Hollanda’da Tırmanan ırkçılık, zayıflayan karşıtlık!


  • Kayıt: 06.05.2021 20:47:45 Güncelleme: 06.05.2021 20:47:45

Hollanda’da Tırmanan ırkçılık, zayıflayan karşıtlık!

Ali Develioğlu 

İlginç değil mi? Rotterdam polisi 16 yaşındaki Hümeyra`nın öldürülmesi konusunda `bir Türk daha eksildi` diyor! Vergi dairesi 10 bin aileyi göçmen olduklarından dolayı dolandırıyor! İhtar , kınama cezaları... Başka ses yok!

Aksine, aşırı sağ ve ırkçılık 17 Mart seçimlerinde ödüllendirildi. Ama Rotterdam`da ırkçılığa karşı gösteriye gelince; katılım sadece 500 kişi!

1945 Mayıs`ında ırkçı Hitler zulmünden kurtulunca sokaklarda bayram eden o milyonlarca Hollanda halkı, yer yarılmış da içine girmiş sanki!

BÖYLE MİYDİ?

1980`ler ve 90`larda, ırkçı deyince akla, mecliste tek bir sandalyeyi hiç geçemeyen Janmaat`ın Centrum partisi gelirdi. Centrum Democraten ve CP`86 isimlerini de aldı. 1998 yılında ırkçılık suçundan kapatıldı!

Kapatılabildi, çünkü o zamanlar Hollanda`da ırkçılığa karşı demokrat duyarlılık vardı. Ama iki ay önce ` PVV anayasaya aykırıdır kapatılsın` diye yazan Trouw gazetesini kimse ciddiye almadı.

1992 yılında, 300 ülkesel kuruluşun katılımıyla oluşan `Nederland Bekend Kleur` adlı örgütün Amsterdam gösterisinde ırkçılığa karşı yürüyen o 80 bin kişi nereye kayboldu! Ki o yıllarda Janmaat`ın o küçük salak partisi dışında bir ırkçılık tehdidi bile yoktu!

Ner den nereye geldik! 2000 başlarında sol ve sağ liberalizm hızla aşırı sağa kaydı. PvDA`lı Paul Scheffer önderliğinde `Göçmenleri eleştirmek suç değildir, bu tabuyu yıkmalıyız` sloganıyla sözüm ona `tabuları` yıkma kampanyası başlatıldı. Böylece Pandoranın kutusu açılmıştı, içinden yılanlar fışkıracak olan!

Önce PvDA, sonra VVD`de yetişen Pim Fortuyn rüzgarı esiverdi birden! 

Partisi `Leefbaar Nederland` 2002 seçimlerinde yaklaşık 1,5 milyon oy alarak 26 sandalye çıkarıyordu! ABD`nin Irak işgali ve İslam ülkelerindeki müdahaleleri de aynı yıllara rastladı, burada da geniş bir çevre tarafından destek gördü.

Nederland Bekend Kleur`un ırkçılığa karşı gösterilerine katılım ise 5 binin altına düştü! Irkçılığa karşı örgütler ardı ardına dağılma sürecine girdi. Irkçılık artarken karşı koyan azalıyordu!

Pim Fortuyn`ın mirası 2006`dan itibaren, yine VVD`nin doğurduğu bir başka partiye kalacaktı: Wilders`ın PVV`si! O yıl 600 bin oyla 9 sandalye, 2017`de ise yaklaşık 1,5 milyon oyla 20 sandalye çıkardı.

2010 yılında VVD, CDA ve Wilders, `gedoogakkord` adıyla koalisyon ilkelerinde anlaştılar. Ama VVD ve CDA Wilders`ı hükümete resmen katmayarak göz boyamaca yaptılar. İlk Rutte hükümeti kuruldu, Wilders dışarıdan destekledi. Sonraki yıllarda aşırı sağ oylar Wilders ve VVD arasında gider gelir oldu. 2010- 2021 arasında hep kemer sıkıldı, 2009 krizinin faturası halka çıkartıldı, hükümet ayrımcılığı kolaylaştırdı.

2010 -2021 arası aşırı sağ, rüzgarı arkasına alırken sol partiler bile biraz sağa kayıyor, böylece ırkçılığa karşı sesler kısılıyordu. Karşı gösterilere katılım 500 gibi ufak rakamlara indi! Geçmişte ırkçılık olarak nitelenenler artık öyle görülmüyor, ırkçılığın sınırı yerli halkın gözünde muğlaklaşıyordu.

2017 seçimlerinde Wilders 25 sandalye çıkaracakken, Türkiye ve İslam karşıtı söylemiyle Rutte, ona gidecek oyları kendi partisine çekti. Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu`na konan yasakla Telegraaf türü yandaş medyadan Hollandalı seçmenin milli duyguları kışkırtıldı.

Rutte bu son seçimlerde de benzerini yaptı: Wilders`ın İslam, göçmen ve Türkiye karşıtı söylemini kısmen devralarak, bir kısım oyların Wilders`a kaymasını engelledi.

