“Değişmemek, zamana ayak uyduramamak, olduğun yerde saymak geri kalmak demektir.”
Sapma, oportünist, salon sosyalisti, demagog, dönek, fırsatçı, hayalci ve sahip olma hırsı… 21. yüzyılda bütün bunlar, gerçekçi bir insanın ve yeni vatandaşın örneği mi? 50 yıl önce Türkiye’de sol fraksiyonlarda, birileri içeriğini bilmeden bazı terimleri kullanırken, yıllar sonra aynı terimleri kendileri de sahiplendi. Üstelik bu olumsuz imaj ve düşünceyi ifade eden terimleri, ilerleyen yıllarda kendileri de kullanmak zorunda kalacaklarını bilmiyorlardı.
İnsan zaman içinde değişir, değişen yaşam koşullarına uyum sağlar. Peki, kısacası “revizyonist, oportünist ve ütopyacı” olmak gayet doğal ve iyi bir yaşam için gerekli midir?
Elbette hayır. Her insanın tercihleri, sahip olduğu olanaklar, eğitim seviyesi, gelişimi ve çevresi onun ne kadar uyumlu olduğunu belirler.
Değişime en güzel örnek nedir?
Uyumlu vatandaş olmak.
Uyumlu vatandaşlık; eşit paylaşım ve var olan zenginlikten herkesin yeterli pay aldığı, bireylerin barış ve huzur içinde yaşadığı bir toplumdur. Bunu ben gerçekçi bulurum; ancak sen bunu hayal ürünü ve yaşam biçimi olarak görebilirsin.
İdeolojik Devletler
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, tüm Ural-Altay kavimlerinin birleşeceği yönündeki beklenti (Pan-Türkçülük/Turancılık), yerini ekonomik ve siyasi çıkarların, yandaş politik tercihlerinin öne çıkmasına bırakmadı mı?
Bir arkadaşım, sosyalizmden komünizme giden yolun son aşamasına gelindiğine inanırken, Berlin Duvarı yıkıldığında şöyle demişti: “Berlin Duvarı yıkıldı, biz de fikir olarak altında kaldık.” Bir insanın uzun yıllarını, tüm yaşamını ve ömrünü adadığı fikirlerin bir buzdağı gibi erimesi elbette zor ve acıdır. Ama asıl gerçek, insanların ve toplumların değişkenliğidir.
Aynı şekilde, teorik İslam inancının ve İslam adına yönetildiğini düşündüğümüz ülkelerde, bir türlü gerçekleşmeyen refah, zenginlik, huzur ve barışçıl yaşam… Bu umutsuzluk, marjinal grupların inandıklarının gerçekleşmediğini görerek radikalleşmesine ve şiddete yönelmesine yol açıyor. Aslında bu, var olan çaresizliklerin ve çözümsüzlüklerin bir sonucudur.
Geçen yıl Düsseldorf’ta doğduğu memlekete kavuşan Kemal Kıran…
Eski tüfekler, dostlar, dava arkadaşları, komünistler, sosyalistler ve TKP’nin sadık üyeleri, Kemal Kıran’ı son yolculuğunda andılar. Ancak o anma toplantısında ne eski günlerin heyecanı ne de TKP’nin o militan ruhu vardı. Yaşları 60’ı geçmiş yoldaşlar, Kemal Kıran’ı doğduğu topraklara, hemşehrisi İsmail Bilen’in memleketi Trabzon-Beşikdüzü’ne uğurladılar. Fakat en çok dikkatimi çeken şey; salonda bulunan 100 vefalı dost arasında TKP Gençliği’nin olmamasıydı. Gençliği olmayan bir politik vizyon ve misyonun, geleceğe dair nasıl bir hayali olabilir ki?
Tüm olumsuzluklara rağmen…
Dünyada süregelen 30’dan fazla savaş — kaynak savaşları, bölüşüm savaşları, mezhep çatışmaları, aşiret kavgaları, çıkar çatışmaları ve etnik köken savaşları — devam ederken, yine de olumlu düşünmek; mutsuzluktan mutluluğa uzanan bir yol olduğunu hayal etmek, bir ütopya bile olsa güzeldir. Ve belki de bir revizyonist ve oportünist olarak “Güllük Gülistanlık” bir dünya düzeni kurmayı düşlemek, büyük bir zenginlik değil mi?
Bütün dünya güzellikleri sizlerle olsun.
Hayırlı iftarlar.