden Hocam?

Çünkü: Çocuk Kalp Cerrahisi çok daha zahmetli ve yoğun bir cerrahidir.İsterseniz şöyle anlatayım, Biz erişkin  cerrahisinde Kalbin damarları tıkalı ise ByPass Ameliyatları yapıyoruz,kalbin kapakları bozuksa tamir ediyoruz,Aort damarı genişledi,yırtıldı onu değiştiriyoruz.Bunlar rutin olarak yaptığımız ameliyatlar fakat çocuklar da böyle değil…


Çocuklar da nasıl?


Çocuklar da: Anne karnında tamamen anormal oluşmuş bir kalp var. Normal bir kalp gibi belli bir yerleri bozuk gibi değil de anormal oluşmuş bir kalp var. Damarlar ters çıkıyor,kalbin kapakçıkları ters yerlerde,içinde delikler var filan… Dolayısıyla o alanda cerrahi daha büyük bir olaydır. Kalbi durdurduktan sonra her tarafını kesip, olması gerektiği yerlere göre tekrardan dikerek yepyeni bir kalp yaratıyoruz…

Yani aradaki nüans zahmeti mi hocam?


Hem zahmeti hem de ayrı bir teorik ve pratik bilgisi var.


Peki bu durumda yetişkin ve çocuğun kalp hastalıkları farklı birbirinden diyebilir miyiz?


Farklı. Kuşkusuz bazı ortak hastalıklar var ama genelde çok farklıdır. Çocuklar da, doğuştan anne karnında  gelişimin bozuk olmasına bağlı olarak farklı bir yapıda gelişmiştir çocuk kalbi.


En yaygın görülen hastalıkları nelerdir çocuk kalbinin?


Akraba evlilikleri mi sebep olur çocuğun kalbinde gelişen bu hastalıklara?Ya da kentlerde ki olumsuz çevresel faktörler mi etkendir?

 

Çok doğru. Burada Akraba evliliklerinin olumsuz bir etkisi var .Ama direkt olarak niye çocukların kalp hastalıkları var? Neden bu şekilde doğarlar ?sorusunun nedeni tam olarak belli değildir.


Ama bazı hastalıklarda mesela Down Sendromlu olanlarda kalp hastalıkları daha çok olur.Başka genetik problemleri olan çocuklarda da olur.Az önce belirttiğimiz akraba evliliklerinde biraz daha fazla rastlanır ama hiç akraba evliliği olmayan normal  insanlarda da görülebiliyor.


En başta kalbinde delik olanlar vardır. Kalbin karıncıklarında sağ taraf akciğere pompalar kanı, sol karıncıksa temiz kanı vücuda pompalar,o kirli kan ve temiz kan hiç karışmaz.İki ayrı karıncık vardır, aradaysa bir duvar vardır fakat işte o duvarda bazen delikler olabiliyor,kirli kan ,temiz kan birbirine karışıyor ve çocukta kalp yetersizliği ortaya çıkıyor…


Bunu nasıl anlayabiliyor Anneler hocam?


Çocuk sık sık nefes alır,Emerken yorulur,bırakır,çabuk yorulur.Sanki koşmuşta yorulmuş gibi henüz 3 aylık,5 aylık bir bebekken mesela…Bunlar Annelerin dikkat etmesi gereken en önemli belirtileridir.


2.büyük gurup da ise :  Kalbin ,akciğere giden damarlarında tıkanıklık oluyor veya akciğere giden damar hiç gelişmemiş oluyor .O zaman kirli kanı akciğere götürecek damar olmadığı için kirli kan tekrar vücuda karışıyor ve çocuk kanı havadaki oksijeni alamıyor.


Bu çocuklarda oksijensiz kan vücutta dolaşıyor. Oksijeni alamayınca oksijensiz vücutta dolaşan kan morarma yapıyor. Oksijensiz kanımız daha koyu kırmızıdır. Çocuk mosmor oluyor. Ağzı ,dudakları parmakları mosmordur.Koşup oynayamıyor ,mesela 2 yaşında bir  çocuk.Bu morarma ve efor yapamama hadisesi de önemli bir belirtidir.