Hollanda`da 20 yıldır hızlanan bu aşırı sağa ve ırkçılığa kayış, kimilerinin sandığı gibi şu veya bu adayın kaşından gözünden ya da sıradan seçim taktiklerinden kaynaklanmamıştır. Bu ülkeye özgü içsel bir olay da değildir. Küresel bir süreçtir ve tüm Avrupa 20 yıldır bunu yaşıyor.

Toplam 27 AB ülkesinde sol denilebilecek hükümetlerle yönetilen ülke sayısı şu anda sadece üçe düşmüştür: Portekiz, İspanya ve İsveç! 24 ülkede sağ hükümet var! 2000`ler öncesi böyle değildi.

Dünya pazarlarında ve teknolojideki gelişmeler son 30 yıldır Batı ekonomilerinde daralma yarattı. 80`li ve 90`lı yıllarda Avrupa`yı yöneten düzen partileri (merkez hıristiyan ya da liberal) buna cevap olarak kemer sıktı, halkın yaşam düzeyini düşürdü, zengini daha da zengin etti. Seçmen rahatsız oldu ve alternatif arayınca karşısında popülist sağ söylemleri buldu. Bu söylemlere kapılan bilinçsiz seçmen sayısı her gün arttı.

Bu arada ABD`nin, zaman zaman Avrupa desteğini de alarak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki müdahaleleri ve açtığı yaralar, buralardan milyonlarca yoksul insanın kaçarak kurtuluşu Avrupa``da aramasını doğurdu. Tırmanan göç ve mülteci dalgası, popülist aşırı sağ güçler tarafından iktidar olma aracına dönüştürüldü, ırkçı partiler hızla gelişti.

ABD`den patlak veren 2008 küresel ekonomik krizinin Avrupa`daki ekonomik ve sosyal yansımaları da buna eklendi. Ayrıca ABD`de bazı güçler son yıllarda AB`yi ırkçı partilerle istikrarsızlaştırarak kendi rotalarında tutma stratejisi izliyor.

Bu arada son bir yıldır, korona paniğinin de sağın tırmanışında büyük rol oynadığı görülmeli. Evet, korona bir salgın hastalık, ama diğer epidemilerden farklı olarak, çoğu hükümet ve ana medya tüm dikkatleri sadece bu hastalığa yönlendirdi. Aşırı bir korku ve panik oluştu böylece. Bundan yararlanan sağ güçler seçmeni `ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler`! Seçmen, işsizlik, gelir artışı ve demokrasi davasını unutup, sadece sağlık ve güvenliğe kafayı takar hale getirildi. Kurtarıcının da Rutte ve sağ güçler olduğuna inandırıldı.

Geçenlerde yayınlanan CBS anketine göre, Hollandalının meclis ve hükümete güven oranı yüzde 52 çıkmış! 2019 yılında yüzde 39 idi. Ankete katılanlar bu güvenin nedenini, hükümet ve meclisin epidemiye karşı aldığı tedbirler olarak gösteriyor.

Aşırı sağa kayış ileride yerli halkın durumunun kötüleşmesini ve haklarının kısıtlanmasını getirecek. Bu bakımdan uzun vadede sadece göçmenlere yönelik bir tehdit değildir.

AŞIRI SAĞA KAYIŞ, ARTAN SAĞ SANDALYE SAYISININ ÖTESİNDE !

Sağa kayışta asıl tehlike sandalye sayısındaki toplam artış değil! Bu da var tabii ki, önemli bir artış, hatta bölünmeselerdi daha da fazla alacaklardı.

Ama asıl tehlikeli olan, ülkede aşırı sağ ZİHNİYETTEKİ ARTIŞTIR! Hatta sağ zihniyetteki artış, yeterince meclis aritmetiğine yansımadı bile.

Sağ partiler (örneğin VVD) seçmende aşırı sağ ve Wilders`a kayışı, kendileri daha da sağa kayarak ve söylemlerinde islam ve göçmen karşıtlığını arttırarak kendilerine çekti. Wilders’in 10 sene önce savunduğu çoğu şey artık tepki görmüyor, diğer partiler tarafından da savunuluyor.

VVD ve CDA Brabant`ta FvD ile koalisyon yaptılar, şimdi de Rutte ırkçı Ja21 ile koalisyon istiyor! Sonuçta Wilders da VVD`den çıktı! VVD sanki ırkçı partilerin üreme yeri!

Bu seçimlerde bütün sağ partiler, 20 yıldır adım adım sağa kaymış olan Hollandalı seçmenin nabzına göre şerbet vermekte yarıştı!

Her zaman göçmenlere, farklı dinlere hoşgörüyü savunmuş olan sol partiler ufalandı. Bu partiler artık, sağlaşan seçmenin karşısında çıkıp göçmen haklarını savunmaktan bile korkar hale geldi, yelkeni onlar da esen sağ rüzgara göre çevirdi ve seçilebilir sırada göçmen aday da pek göstermedi.

IRKÇILIĞIN GÜNLÜK YANSIMALARI

Artık çoğu Hollandalı bizi görünce bir `kusur` bir `hata` görüyor, eskiden `acınacak` görenleri eleştirirdik, şimdi onlar kayboldu yerlerine bizleri `kızılacak, kurtulunacak` görenler geldi! Her Hollandalı tabii ki böyle olmasa da..

