Hollanda bir kez daha seçim atmosferine girmiş durumda. Sandık günü yaklaştıkça siyasi partilerin söylemleri sertleşiyor, özellikle de göçmenler ve Müslümanlar söz konusu olduğunda…
Son haftalarda yapılan açıklamalara baktığımızda, daha önce kazanılmış hakların yeniden tartışmaya açıldığını, hatta adım adım kısıtlanmak istendiğini üzülerek görüyoruz.
JA21 lideri Joost Eerdmans’ın İslami okulların denetiminin artırılması ve “Müslüman öğrencilerin Hristiyan okullarına gitmesinin daha iyi olacağı” yönündeki açıklaması bunun son örneği. Eerdmans’ın bu çıkışı, yalnızca bir eğitim tartışması değil; aslında Hollanda’daki Müslüman varlığının meşruiyetini sorgulayan siyasi bir refleks.
Birbirini İzleyen Olumsuz Açıklamalar
Bu açıklamalar ne yazık ki yalnızca sağ partilerle sınırlı değil. GroenLinks-PvdA liderinin Hollanda Diyanet Vakfı’na yönelik olumsuz ifadeleri, imamların yurtdışından gelmesinin kısıtlanmasını talep eden açıklamaları ve İslami okulların konumunun yeniden tartışılmaya başlanması, siyaset sahnesinde benzer bir eğilimin geniş kesimlere yayıldığını gösteriyor.
Seçim dönemlerinde siyasilerin “göçmen kartını” oynaması yeni değil. Ancak bugün gelinen noktada, Müslümanlar ve göçmenler üzerinden oy devşirme çabası giderek daha görünür hale geliyor. Televizyon tartışmalarında ya da gazetelerde yapılan röportajlarda liderlere yöneltilen tuzak sorular, bu söylemleri daha da körüklüyor.
Asıl Sorun: Siyasi Temsilde Zayıflık
Bu açıklamaların arkasında yatan asıl nedenlerden biri, göçmenlerin ve Müslümanların Hollanda siyasetinde yeterince etkin olmaması. Eğer bu toplumun milyonlarca ferdini temsil eden güçlü bir siyasal irade olsaydı, bugün bu kadar rahat hedef gösterilemezlerdi.
Evet, DENK Partisi zaman zaman göçmenleri ve Müslümanları savunan açıklamalar yapıyor. Ancak tek başına bir partinin sesi, bu büyük topluluğun hakkını korumakta yetersiz kalıyor. Çünkü gücün adresi hâlâ sandıkta.
Sandıkta Gücümüzü Göstermezsek, Sesimiz Kısılır
Siyasiler, toplumun hangi kesimin sandığa gidip gitmeyeceğini iyi biliyor. Müslümanların ve göçmenlerin seçimlerde sandığa gitme oranı düşük oldukça, onların hakları da daha kolay sorgulanabilir hale geliyor. Eğer bu toplum, seçim dönemlerinde oy gücünü hissettirseydi, bugün hiçbir lider kolay kolay “İslami okulları kapatalım” ya da “imamları kısıtlayalım” diyemezdi.
Sandığa gitmek yalnızca bir vatandaşlık görevi değil, aynı zamanda varlığımızın ve kimliğimizin demokratik temsilidir.
Birlikte Yaşamanın Temeli: Karşılıklı Saygı
Hollanda, yüzyıllardır farklı inançların ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir ülke. Bu çoğulculuğun gücü, toplumun her kesimine tanınan özgürlüklerle ölçülür.
Eğer bugün eğitim özgürlüğü, dini özgürlük veya temsil hakkı tartışmaya açılıyorsa; bu yalnızca göçmenlerin değil, tüm Hollanda demokrasisinin kaybıdır.
Siyaset, korkular üzerinden değil; adalet, eşitlik ve saygı üzerinden inşa edilmelidir.
Seçim atmosferinde artan bu olumsuz söylemleri teessüfle karşılıyorum. Hollanda’daki Müslümanlar ve göçmenler olarak artık savunmada değil, aktif ve bilinçli bir seçmen kitlesi olarak geleceğimizi belirleme zamanıdır. Sandık, bu tartışmalara verilecek en demokratik cevaptır.