Kültür-Sanat Köşesinden


  • Kayıt: 03.11.2014 15:03:00 Güncelleme: 03.11.2014 15:03:00

Değerli okuyucular!

 

Bu sayımızda Almanya’dan Özay Arslan Bey’in Kurban Bayramı ve Hac dolaysıyla "Anayurt Notları" adını verdiği hac notlarının ikinci kısmına yer veriyoruz. Bu hatıralar okundukça hem hac, hem de yurt anlayışı hakkında yeniden düşünmek mümkün. Zira yazar her ikisine farklı açıdan bakıyor. Her iki kavrama da yeni açılımlar kazandırıyor. Hac mekanlarına ‘anayurt’ diyor. Orada gördüğü güzellikleri övüyor, yanlışları, aksaklıkları dile getiriyor.

 

Yine bu sayıda yer verdiğimiz şiirleri zevk alarak okuyacağınızı umarız.

 

İyi okumalar dileğiyle hayırlı bayramlar Yazışma adresi: kerimece@hotmail.com

 

ANAYUT NOTLARI- 2

 

* „Sözcüğün uzun kavlinden Bütün yönler silme Mekke"

 

Nuri Pakdil

 

Evet bütün yönler silme Mekke, ama yollara gelince bütün yollar Mekke´ye girmiyor, giremiyor. Bazı yollar sınıra gelince teğet geçiyor Harem Bölgesine. Eğer yolunuz Sırat-ı Mustakim ise, ancak o zaman girebiliyorsunuz Harem sınırlarından içeri. Harem, hürmet ve saygı gösterilen yer. Bu bölge kuzeyde Ten´im, güneyde de Udat´ul-ibn, doğuda Cirane, batıda ise Hudeybiye ile sınırlı yaklașık 25 km² lik bir alan. Harem bölgesi uçsuz bucaksız sapsarı çölün ortasında simsiyah volkanik lav ormanı gibidir. Ibn Abbas´dan gelen rivayete göre bölgenin sınırlarını Hz. İbrahim´e Hz. Cebrail göstermiș, daha sonra Efendimiz (s) tarafından tekrar belirlenmiștir. Bir bașka rivayete göreyse, tevbe eden Hz. Adem (as), șeytanın tekrar kendisini ayartmasından korkmuș, yüce Allah da melekleriyle Harem bölgesini korutmuștur. Harem bölgesi, insanın dünya hayatı için seçilmiș örnek ve ideal bir özerk bölgedir. İnsan, bitki, hayvan ve çevre bilincine ideal bir örnek. Evet, Harem bölgesine giriyoruz. Artık tüm kelimeler bitiyor: Lebbeyk Allahumme lebbeyk…..Tek kelimede bir kulluk manifestosu telbiye; Geldim ey Rabbim geldim. Burada her kalp bu manifestoyu sunuyor her an.

 

* İnsan kalbi mekânın da tesiri altında. Kahire, Münih, Amsterdam, Paris, Zürih…vb gibi bir çok büyük șehri gördüm. Her șehrin olumlu veya olumsuz, az veya çok tesirini hissettim kalbimde. Vecd bașka bir șey. Kalp Mekke´de tam manasıyla vecd halinde.

 

Büyük arzu ve emellerin kurduğu bir șehir ile apaçık ayetlerin, salihlerin ve iyi niyetlerin kurduğu șehir arasında uçurum var. Bu uçurumu lisan-ı hal ile dile getiriyor her șehir anlayabilene. Șehirlerin de kalbi vardır çünkü. Sanki Mekke kalbin kendisi. Medine, İstanbul, Bağdat, Șam, Kahire, Buhara, Semerkant… bu kalpten yeryüzüne yayılan hayat damarları. Bu dünyadan göçüp gitmiș salihlerin kurdukları

 

șehirler, bıraktıkları eserler ve mekânları kalbe nasıl tesir etmesin ki, o șehirler Anakent olan Mekke´den mülhemdirler.

