HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR

* Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor...


  • Kayıt: 02.08.2022 12:53:33 Güncelleme: 02.08.2022 20:50:14

HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR

* Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

*Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

*Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

Değerli okurlarım,
Size öncelikle, devlet büyüğümüz rahmetli Süleyman Demirel’in, siyaset dünyasına kazandırdığı, bir atasözü veya deyim haline gelen ‘Dün dündür, bugün bugündür’ sözünü ne zaman ve ne amaçla kullandığını hatırlatayım:

Faruk Gürler'in yerine Genelkurmay Başkanı olan, Semih Sancar ile Demirel'in gizlice görüştüğü söylentisi ortaya atılmıştı.12 Mart 1971 tarihinde, ordu bu kez bir muhtıra ile ülke yönetimine el koymuştu. Ama meclis bu defa askerlerin emirlerine uymaya hiç niyetli değildi.

Askerler, görevi sona eren Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yerine Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürler’i seçtirmek istiyorlardı.

Meclis çoğunluğunu teşkil eden iki partinin lideri Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, bu isteğin gerçekleşmemesinde büyük bir rol oynamışlardı. O sıralarda Semih Sancar ile Demirel’in gizlice görüştüğü söylentisi yayılmıştı.
Gazeteciler, Demirel’den ‘Hayır görüşmedim’ cevabını alınca bu kez Semih Sancar’a sordular. Sancar da ‘Dün görüştük ya!’ cevabını verince tekrar Demirel’e gittiler ve ‘Efendim daha dün görüşmedik demiştiniz’ sözüne karşılık, Demirel de o meşhur sözü fısıldadı: ‘Efendim, dün dündür, bugün bugündür’.

Sonrasında da, hem askerlerin hem de siyasilerin uzlaştığı bir isim olan Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Böylece asker baskısı meclisin üzerinden kalkmış ve Süleyman Demirel’in sarf ettiği o meşhur sözü de günümüze kadar yaşamaktadır.

GEERT WİLDERS

Demirel’in dünya siyasetçilerine hediye olarak bıraktığı bu söylem ve eylemi en iyi kullanan politikacılardan biri Hollandalı siyasetçi Geert Wilders’dir.
Geert Wilders, yabancılara ve Müslümanlara karşı ırkçı tavrı ile tüm dünyada tanınan bir sima olmuştur.

Ne var ki Wilders, ‘Dün dündür, bugün bugündür’ düsturunu kopya eden en çirkin politikacı olarak tarihe geçmeye namzet olmuştur.
Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

MACAR İLE EVLİLİK

kişi, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduWildres’in ağabeyi Paul kardeşi ile ilgili büyük sırları ifşa ediyor.Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alan, ‘Wilders’in dünü ve bugünü’ hakkındaki notları şöyle sıralayabilirim:

Göçmen bir aileden geldiklerini söyleyen Paul Wilders, aşırı sağcı kardeşi Geert’in eşinin Türk kökenli bir Macar olduğunu belirtti.

Wilders, Hollanda yönetimleri tarafından sığınmacılar için 87 binden fazla sosyal konut kiralandığını, bu nedenle yeterli ev bulunmadığı için Hollandalıların yıllarca ev beklemek zorunda kaldıklarını savunuyor. Wilders, “Evler kimin için inşa ediliyor? Hollandalılar için mi, göçmenler için mi?” diye soruyor.
Ağabey Paul ise, bu beyanlara twitter mesajıyla tepki gösterdi.
“Göçmenler ne demek?” diye soran Paul Wilders, “Ailemiz ve soyadımızın kökleri Almanya’dan geliyor. Büyükannemiz Endonezya kökenli. Kendi karısı Türk kökenine sahip bir Macar. Hepimiz göçmeniz” dedi.

Geert Wilders’in eşi Krisztina Marfai’nin Türk kökenli olduğu iddiası, sosyal medyada en çok ilgi çeken konulardan biri oldu.
Paul Wilders, daha önce medyaya yaptığı açıklamalarda, PVV’nin aşırı sağcı politikalarını ve partinin lideri olan kardeşini sert dille eleştirmişti.
Ağabey Wilders, kardeşinin gerçekten Türk kökenli bir kadınla mı evli olduğu yönündeki soruya, “Elbette, kökleri takip edin” karşılığını verdi.

