Hollanda’da sandık başlarında yaşanan şiddet olaylarının tartışılmış olduğu parlamentoda, Hollanda’daki oy verme işleminin durdurulması istenmişti. Bakanlık: “Nasıl ki yurt dışındaki Hollandalılar oy kullanabiliyorsa, Türkler’in de burada oy kullanma hakkı olmalıdır, ama şiddete baş vurmadan.”
Eritreliler’in Lahey’i Yakıp Yıkmasından Sonra, Türkler’in Hollanda’da Oy Kullanmaları Tehlikeye Girdi
Eritreliler’in, geçen hafta Lahey’i yakıp yıkan kavgası, tartışmayı alevlendirdi.
Türkiye’de yapılan genel seçimler için, yurt dışında oy kullanma şansına sahip olan yurttaşlarımızın, bu insani hakları tehlikeye girdi. Türkler’in oy verme işlemine izin veren ülker, yaşanmakta olan muhtelif şiddet olayları nedeniyle, bu hakkın durdurulması için tartışıyorlar.
Bu ülkelerden biri de, tabii ki Hollanda.
Hollanda’da yaşayan Türkler ve diğer yabancı kökenli vatandaşlarının seçimlerde oy kullanma hakkıyla ilgili tartışmalar, önemli bir demokratik meseledir. Öncelikle belirtmem gerekir ki, herkesin demokratik haklara ve özgürlüklere sahip olması, ayrımcılığa veya dışlanmaya maruz kalmadan, yasalar ve düzenlemeler çerçevesinde yaşamını düzenleme hakkına sahip olması temel bir prensip olmalıdır.
Ancak, bu haklar ve özgürlüklerin kötüye kullanılması veya şiddete başvurulması kabul edilemez. Geçmişte yaşanan kavga ve şiddet olayları, toplumun huzurunu bozan ve demokratik süreçlere zarar veren eylemlerdir. Dolayısıyla, herhangi bir topluluğun siyasi kavgaları veya çekişmeleri Hollanda gibi bir ülkeye taşıması kabul edilemez.
Hollanda hükümetinin ‘oy kullanma’ konusunda alacağı kararlar, bu tür şiddet içeren eylemlerini önlemek ve toplumun güvenliğini sağlamak amacıyla alınmalıdır. Bu kararların, herhangi bir etnik veya ulusal grup üzerinde ayrımcılık yapmadan, şiddetin önlenmesine yönelik genel bir tedbir olması gerekmektedir.
Bu tür olayların tekrarlanmaması için, toplumun her kesiminin işbirliği yapması ve demokratik değerlere saygı göstermesi önemlidir. Herkesin barış içinde bir arada yaşayabileceği bir ortamın oluşturulması için çaba gösterilmelidir.
Aksi takdirde, hiç hoşlanmayacağımız kararlar ile karşı karşıya kalabiliriz.
2023’ün 14 Mayıs günü, Türkiye’de yapılan Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, yurt dışında oylarını sükûnetle kullanan yurttaşlarımızın yanında, şiddet uygulayan bilinçsizler veya provakatörler de vardı.
7 Mayıs günü, Amsterdam’daki RAİ salonlarında meydana gelen ve 300 kişinin karıştığı iddia edilen kavga, Lahey, Deventer ve Eindhoven’deki diğer salonlarda da meydana gelen kavgaların en büyüğüydü.
Medyanın, özellikle abartarak yayınladığı bu olaylardan sonra, parlamentoda koalisyonun en büyük ortağı VVD Partisi’nden Becker ve Brekelmans’ın bu konudaki soru önergesine Dışişleri Bakanı Hoekstra ile Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı Van Gennip cevap vermişlerdi.
İleride söz edeceğim ‘Araştırma Komisyonu” çalışmalarına gelmeden önce, geçen hafta Lahey’de yaşanan yeni bir olaydan söz etmem gerekecek. Zira bu yeni olay, bizim burada oy verme hakkımızın devam etme umudunu yaralamıştır.
Olay, Afrika’daki Eritre ülkesinin vatandaşları arasında patlak verdi. Ülkedeki siyasi ortam için farklı görüşlerde olan Eritreliler, Lahey’de birbirlerine girdiler ve ortalığı yakıp yıktılar.
Bu olaylardan sonra, yabancıların, kendi ülkelerindeki siyasi sorunları Hollanda’ya taşıma konusu yeniden gündeme geldi ve yabancıların burada oy kullanıp kullanamama konusu dezavantaj kazandı.
Hollanda parlamentosunda konuyla ilgili çalışmalara gelmeden önce, Eritre’deki sorunun ne olduğuna bir bakalım isterseniz:
30 yıllık silahlı bir mücadelenin sonunda 1993 yılında Etiyopya’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşan Eritre Devleti’nde tek parti yönetimi bulunmaktadır (People’s Front for Democracy and Justice-PFDJ). 1997 yılında çok partili sisteme geçilmesi kararlaştırılmış, ancak bu karar henüz uygulamaya konulmamış, 24 Mayıs 1997 tarihinde kabul edilen yeni anayasa halen yürürlüğe girmemiştir.
Devlet Başkanlığı görevi 8 Haziran 1993 yılından bu yana Isaias Afwerki tarafından yürütülmektedir. Isaias Awferki hem Devlet Başkanı, hem Bakanlar Kurulu Başkanıdır.
Eritre’de Parlamento henüz teşekkül etmemiştir. PFDJ üyesi 150 milletvekilinden (delege) oluşan şeklî anlamda bir “Geçici Meclis” söz konusu olmakla birlikte, bu konudaki çalışmalar tamamlanmadığı için faal değildir. Yasalar Adalet Bakanlığı eşgüdümünde ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanmakta ve Başkan’ın imzasını müteakip yasa hükmünü kazanmaktadır.
21 Nisan 2007’ye dek Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesine (IGAD) üye olan Eritre, Somali’ye barış gücü gönderilmesi konusunda Etiyopya temsilcileri ile örgüt bünyesinde yaşanan sert tartışmaların ardından IGAD’dan çekilmiştir. 2011 yılında ise IGAD’a yeniden katılmıştır.
Eritre, Cibuti ile sınır ihtilafı ve Afrika Boynuzu bölgesini istikrarsızlığa sürükleyen Eş-Şebab ve benzeri silahlı örgütlere destek verdiği gerekçeleriyle BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarına maruzdur kalmıştır. Normalleşme sürecinin başlamasıyla Eritre’de ortaya çıkan en çarpıcı değişiklik ülkenin uluslararası angajmanı olmuştur. Sınır savaşından sonra içine kapanan ülke, nomalleşme sürecinin başlamasıyla dış temaslarını artırmış, BM yaptırımlarından kurtulmuş, BM İnsan Hakları Konseyi üyeliği gibi çok taraflı platformlarda yer almaya başlamıştır
Eritre, insan hakları bağlamında özellikle batı dünyasının şiddetli eleştirilerine hedef olmaktadır. BM raporlarına göre, 2015 ve 2016 yıllarında her ay yaklaşık 4.000 kişi Avrupa ülkelerine gitmek üzere yasadışı yollardan ülkeyi terk etmiştir. Bu sayının takip eden yıllarda düşüş eğilimine girdiği belirtilmektedir.
Eritre dış politikası, önemli ölçüde, Kızıl Deniz havzası, Kenya’nın da dâhil olduğu Afrika Boynuzu bölgesi, Nil Havzası ve Körfez Bölgesinde meydana gelen gelişmelere göre şekillenmektedir.
Eritre ve Etiyopya arasında 1998-2000 yıllarında yaşanan sınır savaşı sebebiyle, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler 1998 yılında kesilmiştir. İki ülke arasında 20 yıl süren anlaşmazlık Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in açıkladığı yeni politikayla normalleşme sürecine girmiş, iki ülke arasındaki sınırlar açılmış, uçuşlar başlamış ve her iki ülkede karşılıklı temsilcilikler faaliyete geçmiştir.
Şimdi gelelim Hollanda’da, Türkiye seçimleri için oy kullanma hakkımıza.
