Demokrasinin ve ifade özgürlüğünün gerçek kaynağı İslam'dır
Gülay Pınarbaşı
Günümüzde hangi düşünceden, hangi dinden ve milletten olursa olsun neredeyse tüm insanların en önemli ortak taleplerinden biri özgürlüktür. İnsan bedeni ve zihni özgür olduğu, kendisini rahatça ifade edebildiği, dilediği gibi yaşayabildiğinde sağlıklı olur. Yaşamının herhangi bir alanında baskı altına alınan bir insan kısa bir süre içinde huzurunu, neşesini, üretebilme yeteneğini yitirmeye başlar. Yakın geçmişte Sovyet Rusya'da ve halen Çin'de yaşayan insanların çoğunun yüzlerindeki soğuk, neşesiz ifade, bakışlarındaki donukluk hatırlandığında, özgür düşünmenin ve özgür yaşamanın insan hayatında ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılacaktır.
İnsan hayatının çok önemli bir parçası olan, hayat kalitesini yükselten özgürlük, insana Allah'ın verdiği bir nimettir. Din ahlakını bilmeyen, özellikle de İslam'ı tanımayan veya yanlış kaynaklardan ve örneklerden İslam hakkında bilgi edinen kimi insanların ise, bu konuda birçok önyargısı, yanlış kanaati olmaktadır. Bu insanlar, hiçbir doğruluğu olmadığı halde, İslam'ın yaşam alanlarını kısıtlayacağını, özgürlüklerini engelleyeceğini, düşüncelerini kontrol altına alacağını, sanatı ve bilimi sınırlandıracağını sanmaktadırlar. Oysa İslam insanlara düşünce, ibadet ve ifade özgürlüğü sağlayan, insanların her türlü hakkını koruma altına alan ve daha da önemlisi insanlara gerçek özgürlüğü sunan bir dindir.
Ama öncelikle şu gerçeğin iyi anlaşılması önemlidir: Allah insanlara kolaylık, rahatlık, mutluluk ve neşe diler. Allah kullarına zulmedici değildir. Allah'ın emri olan din de insanlara en huzurlu, en mutlu, en güvenli, en asil, en kaliteli, en rahat, en zevkli yaşamın nasıl olacağını gösterir. Dinde baskı yoktur. Dinde zorlama yoktur. Bir insan Allah'ın varlığını ve birliğini, aklıyla, vicdanıyla görerek iman eder ve dini yaşar. Din bir gönül kabulüdür. Bir insan dini yaşamaya zorla mecbur bırakılırsa, bu insan dindar olmaz, münafık olur. Münafık ise Allah'ın Kuran'da bildirdiği üzere, Allah'ın azabını hak eden ve cehennemin en aşağısında olan bir mahluktur. Üstelik münafık sadece kendine zarar vermekle kalmaz, iki yüzlü, samimiyetsiz ve oyuncu yapısıyla tüm toplum için bir tehlikedir. Böyle bir tehlikeyi kendi eliyle meydana getirmek, toplum içinde münafıklar ve münafıkane bir sistem oluşturmak, Müslümanların asla istemeyeceği birşeydir. Her Müslüman Kuran ahlakının gereği olarak insanlara doğru yolu göstermekle, onları iyiliğe davet etmekle ve kötülükten men etmekle yükümlüdür. Ama bu hiçbir zaman bir insanı kendisi gibi düşünmeye, kendisi gib yaşamaya, kendisi gibi davranmaya, kendisi gibi giyinmeye mecbur etmek anlamına gelmez. Müslüman doğruyu gösterir, seçimi karşısındaki kişiye bırakır. Bu Allah'ın Kuran'da bildirdiği hükümdür.
Bununla birlikte Müslüman yaşadığı toplum içerisinde, her türlü düşüncenin ve inancın rahatça ifade edilmesini ister. Karşısındakinin hayatına, fikirlerine, yaşantısına saygı duyar. Din ahlakına uygun olmayan, hatta dinsiz, ateist ideolojilerin ve fikirlerin dahi rahatlıkla anlatılabilmesini ister, ki böylece bu fikirlere karşı gereken cevabı ilmi ve fikri olarak tam verebilsin. Düşüncelerin, ideolojilerin baskı altına alınıp yasaklanması Müslüman için bir kolaylık değil, tam tersine tebliğini zorlaştıracak, ilmi mücadelesini daha güç hale getirecek bir durumdur. Herkesin her düşünceyi açıkça ifade edebildiği bir ortamda din daha kolay gelişir ve güçlenir.
Üstelik bir Müslüman her insanın Allah'ın takdir ettiği kaderi yaşadığını, karşısındaki ateistse onu Allah'ın o şekilde yarattığını, dinsizse Allah'ın ona bu durumu takdir ettiğini, başka bir dine mensupsa bunun da Allah'ın dilemesiyle olduğunu bilir. Bu kimselere karşı şefkatle, anlayışla, sevecenlikle yaklaşır. Kendisi düşüncelerini ifade etmekte ne kadar özgürse, onların da o kadar özgür olmasını ister. Kendisi dinini yaşamakta, ibadetlerini yerine getirmekte ne kadar özgürse, onların da diledikleri gibi yaşamalarında o kadar rahat olmalarını ister. Elbette bu ahlaksızlığa, zulme göz yumması ya da bunları görmezlikten gelmesi anlamına gelmez. Ama buna karşı
mücadelesi, karşısındakini ezerek, baskı altına alarak, konuşmasını, yazmasını, anlatmasını engelleyerek değil, ona sabırla, güzel sözle, tevazuuyla, sevecenlikle ve saygıyla doğruyu anlatarak olur. Daha önce de belirttiğimiz gibi Müslüman tüm insanların hidayet bulmasıyla değil, onları güzele davet etmekle yükümlüdür. Hidayeti verecek olan Allah'tır. Müslüman davette bulunur, baskıda değil. Görüldüğü gibi İslam'ın özünde düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü vardır.