Orhan Delibaş: Hollanda devletini alnımın akı ile temsil ettim

Dünya, Avrupa ve Olimpiyat Boks Şampiyonu Orhan Delibaş: Hollanda devletini alnımın akı ile temsil ettim...


  • Kayıt: 18.04.2022 14:11:28 Güncelleme: 18.04.2022 14:11:28

Orhan Delibaş: Hollanda devletini alnımın akı ile temsil ettim

Dünya, Avrupa ve Olimpiyat Boks Şampiyonu Orhan Delibaş: Hollanda devletini alnımın akı ile temsil ettim

1971 Kayseri doğumludur. Aslında Erzurumlu bir dadaş çocuğudur. Kayseri’de doğan boksörümüzü yirmi günlük iken babası, annesi ile birlikte Erzurum’un Hınıs köyüne yerleştirip Hollanda’ya gelmiştir. İlkokul dördüncü sınıfa kadar Hınıs'ta okumuş 1980’de Hollanda’ya gelmiştir. Arnhem şehrinin Klarendal semtinde ikamet etmiş çocukluğu burada geçmiştir. İki erkek evlat ve ikide torun sahibidir.

Büyük oğlu Süleyman 25 yaşında evli Aydın ve Semih isminde iki evladı vardır. Küçük oğlu Kaan daha 12 yaşındadır. Boksing Academi de kendisi gibi boksör olan yeğeni İrem Ecevit ile yaklaşık iki yüz çocuğa ders vermektedirler. Ayrıca çocuk hapishanesindeki bir projede sorunlu çocukları topluma kazandırma çalışmalarında bulunmaktadır.

Anlaştığımız saatte yönettiği boks okulunda buluştuk. Avrupa, Dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuş, Amerika ve Almanya’da sayısız başarılar kazanmış bir boksörleydim. O boksör tevazu sahibi, sıcak, samimi güzel Anadolu insanı olarak karşıladı. Kaç insan bu kadar başarı ve popülerlikten sonra şımarmadan, kibirlenmeden kalabilir diye düşünmeden kendimi alamadım. Sorularımı sordukça ondaki samimiyete daha çok şahit oldum.

“Boksa nasıl başladınız?”

Babam kitap okumayı ve boks sporunu çok severdi. Bir tanıdığının oğlu boks yapıyormuş beni de hemen yazdırdılar. Hollanda’ya geldiğimiz hafta başladım. Aslında her Türk çocuğu gibi benim gönlümde de futbol oynamak yatıyordu. Zaman buldukça da mahallemizdeki çocuklar ile oynuyorduk. Babam benim boksa devam etmemi çok istiyordu ve bir gün bana “Oğlum iki karpuz bir koltuğa sığmadığı gibi bir insan büyük olmak istiyorsa iki farklı sporu da aynı anda yapamaz birini seçmelisin. Bana sorarsan deli gibi bir topun peşinde koşturacağına, tek başına oyna yenileceksen de tek başına yenil!” diyerek boksu isteğini belli etti. Mecburi başladığım bu sporu zamanla çok sevdim. Benimle başlayan arkadaşlarımın hepsi bıraktı ben devam ettim. Sevdikçe daha çok çalıştım, babam mutlu oldukça daha ciddi çalıştım.

“Sana boksu sevdiren, seni motive eden ne idi?”

Ne zaman ringe çıksam babamın heyecanını görüyordum. Ben başarılı oldukça bana ve aileme olan saygı büyüyordu. Boks ile gerçek manada uğraşan insanın devamlı çalışması gerekiyordu ve ben günde üç antrenman yapıyordum. Gece hayatım, alkolüm, sigaram hiç olmadı. Böyle bir yaşam anne ve babalarımızın evlatlarından bekledikleri en önemli şeylerdi. Hem onları mutlu ediyor hem de her gün daha büyük başarılar kazanıyordum. İlki on beş yaşında olmak üzere sekiz veya dokuz Hollanda şampiyonluğum var. Hollanda’da hiç yenilmedim. Dünyanın çoğu yerinde Turnuvalara katıldım. Hem Hollanda da yetişen bir Türk çocuğunu hem de bana güvenip destekleyen Hollanda devletini alnımın akı ile temsil ettim.

“Uluslararası müsabakalarınızdan bahsedebilir misin?”