Mayıs ayında Hollanda’da cereyan eden seçim kavgalarından sonra, parlamenterlerin Bakanlara yönelttiği sorulara dönelim şimdi:
İki Bakan’ın vermiş oldukları yazılı cevap şöyleydi:
“Kabine, Hollanda’daki tüm vatandaşlarının anayasal özgürlüklerini savunmaktadır.
Herkes, geçmişi, kökeni ya da yönelimi ne olursa olsun, Hollanda yasaları ve düzenlemeleri dahilinde, yaşamlarının düzenlenmesi konusunda özgürce seçim yapabilmelidir.
Türk kökenli Hollanda vatandaşları, Türkiye’deki seçimler için oy kullanmakta özgürdür.
Tıpkı yurtdışındaki Hollandalıların da Hollanda seçimleri için oy kullanmakta özgür oldukları gibi. Ancak bu, şiddet içermeyen bir şekilde yapılmalıdır. Şiddet ya da korkutmanın – oy verme merkezlerinde ya da başka yerlerde, her ne şekilde olursa olsun – Hollanda gibi demokratik bir ülkede yeri yoktur.
Üstteki iki kupürün solunda Algemeen Dagblad gazetesinin başlığında, “Amsterdam’daki Türk seçimlerinde çıkan arbedeye 300 kişi karıştı” denilirken, RTL Yayın Kurumu’nun haber başlığında
“ Bakan: RAI’deki Türk Seçim Merkezi’nde yaşanan toplu arbede kabul edilemez” denilmişti.
Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı Van Gennip, 9 Mayıs’taki ‘Soru Saati’ tartışması sırasında, milletvekili Becker’in, “Amsterdam RAI’deki oy verme merkezinde büyük itiş kakış yaşandı ve toplum polisi ME konuşlandırıldı” sorusuna cevaben, Hollanda’daki Türk seçimlerinin organizasyonu hakkında parlamentoya bir mektup gönderme sözü vermişti.
“1- 22 Mayıs tarihinde, Becker ve Brekelmans (her ikisi de VVD) Hollanda’daki Türkiye seçimleri hakkında ek yazılı sorular sunmuşlardır.
2- Bu mektup yukarıda bahsi geçen taahhüdü yerine getirmektedir. Hollanda’daki Türkiye seçimlerinin organizasyonu hakkında gerçeklere dayalı bilgi için lütfen yukarıda bahsi geçen soru önergelerine verilen cevaplara bakınız.
Türkiye’de 14 Mayıs tarihinde parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleştirilmiştir. Türk vatandaşlığına da sahip olan Hollanda vatandaşları, bu seçimler için oy kullanabilmişlerdir. Hollanda’da, Amsterdam, Lahey, Deventer ve Eindhoven’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hem birinci hem de ikinci turları için oy kullanabildiler.
Polise göre, 7 Mayıs’ta Amsterdam RAI’deki oy verme merkezinde 300 kişinin karıştığı karışıklıklar yaşandı. Kabine bunu kabul edilemez bulmaktadır. Özgür bir ülkede insanlar özgürlüğe sahip olmalı ve oy kullanabilmelidir. Türkiye’deki gerilim ya da kavgalar Hollanda’ya ihraç edilmemelidir.”
Bakanlar Kurulu, Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı’nın, Sosyal İstikrar Uzmanlık Birimi (ESS) de dahil olmak üzere, çeşitli yollarla belediyeler, Türk-Hollanda kuruluşları ve sosyal katılım gösteren vatandaşlarla temaslarını sürdürmektedir. Bu görüşmeler, Türk-Hollanda toplumları arasındaki gerginliklerin, seçimler öncesinde, örneğin aileler arasında ve cami ve toplum merkezi gibi kamuya açık toplantı yerlerinde hissedilebilir olduğunu göstermektedir. Hollanda’daki insanlar da (her iki adaya oy verenler) Türkiye’deki kutuplaşmış seçim kampanyası nedeniyle toplumsal baskı yaşamışlardır.
9 Mayıs’ta Bayındırlık ve İskan Bakanı, geçtiğimiz dönemde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ziyaret ettiği Türk-Hollanda kuruluşlarıyla yapılan bir kapanış toplantısına katıldı. Amsterdam RAI’de meydana gelen olay gibi seçimlerle ilgili güncel konular da dahil olmak üzere, çeşitli konularda kendileriyle iyi tartışmalar yapıldı. Anlaşılacağı üzere, Suriye ve Türkiye’de meydana gelen depremlerin ardından, seçimler Türk-Hollanda toplumları arasında çok canlı bir şekilde gündemde oldu. Toplantıda tüm kuruluşlar bu olayı kınamış ve Hollanda’da şiddet ve yıldırmaya yer olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca, Türkiye’deki seçimlerin sonuçlanmasından önceki günlerde ve sonraki dönemde, seçmenlerine barış ve sükûnet çağrısında bulunacaklarını belirtmişlerdir.
SZW Bakanlığı, Türk-Hollanda toplumlarıyla ilgili gelişmeleri izlemek üzere seçimlerden sonra da belediyeler, topluluklar ve profesyonellerle temas halinde olmaya devam etmektedir. Örneğin, geçtiğimiz 15 Haziran’da ESS, Verwey-Jonker Enstitüsü ile işbirliği içinde belediye yetkilileri ve profesyoneller için Hollanda’daki Türk seçimlerinin gidişatı üzerine düşünmek üzere bir bilgi oturumu düzenledi. Buradan, hükümet olarak çeşitli Türk-Hollanda topluluklarıyla iletişim halinde kalmanın ve onlarla ve onlar arasında diyaloğu kolaylaştırmaya devam etmenin önemli olduğu ortaya çıktı.
Bu şekilde sosyal gerilimler ve istenmeyen kutuplaşma biçimleri önlenebilir ve sosyal açıdan istikrarlı bir toplum için birlikte çalışılabilir.
Sonuç olarak, Hollanda’da sadece Türkler için değil, diğer tüm ülkelerden gelen vatandaşlarımızın yaşadıkları kargaşalıkların araştırılması için bir komisyon kurulacaktır. Daha sonra komisyon tartışmasından çıkan sonuca göre önlemler alınacaktır.”
KOMİSYON TOPLANTISI
Evet o komisyon toplandı ve tartışmalar direkt olarak TV’den yayınlandı.
Saat 15.02’de başlayıp 17.54’de tamamlanan oturum 2saat 52 dakika sürmüştü.
Oturumda konuşulanları nor etmeye çalışmıştım ama, 3 saate yakın konuşmaların not edilmesi imkânsızdı tabii.
O sırada Hollanda Millet Meclisini aradım ve konuşmaların yazılı metnini alıp alamayacağımı sordum.
“Alabilirsiniz ama 15 gün sonra” cevabını aldım.
15 gün sonra gelen konuşmaların yazısı 30 sayfaydı.
Konuşulanlardan bir özet çıkarmak mümkündü ama, tartışmanın ruhunu bozmamak için, tam olarak yayınlamanın daha sağlıklı olacağını düşündüm.
Öyle de yapacağım. İsteyen göz gezdirir, isteyen de uzun uzun dikkatlice okur.
Ne var ki, konuyla ilgilenen hükümet, şimdi düşük bir hükümettir. Sanırım bundan sonrası yeni kurulacak olan hükümet tarafından ele alınacaktır. Daha acısı, hükümeti, yabancı ve islam düşmanı Wilders’in kurma şansı fazladır.
Komisyon tartışmasını aşağıda bulacaksınız.
Bundan sonrası tabii ki yeni kurulacak hükümete kalacaktır.
Hollanda Temsilciler Meclisi’nde Türkiye’deki seçimlerin düzenlenmesine ilişkin Parlamento mektubuna eşlik eden karar notu: Dış müdahale ve etki.
KOMİTE TARTIŞMASI RAPORU
Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komitesi, Dışişleri Daimi Komitesi ve Adalet ve Güvenlik Daimi Komitesi 4 Ekim 2023 tarihinde Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı Bayan Van Gennip ile aşağıdaki konularda istişarelerde bulunmuştur:
– Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı’nın Hollanda’da Türkiye’deki seçimlerin düzenlenmesine ilişkin 6 Temmuz 2023 tarihli mektubu (36200-XV, no. 97);
– Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı’nın 25 Eylül 2023 tarihli, istenmeyen yabancı etki ve müdahaleye ilişkin mevcut hükümet politikası hakkındaki komisyon talebine yanıt mektubu (30821, no. 200);
– Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı’nın imam eğitiminin planlanmasına ilişkin 25 Eylül 2023 tarihli mektubu (35228, no. 42).
