Dört Soruda Hollanda Gündemi Veyis GÜNGÖR ve Murat GEDİK Cevaplıyor


  • Kayıt: 13.02.2017 09:47:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:01:31

Dört Soruda Hollanda Gündemi 

Veyis GÜNGÖR ve Murat GEDİK Cevaplıyor

 

Avrupa’nın bir çok ülkesinde olduğu gibi,Hollanda’da en çok tartışılan konuların başında göçmenler ve Müslümanlar. Hollanda Türkleri olarak maalesef ülke gündeminden çok uzaktayız.Oysa Hollanda bizim ikinci vatanımız ve bir çoğumuz burada kalıcıyız.Birileri bizler hakkında konuşmakta kararlar almakta.Ama bizlerin bundan haberi yok.Çünkü gündemden çok uzaktayız.


 Bu sayı ile birlikte her sayımızda, ‘’Dört Soruda Hollanda Gündemi’’ başlığı altında gündemi  Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü Veyis Güngör ve Hollanda Türk Federasyon başkanı Murat Gedik değerlendirecek.

 

Ebubekir Turgut

 

Türklerin sadece Türkiye seçimlerine ilgi duydukları algısını kırmalıyız.

 

- Yaklaşan Genel Seçimlerde Hollanda Türklerinin Tavrı Ne Olmalı?

 

 

Foto:Veyis Güngör

 

Veyis Güngör : 15 Mart milletvekili seçimleri Hollandalı Türkler için genel anlamda iki açıdan çok önemlidir. Bunlardan bir tanesi, hiç şüphesiz vatandaşlık hakkımız olan oylarımızın kullanıması. Yani siyasi katılım ve temsil sinyali verilmesi için önemli bir fırsattır. Gelecek dört, beş yılda Hollanda’yı yönetecek siyasileri seçmek, onlara sorumluluk vermek için oy kullanmalıyız. Oy kullanmaz, sandığa gitmezsek, hayıflanma, şikayet etme hakkımız da olmaz. Hesap da soramayız. Kısaca siyasi temsilimiz, varlığımızın ölçülmesi açısından 15 Mart milletvekili seçimleri önelidir. 
Diğer taraftan, 15 Mart seçimlerini önemli kılan başka bir sebep ise, Türklerin Türkiye seçimlerine ilgi duydukları, yönündeki algıyı kırmamız gerekiyor. Hollanda’da bazı kesimlerin bu iddiası ya da bizi toplumdun dışında görem veya bırakma motivasyonunu kırmamız için 15 Mart seçimleri önemli bir fırsat. Yoğun bir katılım olmalı. Ezici çoğunlukla sandığa gitmeliyiz. Oyumuzu mutlaka kullanmalıyız. Türklerin sadece Türkiye seçimlerine ilgi duydukları algısını kırmalıyız. 

 

Murat Gedik: Maalesef bu Hollanda ve Avrupa seçimleri konusunda milletimizin gereken ilgiyi göstermediğine hep beraber şahitiz, bu açıkcası çok üzücüdür. Verilmiş bir hak var ve bizler bu hakkı gerektiği gibi kullanmamaktayız. 1986 yılında ilk oy kullanma fırsatı olan Belediye Seçimlerinde var olan heyecanın yarısını dahi son seçimlerde göremedik. Elbette bunun sebepleri vardır. Insanımız oy verdiği partiler ya da Türk adaylar konusunda, belki Türkiye’li demek daha uygun olacak, hayal kırıklığı getiren davranışlara şahit olmuştur. Fakat bunlar bizi yıldırmamalı. Tam aksine bu Hollanda toplumunun önemli bir halkası olduğumuzu her fırsatta değerlendirip ve hayata geçirmemiz lazım. Bu kavgayı vermek bizler için zaruridir. İşte seçimler de bu yüzden çok önemlidir. En yakınımızdan başlayarak ne yapıp yapıp mümkün olduğu kadar sandığa gitmek gerekiyor. Bunca seneler içerisinde halkımız her ne kadar parti programlarını ve tüzüklerini incelemese de, hangi partinin ya da adayların faydalı olabileceğini görebilmektedir. Belki de ilk defa bu 15 Mart seçimlerinde vicdanen rahatça bir oy verebilme fırsatını yakalamıştır. Oyumuzu kullanmak demek vatandaşlık ve toplumsal bir görevi yerine getirmek demektir. Ve bu OY’la Hollanda’nın geleceğinde söz hakkı görevini yerine getirmek demektir. 

