Artık ‘süsleyen’ değil ‘dolduran’ siyasilere alışmamız gerekir


  • Kayıt: 13.03.2018 23:49:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:05:06

Artık ‘süsleyen’ değil ‘dolduran’ siyasilere alışmamız gerekir

 

Hollanda gündemini analiz yapmaya devam ediyoruz.Bildiğiniz gibi Hollanda gündemi çok yoğun.Yaklaşan seçimler ve Soykırım yasasının onaylanması. Hollanda hükümetinin aldığı soykırım yasası ile alakalı kararı, Hollanda Türklerinin büyük partilerden kopuşuna ivme kazandıracak. Dolayısıyla konumuz Türkiye Hollanda ilişkileri ve seçimler.Soykırım yasasının kabulü ile alakalı diğer sayfalarımızda daha geniş bilgiye sahip olacaksınız.

 

Bu sayımızda konuklarımız; Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat GEDİK ve UETD eski Başkanı Mehmet Salih KAYA.

 

Röportaj: Ebubekir TURGUT

   

Hollanda ve Türkiyenin köklü ilişkileri küçük krizleri de aşabilecek düzeydedir.

 

 

- Geçtiğimiz sene Hollanda - Türkiye ilişkileri büyük yara aldı. Daha sonra Hollanda yetkililerinden olumlu açıklamalar geldi.İlişkiler düzeldi derken Hollanda resmi olarak elçisini geri çekti.Hollanda-Türkiye ilişkileri dahamı kötüye gidiyor?

 

Murat Gedik: Ben şimdiki durumun geçen seneye göre daha iyi olduğuna inanıyorum. Ilişkilerin geçen seneye göre daha kötü olacağına ihtimal vermiyorum. İki ülke arasındaki ilişkiler çok ağır bir dönem geçirdiği için eski haline gelmesi biraz zaman alacaktır. Zaten her iki ülke ilişkileri düzeltebilmek için diplomatlar düzeyinde gerekli temaslarda bulundular.


Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye ve Ortadoğu siyaseten ve jeo-stratejik olarak önemli bir süreçten geçtiği için ilişkiler bi müddet daha inişli-çıkışlı olabilir. Bu bizleri tedirgin etmesin.


Ticari ve Turizm bağlarında problem görmüyoruz. Hollanda ve Türkiyenin köklü ilişkileri küçük krizleri de aşabilecek düzeydedir. Bir Hollanda Türk’ü olarak her iki ülkeye de güveniyorum. Tam umutlanmışken maalesef  son anda Ermeni Sorunu’nu ortaya attılar. Bunun gidişatını bekleyip göreceğiz. 

 

Mehmet Salih Kaya : Türkiye Hollanda ilişkileri 400 seneyi aşkın bir zamandır kuvvetli bir geleneğe sahip olduğuna bakılınca, günümüzde iki ülke arasındaki bu ayrıştırmayı, iyi analiz etmek gerekir. Bu ayrılışı sadece iki ülke arasında geçtiğini zannetmek ne kadar gerçekçi olur? En son olarak, belirgin bir şekilde zarar gören Hollanda Türkiye ilişkilerini sadece

 

Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosluğu'na gidişine izin verilmeyen Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın zorla sınır dışı edilmiş, olmasına bağlamak pek doğru olmaz. 


İki ülke arasında ayrışma derinleşeceğe benziyor. Türkiye Hollanda'dan bir özür beklerken, Hollanda şimdi sözde Ermeni soykırımını kabul etti. 


Sadece Hollanda ile değil, diğer Avrupa ülkeleri ile Türkiye'nin  ilişkilerinin zarara uğradığını gözlemliyoruz. Ne oldu, veya neler oldu da bu ayrışma gerçekleşiyor? 