Komiteler bu istişarelere ilişkin olarak altta düzenlenmiş raporu sunmaktadır.
Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komitesi Başkanı, Tunahan Kuzu
Dış İlişkiler Daimi Komitesi Başkanı, Rudmer Heerema
Adalet ve Güvenlik Daimi Komitesi Başkanı, Kat
Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komitesi Kâtibi, Post
Başkan: Kuzu
Katip: Meester-Schaap
Parlamentonun şu beş üyesi hazır bulunmuştur: Van Baarle, Becker, Kuzu, Piri ve Podt.
Daha sonra Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı Bayan Van Gennip.
Oturum Başlangıç saati: 15:02.
Oturum Başkanı Tunahan Kuzu:
Oturum Başkanı Tunahan Kuzu:
Herkese iyi günler. Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komitesi’nin dış müdahale ve etki konulu komite tartışmasına hoş geldiniz. Şu anda VVD’den Bayan Becker, D66’dan Bayan Podt ve DENK’ten Bay Van Baarle olmak üzere üç milletvekili hazır bulunuyor. Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı’na ve onun desteğine hoş geldiniz diyorum. Genel salonda izleyici yok, ancak evde izleyiciler olabilir. Hepinize keyifli bir komisyon müzakeresi diliyorum.
Her grup için dört dakikalık konuşma süreleri kullanmayı öneriyorum. Katılan komite üyelerinin sayısı göz önüne alındığında, müdahale sayısını sınırlamak istemiyorum, ancak gerekirse elbette sınırlayacağım. Katkıları için sözü VVD’den Bayan Becker’e vermek istiyorum.
Bayan Becker (VVD):
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan’a ve diğer milletvekili arkadaşlara da bugün burada oldukları için teşekkür ederim. Komisyonda daha önce bu tartışmanın devam etmesine izin verip vermememiz gerektiği konusunda bazı tartışmalar olmuştu. Bunu savunanlardan biri de bendim, çünkü Temsilciler Meclisi olarak sadece kameralar açıkken sorunları tartışmak ve işaret etmekle değil, aynı zamanda spot ışıkları söndüğünde de bu konuya dikkat çekmeye devam etmekle yükümlü olduğumuza inanıyorum.
İstenmeyen yabancı etkisi, birkaç yıl önce tüm Hollanda’nın, üç bölümlük bir haber filmi de dahil olmak üzere, Hollanda camilerinde, yabancı fonların bazen neler yapabileceğini görebildiği zaman bu komitenin gündemindeydi. Burada “bazı Hollanda camilerinde” derken, geçen sefer bana haklı olarak bu konuya dikkat çeken Sayın Van Baarle’yi de kastediyorum. Bir parlamento araştırması düzenledik. Entegrasyon Bakanı yabancı etkisine ve sorunlu davranışlara karşı bir görev gücü oluşturdu. Bazen yurt dışından finanse edilen yaygın eğitim ve hafta sonu okullarının denetlenmesine ilişkin önergeler verdik. Aklınıza ne gelirse.
Bunu kimseye zorbalık etmek için değil, herkes için özgürlüğe olan inancımız nedeniyle yaptık. İstenmeyen yabancı etki güvensizlik duygusu yaratır, entegrasyonu engeller ve gerginliklerin ithal edilmesine yol açar. Camilerde ya da yabancı imamlar aracılığıyla verilen siyasi mesajların bazen grupları birbirine düşürebildiğini gördük, tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi birinin seçim çağrısı yapması ya da mektup göndermesinde olduğu gibi. Yakın zamanda Türkiye’deki seçimlerle ilgili olarak RAI’de yaşanan kavgaya da bakınız.
Dün elimize ulaşan bir Clingendael anketine göre Türk-Hollanda toplumunun %64’ü kendisini öncelikle Türkiye ile özdeşleştiriyor. Ancak, elbette, Hollanda’ya güçlü bir bağ hisseden, sadakat çağrısını hiç istemeyen, paspaslarına gözdağı mektupları almak istemeyen çok sayıda Türk, Faslı veya başka kökenli insan da var. Hatta Türk katılımcıların dörtte biri, buradaki Türk etkisi nedeniyle Hollanda’da kendilerini güvensiz hissettiklerini söyledi. Elbette tüm dünyayı güvende tutamayız, ancak en azından Hollanda’nın hangi kökenden olursa olsun tüm sakinleri için güvenli bir yer olmasını ve onları istenmeyen yabancı müdahale ve etkilerden korumayı amaçlamalıyız.
Bakana birkaç sorum olacak. Kabine, VVD ve PvdA tarafından verilen bir önergenin ardından, diasporada yaşayan ve yurt dışından gelen tehdit ve etkilerden endişe duyan kişilerin düşük eşikte bildirimde bulunabilmeleri gerektiğini belirtti. Merkezi bir kayıt noktası olacaktır. Bu aslında yaza kadar orada olmalı. Henüz orada olmadığı doğru mu? Eğer öyleyse, neden? Ne zaman orada olacak? Ve vaat edilen olgu resmi nerede? İdari/cezai yol şu anda ne sıklıkla kullanılıyor? Yoksa hala diplomatik görüşmeler ve dayanıklılık eğitimi olarak mı kalıyor? Bakanlıklar, polis ve AIVD arasında bilgi alışverişi en iyi şekilde nasıl sağlanabilir? Söz verilen iletişim kampanyasını ve SZW tarafından algılanan diaspora politikasına ilişkin söz verilen araştırmayı ne zaman bekleyebiliriz? Bakan bu süreçte, tercihen diğer üye devletlerle birlikte, istenmeyen diaspora politikası konusunda aktif bir karşı strateji oluşturmaya hazır mı?
Hükümet daha önce birbirlerinin yaklaşımlarından ders almak üzere diğer ülkelerle diyaloğa gireceğini belirtmişti. Bu konuda nerede duruyor? Ayrıca entegrasyon tartışmaları söz konusu olduğunda, örneğin Fas kökenli olup ikinci vatandaşlıklarından kurtulmak isteyenlerin savunucularını da davet edecek mi? Anladığım kadarıyla şu anda masada değiller ama bu bana mantıklı geliyor.
VVD tarafından verilen bir önergenin ardından, Hollanda’da bir imam yetiştirme kursunun başlatılacağı ve böylece imamların artık yurtdışından getirilmek zorunda kalmayacağı duyuruldu. Türk katılımcıların %49’u buradaki camilerin yabancı bir imam tarafından yönetilmemesi gerektiğini düşündüklerini söyledi. Ancak bakan şimdi önergenin ikinci kısmını da uygulayacak mı, yani imamların artık otomatik olarak yurtdışından çalışma izni almaması için din görevlilerine öncelik verilmesini test edecek mi? Bakan, İstenmeyen Yabancı Etki Görev Gücü’nün düzgün bir şekilde yeniden başlatılmasını sağlayabilecek mi? Belediyelerin, yabancı etki ve sorunlu davranış vakalarıyla karşılaştıklarında ve bununla mücadele ettiklerinde ulusal desteğe ihtiyaçları vardır. Bu durumda genel bilgi paylaşımının yeterli olmadığını düşünüyorum. VVD ile aynı fikirde mi? Bakan, gördüğümüz gibi huzursuzlukları önlemek için Türkiye’deki gibi yabancı seçimlerin burada sadece posta yoluyla yapılmasını sağlamaya hazır mı? Seçimlere üç ay kala AB dışından gelen politikacıların burada seçim kampanyası yapmasına izin verilmemesi kuralının ne sıklıkla uygulandığını Meclise rapor edecek mi?
Son olarak, Sayın Başkan. Tam da bu tartışmanın arifesinde, Clingendael soruşturması ve imam eğitimi konusunda iki önemli mektup daha aldık. Bu durumun bazen bana, bir dizi dosyada ilerleme kaydedebilmek için bir tartışma düzenlemek zorunda olduğumuzu ve bunlarla ilgili mektuplar aldığımızı hissettirdiğini söylemeliyim. Umarım durum böyle değildir, ancak bunu daha sık fark ettiğim için bakana bunu belirtmek istiyorum. O da benimle aynı fikirde mi? Yararlı ve gerekli mektupları burada tartışmadan önce daha erken almamızı sağlayabilir mi, böylece onlarla dikkatli bir şekilde ilgilenebiliriz?