 

Popülizm her ne kadar PVV ile paralel görülse de, diğer sağ ve sol partiler de popülizm tarafından kıskaca alınmıştır. 

 

- Gelecek Seçimlerde PVV Hollanda'da Belirleyici Güç Haline Geliyor.Wilders'ın gelecek seçimlerde güclü olarak çıkması Hollanda Müslümanlarını ne derece etkiler?

 

Foto : Murat Gedik

 

Murat Gedik: Bir kere Geert Wilders’in PVV’si bütün yapılan kamuoyu yoklamalarında açıkça önde olduğunu göstermektedir. Dünya konjonktürüne baktığımızda bunu fazla yadırgamamak lazım, maalesef popülizm her yerde başını almış gidiyor. Bu PVV’nin seçimlerden güçlü çıkması elbette var olan müslümanların üzerindeki baskıyı daha da artıracaktır. Fakat bu baskıyı sadece PVV’ye yüklememek lazım. Popülizm her ne kadar PVV ile paralel görülse de, diğer sağ ve sol partiler de popülizm tarafından kıskaca alınmıştır. Özellikle PVV ile rakip olarak gözüken partiler PVV söylemlerinden ve yaklaşımlarından uzak durmuyorlar. Son senelerde müslümanlara yapılan baskılarda ve atılan çamurlarda bütün siyasi partilerin payı var. Türkler konusuna bakınca bu daha belirgin olarak öne çıkmaktadır. Fakat elbette PVV bu baskı ve saldırıların ateşleyici unsurudur. Şunu da unutmamak lazım; diğer siyasi partiler söylemlerini gizleseler de, PVV bu konuda açıkça tutumunu her zaman göstermektedir. Seçim sonrası koalisyon kaçınılmaz, diğer partiler PVV ile koalisyon yapmayız diyorlar, fakat tam ne olur seçim sonrası belli olur. Koalisyona PVV alınmasa da PVV’nin etkisi büyük olacak. İşte insanımızın sandıklara gitmesinin sebeplerinden biri de bu konudur.

 

Veyis Güngör: Seçim öncesi yapılan kamoyu yoklamalarında ırkçı ve İslam düşmanı PVV’nin malasef güçlü bir şekilde Meclise gireceği gözüküyor. Bunu gören siyasi parti liderleri PVV sandıktan birinci parti olarak bile çıksa o partiyle hükümet kurmayacaklarını açıkladılar. Tabiiki bu açıklamaların seçmen üzerindeki etkisini sandıkda göreceğiz. Seçim sonuçları yeni bir koalisyonu işaret ediyor. Bekleyip göreceğiz. Sorunun cevabına gelince, ister PVV iktidar olsun, ister başka bir parti iktidar olsun, her türlü şartta Hollanda’daki Müslümanları zor günler bekliyor. PVV yine açıktan Müslümanları ve İslamı hedef alıyor. Ama gizliden düşmanlık besleyenler ve bu düşmanlığı körükleyen siyasiler, yazarlar, akademisyenler de var. Esas tehlike birada. 

 

Hollanda’da veya Avrupa’da yeni STK modelleri nasıl olmalıdır? Sorusu tartışılmalı.

 

 

- Hollanda'da Camii, İmamlar ve Stk'lar derken araştırma ve baskılar devam edecek gibi. Biraz öz eleştiri yapacak olursak içe kapanık bir çalışma yürütmüyormuyuz. Daha şeffaf olmamız gerekmez mi?

