Funda Eryiğit Kadın Dergisi'ne konuştu


  • Kayıt: 25.05.2015 00:31:00 Güncelleme: 25.05.2015 00:31:00

ATV´de yayınlanan Karadayı dizisinin başarılı oyuncusu FUNDA ERYİĞİT ile özel röportaj

 

 Amsterdam şehri seni hemen içine alıyor; “Yabancılık çekme, buyur gez” der gibi…

 

 1984 yılında Hollanda'da doğdunuz, ne zaman Turkiye´ye adımınızı attınız?  

 

Hollanda, Zwolle’da doğdum. Bafra´ya bir yaşlarında geldim. 4 yaşıma kadar babaannem büyüttü beni. Sonra annem ve babam Türkiye’ye kesin dönüş yapınca, birlikte İstanbul’a geldik.

 

 Hollanda'ya en son ne zaman geldiniz? Hollanda sizin için ne ifade ediyor?

 

En son geçtiğimiz yaz geldim. Aslında fırsat bulduğum her an Amsterdam’a geliyorum. Uzun kalacaksam Zwolle’da yaşayan akrabalarımın yanına da uğruyorum. Kuzenlerim ise Amsterdam’da yaşamakta. Amsterdam rahatladığım bir şehir. Hafifliyorum. Sokaklarını, mimarisini ve bisikletlerini çok seviyorum. Şehir seni hemen içine alıyor, “Yabancılık çekme, buyur gez” der gibi. İlk geldiğimde hemen tanımak istedim bu şehri ve insanlarını, yaşam biçimini. Amsterdam’da yaşamıyorum fakat hayatımın çok güzel ve uzun hikayeleri burada geçti. Çok çok özlediğim bir ülke.

 

 Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?

 

Lisede tiyatro grubuna katılmamla başladı. Profesyonel olarak ise 17 yaşlarında çocuk tiyatrosuyla başladı.

 

Canım ailem dizisinde canlandırdığınız "Seyhan" karakteri ile tanıdık sizi. Bu yer aldığınız proje yaşamınıza neler kattı?  

 

Hala anılan bir dizi, uzun süre de unutulmayacak sanırım. İlk televizyon tecrübem “Canım Ailem”, dizisiydi. Konservatuarda okuyordum ve set nasıl birşeydir, kim kimdir, ilişkiler nasıl işledigi üzerine hiçbir fikrim yoktu. Çok tedirgin olduğumu ve ne olup bittiğini anlamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Tam anlamaya başladığımda dizi bitti. Çok güzel bir ekipti. Uğur Yücel’in olması büyük bir şanstı. İyi ki öyle bir işle başlamışım.

 

Atv'de yayınlanan Karadayı dizisinde Belgin karakterini canlandırıyorsunuz. Bu karakter sizi ve duygularınızı etkiliyor mu?

 

Hayır öyle bir etki yok üzerimde. Fakat oynadığım karakterin bana bir şey söylemesini ya da hayatta birşeyi farkettirmesini severim. O anlamda bir etki keyif almamı da sağlıyor. Belgin karakterinin de şaşırdığım, bunu nasıl yapıyor acaba diye meraklandığım anları var. Ne yapacak diye, yeni bölümleri merakla bekliyorum.

 

 Oyuncu olmanın en zor yanları nedir?

 

Bu aralar cevabım rahatlamak ve karakteri tanıma süreci. Sadece kendimden yola çıkarak söylüyorum bunu. Yoksa kesin şeyler söyleyecek kadar oyunculuğa hakim olduğumu düşünmüyorum. Hatta hiç olamayacağımı düşünüyorum. Cevaplarım süreç içinde o kadar çok değişiyor ki. Bunun dışında, pratik anlamda beklemek çok yorucu. Bu işin mecburiyetlerinden biri beklemek ama ben hala alışamadım.     

 

 

 

Hayatınız bir film olsaydı adını ne koymak isterdiniz?

 

Bir isim koyacak kadar yaşadım mı acaba? Ama  “Bu ne?” olabilir bak “Bu ne?” sinemalarda.

 

 Mutluluğun tarifi nedir sizce?

 

Mutsuzluğumuzu unutmak için bir oyalanma. Çok güzel bir oyalanma.

 

 Oyunculuk anlamında geleceğe dair planlarınız neler? Hollanda'da düşünür müsünüz?

 

Geleceğe dair planlama yapabilen biri değilim. Türkiye’de oyunculuk yapmayı bırakmak gibi bir niyetim de yok ama Hollanda projelerinde yer almayı çok isterim. Bir tiyatroda oynamayi. Neden olmasın? Geçtiğimiz yaz Boris Paval Conen’in yönettiği “Undercover” adlı filmde küçük bir rol aldım. Zaman ne gösterir bilmiyorum. Belki başka bir projede de çalışma fırsatım olur.

 

 

 

Kaynak : Kadın Dergisi

 

 

Röportaj: Ebru Özgüner