Oturum Başkanı Kuzu:
Sürenizi zaten bir dakika 10 saniye aştınız ama olsun. Eğer bu gerçekten sonuçlandırmak içinse, benim için sorun yok.
Bayan Becker (VVD):
Hayır, güzel bir sonuçtu, bunu da kaçırabilirim. O zaman katkımı kesiyorum. Çok teşekkür ederim.
Oturum Başkanı Kuzu:
Teşekkür ederim, Bayan Becker. Bayan Podt’a söz vermeden önce, Bay Van Baarle’ın bir itirazı var.
Bay Van Baarle (DENK):
Evet, Bayan Becker’e yönelik bazı sorularım var. Her şeyden önce, katkısında özgürlüğün korunması için büyük bir ricada bulundu. Yabancı nüfuza ilişkin dosyanın tümüyle ele alınışında şu husus benim için son derece önemli. Bayan Becker’in bu tartışmada açıkça “bazıları” ile ilgili olduğunu söylemesinden memnuniyet duyuyorum, ancak tüm İslam toplumunu hedef alan önlemler alınıyor. Özellikle İslam toplumunun – hedeflenen budur; düşüncenin geldiği yer burasıdır – özgürlüğü kısıtlayan tedbirlere tabi tutulması söz konusudur. Diğer hususların yanı sıra, tüm gayri resmi eğitim için bir telefon hattı kurulması ve teftişin bu hatta gönderilmesi eğitim ve din özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmektedir. Yabancı fonların kategorik olarak yasaklanması, yani dini gerekçelerle ulusal sınırlar ötesinde yapılmak istenen her türlü bağışın kategorik olarak yasaklanması, özgürlüğün çok büyük bir şekilde kısıtlanmasıdır. Bayan Becker’e sorum şu olacak: Neden Hollanda’daki tüm İslam toplumunu etkileyen birkaç olaya dayalı tedbirler uyguluyorsunuz? Bu beni rahatsız ediyor.
Bayan Becker (VVD):
Sayın Van Baarle’ye bu soru için teşekkür ederim, zira bana VVD’nin gündemiyle ilgili bir yanlış anlamayı düzeltme fırsatı veriyor. İstenmeyen yabancı etki sadece İslam ülkelerinden gelen bir şey değildir. Burada Çin servis istasyonlarıyla da uğraşmak zorunda kaldık, burada bir tür polis birimleri insanların Çin partisiyle uyumlu şeyler yapıp yapmadığını izledi. Bu şekilde devam edebilirim. Dolayısıyla istenmeyen yabancı etkiye karşı mücadele İslam’a ya da İslam ülkelerine karşı bir mücadele değildir.
Ancak özgürlük için verilen bir mücadeledir. Dinin Hollanda halkının ve Hollanda’da yaşayanların özgürlüklerini kısıtlamak için kullanıldığı her yerde, VVD her zaman ayağa kalkacaktır. Diyelim ki Schilderswijk’te ya da başka bir yerde din kisvesi altında bir garaj kiraladınız ve içinde çocukların hafta içi okulda öğrendikleriyle çelişen şeyler söylediğiniz bir hafta sonu okulu açtınız. Ne de olsa okulda kız ve erkeklerin eşit olduğunu, Hollanda toplumunun bir parçası olmanın iyi bir şey olduğunu ve demokrasinin harika bir şey olduğunu öğreniyorlar. Eğer bunların hiçbirinin doğru olmadığını söylerseniz, o zaman sadece özgür Hollanda toplumunu biraz baltalamakla kalmaz, aynı zamanda bu çocukların özgür vatandaşlar olarak yetişme özgürlüğünü de baltalamış olursunuz. Bence o zaman bu haklara sınırlar getirilebilir, çünkü din özgürlüğü, bazılarının özgürlüğünü ortadan kaldırmak da dahil olmak üzere, temelinde her şeyi yapabileceğiniz nihai bir hak değildir.
Son bir cümle. VVD olarak bizim desteklediğimiz tedbirler her zaman hedefe yöneliktir. Dolayısıyla camilere yönelik tüm yabancı finansman akışının genel olarak yasaklanması söz konusu değildir. Meclise gönderilen tasarı, sadece camilerde değil, herhangi bir ülkeden yabancı para alan diğer kuruluşlarda da istenmeyen davranışların ortaya çıkması halinde, para akışına hedefli bir şekilde müdahale etme imkanı vermektedir. Gayrı resmi eğitimde de, bir şeyler oluyorsa hedefe yönelik eylemde bulunulabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun eşcinselliğin çok olumsuz bir şekilde tartışıldığı bir Ortodoks İncil okulunda ya da İslami bir hafta sonu okulunda olması benim için fark etmez.
Oturum Başkanı Kuzu:
Lütfen hem soruların hem de cevapların biraz daha kısa olmasına dikkat edebilir miyiz? Bay Van Baarle.
Sayın Van Baarle (DENK):
VVD tarafından sürekli olarak dile getirilen çıkış yolu ve nedenler Hollanda’daki İslam toplumu ve İslam ülkeleriyle ilgilidir. Bayan Becker’in Çin’den gelen bağışların kategorik olarak yasaklanması yönünde bir talepte bulunduğunu hiç duymadım. Bayan Becker’in İslam ülkelerinden ve Körfez ülkelerinden gelen bağışların yasaklanmasından bahsettiğini duydum. Bayan Becker’in diğer dinlere ait hafta sonu okullarının gözetim altına alınması yönünde bir talepte bulunduğunu hiç duymadım. Bununla birlikte, Bayan Becker’in kendi ifadesiyle Selefiliğin olduğu eğitim kurumlarından bahsettiğini her zaman duydum. Bu terimi her zaman sorunlu bulmuşumdur, çünkü bu tüm dini toplulukları bir araya getirdiğiniz anlamına gelir, ancak bu onun sözleridir. Bu nüansı geçmişte hiç duymamıştım. Demek istediğim, diyalog yolu, birbirimizle açıkça konuşma yolu, kaliteyi arttırma ve toplulukların kendilerine kaliteyi arttırma fırsatı sunma yolu, bir bütün olarak Hollanda toplumuna ve özellikle de İslam toplumuna güvensizlikten dolayı kontrol mekanizmaları, yardım hatları ve denetim düzenlemeleri uygulamaktan her zaman daha iyidir. Ben bunu liberal bir mesaj olarak görmüyorum. İnsanlara, bir topluluk olarak bunu birlikte düzenleyebilecek kadar güçlü ve iyi oldukları fikrine dayanarak hitap ederseniz, bu mesajı liberal bulurum. Bayan Becker’e sorum, diyalog yolu, güvensizlik olmadan birbirleriyle tartışmaya girme ve toplulukları güçlendirme yolu izlenmezken neden hemen bu tür baskıcı ve kontrol odaklı önlemleri tercih ettiğidir.
Bayan Becker (VVD):
İçinde pek çok farklı unsur barındıran bu uzun soruya kısa bir cevap vermeye çalışacağım. Bakın, ben de diyalogdan yanayım. Bu konuda Sayın Van Baarle ile aynı fikirdeyim. Ben de İslam toplumundan insanlarla var olan bazı sorunlar ve dayanıklılık hakkında çokça konuşuyorum. Karşı tarafı anlamak da önemlidir. Dolayısıyla ben de diyalogdan yanayım ama bence bu kadarla kalmamalısınız. Sayın Van Baarle’nin Hollanda’daki Türk kökenli insanların dörtte birinin “Türkiye’nin buradaki etkisi nedeniyle kendimi Hollanda’da güvende hissetmiyorum” demesini de önemseyeceğini umuyorum. O zaman bu insanlara “bunu kendi toplumunuzda çok iyi çözebilirsiniz” mi diyor, yoksa bu vatandaşların temel haklarını da koruması gereken bir Hollanda hükümeti olduğu konusunda benimle hemfikir mi? VVD olarak Bayan Piri ile birlikte önerdiğimiz gibi, bu insanların kendilerini korkutulmuş hissettiklerinde başvurabilecekleri düşük eşikli bir yardım hattı olması gerektiğini mi söylüyor? O zaman biz de hükümet olarak nasıl bir yol izleyebileceğimize bakarız. Bunda yanlış olan ne? Eğer DENK her zaman bundan uzak durur ve bu tür tartışmalara tek katkısı “VVD grupları damgalıyor ve ayrımcılık yapıyor” şeklinde olursa, bu insanların meşru kaygılarına haksızlık etmiş olur.
