İNSANLIK DÜŞÜYOR MU?


  • Kayıt: 17.07.2023 18:08:48 Güncelleme: 17.07.2023 18:10:40

İNSANLIK DÜŞÜYOR MU?

Niğmet Akgül

İnsanlığın yükselişi ve düşüşü nedir? İnsanlığın ve onun gölgesi olan medeniyetin yükselişi, tarih ile aynı periyotta mıdır? Yoksa, insanlık ve medeniyet tarih içinde yükselişler
ve düşüşler yaşamış mıdır? İnsanlık ve medeniyet tarihin bu son kesitinde en yüksek noktasında mıdır yoksa en yüksek noktadan geriye dönüşler var mıdır?

İnsanı ve insanlığı, diğer tüm canlı varlıklardan ayıran en büyük özelliği, Homo erektus’luktan Homo sapiens’liğe geçmiş olması değildir. İnsanı diğer tüm canlı varlıklardan ayıran en büyük
özelliği, düşünebilmesi de değildir. İnsanı diğer tüm canlı varlıklardan ayıran en büyük özellikler:

-Tanımadığı insanlar için dahi, empati yapabilmesi
-Diğer insanların başına iyi bir şey geldiğinde sevinç duyabilmesi
-Diğer insanların başına kötü bir şey geldiğinde üzülebilmesi
-Kan bağı olmasa dahi, diğer insanlarla beraber yaşama arzusu
-Bunlar için klanı ile, halkı ile, milleti ile ve/veya milletlerarası etik değerler kurgulayıp bu etik değerler çerçevesinde sosyal yaşamını kurgulayarak, kendi için istediği her şeyi tüm insanlar için istemesi;
kendi için istemediği hiçbir şeyi tüm insanlar için de istememesidir.

Peki, tarihsel süreç içinde yukarıdaki pozitif değerler ile yaşayan topluluklar, kavimler olmuş mu? Evet olmuş.

Peki, tarihsel süreç içinde yukarıdaki negatif değerler ile yaşayan topluluklar, kavimler olmuş mu? Evet olmuş.

Peki, tarihsel süreç içinde yukarıdaki pozitif değerler ile yaşayan kavimlerden bugün halen yaşamaya devam eden kavimler var mı? Var.

Peki, tarihsel süreç içinde yukarıdaki negatif değerler

ile yaşayan kavimlerden bugün halen yaşamaya devam eden kavimler var mı? Yok.

Öyle ise, burada sorulacak sorular şunlar olmalıdır:

Negatif değerler ile yaşamını devam ettirememiş kavimlerin yok oluşları tarih ilmi sayesinde gözümüzün önünde iken,

-Halen daha, insanlar neden etik değerler dışındaki negatif yaşama doğru yönelirler?

Bu yönelme bilinçsiz bir arama ile mi oluyor; yoksa, bu yönelim bilinçli bir şekilde mi yapılıyor veya yaptırılıyor?

Konuyu biraz daha açmak için insanların kendi aralarında oluşturdukları etik değerlerin neler olduğunu, neler olabileceğini de irdelemekle başlayıp, daha sonra hemen yukarıdaki soruların cevaplarını aramak daha anlaşılır kılacaktır konuyu.

Etik değerler; coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre, milletten millete, dinden dine farklılık gösterse de bir kısmı yazılı hukuk ile kanun haline getirilirken, bir kısmı yazılı kanun haline getirilmeden, örf, anane, adet olarak yaşasa da aslında hepsi etik değerlerdir. Örneğin, hırsızlık her coğrafyada, her kültürde, her millette, her dinde yasak ve kötü olarak değerlendirilirken, aynı zamanda, yazılı kanunlarla ceza kanunları düzenlenerek engellenmesi istenmiş kötü bit etik değerdir.

