“Elif” Müzikali ve Düşündürdükleri


  • Kayıt: 15.11.2016 20:35:00 Güncelleme: 15.11.2016 20:35:00

Zaandam, Hollanda’nın kendine münhasır şehirlerinden biri. Zamanında Hollanda’ya gelen ilk Türk işçileri bu şehirdeki büyük fabrikalarda işe başlamışlar ve buraya yerleşmişler. Bu fabrikalardan biri de Bruynzeel’miş. 1980’lerin sonunda kapanana kadar Türk işçilerinin ekmek kapısı olmuş. Gencecik hayatlara , düşlere, umutlara, sevinçlere, kederlere mesken olmuş bir fabrika. 

 

Yıllar sonra bir sürü yaşanmışlıkların tanığı olmuş mekanlar bu yaşanmışlıklara yeniden ev sahipliği yaptı. Zaandamlı oyun yazarı Wiske Sterringa işte bu yaşanmışlıkları sanatçı duyarlığıyla kaleme aldığı “Elif” adlı müzikalle bir daha yaşattı. 

 

Müzikali seyrettiğimde gördüm ki Wiske bu müzikalde saf, temiz, aldatmayan, sevginin, barışın ve güzelliklerin arkasından giden o dönemin insanlarını mükemmel bir şekilde yansıtmıştı. Oyun, başından sonuna dek duygu yoğunluğu içinde, basit bir dille seyirciyle bütünleşmişti. Genç kız Elif rolünde Meral Polat, Elif’in kalbini, ruhunu aynısıyla bize yansıtan performansıyla tüm övgüleri hakediyordu. Cahit Ölmez’in baba rolüyle, Leyla Çimen’in ise anne roluyle sergilediği oyun, müzikalin mütevazi çerçevesini aşacak boyuttaydı. Baba, anne ve oğlan kliğinde performans sergileyen Bruun Kuijt, Marike van Weelden ve Michiel Bakker ise tipik Holanda çekirdek ailesini tam manasıyla bize yansıttılar. Diğer taraftan, gönüllü olarak oyuna katkı veren ve Zaandamlı Türk katılımcılardan oluşan koro grubu ise müzikalin belki de en çarpıcı yüzünden biriydi. 

 

Müzikalde, aynı mahallede yaşayan ve birbirine aşık olan biri Hollandalı biri Türk iki gencin hikayesi ve bu aşkı onaylamakta sıkıntı çeken aileler ile çevrenin hikayesi konu edilmiş. Eski Türk filmleri tadında naif, mahsum ve saf bir oyun. Nefretin, kavganın, kötülüğün ve cehaletin sağduyuyla, sevgiyle, saygıyla, hoşgörüyle, samimiyetle ve belki de en önemlisi aşkla alt edildiği, toplumu barışa güdüleyen bir oyun. Böyle bir oyunu aynı salonu paylaşan her iki kütürün mensubu insanlar aynı anda seyretmeli. İnanıyorum ki seyrettikten sonra tüm insanlar birbirlerine sarılmak için bir neden aramaya gerek duymayacaklar.

 

Toplumsal barışı, höşgörüyü ve sevgiyi sanatın gücüyle yaşatabilir, sanatın diliyle topluma anlatabiliriz. İşte “Elif” bunu çok iyi başarmış. Başarmış başarmasına ama, maalesef Türk toplumundan gereken ilgiyi de görememiş. Her sahnelendiğinde seyirci koltuklarını Hollandalılar doldururken aralarından ancak bir kaç Türk seyirci sayılabiliyormuş. Bunun bir çok nedeni olabilir. Bana kalırsa en büyük neden, Avrupalı Türklerin sanata olan ilgilerinin çok düşük seviyede kalması. Halbu ki böyle bir oyunu seyretme şansını yakalamış olmak, içimizde yaşattığımız tüm önyargıları bir anda yıkabilecek gücü yakalayabilmemize sebep olabilirdi. Umut ediyorum ki bu oyun bir şekilde tekrar sahnelenir ve her iki toplumdan insanların azımsanmayacak çoğunluğu bunu izleyebilir. 

 

Sanat üzerine düşen görevi yapmıştır, gerisi buna tanık olanlara kalmıştır.

 

Amsterdam’dan sevgiyle ve dostlukla