Yaşam bir koşturmaca, daha güzeli, iyisi ve kolayı için mücadele. İki dilli bir toplumda yaşıyorsanız, iki dili konuşmak, yazmak ve ürün üretip pazarlamanız gerekmekte. Velhasıl, gurbet mi deriz, Diaspora mı deriz, zordur doğduğun topraklardan uzaklarda yaşamak.
İki dilli toplumları memnun ve mutlu etmek de o kadar kolay değildir ha. Her biri diğerinin üstün, çoğunu, güzelini, başarısını kıyaslarda ondan... Bir de kendinin daha üstün, güzel, sağlıklı, zengin, ahlaklı, eğitimli ve medeni olduğunu düşünen bir toplumda yaşıyorsanız. Birisi yerli Hollandalıya benzemeni ister, diğeri seni kaybedilmiş değer kabul eder.
Aynı zamanda iki dil, iki kültür bir ülkede yaşamak, evrensel insan gelişiminin büyük bir nimet ve zenginliktir. Tabii ki iyi değerlendirmesini bilirsek. Aynı zamanda toplumsal kurumlaşmış, ilik ve kemiklerine kadar işlemiş ötekileştirme, ayrımcılık ve ırkçılığın yaşandığı, son 60 yılda ırk ve etnik kökenlerin açıktan ve doğrudan politik hedefler için günah keçisi (Zondebok) olarak kullanıldığı bir zamandan geçiyoruz. Kurumsal ayrımcılığın (De instituten- systeem van de rassendiscriminatie).
Wat een aardige man, lijkt niet op een Turk.
Bilerek veya bilmeyerek bir kurumda, "Ne kadar sevimli bir erkek, hiç de Türk'e benzemiyor" diye işsizlik kayıtlarına not düşecek kadar, kurumların memurundan hizmet beklersiniz.
Kısacası, iki cephede savaşmaya benzer. Bundan çok yorulabilir ve de yenik düşerseniz. Bazen ruhunuz da bozulabilir. Bir bakarsınız kendinizi toplumdan uzak tutarsınız. Türkiye’ye gidersiniz yapamazsınız, "Benim bıraktığım Türkiye değil" dersiniz. Bir de yalnız kalma tehlikesi de vardır. O eski samimi insan ve toplum ilişkilerinin çok da bittiğini, bireysel çıkar ve çekirdek ailenin en önde olduğu çıkar ilişkilerinin yerini aldığını görür, üzülürsünüz.
Kendi kendinize sormadan da edemezsiniz, "Bir arada iki derede kaldım" dersiniz ama olanı da kabul edemeyip küskün ve hayal kırıklıkları ile "Ne yapayım, herhalde çocuklarımın ve torunlarımın kaldığı memlekete, Hollanda’ya geri dönersiniz."
Hiç mi olumlu yanı ve yönü yoktur?
Olmaz olur mu? Olumlu yönü ise, birinin eksikliğini diğerine tamamlarsınız, birinden öğrendiğinizi diğerine kullanırsınız ve en önemlisi ise, yağmur ve fırtınadan sığınacağınız iki limanınız vardır. Bu zamanda iki ülke vatandaşı olmak, iki aylık almak ve iki pasaporta sahip olmak bir lükstür. Onu unuttum, Hollanda pasaportu ile 27 Avrupa Birliği ülkesinde seyahat, ikamet ve çalışma olanağınız vardır.
Aslında maddi olarak zenginiz ama, ruhen de bir o kadar fakiriz?
Evet dediğim gibi. Birçoğumuzun iki memleketi, iki pasaportu, iki konutu, üç aylığı var. Var olan zenginliklerin yanında mutlaka biraz da zorlukları olacak. Önemli olan var olan zenginliklerin kıymetini bilmek ve şükür etmek, mutlu ve huzurlu yaşam için önemlidir.
Mutlu yaşlılıkta bizim için
Yaşlandığınız, kimse sizi aramadığı ve ziyaret etmediği zaman ise, Türkiye’ye, Akdeniz, Ege veya doğduğunuz topraklara, memlekete kaçarsınız. Yine orada kıymetiniz ve yeniden artı değeriniz artar. “Alamancı, Avrupalı ve Hollandalı” oluverirsiniz yeniden. Sokakta kocaman kocaman, bilhassa yaz tatilinde “Hoş geldiniz gurbetçi kardeşim” yazıları ile karşılar Anadolu şehirleri sizleri.
Alamancı ve Hollandalı olmak aynı zamanda size bir yük olduğu kadar üzerinizde kıymetli bir elbisedir. Kesin dönenlerin sahip olunan Alamancı ve Hollandalı etiketini kaybettikleri zaman, ruhen bir yalnızlık ve yoksulluk içine düşebilirler. Benim bu yazdıklarımın her bireyde gerçekleşecek diye bir kural da yoktur arkadaşlar. Sevgilerimle.