Ama insanların yaşlanan kendi ebeveynlerini, kendi evlerine alıp bakmaları güzel bir etik değer olması gerekirken, Dünya’nın hiçbir yerinde, yazılı kanun olarak, çocuklarının yaşlanan ebeveynlerini alıp kendi evlerinde bakmalarını zorlayacak bir düzenleme yoktur. Dünya’daki bazı toplumlarda örf-adet-töre gibi toplumsal yazılı olmayan ve yaptırım gücü olmayan etik değerler ile çocukların yaşlanan ebeveynlerine bakmaları sağlanmaktadır.

Aynı şeklin tam tersi de şudur: Ebeveynler, sahibi oldukları çocuklarını, kendi yaşam mücadelelerini verebilecekleri yaşa gelinceye kadar koruyup gözetmek zorundadırlar. Bu, tüm Dünya’da hem örf, töre, adet etik değeridir hem de kanunlarla bağlanmış yazılı bir etik değerdir. Eğer ebeveynler bu görevlerini vefat, kötü yaşam gibi çok çeşitli sebeplerle yerine getiremezlerse devlet kurumları devreye girerek çocukları o ülkenin yeterlilikleri oranında koruma altına alırlar bu da yazılı yasaya geçirilmiş bir etik değerdir.

Örneğin, uç bir başka negatif etik değer ise; henüz çocuk olarak değerlendirilecek yaş ve fiziksel yapıda olanların, yaşça kendilerinden büyüklerin cinsellik aracı olmalarını vaaz eden ve cinsellik aracı olmaları için yapılan çalışmalardır.

Bu da tüm Dünya ülkelerince yazılı ceza kanunlarına bağlanmış kötü bir etik değerdir. Ya da bizler böyle olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü henüz ergenliğini yaşamamış, tüm toplum içinde tek başına yaşamını idame ettirme kabiliyeti kazanmamış tüm insanlar, çocuktur ve çocuk olarak vasıflandırılırlar. Düşünme ve fikir dünyaları, fiziksel kapasiteleri, toplumlarının normlarını tam olarak kullanma veya kötü değer-normlara-kişilere karşı olası tüm tehlikelere karşı mücadele edebilme kabiliyetine ve kapasitesine sahip değillerdir. Çok kolay bir biçimde başkaları tarafından iyi veya kötü her şeye alet edilebilirler.

Şimdi, gelelim yukarıdaki sorularımızı cevaplamaya ve çok daha başka alanlara açılmaya:

Negatif değerler ile yaşamını devam ettirememiş kavimlerin yok oluşları tarih ilmi sayesinde gözümüzün önünde iken,

-Halen daha insanlar neden insani doğru etik değerler dışındaki negatif yaşama doğru yönelirler?

Konuyu elle tutulur hale getirelim: Yaşça gelişmiş insanlar neden çocuk cinselliğine yönelirler?

Bu soruya ilmi, kültürel, sosyal, psikolojik pek çok cevaplar verilebilir. Biz ise bir soru ile bu soruya cevap verelim: Dünya’da insan dışında hangi canlı varlık, kendi türündeki yavru, küçük bir canlı ile cinselliğe giriyor? Cevap: İnsandan başka hiçbir canlı kendi türündeki küçük bir yavru ile cinselliğe girmiyor.

Peki, hayvanlar dahil, hiçbir canlının yapmadığı bir şeyi İnsan neden yapar?

Yaparsa sonu ne olur? Tarihten örnek vermek gerekirse; din kitaplarında da geçen tarihsel örnekler bulunmaktadır. Lut Kavmi’nin yok olması, Pompei’nin yok olması gibi.

Ve ikinci sorumuza yanıt arayalım: Negatif değerler ile yaşamını devam ettirememiş kavimlerin yok oluşları tarih ilmi sayesinde gözümüzün önünde iken

-Bu yönelme bilinçsiz bir arama ile mi oluyor; yoksa bu yönelim bilinçli bir şekilde mi yapılıyor veya yaptırılıyor?

İşte meselenin bam teli burada kopuyor zaten. Bu çocuk cinselliğine yönelenleryöneltenler yok oluşlara uğramamak için bilgili, planlı hatta
demokrasiyi dahi araç olarak kullanarak güya tarihten de ders çıkartarak bunu zorla değil yönlendirerek, eğiterek, toplumlar için gerçekte zararlı fiilleri sanki doğal istekmiş ve doğaya uygunmuş bilinci enjekte ederek yapmaktadır.

