İnsan bu dünyaya bir amaç uğruna gelmiştir.. Sevmeli, sevilmeli ama en önemlisi ahlaklı dürüst olmalı. Bencil olmak yerine paylaşımcı olmalı ve hayatı doğru yaşamak istiyorsa hep daha iyi bir dünya için savaşmalı. Zorda kalmış birine ya da bizlerin el uzatmasına ihtiyacı olan birilerine elini uzatmalı. Elinden geldiğince karşılık beklemeden içten gelen davranışlarını gösterebilmelidir. Karşısındakini rencide etmeden onu kırmadan yapmalıdır bütün bunları. Bak üstat çok güzel yazmış "Deniz kıyısında oturup ufka bakmak gibi bir şey aslında hayatı ileri doğru ve keyifle yaşamak, dalgalar denizi kıyıya doğru getirdiği halde, çok uzaklarda da aynı heybetle tükenmeden dalgalanabilmek gibi bir şey sanki, buluta, güneşe, yağmura karşın heybetle orada olabilmek" Ínsan olmak saatte yüz mil kat ederek yer değiştirmek değil. Vurdum duymaz olup bencilce sıra bana gelmez deyip gücünü, mutluluğunu ve bilgisini bir nebze bile arttırmayacak davranışlarda bulunmak değildir. Insan daha fazla şey görebilmek için yavaş yürümek gerektiğini bilir. Hızlı yürümek bize hic bir şey kazandırmaz. Asıl değerli olan düşünce, bakış ve histir, hız değil. Însan ve iyi olmak isteyenler, yavaş gitmekten zarar gelmeyeceğini bilmelidir. Çünkü insanın zaferi gitmekte değil, var olmaktadır. Aslında bütün dinlerde temel olan; hoşgörüdür..hak yememektir...insanları menfaat için kandırmamaktır insan olmak. Iyi olmak, iyilikle yaşamak.
- Eğer kalbin sinirlerin ve kasların bitmiş, içinde yalnızca dayan diyen iradenden başka bir şey kalmamışsa ve sen onları tekrar çalıştırabilirsen; krallarla gezer, sağduyunu elden bırakmazsan ve herkesle konuşabilir, fakat erdemini koruyabilirsen, ne düşmanların ne de dostların seni incitebilirse... İşte o zaman içindekilerle beraber bütün dünya senin olur, hatta bundan daha üstün, sen bir insan olursun oğlum. Rudyard Kipling
Bir alıntı ile bitireyim.
- Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi; Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir. Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu.Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı: Elimi çıkaramıyorum!
Konfüçyüs; Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın. Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfiçyus’a sordu: Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı? Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı. Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki: Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Hayatın akışında bazen ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir. Sorunlara bakış açınızı değiştirdiğinizde farklı çözümler bulabilirsiniz. Konfüçyüs
Kağıtla kalın, kalemle kalın, insanlığınızla kalın...