Olmaz olsun silahlanmanız, düzeniniz, siyasetiniz…


  • Kayıt: 02.05.2023 12:27:05 Güncelleme: 02.05.2023 12:27:05

Olmaz olsun silahlanmanız, düzeniniz, siyasetiniz…

Nejat SUCU

Zaman gelir, bireyler ya da ülkeler kendilerini güvensiz hisseder ve içinde yaşanılan haneye ya da topraklara yönelen saldırı tehditlerine karşı savunma pozisyonuna geçilerek silahlanmaya başlanır. Bu davranış da bir tür “meşru müdafaa” olarak görülür. Silah tüccarları ve silah satan ülkeler ise dünyanın farklı bölgelerinde güvensizlik ve otorite boşluğu yaratmayı kendileri için adeta bir görev haline getirirler ve bu ortamdan beslenirler.

Çarlık Rusyası’nda gerçekleşen Ekim Devrimi, yeni bir çağın başlangıcıdır: Bu devrim sonucunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulur. ABD’nin başını çektiği kapitalist batı bloku ise bu yeni devleti kendisi için bir tehdit unsuru olarak görür ve uzun yıllar devam edecek “Soğuk Savaş” dönemi başlar. Ekim Devrimi, aynı zamanda, Kurtuluş Savaşımız açısından da çok önemli bir dönüm noktası olmuştur: Türk halkının batı emperyalizmi ve onun işbirlikçilerine karşı vermiş olduğu bağımsızlık ve varoluş savaşının kazanılmasında bu devrimin etkileri de önemli bir paya sahiptir.

Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve TBMM arasında 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması'nın ardından, Sovyet Bolşevik yönetiminin Türkiye’ye silah, para ve altın desteğinde bulunduğunu biliyoruz. SSCB, devrim ihraç ederek ve bağımsızlık savaşı veren milletlere silah ve finans desteği sağladığı için, hiç şüphesiz, kapitalizm ve emperyalizm için bir numaralı tehdit haline gelmişti. Maliyeti ne olursa olsun, Bolşevik SSCB bir an önce yıkılmalıydı. Kapiltalist sistemleri kendi açısından tehdit gören SSCB de kendini savunabilmek, dünyadaki politik rolünü güçlendirmek ve yeni sosyalist sistemini devam ettirmek için kendi halkının boğazından keserek tüm milli gelirini silahlanmaya ayırdı.

Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA de silahlanma yarışını hızlandırmak için Amerikan yönetimine tavsiyelerde bulunmaktaydı. Silahlanma yarışının hızlanması, hem SSCB’nin yıkılışını hızlandıracak hem de Amerikan silah fabrikalarına ve devletin kasasına milyarca dolar akmasını sağlayacaktı. Aynı zamanda, az gelişmiş ülkelerde CIA tarafından finanse edilen kurumlar, anti-komünist İslami tarikatlar ve dernekler, bulundukları ülkelerde sosyalizm ve komünizmle mücadele etmek için kullanıldı. SSCB’nin gelişimden endişe duyan anti-komünist blok ise NATO’nun kurulmasını sağladı.

Bizim de, Batı’nın ve Amerika’nın destekçileri ve beslemeleri olan sağcı ve solcularımız ortaya çıktı. Amerikan sömürüsüne başkaldıran 68’li gençlik hareketi içerisinde yer alan eylemci gençler “Tam bağımsız Türkiye” sloganı ile çeşitli eylemlerle seslerini yükselttiler. Ancak “toplum önderi Deniz, Yusuf ve Hüseyin’leri 6 Mayıs 1972’de idam sehpasına gönderenler, emperyalizmden aldıkları emirleri uygulamakta tereddüt etmediler.

“Tavuğu maymunun gözü önünde boğazla ki, maymunun gözü korksun.” şeklindeki bir Çin atasözünü doğrularcasına uygulanan bu politikalar sonucunda da SSCB 90’lı yıllarda bir buzdağı gibi eridi gitti…

ABD’ndeki silah lobileri, her seçimde her iki başkan adayının kampanyasına da milyarlarca dolar katkı sağlıyorlar ve bunu elbette babalarının hayrına yapmıyorlar. Dün Irak ve Suriye’de; bugün ise Yemen’de ve daha 2 hafta önce Sudan‘da olanlar, bu lobilerin gücü ve etkisi hakkında yeterince fikir verici değil mi? Silahlanmaya giden para, dünya genelindeki aç çocuklara yemek; evsizlere barınak ve cahil bırakılmış topraklara eğitim sağlamak için kullanılamaz mıydı? Bu paralar sayesinde fakir ve mazlum halklara milyonlarca istihdam yaratılamaz mıydı? 

Silahların, savaşların, intikam ve hırsların egemen olmadığı bir dünya özlemiyle… 

Saygılar.