Bunun için de, bu hastalıklı ruh ve bilinçleri ile ister ülke bazında ve ister uluslararası yönetim örgütlerini ele geçirerek olayı küresel boyuta çevirmeye çalışmaktalar.

Çünkü tek dünya devleti, tek dünya dini, tek dünya parasını hedefleyen bu hastalıklı yapılar kendilerini dünyanın efendileri ve yeryüzündeki küresel tanrılar olarak görmekte; diğer insanları da kendilerine hizmet için yaratılmış insan-hayvan arası, iki ayağı üzerinde yürüyebilen hizmetçiler olarak görmekte.

Bu sebeplerden, Birleşmiş Milletler’den başlayarak; Nato’ya, AB’ye, WHO’ya, FAO’ya, Unesco’ya, İMF’ya, Dünya Bankası’na hatta IOC Dünya Olimpiyat Komitesi’ne varıncaya değin nüfuz etmişler ve buraları ele geçirmişlerdir.

Dünya nüfusunu 500 milyon seçilmiş üst insan ile sınırlayarak bu seçilmişlere 100 milyon hizmetçi insan atayarak Dünya’nın toplamda 600 milyon nüfus ile sınırlı, çok üst düzey bir medeniyet ile donatılmış olmasını sağlamak gibi bir amaca yönelik operasyonlar içindeler.

Bu amaç ve operasyonlar içinde, ön önyüzünde maske olarak toplumlara şirin gözükecek lansmanlar ve söylemlerle hareket ederek,
arka planda ise tek dünya dini, tek dünya devleti, tek dünya parası amacı ile yukarıda saydığımız uluslararası kuruluşlar ve daha niceleri ele geçirilmiş veya bizzat kendileri tarafından kurulmuş teşkilatlardır.

Bu küresel tanrılara hizmetkâr olan uluslararası kuruluşlar vasıtası ile de, devletler ele geçirilmekte ve ele geçirilen devletler üzerinden de halkları ele geçirilmekte; halklar dezenformasyona uğratılarak,
bilinç yıkaması yapılmakta ve küresel tanrıların planına, amacına ve projelerine uygun robotik insanlar, müşteriler, köleler haline getirilmektedir.

Ve ne ilginçtir ki, böylesine dehşet planlar içinde olanların ve bunlara yardım edenlerin tabii ki normal bir ruh hali, normal bir bilinç hali, normal bir etik değer yargılaması olamayacağından, istinasız hepsinin aşırı, anormal, uç noktalarda hareketleri, istekleri, arzuları olmaktadır.

İşte çocuk cinselliğinden yararlanma, küçük yavrularla cinsellik sapıklığı da bunun sonucunda olmaktadır. Tabii ki kendi hedefleri için batı dünyasında kurguladıkları sahte demokrasi oyunu burada da
imdatlarına, yardımlarına yetişmektedir. Bu sapıklıklarını demokrasicilik oyunu içinde saklamaktadırlar.

Seçilmiş özel Doğu ülkelerinde örf, töre, adet etik değerlerini yozlaştırarak bu tarz sapkın cinsellikleri yaşarken(Afganistan’da Bacha Bazi geleneği), Hollanda’da ise bunu demokrasi, insan hakları gölgesinde ilkokul öncesi anaokulu yaşlarında, devletin resmi anaokullarında resimli ders el kitaplarında hem de resmi devletin öğretmenleri ile anne babalarının cinsellikte eş değiştirmesini gayet normal göstererek, özendirerek, hayatın olağan akışına uygun gibi anlatacak şekilde düzenleyebiliyorlar.