Öte yandan, Wilders’in eşi Krisztina’nın, Amerikan ilaç endüstrisinin en büyük ismi Pfizer’de çalıştığı ve Hollanda dahil tüm dünyada lobi faaliyetlerini yönettiği iddiaları da medyada yer alıyor. Hollanda medyası, Pfizer ve Microsoft’un Hollanda’daki siyasi atmosfere etkisinin ne olduğunu soruyorlar.
Pfizer’in, Wilders’in de bağlantılı olduğu Edmund Burke Vakfına 470 bin dolar finansal yardımın da araştırılması gerektiğini öne süren medya, Wilders’in vakıftan ayrılmasından sonra geçen yıl yardımın kesilmesinin de nedeninin bulunmasını istiyorlar.

AİLE FERTLERİ GEERT İLE KONUŞMUYORLAR

Ağabey Paul Wilders, RTL TV kanalına yaptığı bir açıklamada, ailesinin hiçbir üyesinin, görüşleri nedeniyle Geert ile temasının bulunmadığını belirterek, “Zaten en fazla doğum günlerinde görüşüyorduk. Fikirlerini benimsemesem de o benim küçük kardeşim” diyor.

PVV lideri Wilders, 31 Temmuz 1992 yılında Budapeşte’de evlendiği, eski bir Macar diplomatı olan Krisztina Marfai ile ilgili olarak, ağabeyi tarafından dile getirilen iddialara yanıt vermiyor.

WİLDERS’İN SİYASİ KARİYERİ

Siyasi kariyerine, Özgürlük İçin Demokrasi partisi VVD’de ofis elemanı olarak başladı ve daha sonra milletvekili oldu. Wilders başlangıçta, çok ılımlı bir düşünce yapısına sahipti.
Bunun son örneğini, 2001’de RTL TV’de ‘Barend en Van Dorp’ programında yaptığı konuşmada görmüş ve duymuştuk.

Şöyle demişti Wilders: “Başından beri, ne benim ve ne de VVD’nin İslam’a karşıtlığımız olmadığını defalarca söylemiştim. İslam’a karşı soğuk savaş ilan eden, tüm islamları aynı kaba koyan ve çirkin laflar eden Pim Fotuyn’un aksine, başından beri ben ‘İslam’ın yanlış bir tarafı yok, saygı duyulması gereken bir dindir’ demiştim.”

Kardeşi Paul’a göre Geert Wilders, çok kademeli bir şekilde radikalleşti. Paul Wilders, Der Spiegel’e verdiği bir demecinde, “Bu yıllara yayılan bir süreçti” dedi ve şöyle devam etti:
“İsrail’de kibbutz olarak anılan, ortaklaşa kullanılan bir yerleşim bölgesinde birkaç yıl çalışan Geert, Filistinlilerle olan gerilimi görmüş ve yaşamıştı. Daha sonra, Hollanda’ya dönüp, Utrecht kentinde genellikle Faslıların ve Türklerin yaşadığı Kanaleneiland semtinde yaşarken hiç hoşlanmamıştı.” 

Ağabey Paul’a göre, 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan ve 2002’de Pim Fortuyn’in öldürülmesinden sonra Geert, siyasi arenada, islama karşı olmanın geçerli akçe olduğunu gördü ve İslam’a karşı sert açıklamalar yapmaya başladı.

2003 yılında, Balkenende kabinesinde Devlet Bakanı olan Mark Rutte, liberallerin daha geniş bir kitleye hitap etmeleri gerektiğini savunmuştu. Wilders ise VVD partisinin daha da sağa kayması gerektiğini belirtti ve rota değişikliğine o zaman başlamıştı.
Kaldı ki Rutte, geniş kitleye hitabın, sosyal-liberal bir rotada olmasını istiyordu. Wilders ise Volkskrant’a şöyle demişti : “Rotayı sağa çevirmeliyiz. Orada büyük bir boşluk var. Fortuyn’un partisine oy verenler hayal kırıklığına uğradılar. Onların istedikleri politikayı yürütmeliyiz.”

