Kovid-19'un küresel ekonomide çok boyutlu tahribatı


  • Kayıt: 17.11.2020 21:13:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:09:44

Kovid-19'un küresel ekonomide çok boyutlu tahribatı


Sağlık krizi gibi görünse de etkileri itibarıyla küresel ekonomik krize de dönüşen Kovid-19'un küresel ekonomilere maliyetinin 2020 ve 2021'de 8,5 trilyon doları bularak büyüklük itibarıyla 2008 küresel finans krizini de aşması bekleniyor.


Restoranlar, kafeler, irili ufaklı işletmeler… Yaşadığımız, gezdiğimiz her yerde dudaklardan hep aynı sözler dökülüyor: “Seneler sonra siftahsız günler yaşıyoruz, işçi çıkarmak zorunda kaldık, maaşları minimum seviyeye düşürdük...” Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) krizi, insan sağlığının yanı sıra ekonomileri de vurmaya devam ediyor. Kovid-19 her ne kadar sağlık krizi gibi görünse de etkileri itibarıyla küresel bir ekonomik krize de dönüşmüş durumda.


Araştırmalar, krizin etkilerinin sarılmasında çok boyutlu önlemlerin gerekliliğini ortaya koyarken, kapısına kilit vuran işletmelerin sayısının her geçen gün artması, krizin istihdam üzerindeki etkisinin daha da önem kazandığını gösteriyor.


Sadece sıradan bir şehirde değil, Paris gibi dünyanın turizm merkezi olan yerlerde de ikinci çeyrekten itibaren devam eden tam ve kısmi ölçekli kısıtlamalar başta hizmet, imalat ve turizm gibi sektörlerde çalışanlar olmak üzere birçok kesime ciddi zorluklar yaşatmaya devam ediyor.

 

Gelir eşitsizliği nedeniyle gelişmiş ülkeler salgın ile mücadelede daha etkin rol oynarken, krizin ortadan kalkıp insanların tekrar normale dönmesini sağlayacak aşı ya da ilacın, ekonomik etkenlerden ötürü bazı ülkelerdeki yoksulluğu daha da artırması tehdidi söz konusu.


Dünyanın önde gelen kurumları, bir yandan Kovid-19 krizinin ekonomik etkilerini ölçümlemeye çalışırken, diğer yandan krizin sonuçlarını geçmiş krizlerle karşılaştırıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve OECD, araştırmalarında, salgın kaynaklı ekonomik kaybın, 2008-2009 yılında ABD'de başlayan ve dünyayı etkisi altına alan küresel finans krizinin çok üzerinde olduğuna dikkati çekiyor. Birleşmiş Milletler (BM), Kovid-19 salgınının küresel ekonomilere maliyetinin 2020 ve 2021’de 8,5 trilyon doları bulmasının beklendiğini açıklıyor. Bu rakam, 2008-2009 krizinin maliyetinin yaklaşık 3,5 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde, Kovid-19 krizinin büyüklüğünü daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Salgının, sonuçları itibarıyla küresel ekonomide yüzde 3,2’lik bir küçülmeye yol açması bekleniyor. Kovid-19’un, gelişmiş ülkelerde yüzde 5, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 1 civarında daralmaya yol açması öngörülüyor.

 

Araştırmalar, çok boyutlu önlemlerin gerekliliğini ortaya koyuyor


Kovid-19 sonrası döneme ilişkin kıyaslamalı çalışmalar, salgın sürecinin sonuçlarının neler olabileceğine ilişkin önemli ipuçları veriyor. IMF tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada, SARS (2003), H1N1 (2009), MERS (2012), Ebola (2014) ve Zika (2016) gibi yakın tarihte yaşanmış salgın hastalıkların etkileri incelenmiş ve adı geçen salgın hastalıkların neden olduğu yaraların sarılması için sağlanan iktisadi temelli destek paketlerine rağmen ciddi ekonomik kayıpların önüne geçilemediği gözlenmiştir.


Bu durum, krizin etkilerinin sarılmasında çok boyutlu önlemlerin gerekliliğini ortaya koyarken, özellikle iş piyasaları ve istihdam boyutu üzerinde durmak gerekiyor. İspanyol iktisatçı Oriol Aspachs ve çalışma arkadaşları, İspanya’nın en büyük ikinci bankası CaixaBank’ın verilerini kullanarak yaptıkları çalışmada, sağlık krizinin iş piyasasındaki etkilerini şu şekilde özetliyor; iş kaybı, eksik istihdam, maaş indirimleri, imalat ve hizmet sektörlerinde küçülme.