Yine Hollanda'da güya demokrasi ile halka seçtirtilen bir bakan sapkınlığını uluslararası boyuta taşıyarak İstanbul'a yaptığı resmi bir ziyarette sapkın zevkleri için kendisine küçük çocuklar isteyebilmiş hatta 3 tane çocuğu bulup bu Hollanda'lı sapık bakana ikram etmeleri sebebi ile olay adli mercilere ulaşmış ve polisler görevden el çektirilirken, Hollanda'lı sapık bakan çok acil bir şekilde İstanbul'dan Hollanda'ya kaçırılırcasına gönderilmiş ve böylece Hollandalı bakan yargıdan kurtarılmıştır.

Dünya'nın neresinde olursa olsun bu sapkınlıklar bireysel değil. Küresel bir el, sistemli bir şekilde bazen örf-töre-adet ve bazen güya demokrasi gibi bahanelerle, elemanlarının sapıklıklarını ileriye dönük Dünya planları için toplumların sosyolojisini bozmakta kullanmakta çok mahir.

Bunların temeli ise 60’lı yıllardan itibaren:

-Çiçek çocuklar: cinselliği yaşamanın en doğal hak olduğu algısı
-Doğum Kontrol Hapı: Korkma hamile kalmayacaksın; sen cinselliğini yaşa.
-Kürtaj hakkı: Korkma hamile kalsan bile halledilir; sen cinselliğini yaşa.
-LGBT hakkı: Sapkın cinsellikler normaldir. Erkeğin, cinsellik için kadına ve kadının cinsellik için erkeğe ihtiyacı yoktur. Böylece çocuk sorunu da olmaz. Sen cinselliğini yaşa.
-Sperm Bankaları: Çocuk için aileye gerek yok. Sperm satın alabilirsin; sen cinselliğini yaşa.


Ve çok yakında “embrio bankaları” geliyor. Babası annesi kim, belli olmayacak; satın alınmış embriyolar ile çocuk sahibi olma dönemi. Ve böylece küresel tanrılar,
Dünya nüfusunu, Dünya devletini, Dünya dinini ve Dünya parasını istedikleri gibi kurgularken, oluşturulacak düzen ile aile, toplum, millet kavramlarını yok ederek fabrikasyon tipte istedikleri sayıda insan üreterek Dünya’yı kendi sahte cennetleri yapmayı başaracaklar.

Başaracaklar mı, Başaramayacaklar mı?

Şimdi geliyoruz yazımızın başına. Başlığımız ne idi: İnsanlık Düşüyor mu? Eğer bu oluşturulmak istenen düzene Dünya’nın her yerinde bilinçli mücadele ile karşılık verilirse İnsanlık düşmeyebilir. Eğer mücadele edilmez ve bu sahte küresel tanrıların rüşvet olarak sunduğu "konformist" dünyaya/yaşama evet denirse yeni yok oluş Lut Kavmi veya Pompei düzeyinde mi olur,
yoksa Armageddon tüm Dünya’yı sarıp tam yok oluşu mu getirir?
Bunu iyice düşünme vakti geldi de, geçiyor bile…

Mücadele etmek isteyenler için dipnot:
Kendi mahallenizde, ilçenizde, şehrinizde mücadele düşüncesinde olanlarla bir an önce bir araya gelip sosyal birliktelik taşıyan resmi organizasyonlar kurunuz.

Bunun örneğini şu anda Türkiye’de

“Halk Kürsüsü Derneği” adındaki resmi dernek yapmakta ve her geçen gün büyümekte, mücadeleyi büyütmekte.

Öncelikle kendi ülkeleri Türkiye’de Türkiye için mücadele etmekle birlikte, tüm Dünya’daki sorunlarla ilgilenmekte; sorunları dile getirmekle kalmayıp çözümlerini de gündeme getirmekteler.

Türkiye içi sorunlara karşı mücadelelerini görmek isterseniz, youtube kanalları:

Halk Kürsüsü WebTv@halkkursusuwebtv4224

Tüm Dünya’dan insani her türlü sorun ile mücadele eden her türlü gerçek kuruluş ve kişilerle el ele vererek Dünya için de mücadele etmeye hazırlar.

İnsanca, güzel bir yaşam dileği ile; şimdilik kendinize iyi bakınız. Tekrar görüşmek üzere…