Ya da daha önemli bir hastalık daha vardır çocukta kalbin yarısı gelişmiyor. Az önce bahsettiğim sağ ve sol görevlerinden birini hiç yapamıyor… Bazen bu damarlar ters çıkıyor…


Çok komplike bir şey…

 

Anne karnında gelişen ilk organımız kalp. Peki günümüzde Anne karnında kalpte oluşan normal dışı durumları,hastalıkları tespit eden bir teknoloji mevcut değil mi hocam?


Evet .Kalp dediğiniz gibi bir aylıkken filan oluşuyor. ilk gelişen organımız.Hemen de atmaya başlar.Anne karnının da 3.aydan itibaren normal bir şekle hemen hemen kavuşur. Çok büyüleyici daha hiçbir organ tam anlamıyla gelişmemişken kalp gümbür gümbür atıyor…


Herkese 4.Aylık gebelikte mutlaka bir Fetal Eko yapılmasını tavsiye ediyoruz.


Halk arasında yaygın bir kanaat vardır. Bu çocuklar çabuk hastalanır,nazenindir, evden çıkmasın,gelecekte evlenemez denir… Efor sarf edemez yorulmasın,aman sakın koşturmasın,spor yapmasın filan…Bu doğrumu dur?


Bir kısmı böyle sadece… Ama çocuk kalp hastalıklarında %80’i-%85’i tek ameliyatla yaşamlarına devam ediyor. Tamamen iyileşebiliyorlar.Evlenir…Kız çocukları çocuk sahibi de olur.Normal sağlıklı yaşam sporlarını yapabilirler…Tabi Olimpiyat sporları yapın demiyorum.Çok ameliyat ettiğim kız çocuğu vardır,kalbinin yarısı olmadan doğan, aşamalı ameliyatlar olan, tamamen normal bir şekilde gebe kalan ve anne olabilen.


Bu sözlerinizle eminim motivasyonları yükselecek hem ailelerin hem çocukların…


Yetişkinlere değinecek olursak hocam,son zamanlarda doktorlar,tereyağı yiyin,yemiş yiyin,Meyve yemeyin,Ekmek sakın yemeyin,et yiyin,günde bir düzineye yumurta yiyebilirsiniz dediği bu söylemlerin doğru kabul edildiği çok tartışılan bir furya başladı fakat diğer yandan da son yıllarda yapılan bu söylemler neticesinde damar rahatsızlıkları,kalp rahatsızlıkları  artışta farkında mısınız? Diyen, meslektaşlarınız da var.


Siz nasıl yorumlarsınız?


Çok doğru ve ben de aynen katılıyorum buna. Sivri çıkışlarla ve hakikatten yanlış bilgiler veriyorlar.Üç konuda yanlış bilgi veriyorlar.Bu üç konunun zararlarını gözlemliyoruz.


Nedir bu üç temel konu?


Birincisi şu: Her gün kırmızı et ye. Her gün yumurta ye.Yağlar… Vs…

İnsanlara bunun limitini bırakmıyorlar. Kırmızı et tabi ki yasak değil.Ama çok yenildiği vakit veya her gün yenildiği vakit bağırsak bakterileri üzerindeki etkileriyle ,kalp hastalıklarını,Obezite’yi   tetikliyor,Kalp krizi riskini tetikliyor, artı Kolon Kanseri riskini  tetikliyor.


Bilhassa sindirimden sonra bağırsaktan geçişi çok zahmetli oluyor o kırmızı etin.


 Tahriş edici etkisiyle de kanseri tetikliyor.Dört ,beş saatte ancak hazmediliyor,mideden geçişi bile çok zaman alıyor, dolayısıyla o yönden çok zararları var.


