Sıra Dışı Bir Heykeltraş; Kuzgun Acar


  • Kayıt: 30.05.2017 08:57:00 Güncelleme: 20.12.2020 13:02:51

Sıra Dışı Bir Heykeltraş; Kuzgun Acar 

 

 Kuzgun Acar, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Babası  İstanbullu Nazmi Acar Beyefendi, annesi aslen Habeş kökenli zenci bir kadın olan Ayşe Zehra Hanım idi. Yoksul bir çocukluk ve gençlik dönemi ona hayatı öğretti. Hayatta sahip olduğu herşeyi çabalayarak, mücadele ederek, ter dökerek kazandı. Genç Türkiye’nin yeni yeni şekillenip serpildiği bakir yılların büyüttüğü bir afacandı o. İzbe, loş, havasız imalethaneler, atölyeler o afacanın oyun yerleriydi. 

 

İstanbul’da yaşıyor olmanın sunduğu imkanlar hiç de azımsanacak gibi değildi. Her türlü akabileceği derelerin içinde gözleri, kulakları dört bir yana açık vaziyette akacağı dereyi seçme özgürlüğündeydi. Belki iyi bir memurluk, bel ki de serbest muhasebeci olmak hedefiyle Sultanahmet Ticaret Lisesi’ne yöneldi. Mezuniyetten bir zaman  sonra 1948’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisine kaydını yaptırdı. Böylece apayrı bir dünyanın kapısını aralamış oldu. Akacağı dereyi bulmuştu ve ileride coşarcasına akacağı yıllardan habersiz bir şekilde, ilk eğitimini Prof. Belling’in atölyesinde aldı. Daha sonra, sanat anlayışını ve tarzını bulacağı Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu atölyesine geçti.

 

Hadi Bara’nın soyut çalışmalarını görünce onun için her şey alt üst oldu. İçinde aktığı derede suyun yönü bir anda değişmiş, adeta dere çağlayan olup, akmaya başlamıştı.  Olanlar olmuş, soyut çalışmalar ve birbirini takip eden yenilenmeler, önüne geçilmeyen sanatsal üretimlere dönüşmüştü. Kuzgunun ellerinde soyut formlar farklı materyallerle buluşuyor, natüralist figürleri çağrıştıran anlatımlarla heykel başka bir dil kazanıyordu.

 

Kuzgun Acar günlerini hurdalıklarda, tersanelerde, demirlerin, sacların, tellerin, tenekelerin, çivilerin, pasların, demir tozlarının içinde geçiriyordu. Herşeyde bir anlam, her şeyde kullanabileceği bir form buluyordu. Ne geçerse eline ondan bir şeyler yaratmakta mahirdi Kuzgun. Öylesine mahirdi ki çivilerle yaptığı bir kompozisyon, 1961’de Paris Bienali’nde birincilik ödülü kazanmıştı. 

 

Artık Kuzgun’un aktığı dere coşkun akan bir ırmakla birleşmişti ve Kuzgun bu ırmakta akmaya başlamıştı. Bu ırmak, sınırları aşan başka başka ülkelerin içinden geçerek akan bir ırmaktı. Kısacası Kuzgun Acar, uluslararası bir sanatçı kimliği kazanmıştı. Yurt dışında ardı sıra bir çok sergiler açtı, ödüller aldı. Ülkesine döndüğünde sanatının zirvesindeydi. Ülkesinde ölümüne dek ölümsüz bir çok projeye imza attı.

4 Şubat 1976 yılında bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken, merdivenden düşerek beyin kanaması sonucu hayatını kaybetti. Böylece Kuzgun’un aktığı çoşkun ırmak okyanusuna kavuşmuş oldu. 

 

Sevgiyle ve dostlukla kalınız,

 

Okan Akın