Yeni İslami okul müracaatları ve açılma şansları


  • Kayıt: 28.01.2022 21:59:37 Güncelleme: 28.01.2022 21:59:37

Yeni İslami okul müracaatları ve açılma şansları

Raşit BAL

Daha önce de bu konuya değinmiştim ve artık bu durum bilinen bir gerçektir.

Hollanda’da özgün eğitim sistemi yaşayan dini ve dünya görüşleri esas alarak yapılanmıştır. Bunun yanında belli bir pedagojik yöntemi esas alarak ta okul açmak mümkün olmuştur. Böylece Hollanda eğitim sistemi içinde farklılığı barındıran ve bunu zenginlik olarak niteleyen bir eğitim pratiği oluşmuştur. Üstelik devletin tümden finans ettiği. Hollanda’ya gelen Müslümanlar için bu bir imkân olmuştur. Bunu keşfeden İslami kesim de geçtiğimiz asrın 80'li yıllarının ikinci yarısından itibaren İslami okullar açmaya başlamışlardır.

Bu okulların açılmasından sonra da iki bakış açısı öne çıkmıştır: bu okullar Müslümanların uyumuna katkı sağlıyorlar mı yoksa bu okullar uyumu zorlaştırıyor mu?

Çocukları toplumdan koparıyorlar ve onları yabancılaştırıyorlar mı yoksa bu çocukları topluma hazırlıyorlar mı? Verilen eğitimin kalitesi bir tarafa, bu verilen eğitimin sosyalleştirici işlevi sürekli tartışma konusu olmuştur. Ve bu gerilim halen bir sonuca bağlanmamıştır. Mevcut İslami okulların pek çoğu öğretim kalitesi bakımından ‘pekiyi’ derecesini tuttursa dahi.

Bu gerilim de şunu söylemek bile mümkün görünmektedir: Müslümanların Hollanda’ya yerleşik olmalarının ölçüsü Hollanda’nın bu eğitim sistemine katılmaları ile ölçülebilir. Hem yapısal olarak ve hem de içerik olarak. Yapısal olarak bunun anlamı, Hollanda’da yaşayan Müslümanların yüzde 70’i çocuklarını İslami okullara gönderirse bu ‘yerleşik’ olmanın oturduğunu gösterir. İçerik olarak ta bunun anlamı, verilen eğitimin ‘korumaya’ odaklı değil ‘donatmaya’ yönelik olacak şekilde düzenlenmesidir.

Göçmen/yabancı kimliğini ‘korur’ ve bunun için ‘getto’ oluşturur. Bulunduğu yerin kimliğini aşındırdığını ve onun için bir tehdit unsuru olduğuna inanır. Ancak bu şekilde kültürünü, farklı kimliğini ve inancını koruyacağına inanır. Yani İslami okulların varlıklarının toplumsal meşruiyeti, bu okullara giden çocukların ‘sosyalleştirme’ becerileri ile ölçülüyor.

Çocukları toplumdaki ihtiyaç duyulan donanımlara yönelik hazırlıyor mu yoksa onlara, toplum için herhangi bir anlamı ve değeri olmayan, beceriler mi kazandırıyor? Çocuğu kendi geleceğine mi, yoksa bir topluma mı hazırlıyor? Bilginin çok hızlı ‘eskidiği’ bir kültürde ‘sosyal beceri’ gittikçe belirginleşiyor ve öne çıkıyor. İslami okullar da daha yoğun olarak bu kriterler üzerinden değerlendiriliyorlar.

Geçtiğimiz aylarda yeni İslami okullar açmak üzere müracaatlar yapıldı. 

Bu müracaatların 7 tanesi ortaokul-lise açmaya yönelik. Her şey yolunda gitmesi halinde bu okullar en erken Eylül 2024’e eğitime başlayacaklar. Bu müracaatlar da ilk önce muhatap aldıkları Müslüman velileri ikna etmeleri gerekiyordu. Yeteri kadar destekleyici imzalar toplaya bilmek için böyle bir yol izlemeleri şart.

Sonra okulun açılacağı şehir ve semtin yerleşik eğitim kuruluşlarını, resmi otoritelerini ikna etmeleri gerekiyor. Bu iki aşamaya geçen müracaatlar Eğitim Müfettişliği tarafından değerlendirmeye alınmaktadırlar.