Başkan Kuzu:
Aslında bunu ikiye bölmek istemiştim. Bay Van Baarle’ye bir sonraki cevabından sonra, soru sormamanızı öneririm, çünkü o zaman buna tekrar cevap verecek ve Bayan Podt katkı yapmak için bir süredir beklerken birbirinizle etkileşime girmeye devam edeceksiniz. Bay Van Baarle, kısaca cevap verebilir misiniz? Ardından Bayan Becker’e cevap vermesi için bir fırsat daha vereceğim ve bu kesinti tartışması sona erecek.
Bay Van Baarle (DENK):
Kendilerini somut olarak güvensiz ve korkutulmuş hisseden insanlar bu duygularını ifade etme fırsatına sahip olmalıdır. Biz hiçbir zaman kendini güvende hissetmeyen insanlara yardım edilmemesinden yana değiliz. VVD’nin damgalayacağı noktaya gelince: Bayan Becker’in son tartışmada örneğin Milli Görüs hakkında aşırı muhafazakar aşırı dinci liderler olduğunu söylediğini duydum. Ben bu insanlarla aynı masada oturuyorum ve Bayan Becker’in bu konuda söylediği hiçbir şeyi kabul etmiyorum. Bunun bir tür önyargılı damgalama olduğunu düşünüyorum. Bayan Becker’in şöyle dediğini duydum: insanlar çocuklarını İslami bir camiye getiriyor; bunu kontrol etmemiz gerekmez mi? VVD’ye göre, İslami bir anaokulunun tanım gereği şüpheli olması ve kontrol altına alınması gerektiğini bir tür damgalama olarak görüyorum. Aynı şeyi hafta sonu okulları ve yabancı finansman konusunda da görüyorum. VVD’ye göre, eğer Türkiye ile bir ilgisi varsa ya da İslami bir bileşeni varsa, bunu kontrol altına almak için bir önlemler kutusu açılmalıdır. Sözlerimi Bayan Becker’e şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Benim Hollanda’m bu değil; benim Hollanda’m tüm topluluklara açık fikirli yaklaştığımız, insanlara eşit davrandığımız ve sırf belli bir imza var diye etiket yapıştırmadığımız bir Hollanda.
Bayan Becker (VVD):
Milli Görüs’le ilgili olarak, düzenledikleri bazı etkinliklerle ilgili olarak geçmişte endişelerimi dile getirdiğim soru önergelerime atıfta bulunuyorum. Bu endişeler ortadan kalkmış değil. Denetim risk odaklı olmalıdır. Yani grupları hiçbir şekilde damgalamamalısınız. Ancak bir belediye başkanından, yerel sakinlerden ya da belirli topluluklardan özel bir yerde gerçekleşen bir şeyle ilgili endişeler varsa, özellikle küçük çocukları içeriyorsa, bu konuda denetimimiz olması çok iyidir. Sonuç olarak. VVD, eşcinsellikle ilgili açıklamaların talep edildiği Hollanda Ortodoks okulları hakkında da kesin sorular sordu. Eğer orada 2023 Hollanda’sında gün ışığına çıkamayacağını düşündüğümüz şeyler olursa, onlar hakkında da aynı şekilde sorular soracağız. Yani bizim derdimiz İslam değil, bizim derdimiz özgürlüklerin ihlal edilmesidir. Eğer bu İslam kisvesi altında gerçekleşiyorsa, bunu ele almak isteyeceğiz. Eğer bunu yapmak istemiyorsanız, ben buna saflık derim.
Başkan Kuzu:
D66 adına Bayan Podt söz alıyor.
Bayan Podt (D66):
Evet, teşekkür ederim Başkan. Hollanda vatandaşları ve göçmenlik geçmişi olan yeni gelenler yabancı etkisine karşı savunmasızdır. Menşe ülkede hala aileleri olabilir. O zaman eleştirel konuşmak büyük cesaret ister. O zaman cesur, dirençli ya da bakanın dediği gibi dayanıklı olmanız gerekir. D66 söz konusu olduğunda, her şeyden önce ihtiyaç duyulan şey korumadır. Çünkü insanlar yabancı etkisine maruz kaldıklarında nereye gidebilirler?
Anladığım kadarıyla Dışişleri Bakanı bir yardım hattı üzerinde çalışıyor; biraz önce bundan bahsedildi. Biz de bunun nasıl ilerlediğini duymak isteriz. Ancak daha da önemlisi, insanlar bunu bildirdikten sonra ne oluyor? Bakan mektubunda, bir ihbarın ardından “bireysel vakada koruma konusunda yüksek beklentiler olmaması gerektiğini” belirtiyor. O halde tehlike altındaki bir kişinin rapor etmesinin katma değeri nedir? Bakan bu kişiler için Mağdur Destek gibi diğer çözümleri de değerlendirmeye istekli mi? Bunu takiben bakan, örneğin İranlı, Türk, Çinli, Eritreli veya Faslı kökenli kişilerin bu şekilde tehdit edilmesinin nasıl bir şey olduğunu duymak için kendisinin ne gibi konuşmalar yaptığını da belirtebilir mi? Bu konuşmalara dayanarak, ihtiyaçları nerede yatıyor gibi görünüyor?
Elbette, göçmen kökenli Hollandalıları korumaktan bahsederken istenmeyen ikinci bir vatandaşlıktan vazgeçebilmekten de bahsedemem, çünkü bu en iyi haliyle yabancı etkisidir. Hollanda vatandaşları vatandaşlıklarının esiri olmuş durumdalar. Yine bakanı bu konuda hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çalışmaya çağırıyorum. Özellikle kabinenin BM’den vatandaşlıktan çıkma konusunun daha detaylı araştırılması talebinin ne durumda olduğunu soruyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı. Hollanda’da bir ülkenin gidişatını belirleyecek kilit bir an olan seçimlerin eşiğindeyiz. Hepimiz kendi yöntemlerimizle bunun üzerinde çalışıyoruz. Rusya ve Çin gibi ülkeler için Hollanda’nın aşırı sağcı bir rota izlemesi avantajlı olabilir. EenVandaag’ın 2020’de yaptığı bir ankete göre Hollandalıların neredeyse yarısı parlamento seçimlerini etkilemek için yurt dışından girişimler olacağını düşünüyor. Ben de hala bu endişeleri taşıyorum. Örneğin geçenlerde Batı Kanada’da var olmayan bir dondurma dükkanının sponsorluğunda, sol kanattaki bir partinin liste liderini itibarsızlaştıran bir reklam gördüm. Bu kişi hakkında dezenformasyon yayılıyordu. Kulağa komik gelebilir, Batı Kanada’da bir dondurmacı – bunun seçimlerimizle ne alakası var? – Ancak seçmenlerimizin, belirli bir sonuçtan kazanç elde etmek isteyen yurtdışındaki kötü niyetli partiler tarafından etkilenmesinden gerçekten endişe duyuyorum. Örneğin Slovakya ve Polonya’daki seçimler öncesinde sosyal medyada yayılan dezenformasyon dalgasına bir bakın.
Avrupa Komisyonu’nun sosyal medyanın daha sıkı bir şekilde izlenmesi konusunda kararlı olması iyi bir şey, ancak bizim için gece yarısına iki dakika var. Seçimler yaklaşıyor, biz kendimiz ne yapıyoruz? 2020 seçimlerinde yabancı etkiye karşı koymak için bir görev gücü vardı. Yeniden başlatıldı mı? Bu konuda hiçbir şey duymadım. Bakan bu tehlikelerin farkında mı? Şimdi harekete geçilmesi gerektiği konusunda D66 ile aynı fikirde mi?