Bu analizi 3 ana temada toplamak mümkündür. Birincisi tarihten gelen, sadece kahvehanelerde veya barlarda konuşulan, diplomasi masasında zikredilmeyen tarihi ayrıştırmadan kaynaklanmaktadır. Dünyanın para ve siyasi hegemonları, 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanlar ile Batı dünyasını ayrıştırmaya ve bir ‘düşman’ oluşturmaya gayret göstermektedir. Buda ister istemez ülkeleri karşı karşıya getirmektedir. Batılı ülkeler Türkiye'nin gelecekte İslam ülkelerinin liderliğine geleceğinden endişe ettklerinden, kendilerince siyasi baskı uygulamanın sonucudur.

 

İkincisi ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Türkiye ekonomik anlamda dünyada hatırı sayılır ülkeler listesine girmeye gayretli. Batılı ülkeler bu durumdan rahatsız gözüküyorlar. Türkiye'nin rekabetini yanlış algılamaktadırlar. Türkiye ile ticareti yükseltme yollarını arayacaklarına, Türkiye'nin ulaştığı ekonomik başarıdan rahatsız oluyorlar. 

 

Üçüncü olarak, Avrupa Birliği ile yapılan ve Yasadışı yollarla Türkiye üzerinden AB’ye üye ülke topraklarına giren mültecilerin Türkiye'ye iadesini öngören, 16 Aralık 2013 tarihinde taraflar arasında imzalanan ve 1 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması sonucunda Türkiye’ye vaat edilen yükümlülüklerden kaçınmak ve Türkiye ile gelecekte yapılacak olan müzakerelerde bir koz olarak kullanma isteminden kaynaklanmaktadır. 


 Bu kısa analizden sonra, Hollanda ile Türkiye ilişkilerinin düzelmeyeceği anlamına gelmez. En zıt ülkeler bile ortak çıkarları doğrultusunda iyi ilişkiler kurabilirler. Umarız gelecekte iki ülkemizin ilişkileri sadece çıkarlar üzerine değil, gerçek dostluk üzerine inşa edilir.

 

Onlarca saldırılara rağmen, Müslümanların ibadethanelerine polis koruması verilmemektedir.

 

 

   

-  Son dönemde dini kurumlara saldırıların arttığını görmekteyiz. Neden ibadethane gibi dini müesseselere saldırı yapılmakta? 

 

Murat Gedik: Bu sorun 11 Eylül saldırıları sonrasının bir ürünüdür diye klasik bir cevap vermeyeceğim.


Bu soru saldırıları yapanlar veya yapanların kendinlerini ait hissetikleri siyasi temsilcilere sorulmalı. Sizlerin Hollanda-Türk medyasının bir temsilcisi olarak Hollanda’da aşırı sağ politikacılar veya asayiş ile ilgili kurumlara, kriminologlara –medya- kimliğiniz ile irtibata geçmesi toplumu çok konuda aydınlatacağına inanmaktayım. Maalesef herkes kendine verilen görevi yapmaktadır. Bunun yanı sıra bir de bölücü terörün saldırıları var. Özellikle Afrin Harekatı sonrası bunu sıklıkla görmekteyiz. Maalesef Hollanda adaleti bu saldırıları terör olarak adlandırmıyor, böyle olmayınca da üstleri kapanıp gidiyor.

 

Mehmet Salih Kaya: Ne acıdır ki ibadethanelerimiz inananlar tarafından sıkça ziyaret edilen müesseseler listesinden çıkmıştır. Birinci nesil Müslümanlar için ibadethaneler, onların hayatlarının merkezinde iken, üçüncü ve dördüncü nesil için sadece bayramdan bayrama ziyaret edilen mekanlar pozisyonuna düşmüştür. Hollanda İslam toplumu tek vücut olarak, ibadethanelerinin korunmalarını yetkililere ulaştıramamışlardır. Onlarca saldırılara rağmen, Müslümanların ibadethanelerine polis koruması verilmemektedir. Son zamanlarda yükselen İslamofobya gerçeği, yapılan saldırıları gözler önüne sermektedir. Başka bir neden ise, Hollanda toplumunun sağcı kesimi, Hollanda'da yabancıların bu topluma yük olduğuna inanarak, yasadışı eylemlere yönlendiğini görmekteyiz. Asimile olmak istemeyen Hollanda Müslümanlarını  elinden geldiği kadarıyla, ürkütmeye ve yıldırmaya gayret göstermektedir. Saldırıları yapan faillere verilen cezaların ağır olmaması onları cesaretlendiriyor.  Yetkililer buna bir çözüm bulmalılar.