VVD’DEN AYRILIŞ

Sonunda kopma başladı. Wilders, 3 Eylül 2004’te mecliste kendi grubunu kurdu. Wilders, İslam’a karşı giderek daha açık bir şekilde eleştiri yağdırmaya başladı. Tabii ki bu durum da, onun kalıcı olarak korunması zorunluluğunu getirdi. Kardeş Paul, “Bu nedenle sürekli korunmak zorunda kalırsanız daha da paranoyak olursunuz” diyor.

Geert Wilders, beveiliging

Wilders böyle korunuyordu.

Hollanda’da önemli bir dönüm noktası, Kasım 2004’te Theo van Gogh’un, aşırı islamcı Muhammed Bouyeri tarafından öldürülmesidir. Wilders bu durumdan yararlandı ve konuşma tarzını daha da sertleştirerek, tam anlamıyla islam karşıtlığına başladı.

Tehditler ve alınan güvenlik kararları, Wilders’in tavrını yumuşatmıyor, aksine sertleştiriyor. Aslında, Wilders de bunun faydalarını görüyor gibiydi. Bu tavrın en az 3 sandalye kazandıracağını söyleyen Wilders’in sözleri düşündürücüydü.

Bu sinsi politika ile 2006 seçimlerine kendi partisi PVV ile katılan Wilders, 9 sandalye kazanmayı başardı.

Geert Wilders, FitnaGeert Wilders, islam karşıtı Fitne filmini yayına sokmadan önce dünyanın dört bir yanında protesto edlmişti.

PVV Partisi, Wilders’in özellikle 2008’de yayınladığı ‘İslam karşıtı film Fitne’ filmi sayesinde anketlerde büyümeye devam ediyordu. Bu film, Hollanda dışındaki ülkelerde de, Hollanda bayrağının yakılmasıyla protestolara neden olmuştu.

Wilders, kabul edilmesinin imkânsız olduğu belli olan, ‘Başörtüsü vergisi’ teklifi ile yine ortalığı karıştırırken, Nebahat Albayrak’ın Adalet Devlet Sekreterliği yaptığı sırada çıkan çifte vatandaşlık yasasını da şiddetle eleştirmiş ve çirkin söylemlerde bulunmuştu.

SORUMLULUK ALMAK

2010 seçimlerini Rutte’nin VVD partisi kazanmıştı. Başbakanlık VVD’nin olacaktı. Ama Wilders o kadar çok sandalye kazanmıştı ki, koalisyon kurulurken meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle Rutte’nin Wilders’e ihtiyacı doğmuştu. Rutte, Wilders’i koalisyonda görmek istemiyordu ama kurulan VVD-CDA azınlık hükümetini, Wilders dışarıdan desteklemeyi kabul etti. Tabii ki, böylece yasalar Wilders’in onayı ile gerçekleşebilecekti.
Dışarıdan destekli kabinede işler istenildiği gibi yürümüyordu. Daha sonra Wilders fişi çekti ve hükümet düştü.
Wilders’in partisi 2012’de yapılan seçimlerde sadece on beş sandalye kazanarak önceki seçimlere göre dokuz sandalye daha az elde etti.

DAHA AZ FASLI, DAHA AZ FASLI…

2014’teki belediye seçimlerinde Wilders, kendine değişik bir slogan seçti ve bu kez de Faslıları hedef aldı. ‘Daha az faslı, daha az faslı’ sloganı ile, ülkedeki Faslı sayısının azaltılmasını isteyen Wilders’in bu planı başarılı olmayınca, Roland van Vliet, Joram van Klaveren ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Laurence Stassen istifa ettiler.

‘Daha az Faslı’ sloganı ile insanlar arasında ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle yargılanan Wilders, mahkeme tarafından suçlu bulundu ama ceza yemedi. Wilder bu yargılamayı ‘Sahte mahkeme’ olarak damgaladı.

İlhan KARAÇAY