''Yeni bir peygamber ve yeni bir kitap gelmeyecek''


  • Kayıt: 04.05.2013 22:45:00 Güncelleme: 04.05.2013 22:56:00

''Yaşadığımız dünya çile ile dolu. Bana öyle mailler geliyor ki, yeminle söylüyorum gece yarısı bilgisayarın başında 10-15 dakika ağladığım oluyor. Şunu ısrarla iddia ediyorum; Afrika'ya, Filistin'e, Doğu Türkistan'a ve diğer mazlum ülkelere yardım götürürken, kamerayı muhtaç insanların yüzüne dayıyorlar. Çok ayıp bir durum. İslam Ahlakı bu değil. Bakın en dindar insanlarımız, yeniden bağış toplamak için bu görüntüleri kullanıyor. Fakiri bu şekilde teşhir etmek ne kadar doğru. O insanların ailelerini, akrabalarını veya tanıdıklarını düşünmeleri gerekir. Sen kameranı alıp gittikten sonra, o insan orada yaşamaya devam edecek. Dolayısıyla iki kilo et yüzünden, fakir yüzsüz konumuna düşüyor. Müslümanlar artık şunu öğrenmeli; ''Biz Allah rızası için yardım topluyoruz. Allah rızası için yardım götürüyoruz.'' Yardımı kimin götürdüğü önemli olmamalı, toplum tarafından bilinmemeli. Doğru olan usül budur.''

 

Hollanda'ya konferans vermek için gelen Gönüllerin Hocası Ömer Döngeloğlu ile bir röportaj yaptık. Bu röportajdan istifade edilmesini umarak söyleşimize başlıyoruz.

 

Hocam, bilinmeyen yönlerinizle kendinizi bize anlatır mısınız?

1967 yılında Tokat, Zile'de doğdum. İlk, orta eğitimimi ve İmamhatip Lisesi'ni memleketimde tamamladım. Daha sonra üniversite eğitimimi Sakarya Üniversitesi İlahiyat Faküldesi'nde yaptım. On yıl diyanetimize bağlı bir şekilde imam olarak çalıştıktan sonra İstanbul'a geldim ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nde 14 yıl süreyle idarecilik yaptım. Şu an herkesin bildiği televizyon proğramlarım başlayınca görevimi bıraktım. Halen Kanal 7'de haftalık proğramlarım devam ediyor. Aynı zamanda Timaş'ta yazılarım ve kitaplarım çıkıyor. Sizin de bildiğiniz gibi, konferanslar, sohbetler düzenliyoruz.

 

''Allah'a döneceğine inananlar için, Hz. Muhammed'de (s.a.v) çok güzel örnekler vardır.''

 

Kanal 7'deki proğramlarınızda genelde Pergamber Efendimiz'in (s.a.v) ve Ashabının yaşamından kesitler veriyor, Peygamber Efendimiz'in ahlakından söz ediyorsunuz. Proğramlarınızdan benim çıkardığım sonuç; Bu güzel ahlakı toplumumuza aşılamaya gayret ediyorsunuz. Olaya böyle bakarsak, bütün bu uğraşlarınız sonucunda proğramlarınızın amacına ulaştığını söyleyebilir misiniz?

İnsanoğlu doğduğu andan itibaren iyi ve kötü özellikleri bünyesinde barındırdığı için, hangi taraftan telkin alırsa o tarafa yöneliyor. En büyük günahları işleyen bir insanın içinde, o insanı evliyalık makamına çıkartacak güzellikler Allah tarafından gizlenmiştir. Proğramlarımda insanları en güzel insana çağırıyorum. Allah, Kur'anı Kerim'de; ''Allah'a döneceğine inananlar için, Hz. Muhammed'de (s.a.v) çok güzel örnekler vardır.'' buyurmuştur. Dolayısıyla Peygamber Efendimizi (s.a.v) anlatarak, Ashabının yaşantısında kesitler vererek gençliğimizi bu günün curcunasından ve sahte dünyasından gerçek bir insana, İnsan-ı Kamil'e, çağırma gayreti içindeyiz. Birçok yönüyle faydalı olduğunu görüyoruz ama mücadele zor! İnternete, dizilere ve milyon dolarlık yapımlara karşı mücadele vermek kolay değil. Yine de insanımız, üzerinde bu derece oynanmışlığa rağmen, güzel bir eğilim gösteriyor. Bakın bugün Hollanda'dayız ve konferans vereceğimiz salon tıklım tıklım dolu. İşte bu örnek yaptığımız çalışmaların, boşa gitmediğinin bir göstergesidir.

 

''Hz. Muhammed (s.a.v), hüzün peygamberi olarak yaşamıştır.''

 

Hocam, Kanal 7'deki proğramlarınızı çok güzel bir uslüb ile ve hislenerek yapıyorsunuz. O duygulu anlatımınız esnasındaki ruh halinizden biraz söz eder misiniz?

Tabi bu olay bir cümle ile anlatılacak bir şey değil. ''İnsanlar çeşit çeşit, yer damar damar.'' demiş, Ozanımız Aşık Veysel. Her insanın farklı bir yapısı vardır. Dolayısıyla ben duygusal bir insanım. Çocuğumun eli kapıya sıkışsa oturup onunla ağlarım.

