Sanki bir dönüm noktasında gibiyiz


  • Kayıt: 12.11.2022 11:36:58 Güncelleme: 12.11.2022 11:36:58

Sanki bir dönüm noktasında gibiyiz

Raşit BAL

Bu kadar partiye rağmen Hollanda politik kültüründe istikrarlı hükümetler kurmak gerçekten büyük bir başarı. Üstelik dört partili bir hükümetle ülkeyi yönetmek. Başbakan Rutte’nin en dikkat çeken yönü. Bu adam, bütün gerilimlere rağmen, dünyayı bile yönetir gibi. Sanki Hollanda ona küçük gelmeye başladı. Hollanda da ona iyice alıştı ve izlediği politik taktikler iyice rutinleşti. Biraz da sıkıcı gelmeye başladı. İdeolojik olmak yerine, çok deneyimli bir ‘müdür’ gibi davranıyor. Karmaşık ilişkilerin ve çatışan menfaatlerin belirgin olduğu Avrupa veya Dünya tam o’na göre.

Hollanda artık bayan bir başbakana da iyice hazır gibi. 

Ancak şu popülist sağ partiler işi oldukça zorlaştıracağa benziyor. Araştırma sinyalleri gösteriyor ki, yerleşik merkez partileri, geçtiğimiz dönemde ‘tek konu odaklı’ partiler lehine küçülecekler gibi. Bu konuda da bir dönüm noktasında gibiyiz.

Hollanda halkı da belirgin olarak Avrupa’dan kopuyor, Dünya’ya yabancılaşıyor ve daha çok kendine odaklaşıyor. Bu sağ partilerin büyümesi demek, kimlik politikalarının öne çıkması anlamına geliyor. Sadece D66 ve Groenlinks buna direnemez. Yeni dönemin hükümeti popülist sağ partilerden olma olasılığı da gittikçe belirginleşmekte. Çok kaygı verici bir gelecek. Özellikle göçmen kökenli bizler için.

Ancak Rutte gider Kaag gelir. 

Sağ partiler hükümet kurar, toplum kutuplaşır, başarısız olur sonra yeniden makul politikaya döner. Darbe olup ta, düzen tamamen faşistleşecek değil ya. Hollanda demokrasisi güçlü geleneğe sahip. Demokrasi, hukuk devleti ve kurumsal yapılar sarsılmaz güçte. Ancak Hollanda’nın baş etmek durumunda olduğu daha büyük sorunları var. Belki de altından kalkamayacağı kadar. Tam bir kriz döneminde yaşıyoruz. Kültürel kriz, ekonomide kriz, tarım sektöründe kriz, enerji sektöründe kriz, iklim krizi, konut alanında kriz ve sosyal-kültürel kriz. Sanki düzenimiz bozuluyor. Bu krizlerin pek çoğu üstelik hükümeti de aşan ve uluslararası boyutu olan sorunlar.

Putin Batı’ya olan kinini Ukrayna’ya üzerinden ifade etmesi bu sorunların hemen hepsini çözülmez yapmakta. Tabi Dünya’yı da germekte ve yeni paktların oluşmasına neden olmaktadır. Bu gerginlik ve çatışma hangi kesimleri ezecek o da belli. Tabi ki Afrika ve İslam dünyası öne çıkacak gibi. Fakirleşme artıkça, imkanlar azaldıkça, kaynaklar kurudukça bu bölgeler daha da gerilecek. Birbirine düşecek. Barışı sağlamak, istikrar bulmak, merhametli olmak, zenginin fakiri gözetmesi daha da zorlaşacak. İslam Dünyası için bir şans getirmeyeceği açık. Hatta o bölgelerin işi daha da zor görünüyor. Belki yeni titanların birbirleri ile çarpışacakları cepheler olacaklar. Tıp kı geçtiğimiz asırlarda olduğu gibi.