Teşekkür ederim.
Başkan Kuzu:
Çok teşekkür ederim, Bayan Podt. Bay Van Baarle, bir sorunuz mu var?
Bay Van Baarle (DENK):
Evet, bir sorum var. Tüm bu tartışmaların altında, elbette, yabancı nüfuza ilişkin meclis soruşturma komisyonunun ele alınışı yatıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan önlemlerden biri, eski bakan Wiersma’nın hafta sonu okullarının, gayri resmi okulların, bir yardım hattı ile denetim gözetimi altına alınması önerisidir. DENK’e göre bu, İslam toplumundaki şüphelere dayanarak dini hakları ve eğitim özgürlüğünü kısıtlayan çok önyargılı bir tedbirdir. D66’nın bugüne kadar bu tedbiri desteklemeye devam etmesi beni çok şaşırttı. Peki D66 neden bir ihbar hattı kurulmasını ve örneğin boş zamanlarında gençlere sevgiyle Kuran dersleri veren insanların teftiş edilmesini bu kadar destekliyor? Böyle bir ihbar hattında insanlar mahallelerinde bir şeyler olduğunu gördüklerinde ve bunu şüpheli bulduklarında şikayet edebilirler. Bunun üzerine teftiş gönderilir. D66 neden insanlara bunu yapmayı bu kadar destekliyor?
Bayan Podt (D66):
Sayın Van Baarle’ı dinliyorum. Elbette bunu ben de biliyorum. Uzun yıllar Utrecht belediye meclisinde görev yaptım ve Sayın Van Baarle’ın bahsettiği, yani boş zamanlarında küçük çocuklara Kuran ya da başka bir şey öğretmeyi seçen insanlar da dahil olmak üzere her türlü resmi ve gayri resmi eğitimin verildiği birçok yeri ziyaret ettim, çünkü birçok farklı türde hafta sonu okulu var. Bu kesinlikle harika bir şey; bence bu konuda hiçbir şey yapmamalısınız. Bununla birlikte, çocuklara tam olarak ne öğretildiği konusunda ciddi endişelerimin olduğu yerlerde de bulundum. İnsanları, işlerin gerçekten iyi gittiği okullara göndermekten asla yana değilim. Bunu hiç istemememiz gerektiğini düşünüyorum. Ancak Hollanda’da nefret, şiddet, ayrımcılık ve benzeri konulara ilişkin düşüncelerimizin her türüne taban tabana zıt olan şeylerin olduğu yerlerde – insanları bunu yapmaya asla teşvik etmemelisiniz – bu konuda tartışmalar yapmanın ve bu konuda nasıl ilerleyeceğinizi görmenin meşru olduğunu düşünüyorum, kesinlikle.
Oturum Başkanı Kuzu:
Bay Van Baarle, kısaca.
Bay Van Baarle (DENK):
D66’nın bu konudaki tutumuyla ilgili olarak beni gerçekten rahatsız eden şey, tekil vakaların tüm bir gruba yansıtılması, çünkü Bayan Podt’un düşündüklerine dayanarak, boş zamanlarında Kuran öğreten herkese şunu söylüyor: Sizin hakkınızda bir ihbar hattına ihbarda bulunulabilir ve ardından ne yaptığınızı araştırırız. Önümüzdeki teklif budur. D66’dan Bayan Podt’a sormak istediğim soru, söz konusu olan birkaç kişinin davranışı olduğu halde neden tüm bir grubu ihbar hattına yönlendiren bir öneriyi kabul etmek istediğidir. Şüphesiz D66, birkaç kişinin davranışına dayanarak bir ihbar hattı kuran ve bütün bir grubu teftişe gönderen bir parti olmamalıdır? D66 neden bunu kabul ediyor?
Bayan Podt (D66):
Bu bizim pozisyonumuzu çok yanlış yansıtıyor. Sanırım bu aynı zamanda Bay Van Baarle’nin önerisine göre bunun nasıl yürürlüğe gireceği ile de ilgili. Şöyle söyleyeyim: eğer kaldırımımda yanlış bir park varsa, bunun için belediyeyi arayabilirim ve belediye bu konuda bir şeyler yapabilir ya da yapmayabilir. Elbette burada önemli olan nokta, belediyenin işlerin tamamen çığırından çıktığı durumlarda müdahale etmesidir. Belediye tamamen kontrolden çıkmış şeylerle ilgili raporlar aldığında, elbette takip olmayacaktır. Bu, işlerin gerçekten yanlış gittiği durumlara bakmakla ilgilidir. Bence Sayın Van Baarle bunu hiç istememeli, çünkü bu Hollanda’da hiç istemediğimiz şeylerle ilgili. Ayrımcılık öğretildiği anda… O zaman bir Kuran okulundan hiç bahsetmiyorum. Ben kendim Alblasserwaard’dan geliyorum. Oradaki bazı Pazar okullarında çocuklara istemeyeceğiniz şeyler öğretiliyor. Bu durum tüm sınırları aştığında, müdahale etmeli ve bu konuda bir şeyler yapmalısınız. Bence bu, işleri yapmanın çok normal bir yolu. Bunun, Sayın Van Baarle’nin dediği gibi, birkaç vakayı bütün bir gruba yansıtmakla hiçbir ilgisi yoktur. Bu sadece, işler kontrolden çıktığında, belki de bu konuda bir şeyler yapmanız gerektiği gerçeğiyle ilgilidir.
Oturum Başkanı:
Katkıları için Sayın Van Baarle’ye söz veriyorum.
Bay Van Baarle (DENK):
Doğru, Başkan. Güvensizlik, şüphe, anayasaya aykırı teklifler ve nefret: bu ülkedeki İslami örgütler ve Türk-Hollanda örgütleri bundan çok fazla muzdarip. Parlamentodaki siyasi sağın olaylarla körüklediği bir şüphe iklimi. Irkçılığın ve İslamofobinin hala büyük bir sorun olduğu bir toplumda hevesle benimsenen bir nefret iklimi. Bununla ve DENK ile işim gerçekten bitti. Kendi toplumlarına ve Hollanda’ya katkıda bulunmak için ellerinden geleni yapan Türk-Hollanda kuruluşlarının siyasetçiler tarafından sürekli karalanmasından bıktım. Ben bu kuruluşları tanıyorum. Örneğin Diyanet çalışanlarının gençlere rehberlik etmek, insanlara dini hizmetler sunmak ve hayır işleriyle uğraşmak için çok çalıştıklarını biliyorum. Milli Görüs’ün gençlere yönelik projeler düzenlediğini, her gün insanlara ders verdiğini ve yardım ettiğini biliyorum. Bunu kendi gözlerimle görüyorum. Dolayısıyla bu kuruluşların şüpheli hale getirilmesi ve ne yaptıklarını tekrar tekrar açıklamak zorunda hissetmeleri bana her seferinde acı veriyor. Bu nedenle bakandan bu kuruluşları daha iyi bir gelecek hedefleyen muhataplar, eşit insanlar olarak görmesini rica ediyorum.
Bayan Piri (İşçi Partisi):
Sayın Van Baarle’ın giriş konuşmasını dikkatle dinledim. Türkiye raportörü olarak elbette Türk toplumlarıyla çok işim oldu. Dürüst olalım: en büyük cadı avı toplumun kendi içindeydi. Çünkü Hollandalı Türklerden oluşan pek çok grubun hedefinde Gülen hareketi vardı. Elbette Gülen hareketinden özellikle bahsetmediniz. Milli Görüs’ten iki kez bahsettiniz ve sadece Diyanet’ten bahsettiniz. Şimdi söylediğiniz her şeyin Gülen hareketi için de geçerli olduğunu düşünüyor musunuz?
