Savaş hali sadece hayatlara mal olmakla kalmıyor. Hayatta kalanlar için bu, hayatın kargaşa içinde devam ettiği anlamına geliyor: güvendikleri insanlar ve sevdikleri ortadan kaybolmuş, ev ve ocak kaybedilmiş, olağan faaliyetler imkansız hale gelmiş. Hayat anlamını büyük ölçüde yitiriyor. Bu durum sadece savaş yaşayanlar için değil, özellikle savaştan göç etmiş yani kaçmak zorunda kalmış ve dolayısıyla tanıdık çevresini tüm özellikleriyle (dil, yemek, gelenekler) kaybetmesidir. Mülteci kampları genelde, temel ihtiyaçların çok yetersiz karşılanması nedeniyle kaotik ve güvensiz de olabiliyor.
Birçoğunun ömür boyu kabusları, kaygıları ve depresyon hal durumları var. Savaş yaşamış insanların bağımlılık riski daha yüksektir, çünkü yaşanan savaş ortamı kalıcı travmatik vakalar ve bununla doğan psikolojik sorunlarla hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar. Bu nedenle geriye kalan tek seçenek, korkuyu ve kabusları bir şekilde bastırmak için kendilerini uyuşturmaktır.
Peki bugün yaşanan insanlığı derinden yaralayıp yok eden ve dünyanın sessizce sehirci kalan Filistindeki katlıyamın şimdi üzerimizde yaşattığı etkiyle nasıl başa çıkarız?
Haberlerde, internette ve sosyal medya kanallarında yoğun ve çoğu zaman yüreklerin dayanamadığı görüntüler hakimdir, ancak psikologlara göre bunun şimdiki ruh sağlığımızı etkiledikleri gibi ileri dönemde ruh sağlığımız üzerinde mutlaka bir etkisi olduğu söylenemez.
İnsanlar düşündüğümüzden çok daha dayanıklı. Savaşı (katlıyamı) uzaktan izleyen toplum için arka planda yer alıyor. Bu nedenle günlük hayatımıza etkisi çok azdır. Her ne kadar yüreğimizi yaksada, içten içe insanlığa olan bu hal günlük yaşamımızda uzaktan şahit olanlar olarak alışkanlıklarımızı ve faaliyetlerimizi değiştirecek kadar etkilemiyor.
Bu gerçek böyleyken insanların oturdukları yerden birbirlerine olan suçlamalar, önyargılar ve aşağılamalar maalesefki söz konusu. Türk milleti olarak cumhuriyetimizin 100 yılını kutlayan insanlara olmadık hakaret edenler, sosyal medyada günlük hayatından paylaşımlara gelen tepkiler vesaire. Demem şu ki, oturduğumuz yerden Gazzedeki katlıyamı paylaşarak sesimizi duyuruyoruz ve buna kesinlikle devam etmeliyiz, elimizden toplum olarak paylaşımlardan başka bir şey gelmiyor. Fakat birbirimize saldırarak daha fazla birbirimizi yıpratıp ruh sağlığımızı etkilemek şu durumda bizleri zayıflatmaktan başka bir şey yapmaz. İtiraf ediniz ki nasıl elinizde telefonunuzla paylaşım yaparken çayınızı yudumluyorsunuz sonrasında kalkıp günlük rutininize devam ediyorsanız, hatta yeri geldimi gülmeye eğlenmeye devam ediyorsanız, ne gerek var hakaret yağdırmaya. Duruma saygı veyahut duyarlılık derecesinin hükmünü ve yargısını vermek bizlere düşmez. Herkes kendi davranışlarından sorumludur. Hakaretlerle, saldırılarla boş konuşmakla kalmayıp zamanımızı ve enerjimizi negatifliğe harcamaktan başka bir şey yapmayız.
Şu an birlik olma zamanı, yok olmuş insanlıkta bir nebze merhameti yeşertme zamanı. Ortalık durulduğunda sağlam zihin ve güçlü mental ruh sağlığı lazımki mağdur düşen İslam dünyasını yine el birliğiyle yaralarını sarmak için gücümüz olsun.
Daha fazla yıpratmayalım ve daha fazla insanlıktan çıkmayalım. Sükunet zarar verecek ani tepkilerin önüne geçecek en güzel ilaçtır.