Kariyerinin Zirvesindeki İşkadını

Kariyerinin Zirvesindeki İşkadını


  • Kayıt: 03.04.2014 07:01:00 Güncelleme: 03.04.2014 07:01:00

Bulgaristan’ın Tuna nehri yakınında küçük bir kent olan Byala’da ikiz kardeşiyle dünyaya gelen, göçmen olarak 1978 yılında ailesi ile önce Bursa’ya, ardından evlenerek uzun yıllarını geçirdiği İstanbul’a, son olarak da Hollanda’ya yerleşen, çok dil ve kültürlü bir işkadını olarak Hollanda’da kariyerinin zirvesine yükselen Ulviye Tekeli’nin, roman olabilecek hayat hikayesi oldukça uzun olup, ancak kesitler halinde bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyoruz.

 

Bulgaristan’da çocukluk ve okul vıllarınız nasıl geçti?
Köyümüzün tek ikizleri olarak çok özen ve sevgiyle büyütüldük. Anaokulundan sonra Biala kasabasında ilkokula başladık. Bir gün okulda öğretmenin sorusuna düzgün bir Bulgarca ile cevap verememiştim. Sınıftaki arkadaşlarım, hatta öğretmenim beni gülerek alay etmişti, Çok üzülmüş ve gururum kırılmıştı. Yabancı kimliğimle ilk kez orada yüzleşmiştim.
Böyle durumlara düşmemek için, hayatla ilk mücadelem orada başlamıştı. O günden bu yana, sanki hep bir beyaz at arkamdan koşar ve bana koş yoksa ezilirsin hissi veriyordu.
Bunu kendime gurur yaptım ve başarmak için daha çok çalışıyordum. Sonunda en başarılı öğrenciler arasında yerimi aldım. Bu hırs, bu mücadele beraberinde başarıyı getirmiş ve özgüvenimi artırmıştı. Artık mücadeleci karakterimle kariyer basamaklarını birer birer çıkmaya başlamıştım.

 

Bulgaristan’da orta ve lise yıllarında yaz tatiliniz nasıl geçerdi?
Ortaokul ve Lise yıllarındayken, yaz tatilinde rehber eşliğinde zorunlu çalışma kamplarına katılıyorduk. Orada çalışma alışkanlığı, sorumluluk, işbirliği, sosyal kaynaşma, birlikte yaşama kültürü gibi deneyimler ediniyorduk. Akşamları müzik, tiyatro gösterileri güzel hatıralar bırakıyordu bizde. Bu durum, her ne kadar zorunlu çalışma kampı olsa da, o yaşlardaki gençler için aynı zamanda zevkli, kendi içinde bağımsız olma, özgüvenini geliştirme bakımından önemliydi. Lise yıllarında kız oğlan ayrımı yapılmaksızın 3 ay askerlik yapma zorunluluğu vardı. Ayrıca okullarda elektrik, marangozluk, yemek, dikiş gibi çeşitli mesleklerler öğreniliyor ve hayatımızda ihtiyaç duyulduğunda uyguluyorduk. Bu işbölümüyle çalışma sistemi, aynı şekilde evlerde de uygulanıyordu. O yıllarda anne ve baba çalıştığı için, evde yemeğimizi kendimiz hazırlar, kendi işlerimizi ve sorumluluğumuzu öğreniyorduk.
Türkiye’ye geldiğimde, bayanların çalışmadıklarını duyduğumda çok şaşırmış ve acaba günlerini nasıl geçiriyorlar diye hep merak etmişimdir.
Evde, Osmanlı oteritesine sahip babam her seferinde: ‘Sen Türksün, her yere gidemezsiz’ hatırlatmalarını hiç unutmuyordum. Evde de disiplin vardı.

 

O yıllarda Türkiye’yi ne kadar tanıyordunuz?
Ben, Osmanlı döneminde bir çok aileyi, yeni edinilen bölgelere yerleştirme misyonu üstlenmiş bir aileden geliyorum.
O yıllarda Türkiye hakkında pek bilgim yoktu. Türkiye benim için özlem duyulan, bir masal ülkesi, hayalini bile kuramadığım bir ülkeydi. Babam hafta sonları evde Türk haberlerini takip ediyor ve Türkçe şarkılar dinliyordu.
O yıllarda Türkiye’den aile ya da tanıdık birisi Bulgaristan’a misafir olarak gelse, çok özel bir durum olarak görülüyor ve sanki bayram yaşanıyordu.
Türklüğünü kaybetmemiş insanların en büyük özlemi, Türkiye’ye göç etmek istemeleriydi. Diğer taraftan da Bulgaristan’da kalacak eş, dost, akrabalar için üzülmeler sözkonusuydu. Gurbet acısı her zaman hayatımızda bir yer edinmişti. Bir zamanlar Hollanda’daki Türklerin ‘gitmek mi zor, kalmak mı’? diye kendilerine sormaları gibi. Biz Türkiye’ye gidebilmek için 10 yıl beklemek zorunda kalmıştık.

