Hollanda Siyasetine Göre “Makbul” Müslümanlığın Sınırında Millî Görüş


  • Kayıt: 27.11.2020 19:43:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:09:46

Hollanda Siyasetine Göre “Makbul” Müslümanlığın Sınırında Millî Görüş


Hollanda’da Yeşil Sol Partisinin milletvekili adayı Kauthar Bouchallikht hakkında Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’yla teması olduğu gerekçesiyle karalama kampanyası yapılması yeni bir soruyu ortaya koydu: Hollanda siyasetine göre “makbul Müslüman” kim? Ve bu sınırın dışında kimler, neden yer alıyor?


Kauthar Bouchallikht, 17 Mart 2021’de Hollanda’da gerçekleşecek parlamento seçimlerine Yeşil Sol Partisinin (Hl. “GroenLinks”) listesinde ve dokuzuncu sıradan aday gösterildi. Kauthar genç yaşına rağmen, “Yeşil Müslümanlar” Vakfının kurucu ve başkanı olmanın yanında, mülteci hakları, öğrenci hakları, toplumsal eşitlik ve çoğulculuk konularında çalışmalarıyla ve aktivizmiyle dikkat çekmiş ve ismini duyurmuştu. Kauthar’in genç, kadın, Fas asıllı, üstelik Müslüman ve başörtülü olması toplumun belli kesimleri için tedirginlik verici olsa da adaylığının tartışmaya açılması için yeterince malzeme sunmadı.


9 Kasım 2020’de adaylığının açıklanmasından kısa bir süre sonra Kauthar’ın adaylığının tartışmaya açılmasına FEMYSO’da yöneticilik yapıyor olması ve Hollanda Millî Görüş Teşkilatının Üniversiteliler Birimi tarafından organize edilmiş bir programa katılmış olması sebep oldu.


Gizli Örgütlere Bağlılık Yemini Şüphesi


11 Eylül 2001 saldırısı ve Amsterdam’ın göbeğinde gerçekleşen Theo van Gogh cinayetinden sonra çok sütunlu Hollanda toplumunun Müslümanlara gösterdiği toleransın sınırı yıllar içinde daraldı. Şüpheli sayılan Müslümanları kapsayan çember gün geçtikçe genişledi. İlk etapta terörizm veya fundamentalizmle belirlenen sınır, zamanla politik Selefilik, Selefilik ve şimdi siyasal İslam/İhvancılık ve Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’nı kapsayacak kadar genişledi.


Hollanda’daki cami ve dinî kuruluşlara yurt dışı finansmanı ile alakalı meclis soruşturması kapsamında 10 Şubat 2020’de dinlenen terör uzmanı ve eski istihbaratçı R. Sandee, Mısır kökenli İhvan-ı Müslimin’in dünya genelinde ve bilhassa Avrupa’da Müslümanlar arasında bir ağ oluşturduğunu, bu ağın gizlilik içinde faaliyet gösterdiğini ve Avrupa’da siyasi ve hukuki mücadele yoluyla veya siyasi hukuki alanı (sui)istimal ederek yerleşik kurum, kuruluş ve siyasi partilere sızıp güç elde etmek istediğini söyledi. Sızmayı hedefleyen bu ağ Sandee’ye göre mutlaka bir gizlilik içinde işliyor, gizli törenlerde ant içiliyor ve amaca ulaşmak için takiye yapılıyordu. Her ne kadar demokrasi ve insan haklarına bağlılık ifade edilse de Sandee’ye göre İhvancılar içten içe politik ve “cihadçı” Selefilik’ten hiç farklı olmayan bir toplum modeli öngörüyor ve gizlilikle, yani Selefilik’ten farklı bir metotla, aynı amacı gerçekleştirmek istiyor.


Meclis soruşturmasında yapılan bu konuşma öyle etkin oldu ki bu söylemi siyaset ve medya büyük ölçüde benimsedi. Hatta GroenLinks milletvekili van den Berg, bir cami yöneticisine takiye yapıp yapmadığını ve gizli İhvan-ı Müslimin örgütüne bağlılık yemini edip etmediğini soracak kadar bu dili benimsedi. İslam’ın bir yaşam şekli olduğuna inanan ve böyle bir dindarlığı benimseyen Müslümanlara karşı duyulan derin güvensizlik Sandee’nin söylediklerinde kendine bir meşruiyet zemini buldu.


Tehdit Değil, Tehdit Oluşturma İhtimali


Basbakan Mark Rutte, Fransa’da 11 Kasım 2020’de Samuel Paty’nin öldürülmesiyle alakalı parlamento görüşmesinde aşırı sağcı parti lideri Geert Wilders’in itirazlarına şöyle karşılık verdi: “Eğer Bay Wilders Hollanda’da İslam’ı benimseyenlerle alakalı bir risk olduğunu söyleyecek olsaydı, bunların arasında İslam’a siyasi bir anlam yükleyenler, Sünni inancından hareketle, Selefiliği siyasi anlamda izah edenler ve buna dayanarak şiddet ve tehdide adım atma ihtimali olanlar var mı diyecek olsaydı, buna şöyle karşılık verebilirdim: Evet bu risk var.”


Rutte, Wilders’e verdiği cevapta, terörden siyasal İslam’a uzanan tehdit algısını Sünni akidesini kapsayacak kadar genişletmekle kalmadı. Rutte bu ifadelerin hemen ardından İslamcılığın ve politik Selefiliğin, “değerlerimize” ters düştüğünü ve toplumu ve hatta “kılıç gücüyle” devleti karşısında bulacağını netlikle ifade etti. Parlamentoda temsil edilen partilerin 11 Kasım 2020’de gerçekleşen görüşmede “makbul Müslüman” tanımında bir konsensüs sağladıkları ve bu “makbul Müslüman”ı her neye inanırsa inansın sözlü ve fiili olarak sekülarizmden başka bir pratiği olmayan bir dindarlıkla yetinmeye icbar etmek istedikleri söylenebilir.


