MANİSA TARZANI


  • Kayıt: 13.01.2019 23:01:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:07:05

MANİSA TARZANI


Orman yurdun öz evladı ormansız yok dünya tadı. ( Aşık Veysel )

 

İnsan doğanın bir parçası olduğunu ne zaman unuttu?

 

Makineler yapıp ona egemen olduğunda mı yoksa sanayi devriminden sonra kentleri kuşatıp beton evlerde yaşamaya başladıktan sonra mı?

 

Bildiğimiz bir şey var ki, insan doğanın parçası olduğunu unuttu; doğadaki öteki canlıların yaşam haklarının olduğunu da… Bu dünyayı onlarla paylaştığımızı da…Doğadan uzaklaşan ve doğanın bir parçası olduğunu unutan insan, doğadaki yer altı yer üstü bütün zenginlikleri yalnız kendi çıkarları uğruna kullanmaya, kullanırken de yıkıp yok etmeye başladı.

 

 

Biliyorum ey dünya küskünsün, buruksun, acılısın. Seni biz kirlettik. Şimdi ağıt yakıyoruz. Seninle yaşanan zamanların anıları ile avunuyoruz. Ey bereket kaynağı kutsal ırmak, gözelerine akıtılan türlü zehirlerden seni arındırmanın, seni delik deşik edilmekten, seni kuşatan beton yığınlarından kurtarmanın “kutsal bir görev” olduğuna inananlara; güzellikleri korumaya çalışanlara sesleniyorum. Sözüm onlara şimdi: 

 

“Bir başka Dünya yok, olmayacak da. Dünya güzelliği de olmayacak…


Bu ağıdımı, yaşlı bir zeytin ağacı duydu. O tanık olsun. Davacıyım. Eğer sen böyle can çekişirken ölürsem ey Dünya; bu kez şikâyetimi –yaşlı zeytin ağacının tanıklığında- Manisa Tarzanı”na ileteceğim.! ”

– Manisa Yöresel Gazetesinden Bir Alıntı -

 

 

1875'te Amerika Birleşik Devletleri'nde, Chicago'da doğan Edgar Rice Buroughs'un 1912'de yayınlanan kitabının kahramanına verdiği isim, “Tarzan” 1930'larda  Türkiye'de sinamalarda gösterime girdikten sonra  ( Tarzan  And His Mate ) filmi, Ahmeddin Carlak yada Ahmed Bedevi Manisa'nın Tarzan'ı olarak anılımaya başlar.

 

Manisa'da bir popüler kültür figürü; sonra da Manisa'nın lale, üzüm ve Mesir gibi sembollerinden biri haline gelir.

 

Manisa'da yaklaşık 60 bin ağaç diken doğa aşığı  Manisa Tarzan'ı 1963 yılında hayatını kaybeden İstiklal Madalyası sahibi Manisa'da yaşadığı dönem içinde kente diktiği ağaçlarla tanınır ve Türkiye'nin ilk çevreci kişisi olarakda bilinir.


Türk Ordusu'nda hem I. Dünya Savaşı  ardından hem de Kurtuluş Savaşı' na katılır. Ancak Kurtuluş Savaşı'ndan hemen önce, Kafkas Cephesi'nde Kâzım Karabekir Paşa'nın komutası altında er olarak olarak görev alır.Kurtuluş Savaşı' nın ardından Türkiye Büyük Millet Meclisince Kırmızı Şeritli (kurdelalı) İstiklal Madalyası ile şereflendirilir.

 

Her resmi kutlamada göğsüne bağladığı bir palmiye yaprağının üzerine bu madalyayı takar ve tören alanına büyük bir gurur içinde katılır. Kurtuluş savaşı sonlarında İtilaf Devletleri Ordularını geri çekilişleri esnasında Batı Anadolu'daki her yeri ateşe verir.Alevler öyle kuvvetlidir ki Manisa'nın yemyeşil manzarası katran karasına dönüşür . Tutkulu bir doğa sevdalısı olarak bu durumu üzüntüyle gören Manisa Tarzan'ı ,savaş sonrasında Manisa'nın manzarasını tekrar yeşile dönüştürmek üzere burada kalmaya karar verir.

 

Askerlik bitmiştir, ancak ona göre bu vatan için ağaç dikmek yeni bir kutsal görevdir.Azimle mücadele ederek birkaç senede mutlu sona ulaşır.

 

Kimsesiz ve yoksuldur. Sipil dağına çadır kuran Yörüklerin kızlarına boncuk armağan etmeyi; çocuklara akide şekeri dağıtmayı; kimi yoksullara gizlice para yardımında bulunmayı da hiç ihmal etmez.

 

 

Manisa Belediyesine girer; ne iş verildiyse yapar. 1 Haziran 1933 tarihinde 30 lira aylıkla Bahçıvan Yardımcısı olduğu söğlenir. Hep bu görevde kalir. 

 

Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırılan Manisa Tarzan'ı her öğle vaktinde  Sipil dağında,  Topkale’deki topu ateşleyerek, günün o saatini duyurmayı bir görev saydığı , bundan dolayı kendisine “Topçu Hacı” diyenler bile oldu soğlenir..

 

Dürüstlüğü, çalışkan olmayı her şeyin üstünde tutmuş. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, görkemli Sipil dağında dolaşan ,saç ve sakalını da uzatarak kişiliğine yaraşır bir görünümle Manisa'lıların biricik sevgilisi olmuş.

 

Ne yatağı, ne yorganı varmiş.Üzerine gazete serdiği tahta divanda yatıp kalktığı söğlenir. Yaz kış soğuk suyla yıkanır ,saç ve sakalını özenle tarar, kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürer, ulusal bayramlara göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine İstiklal Madalyasını takarak katılır ve bundan büyük bir gurur ve sevinç duyarmış.

 

Dede Niyazi’nin lokantasının bir köşesinde yemeğini yer, bunun karşılığında lokantaya tenekeyle su taşır hiç kimseye borçlu kalmak istemezmiş.

 

Efsanevi yaşamıyla hep ilgi odağı olmuş  yaşamı boyunca  mal, mülk, servet ve makam sahibi olmayı aklının ucundan bile geçirmeyen bu güzel insan için daha çok kitap yazılacak filimler çevrilecektir.

 

Doğayı, insanları seven  Manisa Tarzanı’nı unutmadı, unutmayacak.


Tarzan'in Sözleri



“Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış , Topkale’ deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla , çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yerim. Günde üç kez , buz gibi suyla yıkanırım. Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle,gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum”.




“Üzüntü, dağın üzerine gelip duran buluta benzer. Çok durunca yağmur olur,kar olur,yerleşir kalır. Başında üzüntüyü çok durdurmaya gelmez. Bulutu daha bulut halindeyken kovmak lazım”



Hasta olduğunda ziyaretine gelen gençlere söylüyor:

 

“Ahmet Bedevi bir çıplak garip adamdır. Amma ölünce ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci ağacı kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var.”


Atalay Kızılay

Kaynak: Ege ve Manisa Gazeteleri / Sinema /Imdb