İkinci büyük zararları da kolesterol yönünden oldu. Yani ‘’kolesterol zararlı değildir,çok faydalı bir şeydir.’’ ‘’Sakın düşürmeyin kolesterolünüzü!’’  İlaç almayın,ilaç firmalarının  yaptığı para tuzağı söylemi…İşte bu söylemler olağanüstü etkiledi.Bunların olumsuz etkilerini bizler kalp cerrahları olarak,kardiyologlar olarak çok net görüyoruz. Ama insanlar o kadar inanıyorlar ki kolaylarına da geliyor.böyle zayıf noktalarından yakalıyorlar ki…

 

Zayıf noktalar derken ?Mesela ?

‘’Sizi kısır yapar .’’diyorlar.Halbuki alakası yok.Böyle bir şeyi bizim  Türk erkeğine söylediğinizde hayatta içiremezsiniz  o kolesterol ilaçlarını onlara .Sonra görüyoruz ki hasta ilacı bırakmış ve bir sene sonra maalesef damarı tıkanmış olarak karşımıza geliyor.Halbuki  bırakmasa, ilacını düzenli içse ve tabi kuşkusuz sigara gibi faktörlerden de uzak kalması şart, bir daha damarı tıkanmayacak, bizim o ameliyat yaptığımız hastalar da hiçbir sıkıntı olmayacak.

Yani hocam kolesterolü özetlersek ?


Kolesterol zararlı bir şey tabiî ki. Normal de belli düzeylerde vücudumuzun yapı taşı ,çok ihtiyacımız var kolesterole. Bu mutlaka gerekli .


Ama düzeyi önemli diyorsunuz?


Tabi.Kanda 150 ile 250 arasında olması ideal. Ama 350 -400 ‘e çıkmışsa bu iyi değil.Bir de hastanın daha evvel kalp damarlarında tıkanıklık olmuşsa biz ona Stent takmışsak onun kolesterolünün  çok daha düşük olması yani 180- 200’ün çok daha altında olması lazım.Dolayısıyla mutlaka kolesterol ilaçlarının kullanılması gerek.


Peki bu tez nereden çıktı? Yapılmış büyük bir araştırma mı var hocam?


Hakemli bir yayında  vs…yazmışlar mı bu söylediklerini hocalarımız?


Her dönemde var böyle akımlar tabi. Özellikle şimdilerde bizde de Canan Karatay’ın bu söylediklerini Amerika’da da söyleyen insanlar var. O da zaten aynısını, onlardan alıp söylüyor.İnsanlara hoş gelebilecek ama genel tıbbi akışın,bilimsel akışın  dışında aykırı şeyler söyleyerek ve bunlara kendileri inansalar da… Böyle değil,yapmamak gerekiyor…


Şimdilerde ciddi bir araştırma daha yayınlandı Kolesterol ilacı kullanarak kolesterolünü düşük tutan hastalar da   kalp krizi riski ihtimali  yüz de on sekiz,yüz de yirmiye yakın oranlarda azaldığına dair.


Çok net bir şekilde bütün dünyada kolesterolün  yüksek olmaması,yüksek ise kolesterol ilacı kullanılması kabul edilmiş...


Peki hocam… Yağ değil şeker zararlı söylemi ve Meyve konusuna da değinmek istiyorum. Meyveyi yememek,meyve suyu portakal suyu içmemek ?Kurtlu elma bulup yemek…Bal tüketmemek…Bunların yenmesinin adeta yasaklanması ilaçlama ve sunilikten gelen zararlarından mı?Anlatılmak istenen bu mu ?


Meyvenin Fruktoz oranı yüksek. Kuşkusuz tarımda ilaçlama vs… zararlarından da söz ediyor ama meyve yenmesin de  sağlık açısından zararlı bir şey yok. Tutup da  iki kilo şeftali yemediğiniz sürece günde iki porsiyon meyveyi  yiyebilirsiniz  tabi.


Bana dr.Dukan diyetlerini hatırlatıyor bu konuşmalar hocam.