Peygamberimizden ve çektiği sıkıntılardan bahsederken, mesela; ''Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) boğazını sıktı.'' deyince, sanki boğazımın acıdığını hissediyorum. Çok takva olduğumuzdan değil, tamamen duygusal olmamdan kaynaklanıyor. Allahü Teala, her insana ayrı bir özellik vermiş. Bir insan ne ile uğraşırsa, bir süre sonra o işin inceliklerini öğreniyor. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) hayatını değişik kaynaklardan okudukça, ona yaklaştıkça, Rasulullah'ın nerede, ne zaman öksüreceğini ya da hangi olay karşısında kaşlarını çatacağını bile hissedebiliyorsunuz. Dolayısıyla Rasulullah ile olan o samimi hal, o yakınlık hissi böyle bir duygusallığı beraberinde getiriyor.

Her zaman bu kadar hisli ve duygusal olmuyorum. Ramazan boyunca otuz proğram yaptım ve bu proğramların hepsini tekrar izledim, dört proğramda duygulanmışım. Allah razı olsun insanımız bana iştirak ediyor. Bu hususta dünyanın birçok yerinden mailler alıyorum. Mesela, Mekke'den, Medine'den mesajlar geliyor ve Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) bu kadar yakın olmalarına rağmen beni seyrederken duygulandıklarını dile getiriyorlar.

Belirttiğim gibi sadece benim duygusal olmamla alakalı bir şey. Bazı insan vardır, babası ölse dahi ağlayamaz. Bunu söylerken kötülemek amacıyla değil, sadece insan yapısının farklı olduğunu vurgulamak istiyorum.

 

 

Müslüman olarak bizler iyi bir şekilde geçindik de Hollandalılar bu çocukları elimizen zorla mı aldı !

 

Günümüz Hollandasında Türklerin yaşamış olduğu ve kanayan yara haline gelmiş bir olguyu size sormak istiyorum. Hollanda'da Türk Çocukları, çoğu kez geçerli bir sebep olmadan, ailelerinden alınıp Hollandalı bakıcı ailelere veriliyor. Bu çocuklar Türklük'ten ve İslamiyet'ten uzak büyütülüyor ve tamamen asimile ediliyor. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Bu konu ile alakalı olaya şu şekilde bakmak isterim; Peygamber Efendimiz de (s.a.v) aynen sizin yaşadığınız gibi gurbete adamlar gönderdi. Mesela; Habeşistan'a, bir Hristiyan ülkeye, niyet olarak olmasa dahi şekil olarak size çok benzeyen yüz kişiden fazla insan gitti. Gidenler arasında evli olanlar vardı ve onların çocukları orada doğdu. Habeşistan örneği iyi bir şekilde tahlil edilmeliydi. Biz dini sadece camii, cemaat ve namazdan ibaret zannettik.

İlk olarak söylemem gereken şey; Müslüman olarak bizler iyi bir şekilde geçindik de Hollandalılar bu çocukları elimizden zorla mı aldı ! Belli ki, çocuğu elinden alınan ailede bir problem var. Dolayısıyla önce kendimizi sorgulamalıyız.

İkinci olarak ise; Batının size sıcak bakmayacağı zaten belliydi. Siz zannediyor musunuz ki, bir Türk'ün buraya gelip başarılı olması Hollandalıyı memnun eder. Tabi ki hayır. Türkiye ve Türkler, artık Avrupa'da yükselen bir değer. Köyden buralara gönderdiğimiz gurbetçilerin çocukları, okudular ve burada iş sahibi oldular. Bu durum Hollandalı tarafından kıskanılıyor.

Dolayısıyla, çocuklarımızın alınıp kötü yaşam tarzına sahip olan Hollandalı ailelere verileceğini biz önceden öngörmeliydik. Bu nedenle Hollandalılara kızmaya hakkımız yok. Onlar işlerini yapıyorlar. STK'ların, Milli Görüş'ün, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve İslam Kültür Merkezleri'nin elele verip, ortak proje üretmeleri lazım. Ama bugüne kadar mı beklemek gerekirdi ! Neden 50 yıl beklendi?

 

Toplum olarak eksiklerimiz nelerdir? ve Bu eksiklikleri nasıl gidereceğiz?

 

Sadece Avrupa'da yaşayan müslümanlarda değil İslam Ülkeleri'nde de gördüğüm en büyük sorun; Maalesef koordineli olarak çalışamıyoruz. Gördüğüm kadarıyla STK'lar sadece kendilerine oynuyorlar. Bakın Hollandalılar çocuklarımızı alıp, diğer ailelere verirken hiç cemaatçi davranmıyor. İşte bizde bu yok. Sadece kendi çıkarlarımız doğrultusunda hareket ediyoruz. STK'lar projeler üretmeli ama kesinlikle kendi filamalarını önplana çıkarmamalı.

 

Son olarak neler söylemek istersiniz?

 

Türk toplumunun her kademesi beraber çalışmalı, birlik olmalı. Bunu siz yapmazsanız, başkaları da yapmayacak. Size yeni bir peygamber, yeni bir kitap da gelmeyecek. Bize, gelecek din, gelecek peygamber ve gelecek kitap gelmiştir. Bundan istifade etmeliyiz.

Peyamberimizin ''Müminler bir vücudun azaları gibidir.'' Hadis-i Şerif'ini hatırlatarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

 

Röportaj: Savaş Büyük Tipi