 

Türkiye’ye göç ve hayata yeniden başlamak nasıl bir duyguydu?
Benim için o masal artık gerçek olmuştu. 1978 yılında Bursa’ya göç etmiştik. Sevdiğimle ülkeler arası başlayan bir aşk ile yeni bir hayat kurmak, bu masalın temelini oluşturuyordu.
Türkiye’de yavaş yavaş gerçeklerle yüzleşiyordum. Ben yeterince Türkçe bilmiyordum, yaşam tarzı çok farklı geliyor ve cesaretim kırılıyordu. Biz yine yabancıydık, sadece isim farkı olarak bize göçmen deniliyordu.
Bir yıl Bursa’da kaldıktan sonra İstanbul’a taşındık ve bilmediğim yeni bir hayata başlamak zorunda kaldım. Oysa İstanbul’da yaşamak bir marifet ve ustalık istiyordu.
Çocuklarım için kendi hedeflerimi unuttum, kendimi onların eğitimine adamıştım. Ancak zaman zaman kendime soruyordum: Ben ne için okudum ve bunca mücadeleyi verdim? Çevremdeki insanlara yardım, Böbrek Vakfı, Mezarlıklar Vakfı gibi gönüllü işler derken, kendimi İstanbul Belediyesi’ndeki projelerde buldum.
Tam da her şey yolunda gidiyordu derken, 13 yaşındaki biricik kızımın beklenmedik vefatı, bizi en başa götürdü. Geride kalan çocuklarım ve sevdiklerim için benden beklenen yine güçlü olmaktı ve başarılı olmaktı.
Artık İstanbul’a sığamaz ve geleceğimizi göremez halde idim. Eşimin Hollanda’daki TIR firmasındaki işi nedeniyle oturum hakkımız oldu. Hayatta aldığım en zor karar ile, Hollanda’ya yerleşmeye karar verdik. 1998 yılında ülkeler arası göçün son durağı olan Hollanda’ya geldik.

 

Hollanda’da yeni bir hayata başlamak, hiç kolay olmasa gerek Ulviye Hanım?
Evet, ilk yıllar hiç kolay geçmiyordu. Benden güçlü olmam, anne olmam, eş olmam isteniyor ve yeni bir hayata doğru açılmam bekleniyordu.
Hiç tanıdığım ve akrabam olmayan, dilini ve kültürünü bilmediğim bir ülkede, yine tek başıma ayaklarımın üzerinde durmalıydım. Oğlumu buraya getirebilmek için hiç kaybedilecek zamanım yoktu. Önce dil öğrenmeliydim. Mücadele burda da devam ediyordu.

 

Ticari hayatınız nasıl başladı?
Çevremde yardıma ihtiyacı olan herkesin yardımına koşuyordum. Oğlumu getirme mücadelesi sırasında bir tercüme nedeniyle Ethem Emre ile tanıştım. Benim gönüllü çalıştığımı duymuş ve birlikte çalışalım teklifi yapmıştı. Artık beni yoğun bir yeni iş hayatı bekliyordu.
Önce, Sichting Trajectbemiddeling Allochtonen (STBA) ardından, EM Reintegratie ve Ethem Emre’nin 10 yıllık Hollanda sigortaları ile uluslararası çalışmaları sonrasında, Hollanda’da ilk kez kendi dil ve kültüründe farklı kültürlerden insanlara hizmet veren ELFI Letselschade & Advies www.elfi-letselschade.nl ortaya çıkmıştı. Daha sonra Randstad Letselschade & Advies www.letseladvies.nl ve Türkçe adıyla Kaza Uzmanı www.kazauzmani.nl kurumları olarak Hollanda genelinde hizmetlerimiz devam etmektedir.
20 yıllık kaza sonrası tazminat ve hukuk hizmeti verirken; kanun aynı, kurallar aynı, prosedür aynı ama bizim artılarımız, ayrıcalıklarımız vardı.

 

Türk kadınları için iş hayatı zorlukları nelerdir?
Türk kadınları genelde kısa süreli çalışıyor. Ev işleri, çocuk bakımı, kültürel farklılıkların getirdiği zorluklar, aile sorumlulukları, dil sorunu, erkek dışarda kadın evde anlayışı, kişisel yaşam tarzları, Türk kadınlarının kariyer yapmalarında yaşadıkları zorluklardır.
Gençler artık her tür diplomaya ve bir çok başarılı yabancı girişimciler de gizli yeteneklere sahiptir. Böylece kendi işimizi, kendimizin çok daha iyi ve başarıyla yapabilmesi mümkündür. Dil ve kültürüne bağlı kalarak, hem başka dilleri daha kolay öğrenmek, hem de kariyer yapmak mümkündür. Kariyer yapmak için dil ve kültüründen vazgeçmek gerekmez. Bu anlamda üçüncü kuşak, ikinci kuşağa göre kariyer yapmada daha avantajlı durumdadır.

 

Başarıyı yakalamak için ne yapmalı?
Yabancı bir ülkede başarıyı yakalayabilmek için önce dilini iyi öğrenmek gerekir. Böylelikle insanın özgüveni gelişir, kapılar daha kolay açılır ve daha kolay yol alınır. Kendi bilgi ve birikimiyle kaliteli olduğunu ortaya çıkarmak gerekir. Kadınlar ev işlerini, çocukların bakımını düzene koyarak çalışabilir ve kariyer yapabilirler.

 

Siz bu kariyerinizi nasıl elde ettiniz?
Huzurluyum, mutluyum, kendimle barışığım. Ben sürekli zoru başarmak zorunda kaldım. Başka bir şans sunmadı hayat bana. Hep mücadele ettim ve kariyerim hep bu mücadelelerle geldi. Hep ileriye bakmalı ve uzun vadeli düşünmeli. İnsan
isterse, başaramayacağı bir şey yoktur. İnsan kendini hayata hazırlamalıdır. Hollanda beni ben yaptı. Geçmişteki bilgi ve birikimlerim Hollanda’da ortaya çıktı.

 

Yeniden hayata gelseniz ne yapardınız?
Yine ben olurdum. Kendi yaşam tarzını aslında insan kendisi seçer. Ben yapamam, bana göre değil, dememeli. İnsan isterse başarabilir. Çünkü herkesin başarılı olabileceği bir yönü mutlaka vardır. Aslında, kimseye muhtaç olmadan ayakta kalmak için çalışmak gerekir.

 

 

Kaynak: Kadın Dergisi Mart Sayısı

 

Röportaj: Ali Durmuş