 

Mutlaka Sandığa Gitmek Zorundayız

 

 

 

 

-  21 Mart’ta yapılacak seçimlere 20 cıvarında  yerel parti katılıyor.Çok sayıda Türkiye kökenli aday bu partilerden aday. Bu konuda düşüncenizi alabilirmiyim?

 

Murat Gedik: Demokrasiye katılım olarak güzel bir gelişme. Adayların yerel partilerinde bulunmaları var olan geleneksel siyasi partilerin kendi parti programlarını revize etmeleri gerektiğini gösterir.


Umarım bütün adaylar seçim dönemi ve sonrası eğitimleri ve yöneticilik kaabiliyetleri ile ön planda olsunlar. Ortak değerlerim ile herkes ila aynı platformlarda buluşalım. Bütün adaylara başarılar diliyorum. Fakat asıl önemli olan bizim insanımızın sandığa gitmesinde yatmakta.

 

Mehmet Salih Kaya: 21 Mart tarihinde yapılacak olan Belediye seçimlerinin Türkler ve yabancılar açısından hem ayrılık, hem birlik beraberlik getiriyor. Her partide Türkiye kökenli adayların olduğunu görüyoruz. Her şehirde çeşitli partilerden aday olan Türkler ve Faslılar, oyları ‘böldüklerinden’ beraberlik zedelenmektedir, lakin bu durum Türklerin artık topluma entegre olduğunun, tek-kimlikli olmadıklarının ve toplumda yerlerini almak istediklerininde kanıtıdır. Türklerin ve Faslıların büyük çoğunluğunun DENK partisinde toplanacağı beklenilmektedir. Buda onların ayrılık içerisinde birlikleri olacaktır.

 

Diğer partilere tepki gösteren göçmenler DENK Partisi’ne yönelmiştir

 

- Türkler ve Faslılar başta Denk Partisi olmak üzere yerel bazda katılan küçük partilere yöneldiğini görmekteyiz. Göçmenler ulusal büyük partilerden beklentilerini bulamadılar diye bilirmiyiz?

 

Murat Gedik: Göçmenlerin bence çok beklentileri yoktu. Onların istediği kendi kültür ve kimliklerine saygı gösterilmesi ve bunu yaşatabilmesi için imkan sunulması idi. Bu böyle olmadı. Aksine imkanlar daraltıldı ve Hollanda siyasetinde konu hep göçmenler ve İslam oldu. Tartışmalarda bile kendi görüşlerini belirtme imkanı olmayınca doğal olarak alternatif arayışlara girdiler. Bunun sosyo-ekonomik sebepleri de var ama  bu süreci bu şekilde okumak lazım.

 

Mehmet Salih Kaya:Yapılan bilimsel araştırmalara bakılırsa daha önce Hollanda'ya gelen Sürinam ve Antilyanların Hollanda'da ikamet sürelerinin uzadıkça oy tercihlerinin ulusal büyük partiler arasında dağıldığını görmekteyiz. Daha önce kendi ırkından olan adaylara oy verenler, daha sonra ‘beyaz Hollandalılara’ oy vermeye başlamışlardır. Belediye seçimlerinde ise bu insanlar tercihlerini kendine daha yakın hissettikleri adaylar lehine kullanmaktadırlar. Ayrıca Hollanda vatandaşı olmayan Türkler ve Faslılar sadece yerel seçimlerde oylarını kullanabilecekleri için, genellikle kendi lisanını ve kültürünü anlayan ve benimseyen insanları tercih etmektedirler.


Denk Partisi, İşçi Partisinden ihraç edilen vekiller tarafından kurulmuştur. İşçi Partisinin eylemine karşı Türkler, Faslılar ve diğer yabancı kökenli Hollandalılar, tepki göstererek Denk Partisinde birleşmişlerdir.