Ete ağırlık veren,meyveyi kesen,sebzeyi de kısıtlayan hatta…


Evet bunlar bir akım. Tabi şekerin en büyük zehir olduğu konusunda hem fikiriz. Meyve hatta sebze de de şeker var onlardan değil ama rafine şeker zararlı…Meyvenin şekeri var evet o, negatif bir şey ama bizlere faydaları da çok.Mutlaka bunları belli ölçülerde almak gerekiyor.Antioksidan maddeler var içeriğinde…Posa da alıyoruz meyveden.Baktığınızda faydaları daha ağır basıyor.Abartılı yemeyelim…En önemli tehlike aslında hareketsizliktir. Yürüyüşleri aksatmayalım diyoruz herkese.


 Çok faydalı bir aktivite.Özetle : Şeker konusunda ki hassasiyetleri doğru aslında Canan Hanımın. Ama bahsettiğim üç yanlışları da var…

 

 

Erişkin kalp rahatsızlıkları konusunda son dönemde karşımıza Aort damarı yırtılma meselesi ile ilgili konular çıkıyor.Ya da Hep vardı fakat popüler isimlerinde başına gelince daha fazla dikkat çeken sağlığa dair bir konu oldu. Bu konuda bilgi alabilir miyiz?


Aort damarında yırtılma meselesi şöyle önemli :Aort damarının yırtıma belirtileri Kalp krizine çok benziyor.İkisi de çok şiddetli göğüs ağrısı ile ,sırt ağrısı ile başlıyor.Hastalara çoğu zaman Elektro çekiliyor.Eğer kalp krizi ise anlaşılıyor elektro da ve hemen tedavisi başlıyor.Fakat elektro da çıkmayan bu durum da hastaya adale ağrısı ya da kas ağrısı sende kalp krizi yok da denilebiliyor. Halbuki Aort damarı yırtılması devreye girebiliyor. Hasta taksiye binip evine giderken yolda hayatını kaybedebiliyor…


O halde burada hekimin tecrübesi çok önemli  ve yine sezgi’nin önemi diyebiliriz hocam.


Aynen öyle… Akla gelmiyor o an demek ki Aort yırtılması.Aort damarı kalpten ilk  çıkan ana damar kanın vücuda yayılmasını sağlayan en büyük atar damardır.

 

Niye yırtılır?


Genelde iki büyük sebebi var Canan Hanım.Biri uzun süreli devam eden yüksek tansiyonun o damarın duvarına yaptığı basınçtan dolayı damar duvarına zedeleyerek zarar veriyor olmasıdır.


Bir de bazı insanlarda doğuştan damar duvarı sağlamlığı yeterli olmuyor.Yani damar duvarını sağlamlaştıran maddeler eksik oluyor.Damar hassas (frajil) dediğimiz ,kolay yırtılabilir durumda oluyor.Bunlar mesela  ileri yaşlarda stres anında yırtılabiliyor.Damarın yırtılması çok tehlikelidir çünkü; Dışta kalan kısım zar gibi incelmiş oluyor .Hastanın iç kanamadan kaybına ya da o yırtılan parçaların başka organların damarlarını tıkıyor onlardan dolayı hasta kaybediliyor.


Zamanında müdahale edersek o an hastayı kurtarabiliyoruz.Çok başarılı ameliyatlarla hayatları kurtarılabiliyor.


Peki hocam burada anlattığınız gibi kalp krizine çok benzeyen fakat bu bir kalp krizi değil! İkisini karıştırmayalım dediğiniz ne gibi durumlar söz konusudur?

Reflü….Ve bazen de Panik atak krizleri…


Özellikle Panik atak durumuna önemle  değinmek isterim.Hastalığının kalp olduğu düşünülmüş ve o hastayı bir de kalp cerrahisi baksın diyerek yönlendirmiş oldukları için bana bile o kadar çok geliyor ki panik atak hastası..Panik atak ve kalp krizini birbirinden ayırmak çok önemli .Panik atakta insan nefes alamaz,aldığı nefes yetmiyormuş,boğuluyormuş gibi gelir.Çarpıntı ve beraberinde ölüm korkusu geliyor o insana..

Ama kalp krizi değil…


Nedir bu kontrolden çıkışın sebebi?