Salgının doğurduğu iktisadi krizin ciddiyeti ortadayken, krizin faturası ülkeler ve çeşitli sosyal tabakalar arasında farklılık gösteriyor. Örneğin, gelir adaletsizliği üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın araştırmasına göre, mevcut rakamların üzerine yarım milyara yakın insan daha, salgının yol açtığı etkilerle birlikte açlık sınırının altına sürüklenecek. Yine Fransa merkezli Dünya Doktorları (Médecins du Monde) örgütü de sadece ekonomik kapasitesi kısıtlı ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de Kovid-19 salgınıyla birlikte milyonlarca insanın açlık ve yoksulluk sınırının altına itildiği uyarısı yapıyor. Öte yandan, Swiss Bank, UBS ve Pricewaterhouse Coopers’ın (PwC) hesaplamalarına göre, hâlihazırda dünyanın en zengin insanı olan Amazon’un CEO’su Jeff Bezos ve birçok ulus aşırı şirket, ekonomik teşvik paketleri sayesinde piyasada bollaşan para ile zenginliklerine zenginlik katmaya devam ediyor.

 

İki farklı kutbu birlikte yaşıyoruz


Gündelik yaşam deneyimleri de durumun vahametini doğrular nitelikte. İki farklı kutbu birlikte yaşıyoruz. Bir yandan üretim süreçlerinin aksamasıyla yaşanan ürün tedariklerindeki problemler ve devamındaki pahalılaşmayla boğuşmak gerekirken, diğer yandan da çalışıp evlerini geçindirmek durumunda olan milyonlarca insan, salgın gerekçesiyle evlerine kapanmak zorunda kalıyor. Örneğin, sağlık çalışanları, market kasiyerleri ve kuryeler kendilerini virüsten koruma imkânı daha düşük meslek grupları olmasına karşın ek mesailer ile çalışmaya devam etmek durumunda kalıyor. Hizmet sektörü çalışanları başta olmak üzere evden çalışma düzenine geçen insanlar artan ve esneyen mesai saatlerinin neden olduğu stresle baş etmek durumunda kalırken, diğer yandan dünya ekonomisinin en ileri gelen ülkelerinin vatandaşları da dahil olmak üzere sağlık hizmetlerine ulaşım çoğunlukla eşitlikçi ve adil bir paylaşım üzere olmadığından milyonlarca insanın daha fazla stres altında yaşamasına yol açıyor. Halihazırdaki bu çelişkili durum, sosyal ve ekonomik adaletsizlikleri güçlendirirken, uzmanları da bu konu üzerinde daha fazla durmaya teşvik ediyor.


Salgın süreciyle birlikte daha da görünür olan bir diğer faktör ise ülke içi ve ülkeler arası gelir eşitsizliklerinin insanların hastalıkla mücadelesindeki en belirleyici unsur olmaya devam etmesi olarak belirlendi. Kişi başına düşen doktor ve ekipman sayısı, sağlık sigortaları ve bunlara erişmede gelir grupları arasındaki uçurumlar, sağlık hizmetlerine ulaşmadaki zorlukları oluşturuyor. Dünya Bankası tarafından yayımlanan bir çalışma, Kovid-19 kaynaklı ölüm oranları ile ülkelerin ekonomik gelişmişlikleri arasında ciddi bir negatif korelasyon olduğunu ortaya koyuyor. Hastalığın tedavisi, gerekli ilaç ve ekipman tedariği açısından bakıldığında ise gelişmiş ekonomilerin açık bir biçimde avantajlı bir konuma sahip olduğu görülüyor. Diğer yandan, aşı çalışmalarına ayrılan bütçeler ve aşıya ulaşılabilirlik söz konusu olduğunda ise gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkeler karşısındaki dezavantajlı konumu, iktisadi gelişmişlik ile sağlığa ulaşımın kalitesi ve kolaylığı arasındaki doğrudan ilişki göz önüne alındığında önem arz etmeye devam ediyor.


