Hollanda’da hoparlörle ezan okunmasını yasaklamayı hedefleyen yasa teklifi, sadece Müslüman toplumu değil, ülkenin demokrasi anlayışını da yakından ilgilendiriyor. Geçtiğimiz hafta Raad van State (Hollanda Danıştayı), bu teklifi “din özgürlüğünü ihlal eden ve ayrımcı nitelik taşıyan” bir düzenleme olarak tanımlayarak parlamentoya sunulmaması yönünde görüş bildirdi.
Bu açıklama, Hollanda’nın çok kültürlü yapısı içinde din ve kamusal alan ilişkisine dair yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Din özgürlüğü mü, kamusal huzur mu?
Yasa teklifini hazırlayan aşırı sağcı JA21 ve muhafazakâr SGP, hoparlörle okunan ezanın “çevrede rahatsızlık yarattığını” savunuyor. Ancak Danıştay’a göre bu yaklaşım, orantısız ve gereksiz bir müdahale anlamına geliyor.
Belediyelerin zaten camilerle iletişim içinde, ezan ses düzeyini ve saatini düzenleyebildiği hatırlatılıyor. Yani sorun teknik düzenlemelerle çözülebilecek nitelikteyken, genel bir yasak getirmek “dini özgürlüğü hedef almak” olarak görülüyor.
Siyaset sahnesinde derin ayrışma
Parlamentoda tablo oldukça karmaşık.
Bu tablo, Hollanda siyasetinde din özgürlüğü ile kültürel kimlik tartışmasının yeniden yükseldiğini gösteriyor.
Devletten haritalama hamlesi
Geçici hükümet, ülke genelinde hoparlörle ezan okunan camilerin tespiti için bir “haritalama çalışması” başlattı.
Entegrasyondan sorumlu Devlet Sekreteri Jurgen Nobel, toplanan veriler ışığında yerel halk ve dini temsilcilerle istişare edilerek “çözüm yollarının” değerlendirileceğini açıkladı.
Ancak bu girişim, bazı kesimlerde “devletin inanç pratiklerini fişleme” endişesi yarattı.
Müslüman toplumu: “Biz zaten yasal sınırdayız”
Cami temsilcileri, ezanların yasal ses sınırları içinde ve çevreye duyarlı biçimde okunduğunu belirtiyor. Hollanda’daki birçok belediye, yıllardır camilerle ortak protokoller yürütüyor.
Bu nedenle yasa teklifinin “var olmayan bir soruna siyasi çözüm üretme çabası” olduğunu savunanlar az değil.
Avrupa hukuku açısından riskli bir adım
Bu noktada işin hukuki boyutu da önemli. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi, düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü güvence altına alır.
Ayrıca AİHM’in yerleşik içtihadına göre, bir devletin inanç pratiklerine genel yasak getirmesi, demokratik toplum ilkesiyle bağdaşmaz.
Danıştay’ın “orantısız müdahale” vurgusu, tam da AİHM’in bu yaklaşımıyla örtüşüyor.
Yasa, Hristiyan kilise çanlarına benzer bir sınırlama getirmediği için AİHS’nin 14. maddesi kapsamında ayrımcılık olarak değerlendirilebilir.
Kısacası, eğer bu teklif yasalaşırsa, Hollanda kendini Strasbourg’daki mahkeme salonlarında bulabilir.
Bir çağrının sesi mi, bir kimliğin sembolü mü?
Ezan, sadece bir ibadet çağrısı değil; Müslüman toplum için varlık ve aidiyet göstergesi.
Bu sesi susturmak, bir topluluğun kamusal görünürlüğünü de silmek anlamına gelebilir.
Hollanda, özgürlük ve çoğulculukla övünen bir ülke. Şimdi bu değerlerin sadece kağıt üzerinde mi, yoksa pratikte de geçerli olup olmadığını test ediyor.
Sessizlik mi, hoşgörü mü?
Hollanda Danıştayı’nın uyarısı açık: Din özgürlüğüne dokunmak, demokrasiye dokunmaktır.
Bu teklif, eğer parlamentoya sunulursa, sadece ezanın değil, özgürlük anlayışının da sesi kısılabilir.
Belki de asıl soru şu:
Ezanın sesi mi fazla geliyor, yoksa hoşgörünün sesi mi artık azaldı?