Ben, siyasi partilerin politikalarını ve seçimleri futbol maçına benzetirim. Politikacılar da çoğu zaman futbolculara benzer. Bir kısmının siyasi ömrü uzun süreli olduğu gibi, bir kısmının da politik yaşamı çok kısa sürmektedir.
Her siyasi parti, varılmak istenen hedefe ulaşmak için bir araçtır. Politik erk, zamanla kendini halkın üzerinde görmeye başladığında bazı yanlış kararlar, toplumda memnuniyetsizlikler ve sosyal barışın etkisini kaybettiği bir dönem de başlamış olur. Devlet; niteliği gereği, kalıcıdır. Türkiye gibi ülkelerin en az 2000 yıllık bir tarihi devlet tecrübesi bulunmaktadır.
Hükümet etmekte olan siyasi parti yönetimleri, zaman içerisinde, devleti adalet ve demokratik gelenekle yönetmek yerine, koltuklarına yapışarak devletin sonsuz olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeye başlayan muhterisler haline gelebilmektedir.
Bu yönetimler, özeleştiriden uzaklaştıkları ve dışarıdan gelen eleştirilere de kapılarını kapattıkları zaman neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu göremezler ve hata üzerine hata yapmaya başlarlar. Bunun da sosyal, finansal, politik ve toplumun yaşam kalitesini olumsuz etkileyen sonuçları kaçınılmaz olur.
Hollanda’da politik güç, seçmen tarafından bölüştürülerek, politik görüş ve eylem partileri arasında dağıtılmaktadır. Bunun sonucu olarak da, uyum ve ortak akla dayalı işleyen koalisyon yönetimlerinde uzlaşma kültürünün hakim olduğu bir yönetim biçimi kendisini göstermektedir.
Futbolda, eğer bir takım, maç içerisinde kendi sistem ve kontrolünü kaybederse panik futbolu oynamaya başlar ve o maçı kaybeder. Politikada da, tıpkı panik futbolunda olduğu gibi, mücadelenin sonunda yenilgi kaçınılmaz olur.
Saygılarımla.