Bay Van Baarle (DENK):
Bu kuruluşlardan bahsetmemin bir nedeni var. Bayan Piri’ye neden böyle yaptığımı açıklayacağım. Bunun nedeni, bu meclisteki siyasi partilerin Diyanet’in Hollanda’da yasaklanması ya da Hollanda hükümeti tarafından muhatap alınmaması gerektiğini düşünmeleri -bunu savunuyorlar- ve bu insanların her gün Hollanda’ya katkıda bulunmak için ellerinden geleni yaptıklarını görmemdir. Bu meclisteki siyasi partilerin Milli Görüs hakkında, onların ciddiye almamanız ve konuşmamanız gereken aşırı uç, aşırı muhafazakâr insanlar olduğunu söylediklerini görüyorum. Bundan nefret ediyorum. Etrafımda bu insanları görüyorum ve bu insanlara haksızlık yapıldığını görüyorum. Hollanda’nın sorunu budur: ortaya atılan imajlara dayalı şüpheler temelinde, tüm kuruluşlar ve tüm topluluklar dışlanmakta ve damgalanmaktadır. Ben bunun her türlüsüne karşıyım.
Bayan Piri (İşçi Partisi):
Bunu anlıyorum ama tabii ki bu soruyu yanıtlamıyor Bay Van Baarle. Sanırım Hollanda’daki partilerin büyük çoğunluğu, bu Meclis de dahil olmak üzere, bu damgalamadan yana değil. Hollanda’da çifte vatandaşlığa ya da iki kültürlü bir geçmişe sahip olan ve bununla uğraşmak zorunda kalan pek çok insan için bu Lahey’deki siyasetten değil, daha ziyade kendi toplumlarından kaynaklanmaktadır. Hollanda’da Kürt kökenli olup aslen Türkiye’den gelen insanlara en çok kimden rahatsız olduklarını sorun. Genellikle Geert Wilders veya Forum for Democracy’den değil, o Türk toplumundan diğer insanlardan ve bazen de Türkiye’nin kendisinden etkileniyorlar. DENK’in Gülen hareketine nasıl baktığını merak ediyorum, çünkü Diyanet ve Milli Görüs’ün aynı destekçileri bence Gülen hareketini çok eleştiren insanlardı. Bu konuda uzun uzun tartışabiliriz; benim de bu konuda görüşlerim var. Şimdi, söyledikleriniz sadece daha muhafazakâr İslami dernekler için mi geçerli, yoksa bu özel durumda tüm Türk dernekleri için mi? Gülen hareketi için de aynı görüşü mü savunuyorsunuz?
Sayın Van Baarle (DENK):
İşçi Partisi’nin de bu kuşku ortamına katılmasından dolayı üzgünüm. Bunun için üzgünüm. Az önce Bayan Piri’nin bunu kelimesi kelimesine söylediğini duydum. Ben iki örgütten bahsediyorum ve sonra Bayan Piri aynen şöyle diyor: Sanırım başkalarının rahatsız olduğu kişiler bunlar. Kelimesi kelimesine bunu söyledi. Genellemeye itiraz ediyorum. Sayın Piri, Kürt Hollandalılar söz konusu olduğunda, Hollanda’daki Türk-Hollanda toplumu hakkında kelimesi kelimesine şunu söyledi: Bence diğer gruptan en çok zarar görenler onlar. Bayan Piri az önce bunu söyledi. Yani bu bir damgalama, genelleme ve suçu bir köşeye atma örneğidir. Ben kendimi bundan uzak tutuyorum. Bayan Piri bana şiddet ve yıldırma taraftarı olup olmadığımı sormaktan daha iyisini bilmelidir. Bayan Piri daha iyi bilmeli.
Başkan Kuzu:
Bir dakika. Sayın Van Baarle sözlerini bitirdiğinde, buna yanıt vermek için gerçekten fırsatınız olacak. Sizin de fark ettiğiniz gibi, sözünüzü kesme konusunda oldukça rahatım. Sanırım Bay Van Baarle sözlerini bitirdi. O halde son söz Bayan Piri’nin. Sayın Van Baarle buna cevap verebilir ve sonra devam ederiz.
Bayan Piri (İşçi Partisi):
Sayın Başkan, biliyorsunuz: Bay Van Baarle’ın soruya nasıl cevap vermediğini iki kez duydunuz. Bunun çok rahatsız edici bir soru olduğunu anlıyorum ama cevap alamıyorum. DENK’in Gülen hareketi konusundaki pozisyonu nedir? Ya da Türk-Hollanda diasporası içinde, desteklediğiniz ve desteklemediğiniz insanlar arasında bir ayrım yapıyor musunuz? Bu çok açık bir soru.
Sayın Van Baarle (DENK):
Bayan Piri’ye nerede bir ayrım yaptığımı soruyorum. Benim ağzımdan bir şeyler söylüyor. Beni varsayımlarla ve ayrıca insan gruplarına yönelik çok kesin ithamlarla sorguluyor, bu da beni bu tartışmada sadece VVD’ye değil, görünüşe göre İşçi Partisi’ne de cevap vermek zorunda hissettiriyor. İşçi Partisi az önce bütün bir topluluğu yıldırma eylemlerinden sorumlu olmakla suçladı. İşçi Partisi’ne göre, örgütler bunun geldiği açı olacaktır. Toplumdaki insan grupları hakkında bu şekilde konuşulmasından hoşlanmıyorum ve Bayan Piri’nin sorduğu sorularla, sanki ben hiçbir zaman bu şekilde bir ayrım yapmadığım halde, her türlü yıldırma ya da şiddete göz yumacakmışım gibi beni köşeye sıkıştırmasından da hoşlanmıyorum. Bunu yapmıyorum, asla yapmayacağım ve yapmadım.
Oturum Başkanı Kuzu:
Sanırım Bayan Piri’nin kişisel bir gerçeği var.
Bayan Piri (İşçi Partisi):
Evet, çünkü bu tartışmanın bir yere varacağını sanmıyorum, sadece Bay Van Baarle burada bana karşı her türlü iddiada bulunurken ben ona sadece bir soru soruyorum. Bu basitçe cevaplanmadı. Her neyse, bunun DENK için rahatsız edici bir soru olduğunu ve cevap vermemeyi tercih ettiklerini anlıyorum.
Başkan Kuzu:
Sayın Van Baarle katkılarına devam ediyor.
Bay Van Baarle (DENK):
Doğru, Sayın Başkan. Ben de olayların sürekli olarak tüm İslam toplumuna yansıtılmasından bıktım. Evet, Hollanda’daki her toplumda olduğu gibi her zaman sorun çıkaranlar olabilir. Ancak DENK’in sırf bu ithamdan sonra en geniş kapsamlı önerilerde bulunması çok ileri gidiyor. Bazı durumlarda etki söz konusu olabileceği için partiler bağışları genel olarak yasaklamaya başlamak istiyor. Daha sonra “özgür olmayan ülkeler” diyorlar, ancak biz bu siyasi partilerin neyi kastettiğini çok iyi biliyoruz. Birkaç sorunlu öğretim vakası yaşanmış olabileceği için, tüm İslami eğitim sistemine bir danışma hattı ve denetim getirilmelidir; Müslümanların özgürlüğüne yönelik anayasaya aykırı ve geniş kapsamlı kısıtlamalara yol açan bir güvensizlik kokusu var. Bakan bu yöne asla gitmememiz gerektiği görüşünü paylaşıyor mu? Ne de olsa siyasi önyargıların bugün bile sonuçları var: bankalar tarafından ayrımcılık, hükümet tarafından yasadışı casusluk, geri kalmışlık. Sağın siyasi saplantısı ve toplumumuzda hala çok büyük bir sorun olan önyargı yüzünden bütün bir toplum acı çekmek zorunda kalıyor. Bakan bunun sona ermesi gerektiğini paylaşıyor mu?
DENK neye inanıyor? DENK birlikte yaşamaya inanır. DENK işbirliğine, toplulukları güçlendirmeye inanır. Bu da İslami kurumları ve Türk-Hollanda örgütlerini ciddiye almak ve kendilerini etkileyen kararlarda söz sahibi olmalarına izin vermek anlamına gelir. Bakan bunu yapmaya istekli mi? Bu, toplumumuzdaki Müslüman nefretiyle mücadele etmek için daha fazlasını yapmak anlamına geliyor. Bakan önümüzdeki dönemde bu mücadeleyi nasıl hızlandıracak? Bu da bilgi paylaşımı ve iyi tedbirler konusunda daha fazla yol alacağımız anlamına geliyor. Bakan bunu nasıl yapmayı planlıyor? Bu, İslam toplumunun Hollanda’daki faaliyetlerini geliştirmesi için fırsatlar sağlamak, bankalarla faizsiz alternatifler üzerinde çalışmak ve Hollanda imam eğitiminin başlamasını sağlamak anlamına geliyor. İmam eğitimi konusunda son durum nedir ve Hollanda hükümeti bu konuda yöneltilen eleştiriler karşısında ne yapıyor?