Siyasetin bu dili, İslam’ı yalnızca bir vicdan meselesi ve folklor olarak görmeyen Müslümanları, yani nerdeyse bütün Müslümanları tehdit olarak tanımlamasa da güvenlik riski oluşturmakla itham ediyor. Bu ithamın gerekçesi Müslümanların somut bir tehdit oluşturmasıyla bağlantılı değil, inançları ve dinî pratikleri itibariyle tehdit oluşturma “ihtimaliyle” bağlantılı.


Makbul Olmayan Müslüman’ın Cezalandırılması


Fransa’da ve Avusturya’da gerçekleşen terör eylemlerinden sonra Avusturya’da Kurz tarafından kriminalize edilen,  Macron’un “İslamcı bölücülük” adıyla isimlendirdiği Müslüman, Hollanda siyasilerince de takip edilmesi ve alanı daraltılması gereken bir gulyabani. Tartışma aslında tam olarak kim olduğu bilinmeyen, ama makbul olmadığına inanılan bu Müslüman’ın suçlu olup olmadığıyla alakalı değil; hangi bedeli ödeyip nasıl cezalandırılacağıyla alakalı.


Kauthar’ın başına gelenler bu bağlamın dışında görülmemeli. İslam’ı sadece bir vicdan meselesi, bir spiritüel fantezi olarak görmeyen, İslam’ı hayatında belirleyici sayan Müslüman şiddete bulaşmayıp yasalar çerçevesinde hareket etse de makbul değil. Kauthar’ı savunmak için yaptığı konuşmada parti lideri Jesse Klaver, Kauthar’ın Hollanda Millî Görüş Teşkilatı tarafından organize edilen bir programa  katılmasını kastederek  “bu tür kurumlar” tarafından organize edilmiş bir programa katılmanın çok kötü bir karar olduğunu söyledi. Böylece Klaver, makbul Müslümanlığın sınırını Millî Görüş’ün davetine icabet etmek olarak tespit etti. Kauthar’ın bilhassa Müslüman ve başörtülü bir kadın olarak, bütün sol ve yeşil tutumuna rağmen, orada bulunmasının problemli görülmesi Müslümanlara duyulan derin güvensizliğin bir göstergesi.


Kauthar makbul olduğunu, 23 Kasım 2020’de Trouw gazetesinde yayınlanan röportajında “sol” ve “yeşil” olduğunu ve Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’nın toplantılarına bu kimliğiyle katılmayacağını ifade ederek, bunu ispat etmek zorunda kaldı. Bu görüşe göre Hollanda Millî Görüş Teşkilatı yasal, fakat makbul değildi!


Kriminalize edilmesi, takip edilmesi, denetim altında tutulması, sert ve yumuşak güçle törpülenmesi istenen Müslüman kim belli değil, ama Hollanda Millî Görüş Teşkilatı buna dâhil. Bu kanaate şimdiye kadar Nida Partisi dışında karşı çıkan yerel veya ulusal parti yok. 

 

Makbul Mu Olacağız, Kendimiz Mi Olacağız?


2009 yılında verdiği röportajda, dönemin GroenLinks Partisinin lideri ve şu an Amsterdam Belediye Başkanı olan Femke Halsema, Doğu Amsterdam’da çocuklarının okulunda başörtülü anneler arasında olmakta zorlandığını ifade etmişti. Halsema, başörtüsü takma hakkını savunmakla birlikte kadınların başörtülerini özgürce atacakları anı beklemekte olduğunu ve Hollanda’da her kadını başörtüsüz görmek istediğini ifade etmişti. Belli ki Kauthar şahsında Müslüman kadına yüksek toleranslarıyla başörtüsü için biraz daha mühlet lütfettiler, ama Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’ndan beri olduğunu hemen ve şimdi ifade etmesi istendi.


Yıllar içinde sağdan sola İslam karşıtı dil, Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’na veya FEMYSO’ya, yani yasal ve yasalar çerçevesinde hareket eden iki kuruma bulaşmış olmayı, makbul olmamak için yeterli gerekçe sayacak derekeye düştü. Şimdi Hollanda Millî Görüş Teşkilatı, Hollanda siyaseti nezdindeki “makbul Müslümanlık” tanımının dışında görülüyor. Kauthar dışındaki bütün Müslümanlar da bir tercihle karşı karşıya: Makbul mu olacağız, kendimiz mi olacağız?


İçinde bulduğumuz şartlarda kendimiz olmak, siyasilerin, yazarların ve medyanın gösterdiği sertliğe bir dayanıklılıkla karşılık vermeyi gerektirir. Yasalar dâhilinde hareket etmenin yeterli olmadığı bir ortamda direnç göstermemek bize kimliğimizden hiçbir şey bırakmayabilir. Bugün Hollanda Millî Görüş Teşkilatı’na selam vermekle sınırlandırılan “makbul Müslüman”, güvenilir olduğunu ispat etmek için yarın başka deliller sunmak mecburiyetinde bırakılacaktır. Bu gidişatı önlemek için Müslümanlar sonuçlarına katlanarak, Kur’an ve Sünnet’in belirlediği sınırlar dâhilinde Müslüman kalma kararlılığında diretmek ve bu hâliyle Avrupa’da yer edinmekte ısrarcı olmak durumundadır.


Perspectif/Mehmet Erik