Günlük yaşıyoruz: iş bulamayan, işini kaybeden, yerli meslektaşından daha az maaş alan, staj yeri verilmeyen, yabancı diye ev kiralanmayan ya da satılmayan, başörtüsünden, inancından dolayı iş başvurularına çağrılmayan çok... Yolda durduk yere ceza kesen memurlar, hastahanelerde kaderine terkedilen veya fişleri kolayca çekilmek istenen göçmenler...

Okul sınıflarında yabancı öğrencileri azarlayan ve yardım etmeyen öğretmenlerden tutun da komşuluk ilişkilerine, çocuklarını sizin çocuklarınızla oynatmak istemeyen anne babalara kadar! Bunları duymak bile göçmenlerin ruhsal sağlığı için ne kötü değil mi!

Bazı polis memurlarının 2018`de öldürülen Hümeyra için `bir Türk daha eksildi ` demesi... Rotterdam'da görev yapan bir grup polis memurunun WhatsApp grubunda, siyahi çocukların beyaz bir çocuğu dövdüğü görüntülerinin yer aldığı video paylaşımının altında 'iğrenç Afrikalılar', 'pislik halk' ve 'bunları kim vurmak ister?' gibi söylemlerin yer alması... Bu polislerin ihracı istendiğinde polis müdürünün `Kınamak yeterli` demesi...

Daha da ötesi; vergi dairesinin iftirayla sizi dolandırması göçmen kökenli diye! Yani ırkçılığın artık `kurumsallaşması, vergi dairesi, belediye, okul ve hastahanelerde!

Aşırı sağa kayış salgın sonrası yerli Hollânda'lıyı da hedef alıyor; polis gösterilerde orantısız güç kullanabiliyor, keyfi yasaklamalar sıklaşıyor, kişi aşıyı bile tam özgürce seçemeyebiliyor...

IRKÇILIĞIN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAK DEĞİL, ZORLAŞTIRMAK

Ama yapabileceğimiz çok şey, alabileceğimiz çok önlem var. Her şeyden önce unutulmamalı ki, Hollanda gerek anayasal gerekse yasal açılardan bir HUKUK devletidir. Yani hukuk ırkçılığa karşı göçmenlerin yanındadır. Şikayetlerimizi hukuksal yollarla çözme olanağımız vardır.

İkincisi siyaseti etkileyebiliriz. Genel seçimler, belediye seçimleri, eyalet seçimleri ve AB seçimlerine aktif katılım artık çok daha önem taşıyor. Ayrıca ırkçılığa karşı partilerin ortak cephesini kurmak da şimdi büyük önem kazanıyor.

Irkçılıkla ilgili şikayetleri toplayan, araştıran ve yetkilileri ve medyayı harekete geçiren kurumlar şimdi yeniden aktifleştirilmelidir.

Bir de ırkçı ve sağcı güçlerin ekmeğine yağ süren şeyleri kesinlikle yapmamalı göçmenler, yapanı da önlemeli! Lale Gül Adlı Türk kızı örneğin! Genç kızın yazdığı romanı beğenmeyen bazı Türkler tehdit yağdırmış! Kızın ne yazdığı şu an konu değil, ama ne yazarsa yazsın bir insanı ölümle tehdit etmek her zaman yanlış ve yasadışıdır. Daha da vahimi şu:

Seçim öncesi Wilders, Rutte, De Telegraaf, derhal olayın üzerine atladılar, TV toplantıları yaptılar, genç kızı kutladılar. Yani üç beş kişiye para ödeyerek tehdit ettirseler bu kadar güzel fırsat bulamazlardı:"Bak, biz demedik mi, bu Türk ve müslümanlar pisliktir, saldırgandır, oyunuzu bize verin" demeye getirdiler. Olayı büyüttüler, genç kızdan yeni bir Ayan Hirsi veya Ebru Umar yaratmaya çalıştılar! Genç kızı, kızın ailesini, kadın haklarını vs samimi olarak savunduklarından değil, "Bu iş bize oy getirir" diye gördüklerinden dolayı. Böylece onlar kahraman oldu, bizler kötü, üç beş tehditçi haddini bilmez Türkün yüzünden.

Ve hele her şeyden önemlisi: Mehmet`le Jan`ın birlikte oynaması ve öğrenmesi, dost ve arkadaş olması en büyük çözümdür. Maria ve Merve’nin de. Komşuluk ilişkileri de. Sosyal yaşam da.. Ortak yönlerin farklardan daha çok olduğunu göstermemiz lazım. Türkler Hollanda`da genelde toplumdan maalesef oldukça kopuktur, içine dönük yaşamaktadır. Göçmen ne kadar yerli halktan ve ortak mücadeleden koparsa, ırkçılık karşısında o kadar yalnız kalır.

50 yıl önce Avrupa sanayisinin ağır işlerde çalışacak canlı makinalara ihtiyacı vardı. İşverenler; `kullanır, eskiyince atarız` hesabıyla babalarımızı getirdiler. Ama sonradan şunu farkedince rahatsız oldular:

Gelenler İNSAN çıkmıştı!