Nimet Abla’yı ilk kez 1980 yılı Haziran ayında İstanbul Sirkeci’de gördüm. O dönemde dört hafta boyunca İstanbul’da kalmıştım ve bol bol gezme fırsatım oldu. Bahçelievler’den minibüse binip, Aksaray’da iniyor ve İstanbul Üniversitesi’nin önünden geçerek Kapalı Çarşı’dan Sirkeci’ye doğru yol alıyordum. O yıllarda şehir daha az kalabalıktı, ama güven ortamı bugünkü kadar sağlam değildi. Dikkatli olmalı, kalabalıklardan uzak durmalı ve insanları iyi izlemeliydiniz. O dönemin İstanbul’u, ne yazık ki, barış ve huzur vaat etmiyordu.
Gülhane Parkı’nın önünden Sirkeci’ye inen yolda Adli Tıp (Morg) yer almaktaydı. Her gün, mesai saatlerinde, cenazelerini almaya gelen genç insanları görmek mümkündü. Morgun önünden Galata Köprüsü’ne geçerek İstiklal Caddesi’ne, Hollanda Başkonsolosluğu’nun önünden Dolmabahçe Sarayı’na kadar uzanan güzel bir yolculuk yapıyordum. Yemek ve içmek ise bugüne kıyasla oldukça ucuzdu.
Bugün televizyona baktığımda, yine o tanıdık kuyrukları gördüm. Yer, İstanbul; mekân ise Nimet Abla Piyango Bayii. 1928 yılından bu yana umut dağıtmaya devam eden bu bayii, yine kuyruklarla doluydu. Kimse kimseyi zorlamıyordu ama, herkes büyük ikramiye hayaliyle sıradaydı. Geçmişte biz de piyangodan milyarder olma umuduyla ya da yardım amaçlı biletler almıştık.
Lotto, Toto, Milli Piyango, Loterij ve diğer şans oyunlarını sevdiğimi söyleyemem. Çalışmadan, üretmeden para kazanmayı teşvik eden bu oyunlar, sahte bir umut (valse hoop) veriyor. Hepimiz geçmişte gördük: Çalışmadan ve üretmeden bir ülkenin ne zenginliği ne de refahı olur.
Nimet Abla'nın önündeki sırada bekleyen saçları beyazlamış emekli amcalar ve teyzeler... Spiker, "Büyük ikramiye çıksa ne yaparsınız?" diye soruyor. İlk cevap, "Çocuklarıma ve torunlarıma harcarım." oluyor. Belki de farkında olmadan, büyüklerimiz çocuklarını ve torunlarını çalışmadan, lüks içinde yaşama özendiriyorlar.
Tabii ki, yıllarca kirada oturmuş, ev sahibinin keyfi uygulamalarından bıkmış değerli emekliler de var. Onlar için en büyük hayal, başlarını sokacakları bir konuta sahip olmak. Ama şans oyunlarına güvenmek, altı delik bir patates çuvalına benziyor; ne kadar doldursanız da çuval dolmaz.
Türkiye’de yaşananlara gelirsek... Genel sorun, “pastadan pay alma” mücadelesi. Ancak, bu pay yalnızca birkaç kişinin geleceği için alındığında, geriye kalan çoğunluğa yeterli pay kalmıyor. Sosyal adalet ve huzur böyle bir durumda mümkün değil.
Hollanda’daki duruma baktığımızda ise, zenginliklerin büyük bir kısmı belirli kişilerde toplanmış durumda. Bugün Hollanda’da kişi başına düşen milli gelir 58 bin Euro. Hollanda, farklı inanç ve etnik kökenlerle barış içinde yaşamayı başaran bir ülke.
Son 20 yılda Türk göçmenleri de daha varlıklı hale geldi. Geçen Eylül ayında Nevşehir’deki Hollandalı Türklerin bindiği lüks otomobiller, 20 yıl önceye göre gözle görülür bir zenginlik izlenimi veriyordu.
Saygılarımla,