Batı dünyası artık son üç asırdır sürdürmekte olan etkin ve dünyaya yön verici konumunu da kaybediyor. Avrupa bunu kabul etmiş gibi. Dünyayı kolonize etmenin getirdiği yükün altında eziliyor ve mahcup oluyor. Tek direnen Amerika Birleşik Devletleri. Anlaşılır bir tutum. Batı menşeli uluslararası şirketler de bu ‘geçmişin’ yükünü taşıyor. Geçmişlerinde ya köle ticareti var ya da dünya kaynaklarını istismar etme ve sömürme var. Hepsi geri çekiliyor, mahcup oluyor ve politikalarını yeniden oluşturmaya çalışıyorlar. Onlarda görüyor, global sorunların oluşumunda onların katkısı dikkat çekiyor. Batı Dünyası içerisinde Hollanda oldukça küçük bir ülke. Buna rağmen geçmişinde çok fazla sömürü, köle ticareti ve tabiatı tahrip etme var. Hem mütevazi olması gerekiyor ve hem de düzelteceği çok şey. Hollanda bu tutumun iyi taraflarını çok hızlı anladı. Şimdi de bundan yararlanacaktır. Ancak bilim ve teknolojide başka merkezler oluşuyor. Batıdan bağımsız ve batıya rağmen. Yeni düzenin merkezi hem ekonomik ve bilimsel olarak Çin merkezli olmakta. Ve savaşarak değil, düşmanını cephede ezerek değil.

Kurulu düzen çökerse, yerine hemen yeni düzen gelmiyor. 

Osmanlı İslam dünyasının düzenleyici gücü idi. Fitne, parçalanmak, çökmek, iç savaş gibi durumla hep Osmanlının kurduğu ve yürüttüğü bu düzene nazaran anlam kazanıyordu. Bu düzenin çökmesinin üzerinden yüz sene geçti. Yerine yeni bir düzen gelmedi. İslam Dünyası perişan ve parçalanmış. Fitne hakim. Güvenlik yok olmuş, refah yok olmuş, ortak referanslar yok olmuş. Ne kadınlar emin ne zayıflar emin ne zenginler ve ne de çocuklar. Osmanlının yerine gelen Türkiye’nin kurulusunun üzerinden yüz sene geçmiş olmasına rağmen, Türkiye kurduğu düzeninde de kalıcı istikrarı bulamadı. Politik düzeni belirsizliğini koruyor. Demokrasisi zayıf, politik kültürü ‘işgal’ odaklı, muhalefeti yok etmeye yönelik. Toplumun ortak zemini hem kırılgan veya hiç yok. Bu Türkiye’de böyle. Diğer İslami bölgelerde ise bu bile yok. İnsanların karınca kadar değeri yok.

İkinci Dünya savaşından sonra geçerli olan Dünya Düzeninin düzenleyici gücü Amerikan Birleşik Devletleri oldu. Şimdi bu düzen çatırdıyor. Rusya’yı bu düzene entegre edemediler. Putin’de bu düzeninin temellerine bomba koydu. Bütün ‘gıda damarlarını’ kesti ve Batı yaşam tarzı artık planlandığı gibi ‘beslenemiyor’. Çin ise Batı’yı bilimde, teknolojide ve tüketim ürünlerinde solluyor. Batının etkili olduğu bölgeleri (Afrika, İslam Dünyası, Güney Amerika, Asya’nın diğer bölgeleri) devralıyor. Fakat Çin ve Rusya yeni dünya düzeni kurabilirler mi?

Onların düzen kurmaya yeterli paradigmasal bir söylemleri var mı? Herhangi bir ilkeye inanıyorlar mı? Tipki 18. ve 19.asırlarda Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu iki ülke sadece ‘güce’ odaklanıyor gibi. Dünyanın bu bölgelerini Çin yeni sömürge bölgeleri yapacak. Afrika yeniden bir daha sömürülmek için kıvama getiriliyor. Türkiye’nin tutumu ise belirsizleşiyor.