Değerlendirmenin en önemli şartı ise müracaat edenlerin eğitim ve idari politikaları ve vizyonları. Nasıl bir eğitim vizyonunuz var, kapalı mı, açık mı? Çocuk gelişimi odaklı mı yoksa ideoloji/inanç/kimlik odaklı mı olacak? Hollanda toplumu, kültürü, tarihi ve dayandığı temel ilkeler hakkında anlayışınız ve tutumunuz ne olacak? İdari yapı olarak nasıl yapılanacaksınız? Katılımcı mı otoriter mi? Kontrol, denetim, yürütme, hesap verilebilirlik, toplumsal şeffaflık gibi hususları nasıl düzenleyeceksiniz? Bu gibi konuların anlatıldığı, 30-40 sayfalık, bir metini de müracaatınıza eklemeniz gerekmekte.

Eğitim müfettişliğinin vereceği tavsiye kararı sonucu belirleyecek. Kararı ise eğitim bakanlığı verecektir.

Geçtiğimiz senelerde ne böyle bir yöntem var idi, nede müracaatların bu şekilde değerlendirilmesi.

Bu yeni müracaat ve karar sistematiğinin oluşması 2000’li yıllardan sonra açılan dört İslami orta-lise okulları ile yaşanan tecrübelere dayanmaktadır. Bu okullardan ikisi (Rotterdam’da Ibni Ghaldoen ve Amsterdam’da ICA) kapanmak durumunda kalmıştır. Eğitim kalitesi olarak her iki okulda tam bir fiyasko olmuşlardır. Öğrencileri toplumdan soyutlayan, itaat odaklı bir pedagojinin uygulandığı (pek pedagoji demekte mümkün değil aslında) bir çeşit ‘kapalı hapishane’ niteliğinde olan okul olmuşlardır. Öğretmenler eğitimci olmak yerine daha çok ‘kural bekçileri’ olmuşlardır. Öğrenci-öğretmen ilişkisinin en karakteristik özelliği ‘kuralı çiğneyen öğrenci ve onu yakalayıp cezalandıran bir ekip’. En iyi öğretmen kuralın çiğnenmesinin en iyi engelleyen öğretmen olmuştur. İdari olarak ise her iki okulda bir-iki idarecinin ‘çiftliği/dükkânı’ durumuna gelmiştir. Ibnoe Ghaldun’da bu daha belirgin olmuştur.

Bir tek adam her şeyi belirleyen olmuştur. Amsterdam ICA ise, açılısından az zaman sonra, okul belli bir dini kesimden olan üç-dört kişinin ‘rehin’ aldığı okuldur.

Ayrımcılığın belirgin olarak yapıldığı, ehliyet yerine sadakatin veya katı dindarlığın işe almada belirleyici olduğu okullar olmuştur. Her iki okulun idaresi de toplumla, resmi otoritelerle ve kendileri gibi olmayan Müslümanlarla sürekli ‘çatışmayı’ seçmişler ve her iki okulda kapanana kadar çevre ile ‘çatışmışlardır’ (aslında savaşmışlar olacak). Barışma, ortaklık kurma, ortak çalışma, öğrenme, tecrübeden ders çıkarma, gelişme, katılım, karar alımında istişare, hesap verme, izah etme, şeffaflık gibi konular bu okulları idare edenlerin pratiğine hiç girmemiştir. Tam bir kabile idaresi. Birisi bir şey dediğinde ‘sen kimsin ki bana bunu soruyorsun?’ tutumu baş göstermiştir.

Tabii ki bu iki okul' un kapanması elzemdi Tersinin mümkün olması halinde çok garip bir netice çıkardı: liyakatin hiçbir anlamı olmadığı, ayrımcılığın hiçte kötü olmadığı, otoriter idarenin de mümkün olduğu, Hollanda’da ‘bakkal’ işletme mantalitesi ile kamu görevi yürütülebileceği, medeni bir toplumda aşiret yapısı ile çalışma mümkün değil di.

Bu kapanmayı fazlasıyla hak eden bu iki orta-Lise'nin yerinde açılan iki okul da (Rotterdam’da Avisenna Lyseum ve Amsterdam’da ki Haga lyseum) açıldıkları andan itibaren benzer konularla ‘sorun’ üretmişlerdir. Hiç mi ders almaz insanoğlu? İki tane lise kapandı.