İlk uluslararası müsabakamda karşıma çıkan ilk rakip Türk sporcuydu. Önce üzüldüm ama işim ve emeğim için mücadele etmek zorundaydım. İkinci raunt da nakavt ettim. Maç sonrası

Türk milli takım Antrenörü “Bizim takımda boks yapmak ister misin?” dediği zaman dünyalar benim ve ailemin olmuştu. Ay yıldızlı formamla çıkacak istiklal marşımı okutturabilecektim. Herkes Erzurumlu çocuk İstiklal marşımızı okuttu dedikçe başta babam ve bütün tanıyanlarımla göğsümüz kabaracaktı ama bir daha geri dönen olmadı. Bende Hollanda ile devam ettim. Hollanda benim için maddi manevi her şeyi sağladı, değer verdi. Bende onları mahcup etmedim. 1992 Barselona Olimpiyatlarında ikinci, 1993 Bursa’da ikinci ve 1995 yılında Tunus’ta dünya şampiyonu oldum. Birinci olunca kendi bayrağımı çektirememek ve marşımı okutamamak çok dokunmuş çok üzmüştü. Aynı sene Amerikalı bir menajerle anlaşıp New York’a taşındım ilk oğlum Süleyman’da orada doğdu. On maç yaptım hepsini kazandım. Menajerle anlaşamayınca Almanya Boks liginde Dortmund takımı ile anlaştım. Almanya’nın değişik kulüplerinde maçlara çıktım altı yılda tek bir yenilgim var.

“Geriye dönüp baktığın zaman kazancın nedir, kaybın nedir, keşkelerin var mı?”

Bu spor bana sağlıklı bir beden, disiplinli bir hayat kazandırdı. Ailem ve bana maddi olduğu kadar manevi saygı, sevgi ve gurur yaşattı. Babamın ve annemin mutlu olduğunu görmek beni her zaman daha çok motive daha çok mutlu etti. Tecrübeli yol gösterebilecek insanlarımız yoktu, eğer öyle tecrübeli ve yol gösteren büyüklerim olsaydı daha da büyük başarılar ve kazançlar sağlayabilirdim. Olmadı! Şimdi tecrübelerim ve bağlantılarımla yeni nesillere yardımcı olmaya, yol göstermeye çalışıyorum.

Keşke dediklerime gelince;

Türk milli takımında oynayıp bayrağımı göndere çektirmeyi, istiklal marşımızı okutmayı çok arzu ettim. Nasip değilmiş olmadı. Kan çeker derler ya! Ben şampiyonalarda hep Türk milli takımı ile beraber gezer hep onlarla beraber olurdum. Almanya için ringe çıkan Oktay Urkal, Türk milli takımından Kibar Tatar, Malik Beyler oğlu, Akın Kuloğlu ile ayrı milli takımlarda olsak da hep beraber olurduk. Keşke Amerika’ya hiç gitmeyip de Almanya’ya gitseydim. Almanya da emeğimin karşılığını hep aldım.

“Edindiğin bunca tecrübeden sonra gelecek nesillere tavsiyelerin neler olur?”

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Zeki, çevik ve de ahlâklı” olmalıyız. Sporcu arkadaşını ve çevresini doğru insanlardan oluşturmalısın. Sporcunun şımarma hakkı yoktur. Şımaran ve egosu olan çabuk söner ve biter. Eğer benim babam çevremde olmamış olsaydı belki ilk başarılarım başımı döndürüp şımarabilirdim. Şımarmadım, disiplinden ve çalışmaktan hiç vazgeçmedim. Her insan yaptığı işi, severek ve gönülden yapmalı. Düzenli, disiplinli ve hak ettiği kadar çalışmalı. Kim olduğunu, nereden geldiğini asla unutmamalı.

Çevremde ve arkamda her daim sadece babam oluyordu. Benim şu anki edindiğim tecrübede bir yol gösterenim, yardım edenim olsaydı daha büyük başarılar ve kazançlara sahip olurdum. Şimdi yetiştirdiğim öğrencilerime ve de başarılı gördüğüm sporculara elimden geldiği kadar yardımcı olup yol göstermeye çalışıyorum. Her dönem zamanın şartlarına göre çalışma, mekân çalışmaları ile yeni nesillerin severek spor yapmasını sağlamalıyız.

“Anne babalara neler tavsiye edersiniz?”

Zamanımızın insanları havadan, sudan, topraktan uzaklaşıp dijital dünyaya hapsediyor. Her birimizin evinde kaç bilgisayar, telefon, tablet var, çocuklarımızı onlardan uzak tutmakta zorlanıyoruz. Sosyallikten uzaklaşıyorlar, insanlarla, doğa ile ilişkileri kalmıyor. Onlar için her şey sanal hiçbir şeyin doğalını tanımaz bilmez oldular. Anne baba olarak görevimiz onların gerçek dünyadan kopmalarına engel olmaktır. Mutlaka bir sporla uğraşmaları için teşvik edelim ama zorlamayalım. Gönülsüz ve isteksiz hiçbir şey yararlı olmaz. Mutlaka sevdiği, istediği bir sporla uğraşmasına yardımcı olalım.

Ben gelecekten ümitli olmak istiyorum ve bildiğim konuda onlara yardım etmeye çalışıyorum. Avrupa Türklüğünün yarınlarda her yerde sağlıklı ve başarılı olabilmesi için bugün doğru adımlar atmalı ve çocuklarımız yaşadıkları ülkelere ve memleketlerine sağlıklı, başarılı, kültürlü insanlar olarak yetiştirmeliyiz.

Röportaj: İdris Asilkan SÜNBÜL