ORUÇ İMSAKTIR, YANİ TUTMAKTIR


  • Kayıt: 03.05.2021 23:07:05 Güncelleme: 03.05.2021 23:07:05

ORUÇ İMSAKTIR, YANİ TUTMAKTIR

Drs. Hüseyin K. Ece

Oruç anlamındaki “savm-siyâm” sözlükte; nefsi meylettiği şeylerden -isterse bir söz olsun- alıkoymak, kendini tutmak, bir şeyden uzak durmaktır. (bkz: Meryem, 19/26)

Din’de terim olarak oruç; tan yerinin ağarmasından Güneşin batmasına kadar belirli bir ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, yani kendini tutmak demektir. (İbn Rüşd, M. b. Ahmed. Bidâyetü’l-Müctehid, s: 267) İmsak ve iftar arası vakitte kişinin kendini oruç yasaklarına karşı tutmasına da ‘imsâk’ denir.

Müslüman inandığı için oruç tutar, oruç da onu tutar. Onu hatalardan, günahlardan, cimrilikten, oburluktan, kötü alışkanlıklardan, rezil işlerden, manen düşmekten korur. Ona imanî bilinç, sağlam bir karakter, iyi ahlâk, cömertlik, babayiğitlik, sabır ve tahammül öğretir. Bir ay boyunca ahlâk eğitimi verir. Nimetlerin kıymetini, onlara şükretmeyi, ölümü ve ölümden sonraki Büyük Hesabı hatırlatır.

Oruç tutan müslüman şunları da Ramazan boyunca tutmaya çalışır.

-Yemeyi içmeyi: Yani imsakten iftara kadar. Bu orucuk teknik/dini boyutudur. İslamdan oruç gibi bazı ibadetlerin belli bir şekli vardır. Ancak ibadetler sadece şekilden değildir. İbadet iyi niyetle, ihlasla, yani Allah rızası için yapılır.

Oruç ile yeme içmeyi terk iradeye hâkim olmayı gösterir.

-Kendini, nefsini, egosunu: Zaten işin başı bu. Yerine göre kendini tutabilmek. İnsan kendini tutamadığı zaman hata yapar, kırar döker, suç ve günah işleyebilir. O zaman da özne olamaz, nesneleşir. Hâkim olmaz, mahkûm olur. Sahip olamaz, sahip olunur. Etken olmaz, edilgenleşir.

Bu gibiler iç güdülerine, nefsilerine (hevâlarına) mağlup olurlar.

-Çeneyi (ağzı/konuşmayı): Oruç tutanın, dilini/ağzını boş (mâlâya’ni) ve (Kur’an’ın lağv dediği bkz. Mü’minûn 23/3) çirkin/seviyesiz sözlerden, yalandan, iftiradan, gıybetten, küfürden-sövmeden, peşin fikir ve yargılamalardan, desteksiz atmalardan, belgesiz konuşmalardan tutmasıdır. Zira bunlar müslümana yakışmaz, başına iş açabilir, kul hakkına girebilir.

Hadis: “Mâlâya’ni’yi terk etmek, kişinin müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd/11 no: 2319. Muvatta, Hüsnu’l-Hulk 3. İbni Mâce, Fiten/12 no: 3976)

"Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." (Buharî, Savm/8 no: 1903, Edeb/51 no: 6057. Ebu Dâvud, Sıyâm/25 no: 2362)

Bu iki hadis oruç tutmanın hedefini, hikmetini de haber veriyor.

-İştahı, aşırı istekleri: Müslümanın ihtiyacından fazla, kendisine zarar verecek şekilde iştahını/isteklerini sınırlaması, arzularına hâkim olabilmesidir. İnsanda istek ve arzu olması doğaldır. Ama aşırı olursa hataya ve günaha sürükleyebilir. Kişi nefsinin isteklerini Allah’ın ölçülerine tercih ederse, çok hata yapar. Oruç kişiye bu kabiliyeti control altında tutmayı, meşru ölçülerde kullanmayı öğretir.

-Tutkuyu: Kişinin bir şeye akıl ve iradesini teslim ederek bağlanmasına ‘tutku’ denir. Bu hayatın he alanında görülebilir. Tutkusundan başka kutsal tanımayan, onun kulu-kölesi olmuş demektir.

Oruç kişiyi bu kölelikten, zararlı tutkulardan koruyabilir.

-Açgözlülüğü (tamahı): Doymamak, kanaat etmemek, yeter dememek. Eşyalara, mala, zevke, satın almaya, biriktirmeye aşırı meyil ve rağbet göstermek. Asla ‘şükürler olsun’ dememek.

Oruç tamahı (açgözlülüğü) kontrol altına almayı da öğretir.

-Hırsları: Hırs da tamaha benzer. Bir şeyi şiddetle arzu etme, bir şeyin üzerine çok düşmek, ona aşırı derecede tutkun olmadır.

Aşırı tutku iki çeşittir: Birisi hırs; normal istek ve arzulardır. Aşırıya kaçarsa zarar verir. Diğeri ihtiras; hırsın aşırı ve olumsuz hâlidir. Gözü dönmüşlük, hiç doymamak, muhtersi olmaktır.

Müslüman bu duygularını da oruçla kontrol altında tutar, kanaat ile dengeler.

-Tûl-u emeli: Gerçekleşmesi çok zor olan şeyleri istemek, hiç ölmeyeceğini düşünmektir. Açgözlülük, doymamak, daha ötesini, daha fazlasını istemek duygusu bir de bununla anlatılıyor. Kur’an insanı; “böyle emeller sizi oyalayıp da ahirete hazırlanmaktan alıkoymasın” diye uyarıyor. (Hicr 15/3)

Tûl-i emelin iki sebebi vardır: Birisi dünyalıklara ve dünya zevklerine karşı aşırı düşkünlük. İkincisi; cehâlet. Yani dünya hayatının anlamını bilmemek, ölümü, âhireti unutmaktır.

Emel, aslında kötü ve zararlı bir duygu değildir. Yanlış olan kişinin olmayacak hayâller peşinde koşması, çok sahip olacağım diye âhireti unutup kulluk görevlerini aksatmasıdır.

Oruçlu, oruçla emellerini de dengede tutmayı öğrenir.

-Açlık korkusunu:

En berbat korku açlıktır, aç kalacağım korkusudur. Bunu takıntı haline getirmektir. Kimsenin yarın için bir garantisi yok. Müslüman bugün gücü yettiği kadar çalışır, didinir, rızkını temin etmenin gayretinde olur ve er-Rezzak olan Allah’a güvenir.

Oruçla insan açlığı yaşar, tadar, hisseder. Biraz açlık-susuzluk onu yıkmaz, endişelendirmez. O, önce iç dünyasını, sonra da bedenini buna alıştırır. İçine birikebilecek aç kalma korkusunu bastırır, bunun kendisini işgal etmesine engel olur.

Açgözlülüğün, cimriliğin, başkasının elindekine göz dikmenin, harcamaya fırsat olmayan biriktirmelerin asıl sebebi bu değil midir?

Oruç bu duyguya da denge getirir. Bu yersiz endişeyi, saplantıyı, takıntıyı azaltır. Açlığa, susuzluğa, bazı nimetlerden mahrum kalmaya direniş kazanır.

-Sonuç olarak

“Ey namaz kıl beni” demek ile “ey oruç tut beni” demek aynıdır.

Oruçlu, Ramazan’ı inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek değerlendirirse şöyle deme cesareti gösterebilir: “Ben oruç tuttum. Şükürler olsun ki o da beni tuttu.”