Ah Şu Kibir...


  • Kayıt: 01.04.2021 17:59:04 Güncelleme: 01.04.2021 22:32:17

Ah Şu Kibir...

Gülsemin Konca

Zenginliğin ve kibrin temsili Kârûn...

Kârûn çok fakirdi. Hazret-i Musa’nın duası berekâtıyla kendisine simyâ, yani kıymetli maddelerden altın yapma ilmi verilmişti. İman ettikten sonra kendisini ilim, hikmet ve ibadete verdi.

Ancak şeytan boş durur mu, insan kılığında yanına geldi ve onunla arkadaş oldu. Sonra fırsatını bulduğu birgün, dostane bir tavırla:

“Ey Kârûn! Başkalarından gelenlerle geçineceğimize, gidip haftada bir gün çalışalım; altı gün de ibadet edelim!” dedi.

Bu fikir Kârûn’a uygun geldi. Şehre indiler ve bir gün çalıştılar. Bu bir günlük çalışmaları mukâbilindeki ücretle de altı gün geçinip ibadet ettiler.

İlk tâvizini koparmıştı şeytan. Bu sefer:

“Ey Kârûn! Bak kimseye muhtaç olmadık! Gel bundan sonra haftanın yarısında para kazanalım, yarısında ibadet edelim. Hem kazandığımız paranın fazlasını Allah yolunda fakirlere infâk etme imkânımız da olur!” dedi.

Artık tâviz yoluna girmişti Kârûn. Bu teklîf daha da cazip göründü ve kabul etti.

Şeytan, hilesini gerçekleştirmeye muvaffak olmuştu. Çalışma müddetini iyice artırdı:

“Daha fazla çalışıp daha çok para kazanalım! Bu parayla hem ibadet eder, hem de daha fazla fakiri sevindiririz!” dedi.

Ve yavaş yavaş Kârûn’un kalbine dünya muhabbeti girdi, daha çok dünyaya meyletmeye başladı. Hazret-i Musa aleyhisselâm’ın duasıyla kendisine verilen simyâ ilmi ile de çok zengin oldu. Kalbi dünyevi ihtiraslarla doldukça, bütün güzel huylarını kaybetti. Zenginleştikçe gurur ve kibre kapıldı. Zenginleştikçe cimri oldu, acımasız oldu.

Kalbi dünya meyli ile dolan Kârûn, artık Musa aleyhisselâm’ın nasihatlerinden sıkılır olmuştu, tavsiyelerine tahammül edemiyordu. Öyle ki, Musa aleyhisselam zekat vermesini taleb edince;

“Şimdi de malıma mı göz diktin? Bu serveti ben kazandım!” dedi. Halbuki ilk zenginliği Musa aleyhisselamın duası ile verilen ilim sayesindeydi. Dünya üzerindeki servetine ve gücüne güvenen Kârûn'u dünyaya aşırı meyletmesi ve kibri yok etti.

Ah şu kibir...

'Ben' demek, 'benim' demek gafletine düşen ey kul... Sen bile senin değilken; aldığın nefes, taşıdığın beden emanet iken senin olan ne? Söyle!..

Peygamber efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki; "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" Bu sözün üzerine daha ne söylenebilir ki. Kibir imanı kemirir, yavaş yavaş yok eder. İnsan; kibirlendikçe yükselmez, aksine alçalır. Şeytanın Allah-u Teala'nın huzurundan kovulma sebebi kibir değil midir?

Ey ahiret yolcusu insan! Gaflete düşüyoruz. Nefsimize hoş gelen dünya nimetlerine ve şeytana aldanıyoruz. Kabuktan öze, maddeden manaya geçmek gerek. Allah kulunun kalbine bakar. Kalbinde biriktirdiklerine, hangi niyet ile amel ettiğine bakar. Kibir ve gösteriş bulaşmış ibadet kabul olur mu sanıyorsun? Aksine o derece değersizleşir. Nice kimseler olacaktır ki kıyamette, yapmış olduğu ibadetler suratına bir paçavra gibi atılır.

Nakledildiğine göre bir kişi yıllar boyu caminin birinci safında namaz kılmış. Bir gün her nasılsa ikinci safta kılmak zorunda kalmış. O günden sonra bir süre cami ve cemaatten kaybolmuş. Bu kişiyi görüp sebebini sormuşlar. Demiş ki: “Şu kadar yıldır kıldığım namazları hep ihlasla kıldığımı sanıyordum. Bir kere ikinci safta namaz kılıp orada görülmekten öyle rahatsız oldum ki, ömrüm boyunca riya yaptığımın farkına vardım. Bu yüzden evimde eski namazlarımı iade ve kaza ile meşgul olduğum için ortadan kayboldum.”

Kibrin gölgelediği değil, ihlasın aydınlattığı davranışlar da bulunmak duası ile.