Hollanda'da yaşayan entegre olmak isteyen, fakat asimile olmak istemeyen, seçmenlerde yaşadıkları ‘dışlanma’ sonucunda, Denk Partisi’ne yönleneceklerdir. Ulusal büyük partilerde aday gösterilenler, mutlaka kendi başarıları sonucunda aday gösterilmişlerdir. 


Dış kökenli Hollandalılar (göçmenler) ulusal partilerden gerçekten beklentilerinde hayal kırıklığına uğramışlardır. Bu durum gelecekte nasıl gelişir, hep beraber göreceğiz.

 

Genç yetenekler varken ve genç bir parti varken, eski dönemlerde alıştığımız simaları görmeyeceğiz

 

 

   

- Başta Denk Partisi olmak üzere adaylara dikkat ettiğimizde oldukca genç ve dinamik.Geçmişte politik hayatımızı süsleyen adaylar tasviye edildi diye bilirmiyiz?

 

Mehmet  Salih Kaya: Denk Partisi genç bir parti ve lideri Tunahan Kuzu genç, dinamik ve karizmatik bir liderdir. Tüm müzakerelerde ve söyleşilerde göz kamaştıran Kuzu, gençler tarafından örnek alınmaktadır. Bu durumda, kendilerini sayın Kuzu’yu örnek alan gençler Denk Partisine başvurarak aday olmuşlardır. 


Genç yetenekler varken ve genç bir parti varken, eski dönemlerde alıştığımız simaları görmeyeceğiz. Onlarda genç yeteneklerin var oluşundan rahatsız değiller, hatta gençleri destekliyorlar. Bir tavsiyeden bahsetmek ise doğru olmaz. Onlar başka zamanın siyasi figürleri idi. Zamana ve siyasi konjonktüre göre, adaylar gösterilmiştir. Önümüzdeki zaman farklı profil siyasileri sahneye alacaktır.  


Artık ‘süsleyen’ değil ‘dolduran’ siyasilere alışmamız gerekir.

 

Murat Gedik: Tasviye edilmek istenildiler ama adaylar alternatif oluşumda kendi yerlerini buldular ve bence  hayırlı da oldu. Düşüncelerini hür ifade edebilmek ve Hollanda siyasetinde daha güçlü ses çıkarabilmek güzel birşey.

 

Seçmenlere tavsiyemiz: “Düşünmeden oy kullanmayınız”!

 

- Hollanda Türklerinin  seçimlerde nasıl bir tavır almalarını önerirsiniz? 

 

Mehmet Salih Kaya: Her seçimde olduğu gibi, 21 mart 2018 tarihinde yeni bir tercihle karşı karşıya kalacaklardır seçmenler. Her seçmen kendi değerlerine en yakın partiye ve adaya oyunu verecektir. Değerleri tartarken, önemli olan, özellikle yerel seçimlerde, adayların ve partinin samimi olmalarıdır. Seçmen, yerelde olsa, ciddiye alınmak ister ve tercihini ‘ödünç’ verir. Bunun anlamını siyasiler iyi anlayıp, ona göre siyaset yapmalılar. Bir siyasinin her zaman toplumun içerisinde bulunması, samimi söylemleri ve aslını inkar etmemesi Türklerin ve Faslılar tarafından seçilmesini sağlayacaktır.


Oy kullanmadan önce bir daha düşünmek lazım. 

 

 

Murat Gedik: Tamamen bilinçli bir şekilde oy kullansınlar, yani oy verecekleri kişiyi ve parti programını iyi tanısınlar. Seçim sonrası ise belediyelerin halka açık olan encümen üyelerinin toplantılarına en azından birkaç defa katılsınlar. Seçilen adaylar da seçildikten sonra vatandaşlar ile irtibatlarını koparmasınlar. İnsanımızın kafasına öncelikle ‘Ben oyumu kullanacağım’ yerleşmeli.