 

Foto:Veyis Güngör

 

Veyis Güngör: Doğru. İçe kapanık, dönük çalışmalara ağırlık veriyoruz. Bu yıllardır böyle. Sosyologların Hollanda Türk toplumunu tanımlarken en çok kullandıkları tanım içe dönük ve kapalı bir toplum oldukları yönündedir. Bunun elbette farklı sebepleri vardır. Örgütlenme modelinden tutun da, toplumda dışlanmışlık, ötekileştirme, kimlik sorunu, aynileşme gibi bir çok sebep sayılabilir. Ancak, şartlar bizi içinde bulunduğumuz toplumun kurum ve kuruluşlarıyla daha etkin ve intensif bir çalışmaya girmemizi zorluyor. Örneğin her Camii veya STK başkanının en az üç veya dört Hollandalı gazeteci dostu olmalı. Bunlarla haftalık, aylık görüşmeler yapılmalı. Yerel yönetimlerdeki belediye başkanı, memurlar, siyasi temsilcilerle mutlaka ilişki içinde ve zaman zaman birlikte çalışmalıyız. Bulunduğumuz mahallenin, belediyenin veya şehrin sorunlarına hakim olmalı, gerekirse sorumluluk almalıyız. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltabiliriz. Aslında bu sorunuz, Hollanda’da veya Avrupa’da yeni STK modelleri nasıl olmalıdır? Sorusunu beraberinde getiriyor. Bu sorunun cevabı aranmalı, tartışılmalı ve örneklerle açıklanmalıdır. 

 

Murat Gedik: Bahsedilen konular üzerinde araştırma ve baskılar elbette devam edecek, sıra herkese gelecek. Bir zamanlar bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler bugün adeta hedef tahtası haline geldiler. “Bugün bana, yarın sana” deyimi bu konu hakkında maalesef çok yerinde. Özellikle bütün toplumumuzun değeri olan Diyanet Vakfı’nın başına gelenler çok üzücü ve endişe verici. 


Kapanık çalışmalar konusuna gelince, evet ya da hayır demek pek kolay olmuyor. Bir yapının kuruluş amacı nedir, topluma zararı var mı gibi konulara eğilmeden buna cevap veremeyiz. Fakat yapılan faaliyetler en azından sosyal medya gibi araçlar ile toplum ile paylaşılması lazım. Nihayetinde yapılan faaliyetlerin ne olduğunu herkes öğrenebilmeli. İçe kapanık konuda dışarı ile irtibat deniyorsa, o zaman maalesef bir haklılık payı var. Başka kurum ve kurumlarla irtibatlar olmalı, çatı kuruluşlarında yer alınmalı vs.. Ve aynı zamanda istenilen şeffaflık bütün yapılardan istenmeli, sadece Türk ya da müslüman kuruluşlarından değil. Diğer etnik, dini, siyasi, müslüman ya da Türk olmayanlardan da istenmeli.


Bir de şeffaflıktan ne kast ediliyor, bu da bir muamma. Uyumun tarifi tam olarak verilmediği gibi, şeffaflığın da tam olarak tarifi verilmiyor. Kanunlar çerçevesinde şeffaflıktan bahsediliyorsa, bu elbette yerine getirilmeli. Ben şahsen örneğin Türk toplumu adına Türkiye ya da Hollanda Devleti ve kurumlarından alınan bütün yardımların insanımızla paylaşılması taraftarıyım. İnkar etmeyelim, bugün Türkiye’den ciddi manada yardım alan kurumlar var, niçin ve hangi sebepten bu yardımlar veriliyor? Bunları bilmekte bir vatandaş olarak hakkımız vardır.  

 

De Balie Merkezinde yapılan tartışmada adeta “suçlu İslam” konusu dile getirildi. Camiler kapansın, halkın müslüman sayısı düşürülsün vs. gibi konular açık açık dile getirlidi.