Dijitalleşme yarışı salgında hız kazandı

 

Dünya ekonomilerinin dijitalleşme yarışı salgın sürecinde daha önemli bir hale geldi. Şirket faaliyetlerini ofis dışı alanlarda devam ettirme konusunda Asya’nın gelişmekte olan ülkelerinin aksine Afrika ve Güney Amerika kıtasındaki ülkeler aynı başarıyı gösteremiyor. Salgın durumuna adapte olmaya çalışırken karşılaşılan bu zorlukları uluslararası ticaretin yavaşlamasına dönük özelikle Amerika merkezli adımlar takip ederken, Asya ekonomilerinin kalkınmasına dönük yeni engeller çıkarmaya devam edeceğe benziyor. Kovid-19 krizinin ortadan kalkıp insanların tekrar normale dönmesinde en önemli rolü oynayacak aşının ya da ilacın, hakkaniyetli bir şekilde dünya nüfusu ile paylaşılmasının önündeki engel ve kaygılar, özellikle dünyanın fakir bölgelerinde yoksulluğun ve birtakım yoksunlukların derinleşerek artması tehdidini beraberinde getiriyor.


Salgının toplumların her katmanından insanı istihdam yönünden olumsuz etkileyeceği açıkken özellikle belirli kesimlerini ise istihdam ve gelir kayıpları açısından orantısız bir biçimde etkileyecek oluşu bir diğer önemli husus. Kovid-19’un en çok etkilediği gruplar olan yaşlılar, sosyal güvenceden yoksun kayıt dışı çalışanlar, serbest mesleğe sahip kısa süreli ve geçici işçiler gibi grupların karşılaştığı problemlerin işverenler tarafından ve büyük ölçekli kamu politikaları ile acilen çözülmesinin gerektiği ise bir diğer nokta. Aspachs’ın çalışmasının vurgu yaptığı bir diğer önemli husus ise çoğunlukla güvencesiz bir biçimde çalışan göçmenlerin salgından en çok etkilenen gruplardan biri oluşu. İş gücü piyasasında, özelikle gelişmekte olan ülkelerde azımsanamayacak derecede bulunan kayıt dışı çalışan iş gücünün kırılganlığının daha da artacak olması kaçınılması zor bir durum olarak önümüzde duruyor. Devlet yardımlarının bu kitleye ulaşmasının önünde de birtakım yasal zorlukların bulunuyor oluşu problemin aciliyet ve vahamet derecesini gösteriyor. Son olarak, salgın öncesi dönemde zaten eksik istihdam ve yüksek işsizlik tehlikesiyle yüksek oranlarda karşı karşıya olan gençler ve kadınlar azalan işgücü talebi karşısında daha da savunmasız hale gelen bir diğer sosyal grup.


IMF’nin Kovid-19 salgınına karşı uygulanması gereken politika önerilerine göre salgının neden olduğu yaraların sarılması açısından aktif mali politika, para arzını genişletme, sağlık sektörü başta olmak üzere belirli sektörlere finansal desteklerin artırılması, mikro işletmeler ve KOBİ’lere nakdi yardım ve kredilerin artırılması gibi önerileri öne çıkartırken Guy Standing gibi ekonomistler ise temel gelirin ve sosyal korumanın, yalnızca kırılgan gruplar için değil, herkesi kapsayacak biçimde genişletilmesinin hayati önemine dikkati çekiyorlar.


​​​​​​​Doğudan batıya tüm dünyada yaşanan bu problemin kronikleşmesi ve daha da derin yaralar açmasını önleyecek yeni bir kapsayıcı anlayışa ihtiyaç var. Yalnızca ekonomi temelli ve geçici çözüm yollarının ötesinde bir paradigma değişimi olmadığı müddetçe her bir krizin bir sonrakinden daha yıkıcı sonuçlar doğuracağını kestirmek zor değil. Sonuç olarak, Kovid-19 krizinin gelişmiş ülkelerden çok, ekonomik olarak gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri özellikle iktisadi ve sağlık sorunları açısından daha fazla etkilemeye devam edeceği açık. Bu etkinin olası bir aşıya erişimde oluşturacağı problemler ve aşının erişilebilir olmasına kadarki süreçte yol açacağı etkilerin boyutu açısından bu ülkeler ve vatandaşlarının gelişmiş ülkelerinkine nazaran dezavantajlı oluşları başta can kayıpları olmak üzere salgının ekonomik ve sosyal etkilerine de daha fazla maruz kalacağı sonucunu getirmekte.


AA