İnsanda biraz akıl olur. Önce bir araştırma yap, olana bitene kulak ver ve bu deneyimden ders çıkar, öğren. Yok. Bu yeni okulların idarecilerinin, müdürlerinin, resmi organlarının bu Ibnoe Ghaldoen ve ICA nasıl kapandı, hangi yanlışlar yapıldı, kritik doğrular ve yanlışlar neler idi, diye bir çalışma yaptıklarını hiç duymadım ve görmedim. ISBO’da yapmadı.

Bir konferans, bir workshop, bir analiz biraz merak. Bu durumda olayların tekrarı kaçınılmaz. Ve yeniden aynı taşa basarak tökezlenecek.

Ayrımcılık çok fazla belirgin. Her iki okulda da.

Avisenna Lisesinin Müslüman öğretmenleri okul idaresi (genel müdürü) kesinlikle Müslüman olmayacak diye karar almışlar ve kararı uygulamışlar. Bu nasıl bir ayrımcılık? İnanılır gibi değil. Liyakat nerde, donanım nerde? Bu tutumu bu şekilde Hristiyan veya kamu okulları dahi yapamaz. Bu tutumu idarecilerin seçiminde belirleyici olmasını bastıran ve kendi kendini dışlayan öğretmenlerin velilere ‘çocuğunuzu bizim okula gönder de ona iyi ve etkin İslami eğitim verelim’ demesi tam bir saçmalama olur.

‘Çocuğunuz idareci olamaz, çünkü o bir Müslüman’ demiş oluyor. Haga lisesinin öğretmenlerinin işe alınması ise ‘sadakat’ odaklı. ‘Bizden misin değil misin’. İdare düzeyde ise bu tamamen böyle. Belli bir dini kimliği ve duruşu olan kişi hariç. Başkası orada kesinlikle tutunamaz. İsterse ağzı ile beş kuş tutsun, en donamlı ve deneyimli olsun. Özellikle bu düzeyde olan insanlar tutunamıyorlar. Yine de Avisenna kadar ‘kötü’ değil. Orası her türlü Müslümanı yöneticilikten dışlıyor. Haga va Avisenna da çalışanların istisnasız hepsi ‘sadakatlarından’ dolayı oradalar. Ehli olduklarından ve iyi öğretmen olduklarından değil. Her iki okulun idari yapısı ve pratikleri bu sonucu zorunlu kılıyor.

Bir de her iki okuldan ayrılanlar sürekli ‘bunlar işten anlayan insanlar istemiyorlar, kaliteye önem vermiyorlar’ diyorlar. Bu durumda her iki okulda çalışanların hepsini de ‘şaibeli’ yapıyor.

Bu bir özet. Yazılacak daha çok yönü var.

Hollanda meclisi, medyası ve resmî kurumları (müfettiş, belediye diğer okullar) geçtiğimiz yirmi sene içinde bu ‘kapalı’, ‘çatışmacı’ ve ‘dışlayıcı’ İslami okulları hem izledi ve hem de bu dört okul hakkında defalarca tartıştı, raporlar yazdı, teftiş etti. Hatta Temsilciler Meclisi eğitim kanununu, eğitim müfettişliği ise ‘teftiş yöntemlerini’ değiştirdi. Hollanda’nın gizli servisi onlarca uzman devreye soktu ve yakın takibe aldı. Medya bu okulları sürekli izlemeye aldı. Hatta içlerine sizdi. Aslında bu resmi kuruluşlar (Meclis, Hükümet, Bakan, Gizli Servis, Müfettişlik, Belediye) ve Medya bu okulları kapatabilmek için her şeyi denediler. ‘Yetti artık’ dediler defalarca. Ancak kapatamadılar. Ne yaptılarsa ellerinde kaldı. Bakan rezil oldu. Müfettişlik rezil oldu. Belediye başkanı rezil oldu. Hepsi utanılacak duruma geldiler. Kimisi usulsüzlükten, kimisi bilgisizlikten, kimisi ideolojik tutumundan kimisi de ayrımcılık maskesi düştüğünden.

