Dünden bugüne Hollanda’nın kısa siyasal tarihi II


  • Kayıt: 08.05.2021 13:41:07 Güncelleme: 08.05.2021 13:41:58

Dünden bugüne Hollanda’nın kısa siyasal tarihi II

Zafer Aydoğdu

Giriş

Geçen sayıda ‘Dünden bugüne Hollanda’nın kısa siyasal tarihi’ başlığı altında başlattığımız yazıyı devam ettiriyoruz. 19cu yüzyıl ve 20cü yüzyılın başındaki gelişmelerden kısacası bahsettik. 20ci ve 21ci yüzyıla geçmeden önce, biraz daha gerilere gitmemiz gerek. Özellikle Hollanda’yı Hollanda yapan birtakım yapılanmaları ve tarihsel gelişmeleri anlamak için. Söz konusu bu gelişmeler Hollanda siyasal anlayışının temelini oluşturmuştur. ‘Polder modeli’ olarak bahsedilen modeli anlamak için biraz ötelere gideceğiz. Günümüzde Hollanda siyasetine bakış açımızı belki de değiştirecek ve bir bakıma Hollanda’yı, Hollanda insanını daha iyi kavramamızı sağlayacak tarihe geriye dönüp, kısaca bir bakmamız lazım.

Hollanda’nın siyaset ve kültür dokularının dehlizleri

Hollanda ne coğrafi olarak ne de siyasi, hatta kültürel olarak bugünkü gibi değildi. Bin yıllık bir süreç içinde çeşitli merhalelerden geçerek bugünkü Hollanda oluştur. Hani bir söz var ya, ‘Allah Dünya’yı yarattı, Hollandalılarda Hollanda’yı’, diye. Kuşkusuz teşbihte hata olmaz. Hollanda tarihi bize göstermektedir ki, bu küçük ülke hem Avrupa hem de Dünya tarihi sathında çok önemli bir rol oynamıştır. Bu rolü anlamak için, bu ülkenin oluşum sürecini iyi incelemek gerek. Hollandalıların hayata bakış felsefelerinin temel taşını oluşturan bakış açısı adeta ülkelerinin doğuşu ve oluşumuna damgasını vurmuştur. ‘Küçük güzeldir’. Veya ‘küçük kalarak büyük olan bir ülke’ fikri, bugün de Hollanda insanın yaşam felsefesinin denek taşıdır. Öyle değil mi? Bugün Dünya’nın en zengin ve mutlu olan ülkelerinden Hollanda, halen bir Dünya devidir. Tüm atasözlerine ve deyimlerine yansımıştır bu anlayış. Biz Türkler böyle bir anlayışı ve davranışı ‘pintilik veya cimrilik’ olarak görsek de Hollandalı için bir erdemliliktir. Bir iki örnek vermek gerekirse: Büyük bir çırak olmaktansa, küçük bir usta olmayı yeğlerim (Büyük bir hizmetçi olmaktansa, mütevazi bir patron olmayı yeğlerimde diyebiliriz). Bir başka güzel örnek ise: ‘’Küçüğe değer vermeyen, büyüğe değmez’’. 

Hollandaca da bunun gibi birçok örnek mevcuttur. Bir taraftan girişimciliği, serbest meslek ve anamalcılığı, zanaatkarlığı öne çıkaran bir toplumken, tarihsel köklerinde aslında ortakçılık, eşit ve eşdeğerlilikte mevcuttur. Bugün de halen devam eden anlayış, Hollandalılar için hiyerarşik bir düzen, ast – üst gibi birtakım etiketlerin fazla önemi yok. Kralda olsan, Kraliçede olsan sıradanlık, halktan birisi gibi görünmek önemli bir değerdir. Başkanda belediye başkanı da bisikletle işine gider. Kimse de bakan veya başkan gelince ayağa kalmaz, önünü iliklemez, şapkasını çıkarmaz. Bu kültürü Türkiye’den gelen bir politikacı veya bürokrat anlayamaz. Yadırgar.

Hollanda yönetim anlayışı suyun terbiye edilmesi ve idare edilmesiyle alakalıdır

Hollanda’nın siyasal düsturu ve felsefesi su ile çok yakından alakalıdır. Ren nehri ve onun çeşitli kolları Hollanda’da çeşitli deltalar oluşturmuş, bol yağış alan bir ülkeydi, bugün de olduğu gibi. Belki tek farkı bataklık olması ve sonradan dikilen ormanların olmamasıdır. Çok geçmiş zamanda deniz altından doğan bir ülke olarak, deniz seviyesinden çok aşağı da bir ülkedir. Bugünkü harita denizin doldurulması, nehir yataklarının ve bataklıkların doldurulmasıyla elde edilmiştir. Hollanda’nın suyla mücadelesi, onun siyasi ve kültürel dokularını da oluşturmuştur. Denizaşırı ülke olması ve 17ci yüzyılda da bir Deniz İmparatorluğu olmasının önünü açan, Hollanda’nın suyu ve doğal afetleri yönetmesinden kaynaklanmaktadır.