 

-Başbakan Rutte’nin ulus’a açıklaması ve aynı hafta Amsterdam’daki de Balie kültür merkezinde organize edilen kitap tanıtım programı ve getirdiği tartışmalarla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

 


 

Foto: Murat Gedik

 

 

Murat Gedik: Bi önceki sorularda popülizmden bahsettik, Rutte’nin yaklaşımı tamamen popülist bir yaklaşımdır. Hem PVV’ye bir gönderme olup oradan oy kapma mücadelesi, hem de düşüncesinin dışa yansımasıdır. Bu sebepten bu konuya da fazla hayretle yaklaşmamak lazım. Maalesef elbette Başbakanın bu son açıklamları toplumu bölmektedir. Popülizm artık her türlü açıklamaları mübah görmekte.


De Balie Merkezinde yapılan tartışmada adeta “suçlu İslam” konusu dile getirildi. Camiler kapansın, halkın müslüman sayısı düşürülsün vs. gibi konular açık açık dile getirlidi. Belki de bu tartışma 2. Dünya Savaşından sonra ilk defa bir azınlık üzerine ırkçı ve faşist düşünceler açıktan dile getirildi. Her ne kadar gerekli merciler bu tartışmayı kabul etmediklerini söyleseler de, artık her türlü saldırıya hazırlıklı olmamız lazım. “Kötü olan İslam değil, kötü olan o dini kötü emellerine alet edenler.” diye gelecekte bizlere çok savunmalar yapmak düşecek.      

 

Nazi döneminden sonra ilk kez, Hollanda’dan ve Avrupa’dan Müslümanların deport edilmesi ifade edildi. İlk kez, Avrupa’nın ancak %1 veya %2 oranında Müslümana tahammülü olacağı söylendi.

 

Veyis Güngör: Hollanda 2017’nin birinci ayının son haftası iki önemli gelişmeye şahit oldu. Bunlardan birincisi, Başbakan Rutte’nin tüm gazetelere verdiği ulusa sesleniş ilanıydı. Bu ilanda kullanılan dil, bir liberal başbakana asla yakışmadı. Ülkenin başbakanı toparlayıcı, kucaklayıcı olmalıdır. Oysa Rutte’nin kullandığı dil ayrıştırıyor, birilerine ya Hollandalı gibi davran ya da ülkeyi terket diyor. Liberal yani özgürlükleri savunan bir başbakana bu sözler yakışmadı. Popülist yaklaşımlar ancak tartışmaları beraberinde getirir.

 

Diğer taraftan, Amsterdam’daki ‘de Balie’ kültür ve tartışma merkezinde bir kitap tanıtım programı oldu. Kitabın ve programın adı ‘Bizden neden nefret ediyorlar’. Daha anlaşılır bir şekilde ‘Müslümanlar bizden neden nefret ediyor’ konusu tartışıldı. Tartışılabilir elbette. Toplantının konusu ayrı değerlendirilebilir. Ama bu toplantıda bir ilk yaşandı. O da, Nazi döneminden sonra ilk kez, Hollanda’dan ve Avrupa’dan Müslümanların deport edilmesi ifade edildi. İlk kez, Avrupa’nın ancak %1 veya %2 oranında Müslümana tahammülü olacağı söylendi. Hatta, deport yani gönderme işine Müslüman liderlerden, okumuş Müslümanlardan başlanmalı denildi. Bu sözler dinleyiciler tarafından söylendi. Ama işin en düşündürücü tarafı ise Belçika’lı konuşmacı Wim van Rooy’un, Avrupa’da İslam’la mücadelede ‘ayırımcılık’la işe başlanmasını savunmasıydı. Yani Hıristiyan-Yahudi dinleri bir tarafa İslam diğer tarafa. İslam için dini kısıtlamaların olması gerektiği bile savunuldu. Bu tartışma Amsterdam’da, özgürlüklerin ve insan haklarının savunulduğu şehirde yapıldı. Gerçi Amsterdam Belediyesi olaya el attı ama, tartışma yapılmış oldu. Olayın ne boyuta geldiğini siz düşünün artık.