 

* Ayaklarımızı iterek, sürükleyerek zoraki giriyoruz otele. Beytullah bir kaç adım ötede nasıl otele girsinler ki. Haklılar. Kaldığımız otelin kaç katlı olduğu hususunda ihtilaf var. Kimisine göre 12, kimisine göre 13 katlı, hatta 14 diyen de var. Biz bir rivayete göre ücüncü, diğerine göre beșinci kattayız. Odamız yedi yataklı. İki Sivaslı, bir Kayserili, bir Giresunlu, bir Trabzonlu, bir Malatyalı ve bir de Erzurumlu aynı odadayız. Karadenizliye ayrı bir parantez açmak gerek. Her sözü ve her hareketi kayıtlara geçecek kadar tarihi çünkü.

 

* Kafileye ilk isyanım oluyor bu. Herkes odalarına çekilirken, hanımı da yanıma katarak arazi oluyoruz, ilk hedef Kâbe. Beytullah´a yaklaștıkça sanki cennete yaklașıyorum… Yok heyecan değil bu bașka bir șey. Hiç bir șey yani… Sus artık…

 

* Kâbe ilk görüldüğü an yapılan duayı kabul olur. Hanıma mihmandarlık yapıyorum. „Kapat gözlerini, ben aç diyene kadar da açma" diyorum. İstiyorum ki görüș alanı en güzel yere götüreyim. O kadar kolay değil yakından görmek, mahșeri kalabalık. Yaklașmak ne mümkün… Bir de aklıma takılan soru var; Kabul edilmeyen dua var mı? Aç gözlerini diyorum; Hacer-i Esved´i karșımıza alıp Kâbe´yi bu cepheden arada hiç bir engel olmadan görebiliyoruz. Bismillah-i Allah´u Ekber velillahi‘l hamd…. Uzun uzun dua ediyor hanım. Seni seviyorum diyebiliyorum sadece. İyi ki varsın… Bașka bir șey var mı?

 

Kâbe; masiva ile maveranın sınır çizgisi. Birincisi orada biterken ikincisi yine orada bașlıyor. Öteye geçebilecek miyim? Bütün yönler/kesret ona akıyor, geliyor, geliyor onda birleșiyor/vahdet. Bu vahdet deryasına karıșabilecek miyim? Mâna âleminin bașladığı nokta. Nokta sonsuzdur. Nokta.

 

Sayıları yüzleri așan peygamber Kâbe etrafına gömülü. Altınoluk altında Hz. Hacer anamız ve Hz. İsmail atamız. Hacer-i Esved ile Yemen köșesi ve Zemzem arasında 99 peygamber. Makam-ı İbrahim ile Safa kapısı arasında Nuh, Hud, Salih, Șuayp peygamberler. Safa ve Merve arasında 70 Nebi.

 

Kâbe´nin bulunduğu yer yukarıdan bakıldığında bir volkanın ağzını andırıyor. Abdullah b. Zübeyr Emevi ordusunun mancınıkla yıktığı Kâbe´yi yeniden yaptırırken, çalıșanlara ana temele kadar inmelerini emretmiș. Temel kazındıkça deve büyüklüğünde tașların yerleștirildiği zemine ulașılmıș, onları açma çalıșmaları sonuçsuz kalmıș. Çünkü tașların altında gelen yakıcı ve kavurucu hava akımı çalıșanların hayatını tehdit edecek boyuttaymıș.

 

* Temettu haccına niyetlendiğimizden önce Umre yapmamız gerek. Önce Tavaf. Her dilden, her renkten, her boydan, her enden, her türden, her cinsten….. dualar duydum. Sükût halindeyim. Dilim lâl. Arada bir kaldırıp bașımı cama bakıyorum. Sanki Sevgilim Siyah perdeyi aralayıp gösterecek kendini. Yalnız önümü görmekte zorlanıyorum.