Bugün halen var olan ‘Waterschap’ veya ‘Unie van Waterschappen’, ülkenin en eski idari biçimidir. Belediye, Eyalet, Parlamento seçimlerinin yanı sıra, 4 yılda bir vatandaşların kendi bölgelerine ait ‘sular idaresini’ seçmektedirler. Birçok Türk hemşerimiz bu seçimlere bir anlam verememektedir ve sürekli sormaktadırlar. Biz neyi niçin seçiyoruz diye. Bize halen çok yabancı olan bu idare şekli özerk, kendisine has yapısı, yönetimi, memuriyet kadrosu, bütçesi ve yasası (1848 sular idaresi yasası) olan bir idaredir. Hollanda’yı Hollanda yapan ve ‘polder model’ dediğimiz anlayışı da oluşturan, yapı sular idaresidir. Bugün Hollanda 21 sular idaresi bölgesine ayrılmaktadır. Bu bölgelerin birleşmesinden ‘Unie van Waterschappen’ oluşmaktadır.

Hollanda’nın suyla imtihanı ve siyasal kültürünün oluşma süreci

Hollanda su ile terbiye edilmiş hem siyasi hem kültürel dokularına nüfus eden suyun kanalize edilmesi, bataklıkların kurutulması (10cu yüzyıldan bu tarafa), farklı idare biçimlerini birlikte getirmiştir. Aynı zamanda halkın ve yerleşim bölgelerinin ortaklaşa hareket etmesini ve birlikte dayanışma içinde çalışmasını da bir gelenek halinde sürdürmüştür. Bugün dahi birçok kolektif ve gönüllü çalışma geleneği, yerellerde halkın doğrudan idareye ve toplumsal çalışmalara katılmaları, aslında zannedildiği gibi Hollanda halkının (tek)bencil olmadığını, kamusal ve idari alanlarda ne kadar ortak, kolektif yönetimden yana olduğunu göstermektedir. Eğer bugün hem yerel yönetimlerde hem genel meclislerde ülke koalisyon hükümetleri ile yönetiliyorsa, bunun temelinde yatan gelenek, suyun idare edilmesi ve yönetilmesinden doğan idare biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Onun içindir ki bu yönetim modeline ‘polder modeli’ denmektedir.

Bu yönetim biçimin en belirgin özelliği, çatışma, zıtlık, muhalefet etmek değil, uzlaşmadır. Farklılıkları ve çatışmaları bu kadar ustaca kanileze ederek, gücünü kırarak, uzlaştıran başka bir halk göremeyiz. Her şey müzakere ve tartışmaya açıktır. Orta Çağ’da henüz Hollanda’nın siyasal birliğinin sağlanmadığı dönemlerde (merkezi bir devletin olmadığı zaman), bölgesel olarak nehir ve su yatakları etrafındaki örgütlenmeler, doğrudan yerleşim bölgelerini temsil ediyorlardı. Ve bu idareler diğer bölgelerle birlikte çalışarak, barajlar, bentler, köprüler ve çeşitli su taşkınlıklarına karşı önlemler almak zorundaydılar. Eğer yaşamak istiyorlarsa, dayanışma içinde çalışarak, bataklıkları kurutup, su bentlerini sürekli kontrol altında tutmak ve yenilemek zorundaydılar. Ayrıca otlaklar ortaktı (Mark sistemi). Hollandalıların kültürel dokularına işleyen kontrol ve sürekli bir işi daha iyi yapmak ve belirli bir kaliteye getirmek geleneği de bu dönemlerden kalma bir alışkanlıktır. Çalışma kültürü ve adabı da bu şekilde oluşmuştur. Ayrıca hayatta kalma içgüdüsü herkeste olsa da Hollanda insanının geleceği düşünmesi ve birazda kaygılı olması bundan ötürü dür. Bazen sorarız, bunca zenginliğe rağmen, bize göre tutumlu ve temkinli bir hayat sürmelerinin nedeni nedir diye. İşte atalarından devraldıkları bu genlerden kaynaklanmaktadır. Hollanda her zaman zengin değildi. Yoksulluğu da yokluğu da kıtlığı da gören halk, kendi siyaset ahlakının ve felsefesinin en temeline, tutumluluğu ve her şeyi idareli (ihtiyacına göre) harcamayı koymuştur. Müsrifliğe karşı olan bir halk, haklı olarak tabakta son bir parça dahi bırakmaz.

Hollanda’nın kaderini belirleyen coğrafyadır

‘Coğrafya bir kaderdir’, diyen İbn-i Haldun, haklı olarak coğrafya ve iklimin insanların psikolojisi, siyasi, iktisadi ve içtimai hayatı üstünde nasıl ve ne tür etkiler yaptığını, o yıllarda çok güzel bir şekilde açıklamış ve izah etmiştir. Hollanda’yı Hollanda yapan üzerine kurulduğu coğrafya ve halkının bu coğrafyaya vermiş olduğu şekildir. Belki de birçok ünlü ressamın yetişmesinin nedeni de yine bu coğrafyadır. Hollanda halkı ressamları gibi ülkelerine şekil vermişler ve vermeye de devam ediyorlar. Önceki kuşakların kazanımlarını bir çırpıda harcamayan, hovarda miras yedi evlat gibi davranmayan bu ülkeden öğreneceğimiz elbette daha çok şey var. Yeter ki ilgilenelim.

Gelecek sayıda: Hollanda reform hareketlerinin ve Aydınlanmanın başladığı ülkedir