Sebebi şu ki: Uzun yıllardır çocukluktan gençlik hayatına kadar yaşadıklarını bilinç altında bastırmış olması Canan Hanım. O anlık işlerin kötü gitmesi,kötü şeyler yaşaması değil yani sadece.Geçmişten itibaren o bilinç altında bastırılan duygular orada rahat durmuyorlar yani onlar zaman zaman  o şekilde bir tür deşarj  olurlar.Ama kişi farkına varmıyor.


Hastalarımla konuşunca stres dediğim de hocam benim stresim yok! derler.


Stres yok ama bilinç altında bastırdığın sorunlar,sıkıntılar,belki bir takım özlemler,yapmak isteyip yapamadıkları,travmalar,bir süre sonra sıkıntılar yaratıyor…Hayatı tatsız hale getiriyor çünkü herhangi bir zamanda bir kalabalıkta krize giriliyor ya da evde yalnızken.


Biyolojik değil tamamen psikolojik bir durum yani …


Evet…Ama biz çok sık rastladığımız için konuşmaya ihtiyacı olduğunu gözlemliyorum ve konuşmaya başlayınca hüngür hüngür ağlamaya başlıyor o insan…O kadar dolu ki…


Tavsiyeleriniz olacak mı?


İnsanın bir yaştan sonra kendini de bilinç altına bastırdığı şeyleri de değiştirmesi mümkün olmuyor.Geçmişi yok sayabilir miyiz? Yok… Yaşandı onlar artık.O zaman yapılacak şey hayatın akışını değiştirmek.Var olan o kısır süreçten çıkabilmek lazım…


Ben böyle durumlarda kendini gerçekleştirmeye inanıyorum hocam…


Kendine yönelmek…Geçmişi bir çöp olarak kabul etmeyi idrak etmek…Sevgiyi verme konusunda Aile içinde bile sorunumuz var bizim toplumca…


Çok doğru geçmişin tutsağı olmamak lazım ama yepyeni bir şekilde kendinizi oluşturabilmek  bu zahmetli de bir süreçtir aslında…Kendini gerçekleştirme sürecinde hayatın o normal akışının şöyle bir dışına çıkabilmek gerek.Onun için ben spor yapmayı çok tavsiye ediyorum.Özellikle yürüyüş yapılmasını. İnsan o kırk beş dakika boyunca kafasında bir takım sorunlar yaşasa da bir kendiyle baş başa kalması açık havada bir cadde de bile olsa bir yürüyüş yapması düzenli aralıklarla çok çok önemli…Bir de bahsettiğiniz ‘’kendini gerçekleştirme’’ işte bu önemli.Mevcut durumla barışmak onun seni rahatsız etmesine seni tutsak etmesine engel olmayı başarabilmek…Yeni şeyler öğrenmek,okumak,değişik ,kendi branşınızın dışında şeyler okumak,ne farklı dünyalar da varmış diyebilmek…İşte o zaman insan, ufkunun da genişlemesiyle olaylara çok daha değişik açılardan bakmayı öğreniyor.Kafasında ki şeylere de bir süre sonra ben ne kadar küçük şeyleri dert edinmişim bile diyebiliyor böylece…


Kişisel ilişkilere de çok takıyoruz…


Fazlaca okuyarak,analiz yapma ve kafa yapısı geliştikçe bunlar da mutlaka azalacak ama arkadaş çevresi de çok önemli .Spor, okumak ve öğrenmenin dışında ben arkadaşlığın da panik atak,stres vs’den...kurtulmak için etkili olduğunu düşünüyorum.

 

Zaman zaman sıkıntılar yaşıyoruz ama herkes birbirine deneyimlerini  anlattığında arkadaş ortamlarında sosyalleştiğinde paylaştığında bambaşka…


 insanın en büyük tehlikesi izole kalmak.Yalnız kalmak…İnanın gerçek dostluğu bulamadan yalnız kalmak çok kötü… Yalnız kaldığında geçmiş şeyleri düşünmemek,bunları yapmamak elde değil ne kadar çok iyi arkadaşlık edinilirse bu o kadar iyi gelecektir insana…Geçmişin seni tutsak etmesine engel olmayı başarmak,başarabilmek  gerek…


Röportaj: Canan EROL