Pek çok Müslümanın zannettiği gibi bu okullar ‘İslam’ı ve Müslümanları istemeyenlerden’ dolayı kapanmadı. Nasıl kapandı? Olması gerektiği gibi: veliler gidişatı (idaredeki kavgayı, dış dünya ile çalışmayı, eğitimin kalitesizliğini) beğenmedi, istismara ve kandırmacaya inanmadılar ve çocuklarını da göndermediler. Öğrenci sayısı düştü ve kapandı. Bu Amsterdam’daki ICA’nın başına geldi. Ya da kanuna aykırı davrandılar, okulun kaynaklarını istismar ettiler ve sınav da yolsuzluk yaptılar. Böylece okul kapandı. Bu da Rotterdam Ibni Ghaldoen’un başına geldi. Bu yetmiyormuş gibi, ICA’yı kapatan grup C. Haga’yı açtı. Avisenna’da Ibni Ghaldoen’dan çıktı.

Geçtiğimiz on sene gösterdi ki bu yeni açılan iki okul hiç ders almamış gibi ayni yanlışları tekrar ettiler. Çatıştılar, içlerine kapandılar, hesap vermediler, katmadılar, liyakat belirlemedi, kalite yok oldu ve böylece kapanmaya doğru eviriliyorlar. Hollanda’nın ne kadar hukuk devleti olduğunu görüyoruz. En yüksek ve yetkili kurulu (Meclis ve Hükümet) dahi güç yetiremedi. Bu tabi ki çok güzel. Devlet otoritesinin nasıl hukukla sınırlandırıldığını ortaya koyuyor. Keyfiliği yok ediyor. Her ne kadar Müslüman kesim kapattıkları iki orta-lisenin yanlışlarından pek ‘ders’ çıkarmasa da Hollanda'nın resmi kuruluşları bu dört İslami orta-lise okul tecrübelerinden iyi ders çıkarmışa benziyor.

Bir taraftan toplumdaki farklılıkları özgün eğitim sistemine yansıtmak için yeni okul açma imkanını kolaylaştırıyorlar. Prosedür çok kolay oldu. Yeni müracaatın yeteri kadar müşterisi varsa açılsın. Hiç sorun değil. Diğer taraftan da bu İslami okullarda yaşanan gerilimin, çatışmanın, kapanmanın ve toplumsal kutuplaşmaya sebep veren pratiklerin tekrar edilmemesi için önlem alıyorlar. Eğitim müfettişliği yeni müracaatı değerlendirmesinde tamamen bu deneyimi esas alıyor. Müfettişlik ‘hedeflenen eğitimin öğrenciyi itaat ettirmeye yönelik olduğu izlenimini aldığında’ sorun çıkıyor. Müracaat edenlerin idari vizyonları gelişmemiş, katılımcılık nedir demokrasi nedir şeffaflık nedir? Bilmiyor veya tartışmaktan kaçınıyorlarsa sorun çıkıyor. Kontrol-denge, sorumluluk-hesap verebilirlik, toplumsal meşruiyet, kamu sorumluluğu üstlenme gibi konularda görüşleri yok, o nedenle görüş alışverişinden çekiniyorlar böylelikle sorunlar ortaya çıkıyor.

Hollanda toplumunun ortak değerlerini, normlarını yansıtıyor, onları İslam’a aykırı veya zıt olduğu inancına sahipse veya bu yönde bir çağrışım yapıyorsa sorun çıkıyor.

‘Biz Müslüman çocukların kimliklerini koruyacağı, güçlendireceği inancındayız. Ve onların iyi Müslüman olmalarının imkânını bizler doğru yolu göstererek sağlayacağız’

Önümüzdeki aylarda eğitim müfettişliği yeni müracaatları bu perspektiften değerlendirecek. Müracaat edenlerle görüşecek ve onları sorgulayacak. Belki de en önemli husus şu olacak gibi: Resmi otorite (Bakanlık ve Eğitim Müfettişliği) ‘bizim görevimiz dört okulda yaşananların tekrarını önlemek. Acaba bu müracaat edenlerin de böyle bir kaygısı ve hedefi var mı?’ Kaygısı yoksa, haberi de yoksa sonuç belli gibi.

Aslında benim konu ile alakalı bir öngörüm var. Ancak bunu şimdilik söylemeyeyim... Yaşayacağız ve göreceğiz.

Bedel ödemeden gelişme olmaz. Bedel ödemeden yerleşik olunmaz.