Bir ben değilim, memleketini gurbetle değişen. Sadece ben miyim bilinmeyeni bilenene, güvensizliği güvene ve karamsarlığı yeniden umutlara değiştirebilmek için memleket değiştiren. Ben kendimi bilirim ki kendi kendimi teselli ederim.
Gurbetten, 3500 kilometreden sonra, Aksaray Nevşehir yoluna düştükten ve Ağzıkarahan ‘ı geçtikten sonra, o bildik koku, o sabahın erken saatinde güneşin doğuşunu gözlemek, o bakımsız çoban çocuklarının sizin arabalarınıza imrenerek bakışını izleme, o alaca karanlıkta o Anadolu ‘nun toprak kokusunu koklamak ve tüm damarlarına dolana, bir çeşit gurbet sarhoşu olana kadar damarlarında, ayak ve parmak uçlarında tüm vücudunda hissedilen ve vücudumu sarmalayan bir duygu yumağı mutluluk ve esrarı sarhoşluk.
Birgün, bir hafta veya üç hafta sonra yeniden dürtümü dersiniz, gurbet virüsü mü deriz yeniden tüm beyine hakim olan o duygu yeniden başlar ve başlar. Ben yine gitmeliyim diyerek ve siz yeniden, sizi oraya bağlayan ve çeken o gurbetin yolunu tutarsınız.
Onun içindir ki, uzun yıllar memleketinden, dağından, taşından, tozundan ve toprağından uzak kalanlar, geri memleketine döndükleri zaman ne kadar huzur bulurlar bilinmez ama, gurbeti, gençlik yıllarını ve tüm yaşananların özlemleri ile baş başa kalındığında, o yalnızlık ve bulunmayan eskiye özlemler yeniden yaşanır.
Orta Asya’dan Anadolu ‘ya göç eden atalarımızda çok iyi göçebe ve gurbetçi idiler. Belli ki bizler, göçmeyi ve göçü onlardan çok iyi öğrenmişiz. Belli ki göç, göçmenlik bizlerin genlerinde var
Ne diyelim, göçü göç kılan; kim olduğumuzdan çok, nasıl bir donanımla neler yapabildiğimize bağlıdır. O zaman Avrupa Türk göçmenleri hak edilen değeri, mutluluğu, refahı ve huzuru bulurlar.
Bütün güzellikler gönlünüzce göç sevgilerimle olsun.