Amerikan ın Dünya Düzeninden Çin-Rusya’nin belirleyici olduğu yeni Dünya Düzeni’ne geçmek tabii ki bir iki sene de oluverecek bir şey değil. Batı, Osmanlı düzenini iki asırda çökertti. Müslümanlar, yüz sene geçmiş olmasına rağmen, halen kendi düzenlerini kuramadılar. Düzensizlik hâkim olduğundan, Müslümanlar daha başlarına gelenin ne olduğunu bile anlayamıyorlar. Kafaları karma karışık. Yeni düzen kurmak için ise hiçbir alamet yok. Müslümanlar başlarına geleni anlamaya çalışa dursunlar, Amerikan’ın esas olduğu bu düzen kimin üzerine çökecek? Amerika’nın mı? Ve onun ortağı Avrupa’nın mı? Bunu göreceğiz. Sanki Avrupa, eski emperyalist-sömürge asırlarından gereken dersi çıkartmış gibi. Avrupa bu kavgada daha stratejik bir yol takip edecek. Kendi bölgesine yoğunlaşacak, hasarı en az zararla atlatmaya bakacak.

Kurulu Dünya Düzeninin çökme belirtileri, Hollanda’ya pek çok alanda krizler yumağı olarak yansıyor. Mart 2021’de seçim olduğunda patilerin programları vaatlerle doluydu. Enerji alanında dönüşüm için kaynak çoktu. İklim değişikliğini önlemek için zorunlu olan önlemler için kaynak ta çoktu. Tarım alanında yeterli dönüşümü yapmak için de iyi planlar yapmışlardı. Para sorun değildi. Uzun pazarlıklardan sonra hükümet bu hedeflerle kuruldu (Ocak 2022). Ekonomik gelişme, Enerji ve iklim alanında Hükümet oldukça iyi başladı. Ancak bir ay sonra (Şubat 2022) Putin Ukrayna saldırdı ve birden Avrupa kendisini hiç beklenmedik bir savaşın ortasında buldu. Ve hükümet politikaları karıştı, planlı politikalar yerini ‘olağan üstü’ dönemlerin tepkisel politikalarına bıraktı. Bu durum, Hollanda’nın çok fazla kırılgan ve bağımlı olduğunu da ortaya çıkarıverdi. Üstelik bu sorun devletler arası bir mesele olmaktan çıkıp, sıradan halka yansımakta. Enerji (gaz ve petrol) fiyatların aşırı artması ve bunun enflasyona neden olması. Enflasyon hayat pahalılığı demek, insanların cebindeki paranın ‘kendiliğinden’ alım gücünün erimesi.

Kurulu Dünya Düzeninin çökertmeye yönelik Rusya’nın Ukrayna saldırısı daha başlangıç aşamasında. Neden olduğu enerji krizi zaten savaşı gölgede bıraktı. Avrupa liderliğinde Hollanda hızlı önlemler almaya başladı bile. Almanya ve Hollanda (Türkiye de) bu savaşı bir fırsata dönüştürme pesinde. Enerji alanında yatırımları hızlandırdılar. Her iki ülkede de bu yöndeki politikalara destek çok fazla. Rusya’ya ithal edilen enerjinin oluşturduğu kırılganlığı çok hızlı bir şekilde giderecekler. Böylece bütün Avrupa, fosil yakıttan kurtulacak ve yenilenebilir enerjiye geçecek. Petrol ve gaza olan bağımlılık daha kısa bir zamanda bitecek. İklim krizi de enerji krizi de. Avrupa Birliği Ülkeleri bir taraftan bu geçiş için yoğun yatırım yapıyorlar diğer taraftan da bu geçisin beraberinde getirdiği zorluklar için kaynak ayırıyorlar.

Belli ki, Kurulu Dünya Düzeninin çökmesine engel olamıyorlar. Hiç olmazsa kendi üzerlerine çökmesin. Çöktüğünde çoktan hazır olacaklar ve Yeni Dünya Düzeni kurulurken de yerlerini alacaklardır. Bu Avrupa’nın kendi geçmişinden çıkardığı en önemli derstir.