Sayın Başkan. Olaylar temelinde yükselen güvensizlik kokusu sona ermelidir. Hollanda Müslüman toplumuna yönelik olarak alınan ve özgürlükleri kısıtlayan önlemler de son bulmalıdır. Zaman eşitlik, birlikte yaşama ve birbirimizle sohbet etme zamanıdır.
Teşekkür ederim, başkan.
Başkan Kuzu:
İlk kim parmağını kaldırdı? Bayan Podt.
Bayan Podt (D66):
Bu bir foto finişti, Başkan. Sayın Van Baarle benim de anladığım bir şey yapıyor. Hollanda’daki pek çok Müslümanın sık sık köşeye sıkıştırıldığı ve bazen bu parlamentodaki tartışmaların buna yardımcı olmadığı bence gerçekten doğru. Bu genellemeyi yapmaya cüret ediyorum. Bu durum, metnindeki bazı noktaları gözden kaçırmış olabileceğim gerçeğini değiştirmez. Daha spesifik olarak, her türden insan, Hollanda’ya yeni gelenler ya da belki biraz daha uzun süredir burada olanlar – az önce bütün bir listeden bahsettim: İranlı, Türk, Çinli, Eritreli, Faslı insanlar – elbette kendi ülkelerinden gelen etkilerden kesinlikle muzdaripler. Aslında Sayın Van Baarle’nin DENK’in bu konuda nerede durduğu ve bu insanların da gidecek bir yerleri olması gerektiği konusunda hemfikir olup olmadığı konusunda bana bir şeyler söyleyip söyleyemeyeceğini merak ediyorum.
Bay Van Baarle (DENK):
Herhangi bir oluşum nedeniyle – yabancı hükümetler, Hollanda içindeki oluşumlar ya da bireyler olabilir – Hollanda hükümetine başvurabilecek insanlar varsa, bu kişiler Hollanda hükümetine başvurabilmelidir. Bu durumda, dünyadaki pek çok ülkeyle sahip olduğumuz iyi diplomatik temaslar çerçevesinde, Hollanda hükümeti de var olabilecek vakalarla ilgili olarak görüşmelere katılabilmelidir. Sinyallere ya da münferit sinyallere dayanarak, her bir vakada, her bir ülkeyle ilgili olarak, böyle bir ortamı kışkırtmak ya da organize etmek için kasıtlı bir politika olup olmadığına ya da Hollanda’da bu tür davranışlara sahip olan ve diğer insanlara karşı bu duyguların ortaya çıkmasına neden olan bir dizi insan olup olmadığına karar veremem. Bunu değerlendirmekte zorlanıyorum ancak bunu diplomatik temaslar ve diğer ülkelerle görüşmeler yoluyla ortaya çıkarmak ve Hollanda’daki insanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak hükümetin görevidir.
Bayan Podt (D66):
Aslında Sayın Van Baarle’nin konuşmasının büyük bir bölümünden çok memnunum çünkü parlamentodaki pek çok kişinin insanları bu durumdan korumanın önemli olduğunu paylaşması elbette çok güzel. Yine de konuşmasının son bölümünde biraz kafam karıştı. Sanki bunu biraz kendilerine mal eden insanların da olabileceğini söylüyor gibiydi ama eğer durum böyle değilse bunu düzeltsin. Kastettiği bu muydu bilmiyorum ve özellikle bu açıdan, örneğin burada bulunan ve gerçekten de bu şekilde tehdit altında olduklarını söyleyen tüm bu farklı insanların ittifakından gelen tüm çağrılara ve fikir yazılarına nasıl baktığını merak ediyorum.
Bay Van Baarle (DENK):
Cezai suçlar – çünkü bahsettiğimiz şey bu: tehditler cezai suçlardır – onları kendiniz çağırmazsınız. Bunlar cezai suçlardır.
Bayan Becker (VVD):
Sayın Van Baarle, Türk kökenli Hollandalıların dörtte birinin Türkiye’den gelen etki nedeniyle Hollanda’da kendilerini güvende hissetmemesini “bir olay” olarak görüyor mu?
Sayın Van Baarle (DENK):
Sayın Becker Clingendael’in çalışmasına atıfta bulunuyor; Sayın Becker’in buna atıfta bulunması iyi bir şey. Ben de Sayın Becker’i çalışmayı geniş bir çerçevede okumaya davet ediyorum. Örneğin Türk-Hollanda toplumunun çok büyük bir kısmı, Türk hükümetinin Hollanda’da da dil ve kültür eğitimine yönelik düzenlemelerde rol oynamasından yana olduğunu belirtiyor. Bu büyük ölçüde takdir edilmektedir. Umarım Bayan Becker de bunun farkındadır. Bunların vaka mı yoksa yapısal olgular mı olduğunu değerlendirmek için, bu kalıpları daha derinlemesine inceleyeceğimiz bir takip çalışması yapılacak olmasının çok iyi olduğunu düşünüyorum. Az önce Bayan Podt’a yönelik olarak da söylediğim gibi: eğer kendilerini güvende hissetmeyen ya da suç işleyen insanlar varsa, bunu her zaman ciddiye almamız gerektiğini, insanların Hollanda hükümetine bildirimde bulunabilmeleri gerektiğini ve ülkelerle diplomatik temaslarda her zaman bu olguları neyin açıkladığını ortaya çıkarmaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bayan Becker (VVD):
Sanırım bir yerlerde dolaylı olarak hayır cevabını aldım, Bay Van Baarle bu nedenle aslında bunun bir olay olduğunu düşünüyor, daha geniş bir sorunun varlığına henüz ikna olmuş değil ve bunun için önce bir Clingendael çalışmasına ihtiyacı var. Sayın Van Baarle’den somut bir cevap almaya çalışıyorum, çünkü birbirinizle bir sorunu tartıştığınızda, elbette bu evde her zaman şu şekilde başlar: Bir sorun olduğu konusunda hemfikir misiniz? Aslında Sayın Van Baarle’ın her zaman şunu söylediğini duyuyorum: Yabancı etki sorununu gerçekten görmüyorum. Milli Görüs ile ilgili bir deneme daha yapacağım. Birkaç yıl önce Milli Görüs, Türkiye’de silahlı cihadı destekleyen ve kadınlara yönelik şiddete göz yuman radikal bir vaize Hollanda’dan gençlik gezileri düzenlenmesinde aktif rol oynamıştı. O dönemde bu konuda sorular sorduk çünkü özgür Hollanda’da gençlerin başka bir ülkeden, buradaki bir kuruluştan, bizim görüşlerimize taban tabana zıt görüşlerle bu şekilde etkilenmesinin sağlıksız olduğunu düşündük. Sayın Van Baarle, böyle bir şey olduğunda Hollanda hükümetinin en azından Milli Görüs’ten hesap sorması gerektiğine katılıyor mu? Yoksa “hayır, benim kastettiğim de tam olarak bu ve böyle bir kuruluşun burada sahip olması gereken özgürlük” mü diyor?
Bay Van Baarle (DENK):
Bayan Becker’in ilk tepkisine yanıt vermek gerekirse: ilk araştırmaya dayanarak – çünkü araştırmanın tasarımı budur: önce iki araştırma yapılır, sonra bir sonuca varılır – Bayan Becker zaten bunun yabancı etkisinden kaynaklandığı sonucuna varıyor. Az önce şunu söyledi: yabancı etkisiyle ilgili bir sorun var; bu çalışma bunu çok net bir şekilde gösteriyor. Benimle Bayan Becker arasındaki fark da tam olarak bu: Bayan Becker nefes nefese konuya dalıyor – benim deyimimle – ve sonra bir sonuca varıyor, ben ise gerçekleri birlikte ortaya çıkarmamız gerektiğini söylüyorum. İkinci soruşturma Aralık ayında yapılacak. O zaman sonuçları birlikte çıkarmak için her türlü fırs