 

(Devamı var)

 

Özay Arsklan / Almanya

 

ŞEHR-İ YÂRDAYIM

 

Gönül kafesinde bübül misali Feryâdı figânda ahüzardayım Aşk çölünde açan bir gül misali İrem bağlarında şehr-i yârdayım *** Sevda denizine yelken açalı Seyyahlar misâli sonsuz turdayım Dünyaya rest çekip serden geçeli Bilmem zarardayım bilmem kârdayım Çağlari dediler kuru çöllere Dört mevsim hazanda boran kardayım Sevdanla düşeli dilden dillere Medet ey sevdiğim başı dardayım

Aşık Çağlari –Muammer Çalar

 

BENDİM SEVGİLİM

 

O gece kundakta, yatarken başım

 

Yüzüme bakmadığın bendim sevgilim

 

Güzergâhlar kan çanağı, yalnız gözlerin

 

Kevser diye içtiğin bendim sevgilim

 

Hüznümle büyüttüm mor çiçekleri

 

Bir gün anlarsın eğer, kanarsa için

 

Kaldır başını, gömme kumlara

 

Kırlangıçsız kalır mavi göklerin

 

Mızrap dokununca üst perdelere

 

Yaralı gönlüme yayılır iniltilerin

 

Bir bir hatırlarım masum günahlarımı

 

Sen yoksan ne yaparım bu ıssız yerde

 

Salim Yüksel / Zaandam

 

EVLAT ACISI

 

Anası dertli dertli ağıt yakar,

 

Babasının feryadı arşa çıkar,

 

Bacısı gardası tabutunu tutar,

 

Kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

Artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Kara heberin tez duyuldu,

 

Dursun’un kolu kanadı kırıldı,

 

Dost ahbap boynuna sarıldı,...

 

kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Cansız bedenini toprak aldı,

 

Seven herkesi derde saldı,

 

Ev sensiz harabe ıssız kaldı,

 

Kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

Artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Gözümün önüne geldin körpe kuzum,

 

Musalla taşına yattin güzel oğlum,

 

Bizi niye bıraktin canım yavrum?

 

Kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

Artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Dönen dünya başıma yıkıldı,

 

Sanki kurşun bağrıma sıkıldı,

 

Sevenlerin ardında bakakaldı,

 

Kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

Artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Bekir dünyam karardı söndü

 

Gönlüm yangın yerine döndü

 

Dün sağdı bu gün oğulu öldü

 

Kara toprak bağrına bastı Kubilayım,

 

Artık geçmez sensiz günüm ne ayım

 

Bekir Emirdoğan

 

Oğlum Mükremin’in yakın arkadaşı Dursun gardaşımın can paresi , Kubilay’ın aziz hatırası için yazılmıştır.

 

ZÜMRÜT GÖZLERİN

 

Ey kalbimin sevdiği, uzaklardan gözleme

 

Hasretini dokuma gönlümün gergefine

 

Ezelden müptelâyım tılsım kokan bir derde

 

Senin gülün açmadan yürümem ölüme

 

Yoksa bir masal mıdır dayanan umutlarım

 

Yoksa geri gelmez mi güzemli dualarım

 

Sıkı tut ki yüreğin çamura bulaşmasın

 

Sıkı tut ki gözyaşım al kana bulanmadın

 

Bakma öyle hercâî, incinir hayallerim

 

Neden böyle hummalı zümrüt, yeşil gözlerin?

 

Yoksa sen de mi düştün pençesine ateşin?

 

Ağına mı takıldın ölümcül bir kafesin?

 

Bak sana sunuyorum yıpranmaış kalbimi

 

Yırt, at! Karanlıkların ihanet peçesini

 

İsyankâr yollardayım bırakma ellerimi

 

Beraberce aşalım çilenin köprüsünü

 

Ben senin sırlarının kutsal bir hamalıyım

 

Tükenmeyen baharın deli sevdalısıyım

 

Yüreğinde yeşeren umudun meyvasıyım

 

Ayrılığın boynunu vuran hoyrat celladım.

 

 

Ayşe Reyhan / Almanya